Gila Benmayor

Washington’a politikacı değil sanatçı

6 Mayıs 2010
DÜNYADA sadece kadınlar tarafından yaratılmış sanat eserlerini sergileyen tek bir müze var. O da Washington’daki Sanatta Kadın Ulusal Müzesi (National Museum of Women in the Arts).
İşte bu müze 12 Şubat tarihinden beri, Türkiye’den 11 kadın sanatçının katılımıyla “Rüya Gibi... Ama Senin Düşlediğin Sergisi”ne ev sahipliği yapıyor.
DEİK-TAİK(Türk Amerikan İş Konseyi” ve Akbank’ın sponsorluğundaki bu sergiyi görmek için iki kez yollara düşmeye niyetlendik.
İlk girişim, Washington’u günlerce esir alan kar fırtınası, ikincisi ise Amerikan Türk Konseyi (ATC) toplantısının Ermeni tasarısı nedeniyle ertelenmesi üzerine suya düştü.
Ne ki, Akbank Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Hayri Çulhacı asla yılmadı.
Sergi mayıs ortalarına doğru kapanmadan önce bizi Washington’a ulaştırmayı başardı.
Böylece “Rüya Gibi... Ama Senin Düşlediğin Değil Sergisi”’nin hayli gecikmiş açılış resepsiyonuna katılabildik.
Hem sergiyi gezdik, hem Türkiye ile ABD arasında esen sert rüzgârlardan sonra Washington’da havayı kokladık./images/100/0x0/55eb5a3ff018fbb8f8bbad6f
SANATÇI MANİFESTOSU
Sanatta Kadın Müzesi’nde, güncel sanatla uğraşan kadın sanatçılarımıza ait bir sergi fikri bir önceki Türkiye Büyükelçisi Nabi Şensoy ve eşi Gülgün Şensoy tarafından 2008 yılında ortaya atılmış.
Tam bir buçuk yıl sonra proje hayata geçmiş.
Müze Müdürü Susan Fisher Sterling’in, sergi nedeniyle yayınlanan kitapçıkta belirttiği gibi, Amerikalılar için Türkiye denince daha çok Osmanlı döneminin sanatı akla geliyor.
Nitekim, Washington’da Smithsonian Müzesi’nde, sanırım 2005 yılında açılan “Osmanlı Kaftanları” hâlâ burada konuşulan bir sergi.
Daha geçenlerde Washington Post tarafından son 10 yılın en iyi 10 sergisi arasında gösterilmiş.
Bu kez Türkiye’den bir “güncel sanat” sergisi ABD’nin başkentinde hayli ilgi görmüş.
Serginin küratörü Esra Sarıgedik iyi bir iş çıkartmış.
Sarıgedik, Ermeni tasarısından sonra mart başı Ankara’ya çağrıldıktan sonra nisan başı tekrar Washington’a dönen Büyükelçi Namık Tan ve eşi Figen Tan’a sergiyi gezdirirken peşlerine düştük.
Nevin Aladağ, Selda Asal, Merve Brill, İpek Duben, İnci Eviner, Leyla Gediz, Gülsün Karamustafa, Ceren Oykut, Canan Şenol, Ayça Telgeren ve Canan Tolon’un hayata dair, Türkiye’deki karmaşık durumlara dair “manifestoları” gerçekten çarpıcı.
AMERİKAN RÜYASININ BAŞKENTİNDE
Kullandıkları malzemeler çeşitli ve en basitinden ileri teknolojiyi barındıranına kadar geniş bir yelpazede.
Sergiyi gezerken, Londra Tate Müzesi’nin satın almış olduğu İnci Eviner’in Harem eserini ya da İpek Duben’in “Türk Kimdir” başlıklı çalışmasını ilgiyle izleyen Amerikalılar’a rastladım.
Neticede Türkiye merak edilen bir ülke.
Güncel sanatımız da projektörü karmaşıklığa çeviriyor.
Küratör Sarıgedik, “İdeal hayat olarak bize gösterilen şeyin aslında bizim rüyalarımızla örtüşmediğini göstermek istedik” diyor.
Amerikan Rüyası’nın başkentinde ilginç bir başlıkla açılan sergiyi 8 binden fazla kişi para ödeyerek gezmiş.
Türkiye’nin tanıtımı ve imajı için önemli bir şey bu.
Üstelik zaman, zaman Türkiye ile ABD arasında esen fırtınanın etkisini politikacılardan fazla yumuşatabilecek bir faaliyet.
Dolayısıyla ufukta başka sergi projeleri de görünüyor.

Muharrem Kayhan’ın sikkeleri ve Türkiye’nin sinagogları

TÜRK Büyükelçiliği, DEİK-TAİK ve Akbank’ın dışında serginin bir kahramanı daha var.
Amerikan diplomasisinin arka planında yıllarını geçirmiş olan ABD’nin eski BM temsilcisi Esther Coopersmith.
Halen UNESCO’nun kültürlerarası iyi niyet elçisi olan Coopersmith, Sanatta Kadın Müzesi’nin Yönetim Kurulu üyesi.
Bunun dışında sayısız şapkası olan Coopersmith koyu bir demokrat.
Özellikle Hillary Clinton’ın seçim kampanyasına önemli katkıda bulunmuş.
Truman’dan bu yana her ABD Başkanı’yla iyi ilişkiler geliştirmiş olmakla ünlü Coopersmith kongre çevrelerinde sayılan, sevilen bir isim.
Sergiden önce Türkiye’yi ziyaret etmiş.
TAİK Sanat ve Kültür Komisyonu üyeleri Garanti Yatırım İcra Kurulu Başkanı Metin Ar ile Faruk Bil tarafından İstanbul’da ağırlanmış.
Washington’daki ilk gecemizde bizi evinde ağırlayan Esther Coopersmith ile gündüz Amerikan Dışişleri’nin özel iki katını gezdik gece ise Büyükelçi Tan’ın evinde buluştuk.
Washington’da olası başka sergi projelerini konuştuk.
KAYHAN’IN KOLEKSİYONU
Bunlardan biri kongrede sergilenmesi planlanan, eski TÜSİAD Başkanı Muharrem Kayhan’a ait “Erken Anadolu Sikkeleri” koleksiyonu.
İkincisi ise Büyükelçi Namık Tan’ın kafasında yeni oluşmaya başlayan “Türkiye’deki Sinagoglar” Sergisi.
Fotograf sanatçısı İzzet Keribar tarafından çekilen ve bir kitaba dönüştürülen fotografların Washington’da sergilenmesi projesi kuşkusuz buradaki Yahudi Lobisi’ne yönelik.
“One Minute” vakasından sonra Türkiye ile ABD’deki Yahudi Lobisi arasında havayı yumuşatacak bir girişim.
Coopersmith, Büyükelçi Tan’ın projesini duyunca heyecanlanıyor.
“Böyle bir serginin tüm ABD’yi dolaşması gerek” diyor.
Şimdiden Smithsonian Müzesi ve Tarih Müzesi’yle sergiyi konuşmanın planlarını yapıyor.
Yazının Devamını Oku

Sanayi bilimi ne zaman destekleyecek

4 Mayıs 2010
BİLİM dünyası nasıl bir dünya?<br><br>Bilim insanlarının Türkiye’de karşılaştıkları güçlükler neler?

Bilimsel çalışmalarda Batı’dan farkımız nedir?

L’Oreal Türkiye’nin 12 bin dolarlık burslarına hak kazanan genç bilim kadınlarını karşımda görünce aklıma gelen bu soruları sıraladım.


İsimlerine önceki gün mutlaka gazetelerde rastlamışsınızdır.

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden Yardımcı Doç. Dr. Gözde Ünal.

Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü’nden Yardımcı Doç. Dr.Müge Yemişci Özkan.

Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Yardımcı Doç. Dr Petek Ballar.


Yazının Devamını Oku

Türk kahvesi dünyaya açılıyor

2 Mayıs 2010
GÜNEŞLİ bir cumartesi sabahı “Türk kahvesi”ne gönül vermiş bir grup insanla konuşuyorum.

Masanın etrafında Merve Gürsel, Ahmet Örs, Atom Damalı, bir zamanlar İstanbul’da fırtına gibi esmiş olan John’s Coffee zincirlerinin eski sahibi John Sytmen var.
Hepsi “Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği”nin üyeleri.
Bu derneğin adını iyice not edin. Zira bundan sonra faaliyetlerini çok duyacaksınız.
2008 yılında kurulmuş olan derneğin başkanı Merve Gürsel.
Üyeler arasında olan Mutfak Sanatları Akademisi’nden Mehmet Arsel, Osman Serim o gün aramızda yok.
“Neden böyle bir dernek” diye soruyorum.
“Türk kahvesi kültürü kayboluyor. Bir Türk markası olmasına rağmen lobisi yok, sponsoru yok. Avrupa’nın birçok ülkesinde ve hatta ABD’de Yunan kahvesi diye biliniyor” diyor Ahmet Örs.

Yazının Devamını Oku

Dünya Bankası’na itiraz var

30 Nisan 2010
ENERJİYLE ilgili sevindirici gelişme şu:

Üniversiteler, bilim insanları bu çok önemli meseleyi çok daha fazla tartışıyor.

Bu hafta içersinde İstanbul’da peş peşe iki önemli enerji toplantısı düzenlendi.

Biri Bilgi Üniversitesi’ndeki “Yenilenebilir Enerji” Konferansı, diğeri Kültür Üniversitesi’ndeki “Enerji Güvenliği: Dünya ve Türkiye” paneli.

Tesadüf bu ya bu yoğun enerji gündeminde Dünya Bankası’nın Türkiye direktörü Ulrich Zachau kafaları karıştıran, enerjiyle ilgili bir tespitte bulunmaz mı?

Hatırlatıyorum.

Zachau’ya bakarsanız, Türkiye enerji verimliliğinde ve yenilenebilir enerjide dünya lideriymiş.

Dünya Bankası’nın bu tespitini “yenilenebilir enerji ve verimlilik” konularında uzman, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu’na sordum.

Bakın ne diyor?

Yazının Devamını Oku

Bilgi toplumu trenini kaçırdık mı

27 Nisan 2010
TÜRKİYE’nin bilgi teknolojilerinde sekiz basamak gerilediğini ortaya koyan Dünya Ekonomik Forumu’nun 2009-2010 Küresel Bilgi Teknolojileri raporunu iki kişiye sordum.

Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı ve HP Türkiye Genel Müdürü ve TÜBİSAD (Bilişim Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu üyesi Serdar Urçar.

DEF’in raporuna fena taktım.


Zira biz “bilgi toplumu” olacağız derken meğer ileri değil geri gidiyormuşuz.


Buluşmamıza kolunun altında raporla gelen Faruk Eczacıbaşı önce şu tespitte bulunuyor:

“Rapor her yıl aynı değerler üzerinden ölçümler yaptığından gerçekten geri gitme durumu söz konusu”.


Yazının Devamını Oku

Kalite Derneği’ne kadın başkan

25 Nisan 2010
KADINLAR için lobiciliğe evet.<br><br>Önceki gün bir grup kadın meslektaş, KAGİDER’in kurucusu ve eski başkanı Meltem Kurtsan, KAGİDER Yönetim Kurulu üyeliği yapmış Zehra Güngör ve Selma Akdoğan ile bir araya geldik.

Konu Karadeniz Yönetim Kurulu üyesi Selma Akdoğan’ın önümüzdeki 29 Nisan günü yapılacak KalDer  (Türkiye Kalite Derneği) seçimlerinde başkanlığa adaylığı.
KalDer’i sanırım tanıtmama gerek yok.
800’u kurumsal 1800 üyesiyle Türkiye’de kaliteyi arttırmaya yönelik çalışmalar yapan dernek şimdiye kadar son derece başarılı işlere imza atmış.
Türkiye, Avrupa’da en çok “kalite ödülü” almış 2. ülke konumunda ise kuşku yok ki KalDer’e çok şey borçlu.
KalDer’in düzenlediği “kalite ödülleri” yarışmasına katılıp ödül alan pek çok şirket daha sonra Avrupa’dan da “kalite ödülünü” almayı başarıyorlar.
Ne ki, Selma Akdoğan’ın şöyle bir tespiti var:
“KalDer’in kongreleri eskisi kadar ilgi toplamıyor. Katılımcı sayısı giderek azalıyor. Ama en önemlisi kalite ödülleri için başvuranların sayısı düşüyor.”

Yazının Devamını Oku

Sanayiciler de Romeo ve Jülyet’i sever

23 Nisan 2010
İŞ dünyasından bildiğiniz herkes önceki gece Haliç Kongre Merkezi’ndeydi.

Borusan’ın kurucusu Asım Kocabıyık’ın hayatını konu alan belgeseli izledik hep birlikte.

Nebil Özgentürk yönetmenliğindeki “Cumhuriyet’in kanatlarında bir girişimci: Asım Bey” belgeseli, Borusan’ın CEO’su Agah Uğur’un da dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de öyküsü aslında.

Asım Kocabıyık, 86 yıl önce Afyon’un yoksul köyünde dünyaya gelmiş.

Tazlar Köyü’nü üç yıl önce Asım Kocabıyık ve eşi Nurhan Hanım ile ziyaret etme fırsatını bulmuştum.

TEMA’nın, Tazlar Köyü’nü içine alan “Kırsal Kalkınma Projesi” nedeniyle gitmiştik oraya.

Asım Bey’in “köyün diğer çocukları gibi ben de ayakkabısızdım” dediğini hatırlıyorum..


Yazının Devamını Oku

Dâhi Türk’ün gönlündeki aslan

20 Nisan 2010
ÖNCEKİ gece Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki davette “Dâhi Türk” ile aynı masayı paylaştık.

Yale Üniversitesi, Nörovasküler Cerrahi Bilim Dalı Başkanı, Beyin Genetiği Program Direktörü Profesör Dr. Murat Günel ile anevrizma riskini arttıran üç yeni genle ilgili keşfini konuştuk.


43 yaşındaki bu genç bilim insanının, 15 yıldan beri üzerinde çalıştığı  anevrizma” genlerinin yanı sıra gönlünde yatan başka şeyleri de konuştuk.

“Anevrizma ilk göz ağrım. Ama şimdi Türkiye’deki özürlüler meselesi benim için ön plana geçti” diyor Profesör Günel.

“Özürlülüğe yol açan genleri bulmak istiyoruz” diye ekliyor.


Bu sözleri dünya çapında başarılara imza atmış birinin ağzından duymak ne güzel.


Yazının Devamını Oku