Erenköy AMATEM’e girdiğimiz andan itibaren hüzünlü bir sessizlik vardı... Binaların arasından geçerken gördüğüm renkler de öyleydi, soluduğumuz hava da... Doç. Dr. Rabia Hanım’ın odasına girince hüzün yerine umutla dolduk bir anda. İkiz annesi, 1976 yılında Elazığ’da doğmuş. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’den mezun olmuş. Psikiyatri uzmanlık eğitimini Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tamamlamış. Uzun yıllardır alkol ve madde kullanım bozuklukları ve adli psikiyatri üzerine çalışıyor. Yatarak tedavi gören alkol ve madde bağımlısı gençlerin yanına gidiyoruz. Hepsinin iyileşmeyi isteyen gözlerinin altında ağır bir hüzün var. Biri diyor ki “Gülben Abla 3 aylık bebeğimi bırakıp yattım buraya, kurtulacağım bu illetten”... Diğeri diyor ki “Hayatım karardı, iyi ki buraya geldim yattım”... İçeride resim ve el sanatları yaptıkları odaları geziyorum. Nasıl bir illet bu bağımlılık yapan her madde... Ne hayat kalıyor, ne aile, ne birlik. Bir de ÇEMATEM var hemen yan binamızda.
Orası da 5/18 yaş arası çocukların madde bağımlılıkları için hizmet veriyor. Büyük bir acı... Lütfen siz de okuyun ve Rabia Hanım’ın söylediklerini dikkate alın.
◊ Rabia Hanım, bağımlılığın tanımı nedir?
- Bağımlılık, kişinin ruhsal ve bedensel sağlığına ya da sosyal yaşamına zarar vermesine rağmen bir maddeyi kullanmaya karşı önlenemez bir istek duyması ve kullanmaya devam etmesi. İngilizcede ‘addiction’ diye tanımlanan bu kelime Latince “addictus” demek. Addictus ‘kişinin köle olması’ ve ‘kendini tutsak etmesi’ anlamındadır. Buna bir başka iradenin güdümü altına girme de diyebiliriz.
◊ Peki bu bir tercih midir?
Bir uçurtmanın peşinden koşmak ve sadece gökyüzüne bakmak için yaşamını şekillendirmiş, yürekli bir delikanlı Zahit Mungan.
Onun uçurtma sevdasının peşinden koşarak Mardin’e gidiyorum. Saatlerce rüzgarın yönünü, hızını kolluyoruz. Elimizde uçurtmanın ipi, civarımızda bizimle birlikte koşan çocuklar, masmavi bir gökyüzü ve dalgalandırdığımız bir Frida, bir de Türkan Şoray uçurtması...
Bembeyaz bulutların arasında salınıyorlar. Zahit, uçurtmalarıyla dünyayı dolaşıyor.
Kendi minik atölyesinde paraşüt kumaşlarını birleştirip hayallerini emeğiyle harmanlayan bu delikanlı, yitirdiğimiz çocukluk hayallerimizin gerçek yüzü...
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Zahit kaç yaşındasın? Kaç senedir uçurtmalara sevdalısın?
Yıllarını uyuşturucu bağımlılarının tedavisine adamış bir üstat, hoca, profesör Arif Verimli. Muayenehanesinde sohbete başladığımız ilk andan beri üst üste şoke oldum verdiği bilgiler karşısında...
Uyuşturucunun bulunmasının kolaylığından, gençlerde kullanım yaşına kadar her anlattığı, anne-babalar için altın değerinde.
Bir de yüzünü göstermeyen ve Arif Hoca’nın tedavisi ile hayata dönen Recep’in anlattıkları ve buraya yazamadığım yaşadıkları var ki, gerçekten ibret alınası...
Arif Hoca’nın dediği gibi elektrik prizine çivi sokmakla madde kullanmak arasında hiçbir fark yok...
◊ Uyuşturucu kullanma yaşının 12’lere kadar düştüğü söyleniyor. Doğru mu?
- Uyuşturucu bağımlılığı yerine madde bağımlılığı demek gerekiyor. Çünkü farklı etkilerde çeşitleri olan bir şey.
Bunların tamamı bağımlılık yapan maddeler başlığı altına girer. 25 yıldır da bunu söylüyorum. Madde kullanımı yaşı küçülmüş değil. Bu hadise ergenlik yaşının meselesidir. Küçük yaşlarda madde kullanımı denildiği zaman uçucu maddeler gündeme gelir. Tiner gibi...
hakyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği’ndeyiz.
Samatya’nın içi içine sığmayan, tiyatroya, müziğe, sosyalleşmeye meraklı gençlerini daha yakından tanımak istiyorum. Her biri işinin peşinde, genç emekçiler.
Birisi kuyumcuda çalışıyor, diğeri dönerci, bir diğeri öğretmen...
Günlük işlerini yapıp, mesai bitiminde dernek çatısı altında provalar yapıyorlar, çalışıyorlar ve muhteşem oyunlar sahneye koyuyorlar.
Geçen sene zevkle izlediğim ve ayakta alkışladığım “Kral Dairesi” oyununun tüm oyuncuları ile şahane bir sohbet içindeyiz.
Oyunu Cem Yılmaz’dan Osman Sınav’a izlemeyen kalmamış. 28 Ekim’de BKM sahnesinde olacaklar. Değerli, şahane oyuncular onlar... Eğer bu gençleri sahnede izlemediyseniz mutlaka izleyin...
Hepsi müthiş! Hepsinin gözünden başarının ışığı fışkırıyor! Onlar, engellerin engelsiz kaldığının ispatı... Ampute Milli Takım, Avrupa Şampiyonası’nda finalde İngiltere’yi 2-1 mağlup ederek şampiyon oldu.
Hepimizi gururlandıran kahramanlarla Riva’da bir araya geldim. Kimi bir kazada ayağını kaybetmiş, kiminin doğuştan bir ayağı yok. Hepsinin engellilere umut ışığı olacak mücadele hikayelerini dinledim. İşte inançla birlikte gelen büyük zaferin öyküsü...
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Öncelikle hepinizi tebrik ederim... Avrupa şampiyonluğu beklediğiniz bir başarı mıydı?
- Fatih Şentürk: Finale kalacağımızı düşünüyorduk. 45 bin kişinin içinde kupayı İngilizlere vermek olmazdı, veremezdik.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan aldığım telefonun ucundaki sesin heyecanı ile uyandım geçen sabah... Engelli kızlarımızın başarılarından haberiniz var mı? Doğuştan duymuyorlar, konuşamıyorlar... Yokluk içerisinde geçmiş çocuklukları...
Hemen gittim Konya’ya. Eski Konya Stadı’nın içerisindeki antrenman tesislerinde buluştuk. Gözlerinin içi parlıyordu Gülçin ve Selver’in... İşaret dili çevirmeni ile başladık röportajımıza.
Akraba evliliği sebebi ile hayatlarında müziğin ne olduğunu bir ömür bilmeyecek olan bu kardeşler sorularımı dudak okuyarak anladılar. Birlikte ağladık, birlikte güldük iki saat boyunca. İşte olimpiyat şampiyonu Şeker kardeşlerin hikayesi...
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
* Doğuştan mı işitme engellisiniz? Kaç yaşındasınız?
- Selver Şeker: Evet. Ablamın da benim de doğuştan. Ben 20 yaşındayım.
- Gülçin Şeker: 24 yaşındayım. Bir ablamız ve bir küçük kardeşimiz daha var. Ablam duyuyor ama diğer üçümüz maalesef işitme engelliyiz. Annemle babam akraba evliliği yapmışlar. İşitme engelli olmamız bu yüzdendir diye düşünüyorum.
ORTAK DEĞERLER HARETİ'NİN ÜÇÜNCÜ DURAĞI VAN
“Ortak Değerler Hareketi için bizimle Van’a gelir misiniz?” diye bir mail aldım Sevgili Begümhan Doğan Faralyalı’dan. Kurucusu ve Başkanı olduğum Çocuklar Gülsün Diye Derneği haricinde yaklaşık altı yıldır farklı alanlarda çalışmalar yapan STK’ların etkinliklerine dahil olmuyordum. İlk kez geçen hafta Ordes Derneği ile organ bağışına dikkat çekmek için bir konser verdim. O konserin etkisi ve geri dönüşleri beni fazlasıyla mutlu etti...
Ortak Değerler Hareketi için Van’a gideceğimizi ve onlarca insanla iç içe sohbet edip, değerlerimizi karşılıklı konuşacağımızı öğrenince daha da ilgimi çekti bu etkinlik. Sabah 4’te evlerimizden çıkıp 6 uçağı ile Van’a uçtuk. Ülkemizde dili, dini, ırkı, inanışı, yaşam tarzı farklı olsa da ortak değerleri aynı olan insanlar olarak birleştik.
Ortak Değerler Hareketi’nin fikir lideri, sözcüsü, bu işe gönlünü koyan isim Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begüm Doğan Faralyalı. Faralyalı’nın projeyi ve önemini anlattığı samimi açılış konuşmasıyla atölye çalışmasına başladık. Sonrasında Dr. Ali Ercan Özgür’ün sunumunu, Hakan Altınay’ın proje kapsamında gerçekleştirilen Türkiye Değerler Araştırması’nın sonuçlarını ve Kemal İslamoğlu’nun “Yaşam Yolculuğu’nda İç Pusulamız: Kişisel Değerlerimiz” başlıklı konuşmalarını dinledik.
Sevgi, adalet, saygı, güven, aile, ahlak, dürüstlük gibi değerlerimizi bir bir konuşarak gruplar oluşturduk. Muazzam bir lezzette yaşadık tüm günü. Sen bendensin ya da değilsin kutuplaşması olmadan müzikle, halayla, söz alarak örneklemelerle, yaşadığımız toprakların zenginliklerine kilitlendik.
Hakkari’den Bitlis’e, Van’dan Ağrı’ya uzanan ev hanımından öğrencisine, memurundan öğretmenine, onlarca yürekle bizi birbirimize bağlayan, kardeşlik değerlerimizi tekrar ettik. Gün kararırken biten toplantımızın ardından umutla evlerimize döndük. İyi ki var Ortak Değerler Hareketi!
Geçen sene Şanlıurfa’da bulunan Harran ve Akçakale mülteci kamplarına gittim. Oradan döndükten hemen sonra da Hayata Destek Derneği’nin Suriyeliler için açtığı İstanbul’daki toplum merkezini ziyaret ettim.
Şimdi Kilis’teyim. Merdiven altlarında, sokakta, boş evlerde, bir kısmı da konteynerlerde yaşayan mültecilerin yanındayım.
Yüzünde bomba patlayan delikanlının geçirdiği ameliyatlar sonrası yüzü bu halde...
Maalesef kötü şartlarda yapılan ameliyatlardan dolayı ağzı ve tek gözü kapanmıyor Mahmut’un.
Halep’te evlerinin önünde patlayan bombadan dolayı bir evladı kör, diğeri sağır ve dilsiz, diğeri lupus hastası olan annenin yanındayım. O kadar vahim bir insanlık hikayesi ki...
Tek biberonla beslenen, annesi babası olmayan üç bebeğin yanındayım. Ortak cümleleri hiç değişmiyor: Elhamdülillah...
Gök mavisi gözlü, olağanüstü bir kadınla tanışıyorum.