Bilimsel çalışmalarda Batı’dan farkımız nedir?
L’Oreal Türkiye’nin 12 bin dolarlık burslarına hak kazanan genç bilim kadınlarını karşımda görünce aklıma gelen bu soruları sıraladım.
İsimlerine önceki gün mutlaka gazetelerde rastlamışsınızdır.
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden Yardımcı Doç. Dr. Gözde Ünal.
Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü’nden Yardımcı Doç. Dr.Müge Yemişci Özkan.
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Yardımcı Doç. Dr Petek Ballar.
Masanın etrafında Merve Gürsel, Ahmet Örs, Atom Damalı, bir zamanlar İstanbul’da fırtına gibi esmiş olan John’s Coffee zincirlerinin eski sahibi John Sytmen var.
Hepsi “Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği”nin üyeleri.
Bu derneğin adını iyice not edin. Zira bundan sonra faaliyetlerini çok duyacaksınız.
2008 yılında kurulmuş olan derneğin başkanı Merve Gürsel.
Üyeler arasında olan Mutfak Sanatları Akademisi’nden Mehmet Arsel, Osman Serim o gün aramızda yok.
“Neden böyle bir dernek” diye soruyorum.
“Türk kahvesi kültürü kayboluyor. Bir Türk markası olmasına rağmen lobisi yok, sponsoru yok. Avrupa’nın birçok ülkesinde ve hatta ABD’de Yunan kahvesi diye biliniyor” diyor Ahmet Örs.
Üniversiteler, bilim insanları bu çok önemli meseleyi çok daha fazla tartışıyor.
Bu hafta içersinde İstanbul’da peş peşe iki önemli enerji toplantısı düzenlendi.
Biri Bilgi Üniversitesi’ndeki “Yenilenebilir Enerji” Konferansı, diğeri Kültür Üniversitesi’ndeki “Enerji Güvenliği: Dünya ve Türkiye” paneli.
Tesadüf bu ya bu yoğun enerji gündeminde Dünya Bankası’nın Türkiye direktörü Ulrich Zachau kafaları karıştıran, enerjiyle ilgili bir tespitte bulunmaz mı?
Hatırlatıyorum.
Zachau’ya bakarsanız, Türkiye enerji verimliliğinde ve yenilenebilir enerjide dünya lideriymiş.
Dünya Bankası’nın bu tespitini “yenilenebilir enerji ve verimlilik” konularında uzman, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu’na sordum.
Bakın ne diyor?
Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı ve HP Türkiye Genel Müdürü ve TÜBİSAD (Bilişim Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu üyesi Serdar Urçar.
DEF’in raporuna fena taktım.
Zira biz “bilgi toplumu” olacağız derken meğer ileri değil geri gidiyormuşuz.
Buluşmamıza kolunun altında raporla gelen Faruk Eczacıbaşı önce şu tespitte bulunuyor:
“Rapor her yıl aynı değerler üzerinden ölçümler yaptığından gerçekten geri gitme durumu söz konusu”.
Konu Karadeniz Yönetim Kurulu üyesi Selma Akdoğan’ın önümüzdeki 29 Nisan günü yapılacak KalDer (Türkiye Kalite Derneği) seçimlerinde başkanlığa adaylığı.
KalDer’i sanırım tanıtmama gerek yok.
800’u kurumsal 1800 üyesiyle Türkiye’de kaliteyi arttırmaya yönelik çalışmalar yapan dernek şimdiye kadar son derece başarılı işlere imza atmış.
Türkiye, Avrupa’da en çok “kalite ödülü” almış 2. ülke konumunda ise kuşku yok ki KalDer’e çok şey borçlu.
KalDer’in düzenlediği “kalite ödülleri” yarışmasına katılıp ödül alan pek çok şirket daha sonra Avrupa’dan da “kalite ödülünü” almayı başarıyorlar.
Ne ki, Selma Akdoğan’ın şöyle bir tespiti var:
“KalDer’in kongreleri eskisi kadar ilgi toplamıyor. Katılımcı sayısı giderek azalıyor. Ama en önemlisi kalite ödülleri için başvuranların sayısı düşüyor.”
Borusan’ın kurucusu Asım Kocabıyık’ın hayatını konu alan belgeseli izledik hep birlikte.
Nebil Özgentürk yönetmenliğindeki “Cumhuriyet’in kanatlarında bir girişimci: Asım Bey” belgeseli, Borusan’ın CEO’su Agah Uğur’un da dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de öyküsü aslında.
Asım Kocabıyık, 86 yıl önce Afyon’un yoksul köyünde dünyaya gelmiş.
Tazlar Köyü’nü üç yıl önce Asım Kocabıyık ve eşi Nurhan Hanım ile ziyaret etme fırsatını bulmuştum.
TEMA’nın, Tazlar Köyü’nü içine alan “Kırsal Kalkınma Projesi” nedeniyle gitmiştik oraya.
Asım Bey’in “köyün diğer çocukları gibi ben de ayakkabısızdım” dediğini hatırlıyorum..
Yale Üniversitesi, Nörovasküler Cerrahi Bilim Dalı Başkanı, Beyin Genetiği Program Direktörü Profesör Dr. Murat Günel ile anevrizma riskini arttıran üç yeni genle ilgili keşfini konuştuk.
43 yaşındaki bu genç bilim insanının, 15 yıldan beri üzerinde çalıştığı “anevrizma” genlerinin yanı sıra gönlünde yatan başka şeyleri de konuştuk.
“Anevrizma ilk göz ağrım. Ama şimdi Türkiye’deki özürlüler meselesi benim için ön plana geçti” diyor Profesör Günel.
“Özürlülüğe yol açan genleri bulmak istiyoruz” diye ekliyor.
Bu sözleri dünya çapında başarılara imza atmış birinin ağzından duymak ne güzel.