Hepsi Edremit’e günde iki kez uçan Borajet’e duacı.
Geçenlerde Ayvalık’ta kısa bir tatil geçiren bendeniz de öyle.
Uğur Cebeci’nin bir yazısında “bu pervaneli uçaklar havayolu haritasını değiştirecek” dediği Borajet’in arkasındaki isim kim?
Hemen açıklıyorum.
TNT Express Türkiye Genel Müdürü Turgut Yıldız bir “kitap denizinin” ortasında.
Tatile çıkmadan önce Yıldız ile ayaküstü sohbetimizde 10 yıldan beri sürdürdükleri kitap toplama kampanyasından söz edince konu ilgimi çekmişti.
“Ümraniye’deki depoyu görünce gözlerinize inanamayacaksınız” derken haklıymış.
Kitaplar dağ yığını şeklinde.
Tabii ki var ama başarı öykülerinde “pozitif ayrımcılık” yaptığım da kimseler için sır değil.
İnsanın zihninde ağır bir imajı olan traktörle genç, güzel cıvıl cıvıl bir kadını bağdaştırmak biraz güç olduğundan Erkunt Traktör Sanayi A.Ş Genel Müdürü Zeynep Erkunt Armağan’ı karşımda görünce hafif bocaladım.
Çoğu kişi de bocaladığından Zeynep Erkunt kendisine gayriihtiyari “Bey” diye hitap edilmesini yadırgamıyor.
Ankara’da 60 yıl önce kurulmuş, otomotiv sanayiye parça üreten Erkunt Firması’nın ikinci nesil patronu yıllardan beri işin içinde.
“Yan sanayi olmak zor. Zira neticede sanayiye bağlısın. Ne kadar sipariş gelirse o kadar üretebilirsin” diyor.
Tokyo’daki sohbetimizde “Betona, “betonlaştık” diye kızıyoruz. Ama etrafımızda her şeyde alt yapıdan, barajlara, konutlara kadar her yerde beton kullanılıyor. Mühim olan betonu iyi kullanmak” diyor.
Betonun içindeki ana madde çimento dünyada sudan sonra en fazla kullanılan şeymiş.
Sudan da ucuz.
Kilosu 10 kuruş, su 70 kuruş.
Dolayısıyla daha ucuza mal olacak, daha kullanışlı bir malzeme keşfedilmediği sürece betondan kaçış yok.
Hacıkamiloğlu “Kötü şehirler, kötü binalar yapıp, betonlaşıyoruz diye feryat ediyoruz” derken haklı.
Geçen akşam İngilizce CNN’de, Louvre Piramidini de tasarlamış olan ünlü Çin asıllı Amerikalı mimar Leoh Ming Pei ile bir söyleşi vardı.
Çimsa’nın “atık gazdan elektrik üretme” projesindeki ortağı Marubeni Şirketi Türk tarafını ağırlamak için aynı lokantayı seçmiş.
Japonlarla sohbetin oldukça zor olduğunu itiraf etmeliyim. Dillerinin İngilizceye döndüğü pek söylenemez.
Allahtan “Gonpachi”deki küçük localarda kurulmuş yer masasında yanımda oturan Marubeni genç yöneticilerinden Nişimura 2000’li yılların başında Türkiye’de kalıp Türkçeyi sökmüş.
Onunla Japonya’nın güncel sorunlarını konuşuyoruz.
Nişimura’ya bakarsanız, Japonya küresel krizden ABD ve Avrupa kadar sarsılmamış.
“Bankacılık sektörü o kadar ağır darbe almadı” diyor.
Ancak işsizlik oranı geçen yıla göre bir puan artmış.
Küresel ısınmanın maliyetini düşürmenin tek yolunun “düşük karbon ekonomisi” olduğunu yaklaşık 10 ay önce TÜSİAD’ı ziyaret eden İngiltere Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Lord Hunt’ın ağzından duymuştuk.
Hunt, Türk sanayisine de bu konuda adımlar atmasını tavsiye etmişti.
Batı’daki bu trende ayak uyduran beton sanayinin önde gelen ismi Çimsa Türkiye’de bir ilke imza atmış durumda.
Mersin’de hem beyaz, hem gri çimento üreten tesislerinde bacasından çıkan atık gazdan elektrik elde edecek.
Bu adımın beton sanayiinden gelmesi önemli.
Zira beton sanayi Türkiye’nin “karbon emisyonunun” yüzde 5 ila yüzde 10’nundan sorumlu.
Çimsa’ya dönersek, Mersin’deki fabrikasının 1. ve 2. üretim tesisinin elektrik tüketiminin yüzde 50’sini geri kazanacak.
Bunun hikâyesi hayli ilginç.
AÇEV’in (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı olan eşi Ayşen Özyeğin, kuş gribinin herkese korku saldığı bir dönemde, gazetelerin birinde kesilmiş tavukların başlarıyla oynayan çocukların fotograflarını görüyor. Uykusu kaçıyor.
Fotograflar kırsaldaki cehalet ve yoksulluğun kanıtı.
O anda “kırsal kalkınmanın” da Özyeğin Vakfı’nın gündemine alınması gerektiğine karar veriyor.
20 yıldan beri eğitime yoğunlaşmış olan vakıf bu konuda deneyimsiz.
Önce Tarım Bakanlığı ile ne yapılacağı konusunda temas kuruluyor.
Ardından dünyadaki örnekleri inceleniyor.