İçim yanarak saatlerce baktım bu fotoğrafa... Dünyada kadınların bitmeyen çilesinin yüzü gibi. Onu sürekli döven kocasından ailesine kaçıyor Aisha. Ailesi ise onu kocasına götürüyor. Kocası onun burnunu ve kulağını keserken ailesi de Aisha’nın ellerinden tutuyor ve kocasına yardımcı oluyor. Bu fotoğrafı çeken Jodi Bieber’ı Türk Telekom Yılın Basın Fotoğrafları 2018 yarışmasının jürisi olarak geldiği Antalya’da buldum. Aisha’nın yaşam hikayesinin nasıl değiştiğini dinledim. Anlattıklarının üzerine minnetle sarıldım ona ve “İyi ki varsın” dedim...
Jodi Bieber
◊ Güney Afrikalı olmanız çektiğiniz fotoğrafların içeriğini etkilemiş olabilir mi?
- Evet, kesinlikle… Bir kadın olarak yaşadığım ülke benim için çok önemli. O nedenle beni etkiliyor.
◊ Çocuğunuz var mı?
- Hayır. Kariyerime geç başladım. Çok fazla seyahat ediyordum. 58’e yakın ülkeye gittim. Geleneksel bir hayat için zamanım olmadı. 40’lı yaşlarımda ruh ikizimi buldum. Şimdi mutlu bir beraberliğim var.
◊ Bir fotoğrafın hayat değiştirebileceğine inanıyor musunuz?
- Değiştirebilir. Buna şahit oldum. Ama ben fotoğraf çekerken insanlara bu konuda asla söz vermiyorum. Bibi Aisha’nın fotoğrafını çektikten sonra onun hayatı değişti.
Gerçek bir Anadolu kadını, aslan gibi bir anne, dağ gibi bir emekçi, olağanüstü bir ev sahibi ve işinin işçisi bir kadın Zümran Hanım...
Kars’ın Boğatepe Köyü’ne vardığımda evinin kapısının önünde oğlu, eşi ve komşularıyla birlikte karşıladı bizi. Yokluktan imkan yaratmayı bilen, verilmeyen hakların inadına hakkını almayı bilen bir kadın o...
Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği Başkanı Zümran Ömür siyasette olmalı, o ülkenin her yanında olmalı. Yetiştirdiği üç evladı da saygı ve efendilikle harmanlanmış annelerine yardımcılar...
“Atatürk’ün biz kadınlara verdiği seçme ve seçilme hakkına sahip çıkalım, savunalım” diyor. Öğrendiği Fransızca’ya herkes hayran... “Eşinin arkasında değil yanında duran kadın ‘Cumhuriyet Kadını’dır” diyor.
Yüzlerce kadının ekonomik özgürlüğü olmadığı için öldürüldüğü ve şiddete maruz kaldığı ülkemizde...
Zümran Hanım’ın öyküsünü gururla okuyun. Ben de ellerim patlayıncaya kadar alkışlamak istiyorum onu...
Fotoğraflar: Levent KULU
Ayten Zara’yı sosyal medya paylaşımlarıyla tanıdım. Çocuklar için sarf ettiği çabaya hayran kalmakla yetinmeyip kendisini aradım ve bilinçlenmemiz için uzun uzun sohbet ettim.
Ders verdiği Bilgi Üniversitesi’nden, Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü projelerine, Van’ın, Kilis’in çocuklarına, oradan da Afrika’ya uzanan acılara kadar her şeyi konuştuk Ayten Hanım’la.
İyi ki böyle kadınlarımız var! İyi ki çocuklara hayatını adayan, acı ve travma üzerine yıllarını vermiş bu emekçi kadını tanıdım...
Fotoğraflar: İbrahim YURTBAY
◊ Ayten Hanım cinsel istismar vakaları maalesef çok arttı. Bir psikolog olarak sizce cinsellik çocuklara nasıl anlatılmalı?
- Çocuk ihmal ve istismarı; çocuğa bakmakla yükümlü, çocuk tarafından güvenilen birinin çocuğun, fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimini olumsuz etkileyen kötü muamelesine denir. Şu bilinmeli ki, istismar olayının kendisi dursa bile çocuk üzerindeki etkileri durmaz, devam eder.
Çocuğun yaşadığı cinsel şiddet travması gelişme dönemlerinde farklı sorunları doğurur. Cinsel istismar konusunda çocuğu bilinçlendirerek korumak için önce cinselliği anlatmak gerek. Biz daha cinselliği konuşamazken bunun şiddetini anlatamayız. Cinselliğin, insan doğasının ve hayatının doğal bir parçası olduğuna inanmalıyız ki rahatça birbirimize anlatalım.
Tanıdığım en deli dolu kadınlardan biri Ayşe.
İçi içine sığmayan bir uzay mimarı. Nasıl bir meslek adı bu?
Tam işine yakışan bir yaşam hikayesi var. Japonya’ya giden, işine tutkuyla bağlı, çok sayıda tasarım ödülü alan bu tatlı kadının bir vazgeçilmezi var. “Ölümüne Michael Jackson hayranıyım” diyor ama ölümüne! Zaten uzayla yolu da Michael Jackson sayesinde kesişiyor. Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Güzel Sanatlar Bölümü mezunu olan Ayşe Ören, astronot ve balerin olma hayalini gerçekleştiremiyor ama uzaydan da vazgeçmiyor. Kendini bilim insanı olarak değil, sanatçı olarak uzaya adıyor. İşte Ayşe’nin ilginç hayat hikayesi...
Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
◊ Nerede eğitim aldınız?
- Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Güzel Sanatlar Bölümü mezunuyum.
◊
Şule Öncü, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu bir psikoterapist. Uzmanlık alanı çift terapileri...
14 Şubat Sevgililer Günü vesilesiyle Şule Hanım’ın ofisinde buluştuk. Çiftler arasındaki sevgi, çatışma, aşk, yetersizlik duygusu ve tanımlamakta zorlandığımız duyguları konuştuk...
“Yatıyorum Bir Şey Diyor Musun?” adlı kitabı yalın bir dille ilişkilere dair her şeyi anlatıyor. Tam bir başucu kitabı...
Sevgililer Günü’ne tek başına girecekler için çok önemli tavsiyeler var...
“Özel günler de aslında her gün gibi özel olma potansiyeli taşıyan anlardan oluşur. Ama önemli olan insanın kendisiyle, hayatla kurduğu ilişkisi” diyor...
Fotoğraf: Levent KULU
Allen Carr yöntemi, dünyada sigarayı bırakmak için en kalıcı, en gerçek yollardan biri. Türkiye temsilcisi şahane bir adam olan terapist ve eğitmen Emre Üstünuçar. Üstünuçar’ın seminerlerinin kitapları yazıldı, sinema filmi çekildi, DVD’si çıktı.
Ciddi bir bilinçaltı çalışması aslında. Sana sigaranın zararlarını anlatmıyor, çünkü zaten bunları biliyorsun. 6 saat süren bu seminerde her saat başı sigara içme hakkın var.
Ama seans bittiğinde bu bağımlılığın tamamen bitmiş oluyor. Emre Bey’le 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü öncesinde buluştuk ve Allen Carr yönteminin detaylarını, sigarayı bırakırken yaşanan zorlukları ve bunun gibi merak edilen birçok noktayı konuştuk. Sigarayı bırakmak istiyor ama bırakamayacağınızı düşünüyorsanız, bu röportajı okumadan karar vermeyin.
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Emre Bey, hangi alanda eğitim aldınız ve bu işe nasıl başladınız?
- Eğitmenliğe Dale Carnegie’de, Los Angeles’ta başladım. Sonra Türkiye’de bir eğitmenlik şirketinde çalıştım. 1997 yılından beri eğitmenlik yapıyorum. Allen Carr tekniğiyle 2003 senesinde tanıştım. Londra’da bir seminerine katıldım. Ne anlatıyor da bir daha sigara içirmiyor diye merak edip girdim seminerine. Beş buçuk saat sürmüştü. O zamanlar deli gibi sigara içiyordum. Küllükten bitmiş sigara yaktığımı ya da gece vakti tanımadığım bir adamdan sigara istediğimi çok biliyorum. Bu seminer sigarayı bıraktırmaya işe yaradı. O zıkkımı içmek nasıl bir şey çok iyi biliyorum. Ama bırakmak nasıl bir şey onu da çok iyi biliyorum.
Hem, sağlıklı olup hem de güzel ve zayıf olmanın püf noktalarını sordum Dr. Ayşegül Çoruhlu’ya bu hafta...
İstanbul Tıp Fakültesi mezunu, biyokimya uzmanı, araştıran, bilinçli bir uzman Ayşegül Hanım. Cevaplarını not edeceğiniz sağlıklı bir çarşamba sohbeti bizden size...
◊ “Geleceğin tıbbı sadece hasarı baştan engelleme üzerine olacak” diyorsunuz. Hasar konusunda insanlar en çok hangi konularda yanlış yapıyor?
- Geçen sene ve bu sene Nobel ödülünü alan iki çalışma var. Geçen yılki çalışmada vücudun biyoritminin çok önemli olduğu ortaya çıkmıştı. Bu yıl da aynı şekilde. Mesela gece saatlerinde yara iyileşmesi de, vücudun metabolizması da farklı olabiliyor. Biz dünyanın biyoritmine, yani gece ve gündüze bağlıyız. O ritme uymamanın ne kadar problem olduğu giderek ortaya çıkıyor. Mesela akşam yediğin yemek, gündüz yediğinden yüzde 25 daha fazla kaloriye dönüşüyor.
Çünkü vücut biyoritim, iç saat olarak sana diyor ki, “Bu bizim iç saatimiz, kronobiyoloji. Güneş battıktan sonra tamire geçme durumundayım. Mide durmalı, karaciğer tamir moduna geçmeli”. Akşamüzeri 5’ten sonra yemek yediğinde ve gece 11’den de geç yattığında günü geriye sarıyorsun. Diyelim ki moralin bozuldu, gündüz zararlı şeyler yedin. Sadece akşam yemeyerek ve erken yatarak o günü yarısının çöpünü geriye sarabiliyorsun. İyileşmek tamamen gece olan bir şey. Nobel ödülü alan çalışmalarda da, gece açlığının vücudu yenilediği, vücudun biyoritimle çalıştığı ve uyku saatinin bizim için çok önemli olduğu ortaya çıktı.
◊ Saat kaçta uyumak gerek?
- Gece 11’i geçirdiğinizde melatonin dediğimiz hormon salgılanmıyor. Ve melatonin salgısı azalınca meme kanseri riski artıyor. Mesela görme engelliler meme kanseri olmuyorlar. Çünkü hep karanlıktalar ve ışık problemleri yok. Yani melatonin çok mühim bir şey. Cep telefonunun, evdeki lambaların ve bilgisayarların ışıkları da bizim ışığımızı bozuyor. Beslenme de mesela ışık almaktır.
◊
“Yunus Dilinden” adıyla bir konser davetiyesi alıyorum... İçeriğini öğrendikten sonra yolum Ankara’ya, olağanüstü bir özenle hazırlanmış, dünyada örneği az görülebilir bir müzik ve güzel sanatlar üniversitesine varıyor… Burası, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi… Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile açılacak.
İlk öğrencilerini
ise eylül ayında almaya hazırlanıyor. Bugün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi rektörü, kıymetli müzisyen Prof. Dr. Erol Parlak’ın 4 senedir üzerinde çalıştığı projesi “Yunus Dilinden”in konseri var.
Yaşam felsefesini Allah ve insan sevgisi üzerine kurmuş bir ozan Yunus Emre… Ve bugün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Yunus Emre’nin o eşsiz dizeleri Prof. Dr. Erol Parlak’ın besteleriyle bir kez daha hayat bulacak. Erol Parlak ile hem “Yunus Dilinden” projesini hem de Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin detaylarını konuştuk…
Fotoğraflar: Rıza ÖZEL
Müziğe olan sevdanız nasıl başladı?