Sadece gala yemeği Davos’taki Türkiye imajına yeterli mi?

DÜNYA Ekonomik Forumu’nun ikinci gününde Fransa Başbakanı François Fillon’u dinlerken yukarıdaki soru aklıma takıldı.

Nedenine gelince...

Dünya Ekonomik Forumu CEO’su Schwab, Fillon’un "Davos’a gelen ilk Fransa Başbakanı" olarak takdim ederken gala gecesini üstlendikleri için teşekkür etti.

O gece sunulacak Fransız mutfağının reklamını yaptı. Herkesin Fransız gecesini merakla beklediğini söyledi. Oysa Davos’un meşhur gala gecesini bu yıl Türkiye ile Fransa paylaşıyor.

Fransa, Başbakanı sayesinde reklamını yapmayı başardı.

Gala gecesi için Fransa’dan daha iddialı olan Türkiye’nin sözü geçmedi.

Diyeceğim şu:

Bu yıl Davos’ta gerçekten çok sayıda Türk işadamı ve işkadını var.

Bu dağlık kasabanın müdavimleri DHY CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ, Ali Koç, Doğuş Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Borusan CEO’su Agah Uğur, Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Feyhan Kalpaklıoğlu ve AR-GE’nin sahibi Yılmaz Argüden gibi isimler.

TÜRK İŞ DÜNYASI KALABALIK

Bu isimlere ilaveten bu yıl Sabancı Holding CEO’su Güler Sabancı, Suzan Sabancı Dinçer, Vuslat Doğan Sabancı, Hanzade Doğan Boyner, Osman Boyner, Hüsnü Özyeğin, Tuncay Özilhan, Eczacıbaşı CEO’su Erdal Karamercan var.

Gala gecesinin dört büyük sponsoru Doğan, Doğuş, Koç ve Sabancı.

Her biri gala gecesi için 150 bin Euro vermiş.

Bu dört gruba dahil olmayan yukarıda saydığım isimlerden bazıları ise 50 bin Euro katkıda bulunan 18 şirketten.

Neticede Türk gala gecesinin başarılı olması için Türk iş dünyası büyük bir çaba sarfetmiş, hatırı sayılır para vermiş.

Ama bakıyorsunuz Davos’taki ilk iki günlük toplantılarda Türkiye’nin adı geçmiyor.

İmaj için her şeyin aynı anda yapılması gerekmez mi? Hem gala gecesi olacak, hem Türk dünyasıyla politikacıları birlikte boy gösterecek.

Fransa’nın yaptığı gibi.

Daha önce gala gecesine geleceğini açıklayan Başbakan Erdoğan vazgeçmiş.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan önceki yıllara oranla sadece bir, ya da iki toplantıda konuşmacı.

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek bir toplantıda konuşmacı.

Yanılmıyorsam Türkiye’nin varlık gösterdiği toplantı sayısı bu kadar.

Türk iş dünyası burada ama Türk siyaseti yok.

İSTANBUL 2010, İZMİR 2015

Tam bu satırları yazdığım sırada gönderilen SMS ilginç. İzmir’in 2015 Expo’su için uğraşan ekip göndermiş.

"Davos’ta İzmir için desteğinizi bekliyoruz" diyor kısaca.

Elimden geleni yaparım ama kusura bakmayın bu daha çok Ankara’nın görevi değil mi?

AKP Hükümeti, İstanbul 2010, İzmir Expo 2015 ve hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği için lobi yapmak istiyorsa Davos mükemmel bir platform değil mi?

Fransa Başbakanı Fillon konuşmasında değindi:

"Brezilya, Rusya, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi üyeliği için Fransa elinden geleni yapacak" dedi.

Tabii ki Türkiye’nin adını ağzına almadı.

Bu işler lobiyle dönüyor.

Ankara’nın bu yıl burada böyle bir fırsatı kaçırması yazık.

Rice’a göre, Amerikan ekonomisinin temelleri sağlam

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da fırtına gibi geçti Davos’tan.

Bush dönemi dışişleri bakanlarından Colin Powell’ı da görmüştük buralarda.

Hem de tam Irak işgali öncesi.

Aradan kaç yıl geçmiş, Washington Irak batağına saplandıkça saplanmış.

Bu kez politikalarını savunmak için bir kadın Rice karşımızda.

"İyimserliğe ihtiyacımız var" diyor.

"Amerikan ekonomisi için kaygıların arttığını görüyorum. Ancak Amerikan ekonomisinin temelleri sağlamdır. Daha uzun yıllar dünya ekonomisinin motoru olmaya devam edeceğiz" diye ilave ediyor.

Bush, yatırımları yeniden canlandırmak için aldığı bazı önlemlerden söz ediyor.

Geçmiş olsun...

Davos’ta görebildiğim kadarıyla artık herkes Bush sonrasının hesaplarını yapıyor.

ABD ile ilgili bir toplantıda hep aynı sorular masaya yatıyor: "Seçimleri Demokratlar kazansa bu sorun nasıl çözülür? Cumhuriyetçiler kazansa nasıl?"

Rice
’a dönersek, ABD’nin "süreklilik" arz eden düşmanlıkları olmadığını söylüyor.

Libya, Kore, Vietnam örneğini veriyor. Bugün Rusya ile birçok alanda işbirliği yaptıklarını söylüyor.

İran ile de her an masaya oturabileceklerini vurguluyor.

Havuzuna su istiyorsan bedelini ödeyeceksin

DAVOS’ta geçen yıl iklim değişikliği "yıldız" temaydı.

Bu yıl "su" konusunda tam yedi panel var.

Dün sabahki ilk su oturumunun açılışında BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’u dinledik.

Konuşmacılar arasında dünyanın önde gelen şirketlerinin CEO’larının olması su meselesiyle ekonominin ne kadar iç içe olduğunu ortaya koydu.

Coca Cola Başkanı Nevill İsdell, Nestle CEO’su Peter Brabeck-Lemathe, Dow Chemical CEO’su Andew Liveris su meselesiyle yakından ilgili isimler.

Ki-Moon’un değindiği gibi susuzluk artık sadece gelişmekte olan ülkeleri etkileyen bir şey değil. ABD’nin üçte biri, İspanya’nın beşte biri kuraklıktan muztarip. Dünyada su kaynakları iklim değişikliği, kötü yönetim ve kötü kullanma nedeniyle giderek azalıyor.

Şimdilik herkes için yeterli ama şimdilik.

Milenyum hedefleri arasında olan 2015 yılına kadar suya erişimi olmayanların sayısının yarı yarıya azaltılması hedefi tutmadı.

BM’nin amacı geçen yıl iklim değişikliği için yaratılan "farkındalığın" bu yıl su için yaratılması.

Halen dünyada 20 şirket su kaynaklarının daha iyi kullanılması için bir anlaşmaya imza atmış.

Bunların arasında yukarıda saydığım şirketler var.

Nestle’nin CEO’su Brabeck-Lemath’ın ortaya koyduğu rakamlara ilginç.

"Avrupalı günde dört ile beş bin litre yiyor" diyor.

Dünyadakı suyun yüzde 70’inin tarıma gittiğini söylemek için iyi bir yol.

Nestle’nin CEO’suna göre, suyu kullanmanın bir bedeli olmalı. İçme suyunun değil ama sanayide, tarımda, araba yıkamada, havuzda kullanılan suyun bedeli olmalı.

Yeryüzü kaynaklarını öyle istediğimiz gibi harcama dönemleri geride kaldı.

Üstelik şimdi dün olmayan teknoloji de yanımızda.

Çin reformlarda

cesur, Avrupa korkak

21. yüzyılda Çin, ABD ve Avrupa ilişkileri ne olacak?

Dünkü oturumlardan bir tanesinin de başlığı bu.

Avrupalılar, Amerikalılar ve Çinliler aynı sahnede.

Öyle görünüyor ki, Avrupa’nın Çin ile ilişkisi ABD’ye göre daha sancılı.

Çin’in Avrupa’ya ithalatının üç, dört misli fazla olması tutucu Avrupalı ülkeleri rahatsız ediyor.

Çin Dış İşler Üniversitesi Başkanı Wu Jianmin daha önce Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde elçilik yapmış.

Son derece etkileyici bir kişi. "Avrupa bir geçiş sürecinde" diyor.

Devam ediyor:

"Çinlilerle Avrupalılar arasında büyük fark şu: Biz reformları başardık. Avrupalı reformlara kuşkuyla bakıyor. Cesur değil. Biz reform ile dışarıya açılmayı yan yana koyduk ve başardık".

Çin globalleşmeyi yakalamak için reform, dünyayı yakalamak içinse dışarıya açıldı. Peki insan hakları, demokratikleşme bu başarının neresinde?

Avrupalı en fazla bunları yükleniyor ya?

Elçi Wu bu konuda bakın ne diyor? "Demokrasinin evrensel modeli var mı? ABD için başka, Avrupa, Japonya için başka model. ABD’nin 200 yılı aşkın bir tarihi var. 1920’lerde kadınlara, 1960’larda siyahların haklarını tanıdı. Hepsi bir değişim süreci. Tüm dünyanın sizin gibi hareket etmesini bekleyemezsiniz. Çin’de 1979’da kaç gazete vardı? Bugün kaç tane var ona bakın. Çin kendi koşullarına göre demokrasiyi oturtacak. Sizinle aynı yollardan geçmesini beklerseniz ilişkiler verimli olmaz".

Sanırım Davos toplantılarında en ilgimi çeken konuşmalardan biriydi bu.
Yazarın Tüm Yazıları