23 Temmuz 2010
GEÇENLERDE elime “Beynin İyileştirme Gücü” adlı bir kitap geçti. İtiraf edin ki başlık hayli ilgi çekici.
Sayfaları karıştırdığınızda içeriğinin de öyle olduğunu gördüm.
Neticede kitabın yazarı Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli ile buluştuk.
Sürmeli, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden sonra Yale Üniversitesi’nde psikiyatri ihtisasını tamamlamış.
Daha sonra Teksas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nöropskiyatri dalında uzmanlaşmış.
Kendi deyişiyle “beynin sınırlarını tanıma yolculuğu” Teksas’ta başlamış.
Sürmeli kısaca “beynin dalgalarını eğitme” diye tanımladığı “neurofeedback” tedavi yöntemiyle de yine burada tanışmış.
Dokuz yıl önce Türkiye’ye dönen ve İstanbul’da bir klinik açan Sürmeli, kitabında bu tedavi yönteminin ne olduğunu, hangi hastalıkların tedavi edilebildiğini örnekleriyle anlatıyor.
Hem bilimsel, hem eğitici bir kitap.
NASA çıkışlı bu tedavi yöntemi sara (epilepsi), dikkat eksikliği, migren, uyuşturucu bağımlılığı, panik atak, öğrenme güçlüğü, şizofreni, depresyon gibi hastalıklarda oldukça başarılı sonuçlar veriyor.
İlaçla iyileşmeyen sara vakalarında başarı oranı yüzde 65 ile yüzde 82 oranında.
Çağın hastalığı Alzheimer’in tedavisinde kimi zaman umut verici gelişmeler kaydediliyor.
Sürmeli, “İlaçlar kadar önemli bu yöntemi Türk psikiyatrisinin de kullanması gerektiğine inanıyorum” diyor.
Tedaviyi şöyle düşünmek de mümkün.
Sağlıksız beyin dalgaların oranı düşürülüp, sağlıklı olanların oranı arttırılıyor.
Sürmeli, yukarıda saydığım hastalıklardan muzdarip olanların dışında CEO’ların da kendilerine sıklıkla başvurduğunu söylüyor.
Neden CEO’lar?
Zira dikkat (konsantrasyon), motivasyon, doğru karar verme, plan yapma gibi şeyler üst düzey yöneticiler için çok önemli.
Bunların birinde aksama olunca CEO bedelini ağır ödeyebilir.
PERFORMANSI ARTTIRMA
Dolayısıyla diyelim CEO’sunuz ve “dikkat” konusunda şikâyetiniz var
“Neurofeedback yöntemi için Dr. Sürmeli’ye başvuruyorsunuz
Peki ne oluyor?
“Dikkat, motivasyon, doğru karar verme gibi şeyler beynin ön bölümüyle ilgili. Bir şikâyet varsa demek ki beynin o bölgesinde elektriksel aktivite düzenli değil.
Uyguladığımız tedavi yöntemiyle bunu düzenli hale getiriyoruz” diyor Dr. Sürmeli.
CEO’nun bu derdini 40 seansla tedavi etmek mümkün.
Aynı şekilde kendisini stres altında hisseden CEO’nun beyninin negatif dalgaları devre dışı bırakılıyor, pozitif dalgaları devreye giriyor.
Fortune Dergisi’nin ilk 500 şirketinin üst düzey yöneticileri “performansı arttırmak” için de “Neurofeedback” yöntemine başvuruyormuş.
Sürmeli’ye göre, “performans arttırma” ile yıl sonunda kârlılığın artmasında direkt bir bağlantı olduğu da kanıtlanmış.
Ne kadar uçuk gelse de bugün beyin dalgalarını değiştirerek bazı şeyleri gerçekleştirmek mümkün.
Dr. Sürmeli’nin dediği gibi“her şeyde sorumlu beynimizi” keşfetmenin zamanı çoktan geldi galiba.
Türkler neden mutsuz
GALLUP’un, 2005 ile 2009 yılları arasında 155 ülkede gerçekleştirdiği “mutluluk” araştırmasında Türkiye maalesef 103. sırada.
Danimarkalıların yüzde 82 kendisini “mutlu” olarak tanımlarken Türkiye’de bu oran sadece yüzde 13.
Mutsuzum, mutsuzsun, mutsuzuz.
Hazır Dr. Sürmeli gibi bir bilim adamını bulmuşken bu sonucun “beyin dalgalarıyla” ne kadar ilgili olduğunu soruyorum.
“Türkler genellikle beyinlerinin ön bölümünü iyi kullanmıyor” diyor.
Dolayısıyla sabırsızlık, duygusallık, saldırganlık, motivasyonsuzluk, ani öfke patlamaları gibi iyi tanıdığımız özellikler ön planda.
Bu özelliklerin hiçbirinin mutlulukla yakından uzaktan ilgisi yok.
Hepsi tek başlarına birer mutsuzluk kaynağı.
Dr. Sürmeli, “Türkiye’de insanlar hep bir kavga ortamında. Politika sahnesinde, medyada kavga olunca beyin negatif bir döngüden çıkamıyor” diyor.
Yani şu “neurofeedback” yöntemi tam Türklere uygun.
Yazının Devamını Oku 
20 Temmuz 2010
BAŞBAKAN Erdoğan “Kürt açılımı” için Dolmabahçe’deki ofisinde isinde en son kadınlarla buluştu.
Televizyondan izlediğim kadarıyla Başbakan Erdoğan kadınlara “ Duyarlılığınıza gereksinim var. Sürece damganızı atın” çağrısında bulunmuş.
Tabii ki “kadınlar olmadan asla”.
İnsan hayatının kıymetini en iyi bilen kadını hesaba katmadan hangi soruna çözüm bulabilirsiniz?
Ancak Başbakan’ın “sürece damganızı vurun” diye çağrıda bulunduğu Türkiye’deki kadınların durumları her yönden içler acısı.
Yazının Devamını Oku 
16 Temmuz 2010
DAHA birkaç yıl öncesine kadar “meslek liseleri” eğitim sistemimizin önemli bir açığı diyorduk.
Batı’da öğrencilerin yüzde 65 meslek liselerini seçerken, Türkiye’de bu oran 2008 yılında yüzde 33 idi.
Meslek liselerine rağbetin az olmasının sakıncaları fazla.
Bir yanda üniversitelerde yığılma, diğer yandan sanayi kollarının gerekli iş gücünden mahrum olması anlamında.
Aradan iki yıl geçtikten sonra yukarıdaki oran yüzde 46’ya ulaşmış.
Yazının Devamını Oku 
13 Temmuz 2010
COCA-Cola, önceki gün İspanya’nın zaferiyle bizlere veda eden FİFA Dünya Kupası sponsorlarından.
Sponsorluğu 1974 yılından beri devam ediyor.
Vuvuzela’sıydı, tişörtüydü, peruğuydu derken Güney Afrika’nın stadyumlarında bayağı bir Coca-Cola fırtınası esti.
İspanya’nın Almanya’yı yendiği yarı final maçından sonra kaldığımız otelde Coca Cola Türkiye Başkanı Galya Molinas ile sohbet ediyoruz.
Molinas’ın yüzü gülüyor.
Göreve tam 1,5 yıl önce, küresel ekonomik krizin tam göbeğinde gelen Molinas’a göre, yılın ilk dört ayında sektör yüzde 10 büyümüş.
Nielsen Raporu’nun verileri şöyle:
2010
Yazının Devamını Oku 
11 Temmuz 2010
BU gece Dünya Kupası final maçı için son kez ekran başındayız.Johannesburg’daki Soccer City Stadyumu’nu dolduran on binlerce futbolsever evlerine dönecek. Bu satırları yazdığım Durban şehri boşaldı bile.
Kaldığımız Hilton Oteli’nde, Güney Afrika takımının sarı tişörtleriyle gezinen personelin neşeli hallerinden eser kalmadı.
Dün yola çıkmadan konuştuğum kat personeli hüzünle “Yine biz bize kaldık” diyor. Oteli bir daha böylesine dolu göreceği kuşkulu. İşini koruyup korumayacağı da.
Bir aylık şaşalı döneminden sonra Güney Afrika artık dev sorunlarıyla baş başa.
Yazılıp çizilenlere bakarsanız ülke Dünya Kupası sınavından başarıyla geçmiş.
Durban’da görüp hayran kaldığım Moses Mabhida Stadyumu dahil birbirinden güzel ve modern 10 stadyumu tam vaktinde bitirmiş.
Güney Afrikalılar bunlarla “Piramitlerden bu yana ortaya çıkan en görkemli eserler” diye müthiş övünüyorlar.
KUPANIN KARANLIK YÜZÜ
Dünya Kupası sırasında ulaşım sorununu hallettikleri ve en önemlisi suç oranını düşürmeyi başardıkları da doğru...
Ama ne pahasına?
Güney Afrika, Dünya Kupası için stadyumlar, alt yapı vesaire için 4.5 milyar dolar harcamış.
Buraya gelmeden önce yabancı bir televizyon kanalında seyretmiştim.
Stadyumlar yapılırken bazı yoksul insanlar oturdukları mahallelerden çıkartılmışlar. Tuvaleti bile olmayan 18 metrekarelik konserve evlere tıkıştırılmışlar.
Dünya Kupası’nın karanlık yüzü.
Güvenliğin sağlanması için harcanan para 200 milyon doların üzerinde.
Önceki gün bizzat Devlet Başkanı Jacob Zuma’nın açıkladığına göre, güvenlik güçlerine 44 bin kadın ve erkek polis eklenmiş.
Şimdi evli evine, köylü köyüne dönünce ne olacak?
Güney Afrika bir günde 50’den fazla cinayetin işlendiği, 150 tecavüz, 200 hırsızlık vakasının yaşandığı günlerine geri mi dönecek?
Yüzde 40 dolayında seyreden işsizliğe nasıl çare bulacak?
Günde 2 dolardan az bir parayla geçinen nüfusun yüzde 43’ünü nasıl doyuracak?
Dünyanın en yüksek AIDS oranıyla nasıl başa çıkacak?
Hastalık bu ülkeyi öylesine kıskacı altına almış durumdaki hayat ortalaması 60’tan 49 yaşına düşmüş. İnsan haliyle “stadyumları o kadar hızlı bitiren bir ülke neden hastalığa çare bulmakta o kadar yavaş” diye düşünüyor.
Öte yandan ülkeyi yine AIDS gibi kemiren bir başka hastalık var.
O da rüşvet.
Irk ayırımı politikasının sona ermesinden sonra iktidara gelen ANC (Ulusal Kongre Partisi) kırsal kesimlerde altyapı çalışmalarına başlayınca yolsuzluklar almış başını gitmiş.
Dolayısıyla rüşvete bulaşmamış yerel yönetici yok gibi.
Durban’ı gezdiren genç rehberimizin söylediğine göre, yakayı ele veren rüşvetçilere iki yol sunuluyor: Ya çaldıkları parayı iade et, ya hapis yat.
ZUMA OLİMPİYATLARI İSTİYOR
20 yıllık iktidarın Ulusal Kongre Partisi’ni yıprattığı da söyleniyor.
En önemlisi partinin uyguladığı bazı katı yasaların ekonominin önünü tıkadığı iddia ediliyor.
Özellikle yabancı sermayeye yönelik yasalar Çin’in tam aksine esneklikten uzak.
Devlet Başkanı Zuma, Dünya Kupası vesilesiyle gelen işadamlarına “yatırım” çağrısında bulunurken yasaları unutmuş olacak.
Baktım Zuma dünkü gazetelerde hızını alamamış. “2020 ya da 2024 Olimpiyatları’nın Güney Afrika’da yapılmasına kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum” diyor.
Belli ki Güney Afrika, Dünya Kupası’ndan sonra şimdi kendine daha güvenli.
Bu rüzgârla, bu pozitif enerjiyle dev sorunlarını halledecek ise ne âlâ.
Sorunlarını halletmeden Olimpiyatlar için kendisine ikinci bir şans verileceğini sanmıyorum.
Yazının Devamını Oku 
6 Temmuz 2010
HAFTA sonu İstanbul’da 70 bin kişi plajlara koşmuş.<br><br>İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin göndermiş olduğu e-postada bu rakam veriliyor.
Yaz aylarında bendeniz dahil on binlerce İstanbullunun kendisini serin sularına bıraktığı Marmara Denizi’nin sağlığı ne durumda?
Palamutun, lüferin ve hatta istavritin giderek azalıyor olması Türkiye’nin tümüyle sahip olduğu tek denizin sağlığı hakkında önemli bir ipucu değil mi sizce?
Hiç merak ettiniz mi?
Marmara Denizi’nin giderek can çekiştiği ortada iken bir avuç gönüllü dışında hangi kurum ne yapıyor?
Birkaç yıldan beri çalışmalarını yakından izlediğim hidrobiyolog Levent Artüz bu gönüllülerden biri.
Yazının Devamını Oku 