Gila Benmayor

Eğitim sistemimize Güney Kore modeli mi?

1 Şubat 2008
BİLL Gates, Fransa için büyük bir atılım hayal eden Sarkozy’ye tavsiyede bulunmuş.<br><br>"Fransız üniversitelerini iyileştir" diyor. Yani "eğitimi" işaret ediyor.

Dünyanın neresinde olursanız olun her derdin ilacı "eğitim".

Yaklaşık 10 gün kadar önce Türk Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ile "eğitimi" tartışmıştık.

Pehlivanoğlu, Ankara’da üç gün sürecek geniş kapsamlı bir uluslararası eğitim forumuna hazırlanıyordu.

28-30 Ocak tarihleri arasındaki "Eğitim Hakkı ve Gelecek Perspektifleri" başlıklı forumdan nasıl bir sonuç çıktı?

Soruyu dün TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’na yönelttim.

En somut sonuç şu:

Türk Eğitim Derneği, eğitim sistemimiz için "ulusal program" niteliğinde bir yol haritasına talip olmuş.

Pehlivanoğlu "Yurt içinde ve dışından uzmanlardan oluşacak bir ekip kuruyoruz. Hemen işe girişiyoruz" diyor.

Peki neler olacak bu "ulusal programda"?

Pehlivanoğlu
sayıyor:

"Okul öncesinden üniversitenin sonuna kadar tüm eğitim aşamalarını masaya yatırıyoruz. Eğitim kaynaklarını ve kalitesini, yaşlarına göre öğrenci sayısını, yaşam boyu istihdamı sağlayacak temel becerilerin nasıl kazanılacağını, en ince ayrıntısına kadar çözümleri kapsayacak".

ŞEMSİYE KURULUŞ OLABİLİRİZ

Türk Eğitim Derneği
, yol haritasını çıkartırken "tarafsız" sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapacak.

Pehlivanoğlu "tarafsız" sözcüğünün üzerinde önemle duruyor.

"Zira" diyor "Eğitim siyasal taraftar toplama ve hakim grupların ideolojilerini yaymalarının bir aracı görülmemelidir".

Kaliteli bir eğitim için işin "püf" noktası işte burada yatıyor.

İşin içine ideoloji karışmayacak.

Türk Eğitim Derneği, eğitimde işbirliği yapacak STK’lar arasında koordinasyonu da üstlenmeye hazır.

"Şemsiye bir kuruluş olmak için yeterli bilgi, birikime ve sorumluluğa sahibiz" diyor Pehlivanoğlu.

Forumun konuşmacılarından bir tanesi de Güney Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü eski Başkanı Prof. Chong Jae Lee.

Pehlivanoğlu, Prof. Lee’nin anlattıklarından çok etkilenmiş.

50 yıl kadar önce bölgenin en yoksul ülkesi olan Güney Kore bugün teknolojide dünyanın sayılı ülkeleri arasında.

Yoksulluktan uzun vadeli bir "eğitim ulusal programı" sayesinde sıyrılmış.

Eğitimde "Güney Kore" modeli bize neden uymasın?

KAGİDER: Kadınların en önemli hak ve özgürlük sorunu türban değil

KADIN haklarını savunanlar günlerden beri devam eden "türban" tartışmalarını kaygıyla izliyor.

Türbanın nasıl bağlanacağı tartışılırken kadınla ilgili diğer şeyler unutuluyor çünkü.

Oysa Türkiye’de kadının durumu tüm çıplaklığıyla ortada.

İlköğretim çağındaki 684 bin kız çocuğu okula gitmiyor.

Eğitim hakları göz ardı edilmiş.

Her dört kadından üçü yani 20 milyon kadın çalışmıyor.

İş hayatının, ekonominin dışında tutulmuş.

Çalışan kadınların yüzde 66’sının sosyal güvenlik hakları yok.

Üstelik gündemde olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısı iş hayatında kadın-erkek eşitsizliğini gidermekten çok uzak.

İşte bu yüzden KAGİDER’in dünkü açıklaması çok yerinde.

Ne diyor KAGİDER (Kadın Girişimciler Derneği) açıklamasında?

Yukarıda saydığım, kadınlarla ilgili verilere yer veriyor.

"Ülkemiz kadınlarının tek ve en önemli hak ve özgürlük sorunu üniversiteli kızlarımızın türban takma hakkı değildir. Eğitim, çalışma, sosyal güvenlik hakları, şiddete maruz kalan kadınların hakları, karar mekanizmalarında yer almayan kadınların hakları da savunulması gereken, çözüm önerilerinin eşzamanlı olarak bulunması gereken çok öncelikli kadın haklarıdır".

KAGİDER
uyarıyor.

"Kadının bütünsel olarak özgürleşmesi önündeki engeller kaldırılmadan salt türban özgürlüğünün güvence altına alınması endişe vericidir".
Yazının Devamını Oku

Attali: Rapor uygulanırsa Fransa üç yılda şaha kalkar

29 Ocak 2008
DÜNYA Ekonomik Forumu’nun son günü Kongre Sarayı’nın koridorlarında Jacques Attali ile karşılaştım.<br><br>Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye geçen hafta sunduğu "reform raporu" nedeniyle gündemde olan Attali bu yıl Davos’ta oldukça popülerdi. Daha önce kendisiyle üç kez söyleşi yaptığımdan "bir kahve içelim mi" teklifimi kırmadı.

Oturduk, biraz raporu, biraz da Avrupa’yı konuştuk.

Ben sordum, beni dinlerken gözü sürekli blackberry’sindeki mail’lerinde olan Attali yanıtladı.

Neden böyle bir rapor?

"Cumhurbaşkanı Sarkozy Fransa’nın ekonomik büyümesi için böyle bir rapor önerdi. Altı ay boyunca benim seçtiğim 43 kişilik bağımsız bir komisyon ile çalıştık. Günde bir kez bir araya gelerek beyin fırtınası yaptık. Ortaya somut 316 tane öneri çıktı".

Peki Fransa’nın sorunları neler?

"Genç nüfusun işsizliği, eğitimin kalitesi, fırsat eşitliği, büyüme, devletin daha etkin yapıya kavuşması"./images/100/0x0/55ea5950f018fbb8f87a21d3

Tam da Türkiye’yi yakından ilgilendiren sorunlar.

Raporda en fazla neye ağırlık verdiniz?

"Geleceğin sektörlerine öncelik verdik. Dijital sektörü yaygınlaştırmak. E-Ticaret. Büyümenin motoru olabilecek sağlık sektörü. Enerji ve çevre sektörleri. Raporda çevreci 10 büyük şehrin kurulmasını öneriyoruz."

GELECEK KAMU SEKTÖRÜNDE DEĞİL

Neticede daha modern, daha dinamik bir Fransa mı istiyorsunuz?

"Devlet özellikle daha dinamik, daha etkin bir yapıya kavuşmalı. Fransızlar geleceğin kamu sektöründe olmadığını anlamalı artık. Fransızlar düşünce tarzını değiştirmek zorunda. Rant kültüründen risk kültürüne geçmenin zamanı geldi".

Tam bu noktada bir parantez açıyorum.

Bir kahvelik kısa konuşmamızda Attali’nin "rant kütürü" ve "risk kültürü"nü açıklamasına fırsat olmadı.

Raporla ilgili medyada çıkanları okuduğumda Attali’nin sözünü ettiği iki kavrama rastladım

Attali’ye göre, Fransa’nın "rant kültürü" toprağına bağlı güçlü bir köylü toplumu olmasından kaynaklanıyor.

Fransa "köylü" olacağı yerde "denizci bir ülke" olmayı seçmiş olsaydı "risk kültürü"ne sahip olacaktı.

Zira Attali’ye göre, denizciler riski göze alan girişimciler.

Köylü ise rantiye.

Denizci bir toplum olmamızı isteyen Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan, armatör Eşref Cerrahoğlu gibi isimlerin kulaklarını burada çınlatıyorum.

AB, TÜRKİYE İLE GÜÇLENİR

Attali’
ye sorularıma devam ediyorum.

Sizce hazırladığınız rapordaki öneriler uygulanır mı?

"Hükümet isterse uygulayabilir. Ben önerilerimi hazırladım ve sundum. Karar vermek hükümetin işi."

Peki Fransa bu önerilerinizle özlediği parlak günlere kavuşabilir mi?

"Önerileri uygularsa Fransa üç yılda şaha kalkabilir. Büyüme trendine girebilir. Hepsini bir arada uygularsa çok daha verimli olur".

Fransa’yı bir yana bırakırsak Avrupa Birliği’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

"Avrupa Birliği bence kritik bir dönemeçte. Oyunun ortasında diyebilirim. Bu büyük bir proje. Avrupa kendi içine kapanırsa proje düşüşe geçer. Eğer Türkiye ve Rusya’yı içine almayı başarırsa o zaman global bir oyuncu olur".

Attali
bunu ilk kez söylemiyor.

Yaklaşık 10 yıl önce Paris’teki söyleşimizde de Türkiye ve Rusya olmadan Avrupa Birliği’nin "global bir oyuncu" olamayacağını söylemişti.
Yazının Devamını Oku

Biz bu işi çok iyi yaparız

28 Ocak 2008
DAVOS’ta Dünya Ekonomik Forumu’nun kapanışındaki Türk gala gecesi ikram, eğlence ve ağırlama işinde dünyada ilk sıralararda olduğumuzu ortaya koydu. Neredeyse 10 yıllık bir Davos müdavimi olarak her yıl değişik ülkelerin gala gecelerine katıldım hiç biri Türk gecesi kadar şık, ince detaylı, eğlenceli değildi. Vakko’nun siyah ve dore renkleriyle tasarladığı mekan,yuvarlak siyah barıyla, tavandan sarkan avizeleriyle göz alıcıydı. Dilerseniz gecenin en başından başlayalım.

Dünya Ekonomik Forumu’nun geleneksel kapanış konserinden sonra saat 20.30’da meraktan önce Fransız gecesine uğruyorum. Henüz ortada fazla bir hareket yok. Sadece esprili bir şey yapılmış.

Duvardan açılan küçük pencerelerden eldivenli eller şampanya ikramı yapıyor.

"Fransız Fırını" diye yazılı küçük bir mekanda ise çeşitli küçük ekmekler ikram ediliyor./images/100/0x0/55eb2e89f018fbb8f8b0a386

Fransızlar sürprizlerini gecenin sonuna saklamışlar.

Kadife keselerde küçük hediyelerle karşılandığınız Türk gecesinde ilk gözüme çarpan kişi gecenin catering işini üstlenmiş olan Do&Co’nun sahibi Atilla Doğudan. Elinde telsizle koşuşturuyor. Türkçe konuşan garson genç kızdan Do&Co’nun Viyana’dan Davos’a tam 40 kişi getirdiğini öğreniyorum.

SCHWAB TEFLE DANS EDİYOR

Sahnede Demet Tuncer şarkı söylerken davetliler akın akın gelmeye başlıyor. Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve eşi, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ve eşi, Enerji Bakanı Hilmi Güler, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ilk gelenlerden. Davetin ana sponsorları olarak Türk işadamları DYH Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Doğuş Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Koç Holding Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç, Akbank Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer gelenleri karşılıyor. Daha küçük sponsorların başkan ve CEO’ları arasında olan Anadolu Grubu Başkanı Tuncay Özilhan, Eczacıbaşı CEO’su Erdal Karamercan, Borusan CEO’su Agah Uğur yabancı misafirlerle sohbette.

Baktım, Coca Cola İcra Başkanı Muhtar Kent de ünlü CEO’lara bir nevi ev sahipliği yapıyor. Demet Tuncer’in ardından Burhan Öçal ve grubu sahnede. Davetlilere tefler dağıtılıyor. Ellerinde teflerle Dünya Ekonomik Forumu’nun CEO’su Klaus Schwab ve eşini sahnede dans ederken gözüme ilişiyor. İki, üç gün önce Fransa Başbakanı François Fillon’u takdim ederken kapanış galasının sponsoru olarak Fransa’yı överken Türkiye’den hiç söz etmeyen Schwab belli ki hayatının en eğlenceli ve renkli gecelerinden birini yaşıyor.

SOROS TÜRK

YEMEKLERİNE BAYILMIŞ

Kalabalığın arasında Boston Filarmoni Orkestrası Şefi Benjamin Zander, George Soros, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Amerikalı astronot Jerry Linenger, Brezilyalı yazar Paolo Cuelho gibi ünlü simaları fark etmek mümkün. Peres’in gün içersinde kayıp düştüğü, omzunu incittiği ama gelmek için ısrar ettiği söyleniyor.

Soros’un ise Do&Co’nun hem sunum, hem tad olarak birinci sınıf yemeklerini tadarken yanından geçen birinin "Türk yemeklerini sevdiniz mi" dediğini duyuyorum. Soros ağzı dolu başıyla "evet" diyor.

Saat gecenin 10’nuna geliyor ve Schwab’ın övdüğü ünlü Fransız mutfağından medet umanlar Fransa’nın gala gecesinin başlamaması nedeniyle Türk gecesine akın ediyor. Bir ara öylesine kalabalık ki nefes alınmıyor. Daha önce tanımış olduğum Fransız bir işadamına "Fransız gecesine ne oldu"diye soruyorum. "23.00’te başlayacakmış. Şimdilik orada kuru ekmek var" diyor. Geçenlerde Fransa’daki grevleri ima ederek "Galiba Fransızlar grevde" diye ilave ediyor. Bu arada barda, masalarda Fransız gala gecesi nedeniyle hazırlanmış kitapcıklar görüyoruz.

Türk gala gecesinin arkasındaki isim Synopsis Başkanı Selçuk Kiper’e göre kitapcıklar kasıtlı olarak oralara bırakılmış. Bir nevi sabotaj yani.

SARKOZY’NİN RAKİBİ ATTIAS

Kalabalıkta Dünya Ekonomik Forumu’nun ulaşımından otellerine kadar her işiyle ilgilenen "Publicis Events"in CEO’su Richard Attias’ı da görüyorum.

Richard Attias ile ilgili yeri gelmişken bir hatırlatma yapayım. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin en büyük rakibi idi. Zira eski karısı Cecilia Sarkozy iki yıl önce onu Attias için terk etmiş, New York’a gitmişti. Hatta, Sarkozy’in Davos’a hiç gelmeme nedeninin arkasında Attias’ın yattığı iddiası var. Her neyse Attias ile ayaküstü tanışıp gece hakkında fikrini soruyorum. "Müthiş güzel. Ama durun daha Fransız gecesi başlamadı" yanıtını alıyorum. Toplantılar sırasında tanıştığım bir başka isim Japonya Başbakanı’nın özel danışmanı Kiyoshi Kurokawa da burada. Sohbette İzmir’in Expo 2015’te rakibi olan Milano Belediye Başkanı Letizia Moratti’nin de Davos’ta olduğunu söylüyor. Moratti, Milano’nun kulisi için hiç üşenmeden Dünya Ekonomik Forumu’na gelmiş. Buradaki gazetecilere İzmir’e destek için SMS atan İzmir Expo 2015 organizatörleri aklıma geliyor. Morallerini bozmak istemiyorum ama işler öyle uzaktan olmuyor.

ALTI AYLIK ÇALIŞMA

Türk gala gecesine dönersek, daha önce Şampiyonlar Ligi gibi işlere de imza atmış olan Selçuk Kiper ve ekibini gerçekten kutlamak gerek. Bu gece için tam altı ay çalışmışlar.

Ama gerçekten davete gelirken ve çıkarken dağıtılan zarif Vakko hediyeleri, Do&Co’nun olağanüstü ikramı dahil her şey dört dörtlük olduğu için bu emek değmiş. Saat gece 24.00’e doğru, yine Türk gecesi kapsamında caz barda Sibel Köse’yi dinledikten sonra Fransız gecesine şöyle bir uğrayıp Kongre Sarayı’ndan ayrıldım. Gördüğüm kadarıyla sahnede birileri vardı ama Türk gecesinde olduğu gibi insanlar dans edip, eğlenmiyordu. Ceplerinden 1 milyon 600 bin Euro çıkan gecenin sponsorları de rahat etsinler.

Biz bu çok iyi yaptık.

Semazen, ebru ve hat sanatı

TÜRK gala gecesi öylesine dopdolu ki, bazı şeyleri atladığımı sonradan fark ediyorum. Schwab’ın tefle sahneye fırlamasına neden olan Burhan Öcal’ın muhteşem konserinden önce örneğin barın tam ortasından bir kadın semazen yavaş yavaş yükselerek dönmeye başlıyor. Yaklaşık 15 dakika süren semazen gösterisi herkesi büyülüyor. Sırasını karıştırmış olabilirim Kenan Doğulu’nun mini konseri de var. Salonun bir köşesinde ise davetlilere "ebru" yaptıran bir sanatçı, özellikle Amerikalıların "ebru" merakı yüzünden nefes alacak durumda değil. Bir diğer köşede hat sanatıyla uğraşan iki kişi, gelen misafirlerin adlarını yazıp, şık kutularda hediye ediyor. Her şey en ince detayına kadar tasarlanmış. Geceye devam edenlere bakılırsa eğlence gecenin üçüne dördüne devam etmiş. Fransız gecesinden çıkanlar soluğu bizim pistte almış öyle diyorlar.

Yazının Devamını Oku

Türk iş dünyası Davos’u sevdi

27 Ocak 2008
HERKES aynı şeyi söylüyor.<br><br>Bu yıl Dünya Ekonomik Forumu’na katılan Türk işadamları ve işkadınının sayısı hiçbir yıl bu kadar fazla olmamıştı. Tabii bunda Türk gala gecesinin büyük payı var.

Gecenin esas organizatörleri Doğan, Doğuş, Koç ve Sabancı’nın yanı sıra 50 bin Euro ile katkıda bulunan 18 şirketin başkan ve CEO’ları arasında ilk kez Davos’a gelenler var.

Örneğin Anadolu Grubu Başkanı Tuncay Özilhan ilk kez gelenlerden.

Kongre Sarayı’nı biraz fazla kalabalık bulmasına rağmen oturumlardan çok yararlandığını söylüyor.

"Gelecek yıl mutlaka yeniden geleceğim. Gruptaki gençlerin de gelmesini sağlayacağım. Buradan öğrenecekleri çok şey var" diyor.

Yine ilk kez gelenlerden Eczacıbaşı CEO’su Erdal Karamercan, Turkcell’in CEO’su Süreyya Ciliv de gayet memnun..

Karamercan katıldığı bir oturumda yabancı yatırımcıların Türkiye’yi gündeme getirdiklerini ve "yükselen pazar" deyince Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya’dan (Bric ülkeleri) hemen sonra Türkiye’yi saydıklarını söylüyor.

MERKEZ BANKASI’NI BEĞENİYORLAR

Karamercan
’ın yabancı yatırımcılarla sohbetinde aldığı notlar arasında Merkez Bankası’yla ilgili olanının altını çizmekte yarar var.

Yabancılar özellikle Merkez Bankası’nın sağlam bir politikası olduğu ve iyi yönetildiği görüşünde.

Davos’ta hemen hemen hiçbir oturumu kaçırmayan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz için gerçekten iyi bir haber bu.

FİBA Grubu Başkanı Hüsnü Özyeğin, Turgut Özal döneminde Davos’a gelmiş ve uzun bir aradan sonra tekrar burada.

"Üç, dört gün zarfında kurduğum ilişkilerin haddi hesabı yok. Tekrar geleceğim" diyor.

Saydığım bu isimler Kongre Sarayı’nda bir toplantıdan diğerine koşarken ayaküstü gördüklerim, memnun kalıp kalmadıklarını sorduklarım.

Davos’un müdavimlerinden Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Feyhan Kalpaklıoğlu ise bu yıl fazlasıyla mutlu.

Zira bu yıl Davos’ta gündemin ara temalarından biri gıda,

Türkiye’nin önde gelen süt, süt ürünleri ve et üreticisi olan Kalpaklıoğlu, global gıda sektörünün sıkıntılarını burada daha yakından izleyebiliyor.

DOĞUŞ’UN RESEPSİYONU

Önceki gece Türk iş dünyası, bakanları ve yabancı işadamları Doğuş’un artık geleneksel hale gelen resepsiyonunda bir araya geldiler.

Davos’un hemen girişindeki "Audi Showroom"undaki resepsiyona Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji Bakanı Hilmi Güler, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da katıldı.

UNDP Başkanı Kemal Derviş de resepsiyona katılanlar arasındaydı.

Çok sayıda yabancı işadamının da katıldığı resepsiyonda kısa bir konuşma yapan Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Türkiye’nin global ekonomik sarsıntıdan az hasarla çıkacağına inandığını söyledi.

Davos belediyecilerin de buluşma yeri oldu

GEÇEN yıl Davos’taki belediye başkanlarının fazlalılığı dikkatimi çekmişti.

Yanılmıyorsam "Topbaş Davos’ta olmalıydı" diye de bir yazı yazmıştım.

Bu yıl, başlarını Londra Belediye Başkanı Ken Livingston’un başını çektiği belediyeciler yine burada.

Bu kez burada belediyeciler "SlimCity" diye bir girişim başlattılar.

Son nüfus sayımında İstanbul’un, dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olduğu belgelendiği için girişime dikkat çekmek istiyorum.

"SlimCity" girişimi, enerji, su, trafik, çöp, sağlık, iklim değişikliği gibi konularda özel sektörün desteğini almak ve şehirler arasında alışverişi sağlamak üzere oluşturulmuş.

Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Bankası, Uluslararası Enerji Ajansı gibi kurumlar ortaklık içerisinde.

Girişim, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yakından izlenmeli diyorum.

Hatta İstanbul bu girişimin içerisinde yer almalı.

Belediyenin içinden çıkamadığı o kadar sorun var ki, bir yol gösterici olması hiç fena olmaz.

Babacan: Türkiye’nin AB üyeliği 21. yüzyılın en önemli olayından biri

DÜN sabah basın toplantısında yabancı medya mensuplarının sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Ali Babacan Türkiye’nin AB üyeliğinin 21’inci yüzyılın en önemli olaylarından biri olacağını söyledi.

Aralarında Time, New York Times, AP, AFP temsilcilerinin de bulunduğu kalabalık bir medya grubunun sorularını yanıtlayan Babacan’a en fazla Kuzey Irak, Sarkozy, PKK, türban ile ilgili sorular yöneltildi.

Sarkozy’nin neden Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktığı sorusuna Babacan "Fransa’nın iç sorunları var. Nüfusun yüzde 10’unu teşkil eden Müslümanları entegre etmeyi başaramadı. Bununla ilgili iyi politikalar geliştirmedi. Bu da AB politikasına yansıyor" cevabını verdi.

Babacan, Türkiye’nin Avrupa Birliği konusunda "iletişim" konusunda daha iyi çalışması gerektiğini de söyledi.

Hem Türk kamuoyunun, hem Avrupa kamuoyunun üyelikle ilgili tutumlarını sürekli ölçtüklerini belirten Babacan, Avrupa’nın Türkiye’nin üyeliğiyle daha güçlü olacağına inandığını söyledi.

Dışişleri Bakanı, türbanla ilgili olarak ise Türkiye’de her alanda özgürlüklerin arttığını dolayısıyla dini özgürlüklerin de arttığını, yasakların kaldırılması gerektiğini belirtti.
Yazının Devamını Oku

Bu ikiliye dikkat

27 Ocak 2008
İrlandalı şarkıcı Bono ve ABD’li politikacı Al Gore çok isabetli bir karar alarak güçlerini birleştirmeye karar vermiş. Dünya Ekonomik Forumu için Davos’a gelip mesajlarını buradan dünyaya duyuran Gore ve Bono’ya göre yoksulluk ve iklim değişikliği birbiriyle rekabet eden şeyler değil. Tam aksine birbirini tamamlayan iki şey.

Dünyanın sorunları bir değil bin tane.../images/100/0x0/55eb3864f018fbb8f8b32dbd

Hangisinin öncelikli olduğuna karar vermek öyle kolay iş değil.

Kendimden biliyorum. Sosyal sorumluluk projelerinin desteklenmesini isteyen sayısız kurum ve kişi karşısında çaresiz kaldığım çok olmuştur.

Yoksulluk mu? Eğitim mi? Ağaçlandırma mı? Meme kanseri mi?

Hangisi öncelikli?

Nihayet günün birinde benim için "eğitimin" öncelikli olduğuna karar vererek rahatladım: Her şeyin başı o çünkü.

Dünyanın iki önemli sorunuyla yakından ilgili ünlü iki ismi tanıyoruz hepimiz: Küresel iklim değişikliği denince akla gelen eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore. Ve yoksulluk, Afrika deyince İrlandalı rock şarkıcısı Bono.

Bono ve Al Gore çok isabetli bir karar alarak güçlerini birleştirmeye karar vermişler. Dünya Ekonomik Forumu için Davos’a gelip mesajlarını buradan dünyaya duyuran Gore ve Bono’ya göre yoksulluk ve iklim değişikliği birbiriyle rekabet eden şeyler değil. Tam aksine birbirini tamamlayan iki şey.

SARKOZY YAN ÇİZDİ

Amerikalı gazeteci Thomas Friedman’ın moderatörlüğünde bir araya gelen Al Gore ile Bono durumu şöyle izah ediyorlar: "İklim değişikliğinden en fazla etkilenen yoksul ülkeler. Seller, kuraklık nedeniyle Afrika’da milyonlarca kişi tarım yapamaz durumda. Isının birkaç derece artması demek yoksul çiftçinin aç kalması demek."

Hem Bono, hem Al Gore’a göre gelişmiş ülkeler hem iklim, hem yoksulluğu birlikte çözebilir. Güçlerini birleştirmek de seslerinin daha yüksek çıkmasını sağlayacak. "Bir elin nesi var? İki elin sesi var" durumu açıkçası.

Bono insan ilişkilerinde ve özellikle politikacıları ikna etmekte son derece başarılı. Merkel’den yardım vaadi almış. Sarkozy ise biraz yan çizip şöyle demiş: "Fransızların hayatlarını kolaylaştırmak vaadinde bulundum. Şimdi bu işe yoğunlaştım. Ama zamanı gelince yardım edeceğim."

İngiliz liderlerin desteği zaten arkasında.

Amerikan seçimleri öncesi de tüm adayları teker teker ziyaret etmiş.

BAŞKANLIK SEÇİMİ DÖNÜM NOKTASI

Bono’ya bakarsanız, ABD’deki başkanlık seçimi dünyada bir dönüm noktası.

Yoksulluk, iklim, fanatik ideolojiler gibi konularda dünya kasım ayından sonra bir dönüm noktasına girecekmiş. "Dünya facialardan sonra yeniden şekilleniyor, tasarlanıyor. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra öyle oldu. Şimdi dünyanın yeniden tasarlanacağı bir dönemdeyiz" diyor rock şarkıcısı.

Al Gore bu konuda biraz farklı düşünüyor. "ABD’de başkan kim seçilirse seçilsin ancak kamuoyu bilinçlendiği, harekete geçilmesini istediği takdirde başarılı olur."

İzin verin de Amerika ve Amerikalıları Bono’dan daha iyi bilsin. Al Gore tabandan gelen harekete inanıyor.

Biliyorsunuz bir süre önce ABD gibi Kyoto Anlaşması’nı imzalamakta direnen Avustralya nihayet imzayı attı. Meğer bunda Gore’un da parmağı varmış. "Avustralya’da sivil toplum kuruluşu, politikacı, akademisyen 300 kişiyi eğitimden geçirdik. Kyoto’nun imzalanması hareketinin çekirdeğini oluşturdular. Başbakan Howard’ın seçimleri kaybetmesinde rol oynadılar. Yeni başbakan göreve gelir gelmez Kyoto’yu imzaladı."

Peki Bono ve Al Gore nasıl tanışıp güçlerini birleştirme kararı almışlar.

Bono anlatıyor. "Günün birinde Dublin’deki evime damladı. Hemen etraftaki kağıtları gösterip geri dönüşümü bilip bilmediğimi sordu. Beş dakika sonra sıkı çevreci kesilmiştim."

Al Gore ve Bono. Bu ikiliye dikkat.
Yazının Devamını Oku

GAZOPEC elektrik faturamızın daha da artması demek

26 Ocak 2008
DAVOS’ta bu yıl enerji görüşmeleri daha çok "kapalı kapılar" ardında. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in de katıldığı bu kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde neler gündeme geliyor?

Soruyu, Davos’un müdavimlerinden olan ve geçtiğimiz aralık ayında İstanbul’da dinlediğimiz Uluslararası Enerji Ajansı’nın baş ekonomisti Fatih Birol’a yönelttim.

Hatırlayacaksınız.

Birol, İstanbul’da "yeni bir enerji düzeninden" söz etmişti.

Çin ve Hindistan’ın enerji talepleri nedeniyle şekillenen bir düzen.

Bu "yeni düzen", petrol fiyatları, iklim değişikliği ve en önemlisi "GAZOPEC" kapalı kapılar ardında masaya yatırılan konular.

Petrol fiyatlarının geçtiğimiz dört, beş gün içerisinde 4 dolar artması hesapları biraz altüst etmiş.

Birol, "ABD ekonomisinin yavaşlaması nedeniyle petrol fiyatları düşebilir deniyordu. Oysa son günlerde 4 dolar artarak 91 doları buldu. Demek ki, bundan böyle petrol fiyatları dalgalı olacak" diyor.

Tahmini petrolün 75 dolar ile 100 dolar arasında gidip geleceği.

"Fiyat bandı çok yüksek. Türkiye için kötü haber zira enflasyona baskı yapacak" diyor Birol.

GÖZLER MOSKOVA TOPLANTISINDA

Ne yazık ki, tek kötü haber bu değil.

Birol’un geçen yıl dikkat çektiği bir "GAZOPEC" meselesi de var.

Başını İran’ın çektiği gaz üreten ülkeler yani Rusya, Katar, Cezayir petrol ülkelerinin OPEC benzeri bir yapılanma için nicedir kollarını sıvamış durumda.

ABD, AB, Uluslararası Enerji Ajansı gibi kurumlar böyle bir yapılanmaya şiddetle karşı çıkıyor.

Geçen yıl Davos’ta böyle bir yapılanma için önemli adımlar atan söz konusu dört ülke şimdi önümüzdeki nisan ayında Moskova’da bir araya geliyor.

Moskova’dan "GAZOPEC kuruldu" haberinin çıkması mümkün.

Diyelim kuruldu dünyayı ve bizi nasıl etkiler?

"Bu ülkeler kendi aralarında LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) fiyatlarını belirleyecek. İkinci önemli husus uzun vadeli gaz anlaşmaları genellikle gizlidir. Böyle bir yapılanma olduğu takdirde gizlilik kalmayacak. Bu ülkeler kendi aralarında anlaştıkları için fiyat kontrolü olacak."

Bir de şu var:

Petrolü çeşitli ülkelerden almak mümkün iken, boru hatları nedeniyle seçenekler sınırlı.

"GAZOPEC"in kurulması Türkiye’nin gazı daha pahalıya alması anlamında.

Dolayısıyla Birol, "İstanbul’da iken elektriğe zam gelmişti. Tepkiler çığ gibiydi. GAZOPEC kurulursa elektrik faturalarınız daha da artar" diyor.

RUSYA YATIRIM YAPMIYOR

Davos’ta enerjinin tartışıldığı "kapalı kapılar" ardında bir de Rusya gelmiş gündeme.

Enerji konusunda özellikle Avrupa’ya vaatlerde bulunan Rusya, üretim için gerekli yatırımı yapmıyormuş.

Yani verdiği sözler bu durumda havada kalıyor.

Birol, "Doğal gazda Rusya’ya bağımlı olan Avrupalı ülkeler kaygılı. Üretim için yeterli yatırım olmadığını görüyorlar çünkü" diyor.

Müşerref: Kullanıldık ve terk edildik

BENAZİR Butto suikastı nedeniyle bir kez daha şimşekleri üzerine çeken Pakistan Devlet Başkanı Müşerref de Davos’ta.

Müşerref’i dün sabah Pakistanlı bir işadamının düzenlediği kahvaltılı toplantıda dinleme fırsatı buldum.

Kahvaltı, geçen yıl yüzde 7’lik bir büyüme yakalayan Pakistan’a yatırımcı çekme toplantısı olması gerekirken Müşerref’in "bugünlere nasıl geldik" diye söze girmesiyle bambaşka bir yön aldı.

Pakistanlı liderin iddialarına göre, ülkesiyle ilgili gerçekler çoğu kez medya tarafından çarpıtılıyor.

Müşerref, "Biz 1979 yılında ABD başta, BM ve Batı’nın uygulamaya soktuğu bir planın kurbanıyız" diye başlıyor.

Sonuçlarını bugün hálá tartıştığımız, Türkiye’nin de içinde olduğu "Yeşil Kuşak" projesiyle ilgili olduğu için Müşerref’in konuşmasının başlangıcına kısaca değineceğim.

"1979’da Sovyetler Birliği’ne karşı cihadı başlattık. Tam 10 yıl 20 bin ila 30 bin mücahit eğittik. Bunları Afganistan’a gönderdik. Orada çarpıştılar. İyi bir iş yapmıştık. Soğuk savaşın sona ermesini, Almanya’nın birleşmesini sağladık bir anlamda."

Devam ediyor:

"Ama ne oldu? Askeri zaferi politik zafere dönüştüremedik. Herkes gemiyi terk etti. Pakistan kullanıldı ve kendi kaderine terk edildi."

Gates’ten yeni kavram: Yaratıcı kapitalizm

DAVOS’a son kez Microsoft’un çalışanı olarak geldiğini söyleyen Bill Gates, ortaya "yaratıcı kapitalizm" diye bir kavram attı.

Gates’e göre bu kavram 21’inci yüzyılda kapitalizme yeni bakışı ifade ediyor.

Nedir bu yeni bakış?

"Zenginlerin çıkarlarına hizmet eden kapitalizm araçları artık yoksullara da hizmet edecek..."

Ütopik bir şey neredeyse.

Gates diyor ki: "Güçlü şirketler bunu yapabilirler. Bilim ve teknolojinin avantajların herkesin ulaşabileceği yerlere taşıyabilirler."

"CEO’lar en kıymetli beyinlerinden, yoksulların karşılaştıkları sorunların çözümüne katkıda bulunmalarını istesinler" diye de ilave ediyor.

"Yaratıcı kapitalizmin" en büyük oyuncuları şirketler ama işin içinde hükümetler, sivil toplum kuruluşları, kurumlar da var.

Haziran ayında emekliye ayrılacak olan Gates bir de örnek veriyor bu kavrama.

Hindistan’da bir ilaç şirketi Dünya Sağlık Örgütü’yle ortaklığa giderek Afrikalı yoksullar için daha ucuz menenjit ilacı üretiyormuş.

AFRİKALI ÇİFTÇİYE DESTEK

Haziran ayında emekliye ayrılacak olan Gates şaşırtıyor insanı.

Yoksulluğa, eğitime gerçekten kafa patlatıyor.

Dün sabah örneğin bir basın toplantısında vakfı aracılığıyla Afrika’nın tarımına katkı sağlayacağını açıklıyor.

Afrikalıların yüzde 70’i neredeyse hayatını tarımdan kazanıyor.

Kazanmak denirse çünkü çoğunluğu günde 1 dolardan az bir parayla geçiniyor.

Yani kara kıtada tarım insanları yoksulluktan kurtaracak kadar gelişmemiş.

Afrika, Çin ve Hindistan örneği gibi bir "yeşil devrimin" hayalini kuruyor.

Gates’in bağışladığı para, çiftçilerin eğitimine, doğru ürün seçimine ve en önemlisi ürüne pazar bulmaya yardımcı olacak.

Gates’in Afrika’nın tarım sorunlarını anlatırken gerçekten dersini iyi çalıştığını anlıyorsunuz.
Yazının Devamını Oku

Sadece gala yemeği Davos’taki Türkiye imajına yeterli mi?

25 Ocak 2008
DÜNYA Ekonomik Forumu’nun ikinci gününde Fransa Başbakanı François Fillon’u dinlerken yukarıdaki soru aklıma takıldı. Nedenine gelince...

Dünya Ekonomik Forumu CEO’su Schwab, Fillon’un "Davos’a gelen ilk Fransa Başbakanı" olarak takdim ederken gala gecesini üstlendikleri için teşekkür etti.

O gece sunulacak Fransız mutfağının reklamını yaptı. Herkesin Fransız gecesini merakla beklediğini söyledi. Oysa Davos’un meşhur gala gecesini bu yıl Türkiye ile Fransa paylaşıyor.

Fransa, Başbakanı sayesinde reklamını yapmayı başardı.

Gala gecesi için Fransa’dan daha iddialı olan Türkiye’nin sözü geçmedi.

Diyeceğim şu:

Bu yıl Davos’ta gerçekten çok sayıda Türk işadamı ve işkadını var.

Bu dağlık kasabanın müdavimleri DHY CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ, Ali Koç, Doğuş Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Borusan CEO’su Agah Uğur, Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Feyhan Kalpaklıoğlu ve AR-GE’nin sahibi Yılmaz Argüden gibi isimler.

TÜRK İŞ DÜNYASI KALABALIK

Bu isimlere ilaveten bu yıl Sabancı Holding CEO’su Güler Sabancı, Suzan Sabancı Dinçer, Vuslat Doğan Sabancı, Hanzade Doğan Boyner, Osman Boyner, Hüsnü Özyeğin, Tuncay Özilhan, Eczacıbaşı CEO’su Erdal Karamercan var.

Gala gecesinin dört büyük sponsoru Doğan, Doğuş, Koç ve Sabancı.

Her biri gala gecesi için 150 bin Euro vermiş.

Bu dört gruba dahil olmayan yukarıda saydığım isimlerden bazıları ise 50 bin Euro katkıda bulunan 18 şirketten.

Neticede Türk gala gecesinin başarılı olması için Türk iş dünyası büyük bir çaba sarfetmiş, hatırı sayılır para vermiş.

Ama bakıyorsunuz Davos’taki ilk iki günlük toplantılarda Türkiye’nin adı geçmiyor.

İmaj için her şeyin aynı anda yapılması gerekmez mi? Hem gala gecesi olacak, hem Türk dünyasıyla politikacıları birlikte boy gösterecek.

Fransa’nın yaptığı gibi.

Daha önce gala gecesine geleceğini açıklayan Başbakan Erdoğan vazgeçmiş.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan önceki yıllara oranla sadece bir, ya da iki toplantıda konuşmacı.

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek bir toplantıda konuşmacı.

Yanılmıyorsam Türkiye’nin varlık gösterdiği toplantı sayısı bu kadar.

Türk iş dünyası burada ama Türk siyaseti yok.

İSTANBUL 2010, İZMİR 2015

Tam bu satırları yazdığım sırada gönderilen SMS ilginç. İzmir’in 2015 Expo’su için uğraşan ekip göndermiş.

"Davos’ta İzmir için desteğinizi bekliyoruz" diyor kısaca.

Elimden geleni yaparım ama kusura bakmayın bu daha çok Ankara’nın görevi değil mi?

AKP Hükümeti, İstanbul 2010, İzmir Expo 2015 ve hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği için lobi yapmak istiyorsa Davos mükemmel bir platform değil mi?

Fransa Başbakanı Fillon konuşmasında değindi:

"Brezilya, Rusya, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi üyeliği için Fransa elinden geleni yapacak" dedi.

Tabii ki Türkiye’nin adını ağzına almadı.

Bu işler lobiyle dönüyor.

Ankara’nın bu yıl burada böyle bir fırsatı kaçırması yazık.

Rice’a göre, Amerikan ekonomisinin temelleri sağlam

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da fırtına gibi geçti Davos’tan.

Bush dönemi dışişleri bakanlarından Colin Powell’ı da görmüştük buralarda.

Hem de tam Irak işgali öncesi.

Aradan kaç yıl geçmiş, Washington Irak batağına saplandıkça saplanmış.

Bu kez politikalarını savunmak için bir kadın Rice karşımızda.

"İyimserliğe ihtiyacımız var" diyor.

"Amerikan ekonomisi için kaygıların arttığını görüyorum. Ancak Amerikan ekonomisinin temelleri sağlamdır. Daha uzun yıllar dünya ekonomisinin motoru olmaya devam edeceğiz" diye ilave ediyor.

Bush, yatırımları yeniden canlandırmak için aldığı bazı önlemlerden söz ediyor.

Geçmiş olsun...

Davos’ta görebildiğim kadarıyla artık herkes Bush sonrasının hesaplarını yapıyor.

ABD ile ilgili bir toplantıda hep aynı sorular masaya yatıyor: "Seçimleri Demokratlar kazansa bu sorun nasıl çözülür? Cumhuriyetçiler kazansa nasıl?"

Rice
’a dönersek, ABD’nin "süreklilik" arz eden düşmanlıkları olmadığını söylüyor.

Libya, Kore, Vietnam örneğini veriyor. Bugün Rusya ile birçok alanda işbirliği yaptıklarını söylüyor.

İran ile de her an masaya oturabileceklerini vurguluyor.

Havuzuna su istiyorsan bedelini ödeyeceksin

DAVOS’ta geçen yıl iklim değişikliği "yıldız" temaydı.

Bu yıl "su" konusunda tam yedi panel var.

Dün sabahki ilk su oturumunun açılışında BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’u dinledik.

Konuşmacılar arasında dünyanın önde gelen şirketlerinin CEO’larının olması su meselesiyle ekonominin ne kadar iç içe olduğunu ortaya koydu.

Coca Cola Başkanı Nevill İsdell, Nestle CEO’su Peter Brabeck-Lemathe, Dow Chemical CEO’su Andew Liveris su meselesiyle yakından ilgili isimler.

Ki-Moon’un değindiği gibi susuzluk artık sadece gelişmekte olan ülkeleri etkileyen bir şey değil. ABD’nin üçte biri, İspanya’nın beşte biri kuraklıktan muztarip. Dünyada su kaynakları iklim değişikliği, kötü yönetim ve kötü kullanma nedeniyle giderek azalıyor.

Şimdilik herkes için yeterli ama şimdilik.

Milenyum hedefleri arasında olan 2015 yılına kadar suya erişimi olmayanların sayısının yarı yarıya azaltılması hedefi tutmadı.

BM’nin amacı geçen yıl iklim değişikliği için yaratılan "farkındalığın" bu yıl su için yaratılması.

Halen dünyada 20 şirket su kaynaklarının daha iyi kullanılması için bir anlaşmaya imza atmış.

Bunların arasında yukarıda saydığım şirketler var.

Nestle’nin CEO’su Brabeck-Lemath’ın ortaya koyduğu rakamlara ilginç.

"Avrupalı günde dört ile beş bin litre yiyor" diyor.

Dünyadakı suyun yüzde 70’inin tarıma gittiğini söylemek için iyi bir yol.

Nestle’nin CEO’suna göre, suyu kullanmanın bir bedeli olmalı. İçme suyunun değil ama sanayide, tarımda, araba yıkamada, havuzda kullanılan suyun bedeli olmalı.

Yeryüzü kaynaklarını öyle istediğimiz gibi harcama dönemleri geride kaldı.

Üstelik şimdi dün olmayan teknoloji de yanımızda.

Çin reformlarda

cesur, Avrupa korkak

21. yüzyılda Çin, ABD ve Avrupa ilişkileri ne olacak?

Dünkü oturumlardan bir tanesinin de başlığı bu.

Avrupalılar, Amerikalılar ve Çinliler aynı sahnede.

Öyle görünüyor ki, Avrupa’nın Çin ile ilişkisi ABD’ye göre daha sancılı.

Çin’in Avrupa’ya ithalatının üç, dört misli fazla olması tutucu Avrupalı ülkeleri rahatsız ediyor.

Çin Dış İşler Üniversitesi Başkanı Wu Jianmin daha önce Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde elçilik yapmış.

Son derece etkileyici bir kişi. "Avrupa bir geçiş sürecinde" diyor.

Devam ediyor:

"Çinlilerle Avrupalılar arasında büyük fark şu: Biz reformları başardık. Avrupalı reformlara kuşkuyla bakıyor. Cesur değil. Biz reform ile dışarıya açılmayı yan yana koyduk ve başardık".

Çin globalleşmeyi yakalamak için reform, dünyayı yakalamak içinse dışarıya açıldı. Peki insan hakları, demokratikleşme bu başarının neresinde?

Avrupalı en fazla bunları yükleniyor ya?

Elçi Wu bu konuda bakın ne diyor? "Demokrasinin evrensel modeli var mı? ABD için başka, Avrupa, Japonya için başka model. ABD’nin 200 yılı aşkın bir tarihi var. 1920’lerde kadınlara, 1960’larda siyahların haklarını tanıdı. Hepsi bir değişim süreci. Tüm dünyanın sizin gibi hareket etmesini bekleyemezsiniz. Çin’de 1979’da kaç gazete vardı? Bugün kaç tane var ona bakın. Çin kendi koşullarına göre demokrasiyi oturtacak. Sizinle aynı yollardan geçmesini beklerseniz ilişkiler verimli olmaz".

Sanırım Davos toplantılarında en ilgimi çeken konuşmalardan biriydi bu.
Yazının Devamını Oku

Davos’ta bu yıl yüzler gülmüyor

24 Ocak 2008
BAŞTA ABD dünya ekonomisi üzerinde esen fırtına bu yıl Davos’ta ilk gününden etkisini fena gösterdi.<br><br>Dünya Ekonomik Forumu’nun dünkü ilk toplantısı "Ekonomi 2008"de gördük ki konuşmacıların çoğu "karamsar".. Bir de şu var:

Geçen yıla oranla bu yıl Davos’a çok daha fazla sayıda devlet başkanının, bakanın ve CEO’nun gelmesi "ekonomik kaygıların arttığı" şeklinde yorumlanıyor.

Özetle herkes "dünya ekonomisini nereye gidiyor" sorusunun cevabı peşinde.

Doğan Yayın Holding CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ’ın dediği gibi "Yüzler gülmüyor. Herkeste bir endişe var. Dalganın ne kadar büyük olduğunu anlamak zor" .

Dün sabahki toplantıya dönersek, Avrupa, ABD, Hindistan, Çin, Afrika’dan ekonomistler var konuşmacılar olarak sahnede.

Tam önümde Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz oturuyor.

Yanımda oturan bir kadın ise Amerikalı komşusuyla "Latin Amerika ABD’yi kurtarır mı" sohbetinde.

TÜRKİYE DE ETKİLENECEK

Latin Amerika ABD
’yi kurtarır mı bilmem ama Çin ve Hindistan’a "dünya ekonomisinin kurtarıcıları" gözüyle bakanlar çoğunlukta.

Peki nedir global ekonominin durumu?

Amerikalı ekonomist Nouriel Roubini "Geçen yıl Amerikan ekonomisinin yumuşak mı, sert mi bir iniş yapacağını konuşuyordu. Şimdi inişin ne kadar sert olacağını kestirmeye çalışıyoruz" diyor.

Devam ediyor.

"Global büyümede bir yavaşlama bekliyorum. Geçen yılı iyi performans gösteren gelişmekte olan pazarlar bu yavaşlamadan etkilenecek".

İşte Türkiye’yi yakından ilgilendiren cümle.

Gelişmekte olan bir pazar olarak yavaşlamadan etkileneceğiz.

Peki dünyanın yakından izlediği "kurtarıcı" Çin ne durumda?

ÇİN’İN İSTİHDAM DERDİ VAR

Çinli ekonomist Yu Yonding "sarı dev"in zaaflarını sıralıyor.

Enflasyon, işsizlik, yapısal reformlar.

Çin’in her yıl 24 milyon kişiye istihdam sağlaması gerekli imiş.

Oysa 2007 yılında sadece 10 milyon kişiye istihdam sağlamayı başarmış.,

İç tüketim talebini büyütmek için yeterli değil.

Yonding "Çin için yüzde 9’luk büyüme olmazsa olmaz koşul" diyor.

Bu büyümeyi tutturmak öyle kolay iş olmasa gerek.

Çin’in büyümesi ihracatına da bağlı.

Krizdeki dünya ekonomileri tüketimi kıstıkları takdirde Çin’in ihracat rakamları ne olacak?

Hindistan ise iç tüketimle büyüyor.

Çin’e oranla bu konuda daha rahat.

BİR YERİNE İKİ ÖĞÜN

Peki Hindistan’ın dünyada gıda fiyatlarının artışında bir payı olduğunu biliyor musunuz?

Dün sabahki oturumda özellikle vurgulandı.

Dünya ekonomisini etkileyen faktörlerden biri "enerji" ise bir diğeri de "gıda fiyatlarının artışı".

Hindistan’da 25 milyon kişi, birkaç yıl öncesine oranla günde "bir öğün" yerine "iki öğün" yiyor.

İki öğün yiyebilenler gıdalarını da çeşitlendiriyor.

Gıda fiyatlarını etkileyen ikinci faktör ise biyo yakıtlar.

Tahılların yakıt olarak değerlendirilmeleri fiyatları kızıştırıyor.

GLOBAL DURGUNLUĞA YAKIN

"Ekonomi 2008"
toplantısının sonucunu özetlesem:

Çin ve Hindistan global büyümenin motorları. Dikkatle izleniyorlar.

ABD hálá en büyük tüketici. Çin ve Hindistan’ın birlikte tükettiklerinin altı katını tüketiyor.

Dolar büyük bir olasılıkla zayıf olmaya devam edecek.

Avrupa’da İngiltere, İrlanda, İspanya gibi ülkelerde emlak balonu patlayabilir.

Bazı Avrupa ülkeleri durgunluğa, bazıları finansal krize girebilir.

Ekonomistlere göre, bugünkü durum "tam olarak global durgunluk değilse de buna yakın bir durum",

En çok Çinli ve Hintli CEO’ların keyifleri yerinde

DAVOS’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun ilk günü "klasiği" şu:

Dünya Ekonomik Forumu CEO’su Klaus Schwab, saat 18.30’da katılımcıları Belvedere Oteli’ndeki resepsiyonda ağırlıyor.

Resepsiyona katılıp, tanıdıklarla selamlaştıktan sonra bir kat aşağıda PricewaterhouseCoopers’in davetine katılıyorsunuz.

PwC bu geleneksel toplantısında, yıllık "küresel CEO" araştırmasını açıklıyor.

Araştırmanın bu yılki sonuçlarına göre, global düzeyde CEO’ların en büyük kaygıları durgunluk.

Özellikle de Kuzey Amerikalı CEO’lar en kaygılı olanları.

Geçen yıl "ekonomik büyüme"den umutlu olanların oranı yüzde 53’ten yüzde 35’e düşmüş.

Batı Avrupa’da yüzde 54’ten yüzde 44’e gerileme var.

Buna karşılık, Latin Amerika, Orta ve Doğu Avrupa, Asya Pasifik’te CEO’ların iyimserlik oranı yüzde 55’lerde.

İyimserlikte tavan yapanlar ise Çinliler ve Hintliler.

Çin
’de CEO’ların yüzde 73’ü, Hindistan’da ise yüzde 90’ı önümüzdeki 12 aya "güvenle" baktıklarını söylemiş.

Durmuş Yılmaz: Türkiye ihtiyatı elden bırakmamalı

DEDİĞİM gibi "Ekonomi 2008" panelinde Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz tam önümde.

Sürekli not alıyor.

Panel sonrası sahnede duyduklarından Türkiye için nasıl ders çıkardığını soruyorum.

"Türkiye ihtiyatı elden bırakmamalı" diyor.

Bu mesaj kimlere?

"Merkez Bankası, Hazine, finans kurumları, bankacılar özetle tüm kesimlere" diyor Yılmaz.

Elinde not aldığı kalın defteri göstererek "Geçen yılki notlarıma baktım. Gerçi konuşmacılar aynı değildi ama panelin içeriği aynıydı. Geçen yılki konuşmalar fazlasıyla iyimsermiş" diye ilave ediyor.
Yazının Devamını Oku