20 Ekim 2010
DOKTOR Sadeg Faris ile önceki gece işadamı Alphan Manas’ın evinde tanıştık. Brightwell Holding Başkanı Alphan Manas’ı sanırım anlatmama gerek yok.
En son geçtiğimiz yaz aylarında iki ortağıyla Fransız elektrikli araç şirketi Tilter’ı satın alan Manas, Türkiye’nin en yenilikçi ve en yaratıcı beyinlerinden biri.
Elektrikli otomobil sevdasının peşinde giderken dört yıl önce New York’ta yolu Dr. Faris ile kesişiyor.
Libya doğumlu Dr. Faris kim?
Trablus’ta, yoksul bir aileden dünyaya gelmiş, yetimhanede büyümüş, limanda balıkçıların verdiği sardalyaları satarak hayata atılmış bir bilim insanı ve mücit.
Üniversite sınavları sırasında gösterdiği üstün başarı nedeniyle Libya’da faaliyet gösteren Exxon petrol şirketinin desteğini almış ve ABD’de Berkley Üniversitesi’nin yolunu tutmuş.
21. yüzyılın Einstein’ı olarak tanımlanan mücit bugün 200’den fazla patentin ve 200 kadar patent başvurusunun sahibi.
3D görüntülemeyle ilgili dünyadaki patentlerin yarısına sahip.
15 yıl üzerinde çalıştığı 3D görüntülemeyle ilgili bulduğu bir malzeme Japon Arisawa şirketi tarafından üretiliyor ve halen sayısız televizyon üreticisi tarafından kullanılıyor.
1 DOLARIN ALTINDA DNA DİZİMİ
En son aldığı patent şu sıralar en fazla konuşulanı kuşkusuz.
1 doların altında DNA dizilimini çıkartan aletin patenti.
Manas’ın davetlileri arasına katıldığımda Dr. Faris tam da bu patentin Müslüman bir bilim insanı için ne anlama geldiğini anlatıyordu.
Sabah katıldığı bir televizyon programında İslam dininin DNA, kök hücre gibi şeylerle uyuşup uyuşmadığı sorusuna muhatap kalmıştı.
Tartışmanın ayrıntılarına girmeyeceğim ama Kur’an’dan alıntı yapan Dr. Faris’e göre, DNA ya da kök hücrelerle uğraşmanın dine aykırı düşen bir yanı yok.
Konumuza dönersek, Dr. Faris aynı zamanda elektrikli arabalar için “nikel-çinko” bazlı pillerin mücidi.
Alphan Manas ile Dr. Faris, Manas’ın 2012 yılı başında üretmeyi planladığı elektrikli otomobiller için sıkı bir işbirliği içersinde.
Dr. Faris’in gözünden, şu elektrikli otomobil konusunu biraz açayım.
GELECEK NİKEL-ÇİNKO PİLLERDE
“Hidrojenli otomobil” furyasının geçtiğine inanıyor.
Lityum pillerin fazla verimli olmadığını düşünen mücide göre, elektrikli otomobilin geleceği nikel-çinko bazlı pillerde.
Faris’in yaptığı denemede, nikel-çinko bazlı pillerle çalışan otomobiller durmaksızın 525 km. yol almayı başarmış.
Sanırım lityum pillerle çalışan otomobiller pilleri yeniden şarj etmeden ancak 200 km. kat edebiliyorlar.
“Amerikan Enerji Bakanlığı bir süre önce lityum pillerinin bir geleceği olamayacağını açıkladı” diyor Dr. Faris.
Peki Libyalı bu bilim insanının dünyada en yaygın kullanılan buluşu nedir?
Soruyu sordum elbette.
IBM’de çalıştığı sıralarda patentini aldığı “osiloskop” imiş.
Dünyadaki en üstün özelliklere osiloskop IBM tarafından halen üretiliyor.
Üzerinde çalışmakta olduğu bazı konulara gelince...
Bunlar arasında deniz suyunun tuzundan arındırılması için “üçüncü nesil” teknoloji, rüzgâr santrallerinde devrim yaratacak bir buluş var.
İNOVASYON VE AR-GE AKADEMİSİ
Rüzgâr santrallerinin pervanelerini küçültecek, seslerini kısacak bir buluş.
Dr. Faris’i asistanlığını yapan kızıyla birlikte İstanbul’da ağırlayan Alphan Manas’a göre, yenilenebilir enerjide atılımlar peşinde olan Türkiye pekâlâ bu buluştan yararlanabilir.
Manas “Dr. Faris’in buluşları ayrıca ihracat ürünlerimize katma değer sağlayabilir” diyor.
Ancak bu müthiş ikilinin başka çılgın bir fikirleri var.
Türkiye’de bir “İnovasyon ve Ar-Ge Akademisi” kurmak.
Dr. Faris “Ar-Ge ve inovasyon kavramlarını çocuklara küçükken vermek gerekir. Böyle bir akademiyle Türkiye’yi kimse tutamaz” diyor
3D teknolojisiyle ilgili Vestel ve Digitürk ile temaslarda bulunacak olan Dr. Sadeg (Sadık olmalı herhalde) Faris, bugün öğleden sonra Manas’ın onursal başkanı olduğu Fütüristler Derneği ve Novartis’in sponsonsorluğunda bir seminer verecek.
Kaçırmayın derim.
Yazının Devamını Oku 
19 Ekim 2010
SÖZÜNÜ ettiğim “Çılgın İtalyan” Profesör Nicola Marchetti.
Bologna Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi
Marchetti 2003 yılından beri
İtalya-Gaziantep arası mekik dokuyor.
Gaziantep’te, Mezopotamya ile Anadolu arasındaki geçiş noktasında kalan höyükleri kazıyor.
Tilmen ve Taşlı Geçit adlarını bir yere not edin.
Yakında bu isimleri daha çok duyacağız.
Yazının Devamını Oku 
17 Ekim 2010
FAZLA merakta bırakmadan hemen kitapçığın ne olduğunu söylüyorum.<br><br>“Flört Şiddetine Hayır...”
Nevşehir Üniversitesi tarafından hazırlanmış.
Genç kızları, partnerlerinin “şiddetine” karşı uyarıyor.
Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet ve cinsel şiddeti tarif ediyor.
Şiddetin her türlüsüne maruz kalan genç kızlarımız için son derece yararlı bir kitapçık.
Nevşehir Üniversitesi, Sabancı Vakfı Hibe Programı’ndan aldığı maddi destekle ayrıca erkek öğretim görevlilerine “Cinsiyet Eşitliği” ve “Kadının İnsan Hakları” eğitimi vermiş.
Deklanşöre bastığımda, Güler Sabancı’nın önünde durduğu panodaki fotograflar pek net değil.
Bir tanesinde yüzü geleneksel dövmeli Şanlıurfalı bir kadın “Mahallemizde internet cafe değil, sosyal tesis istiyoruz” pankartı taşıyor.
Yazının Devamını Oku 
15 Ekim 2010
TAMITAMINA bir yıl önce biz kadınlar, Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’tan söz almıştık.
Kavaf’ın da katıldığı KAGİDER’in toplantısında Dünya Ekonomik Forumu’nun 2009 “Cinsiyet Uçurumu” Raporunu tartışmıştık.
Türkiye 134 ülke arasında 129. sıradaydı.
Toplantıda, Kavaf’a “Neden böyle? DEF’in raporundaki verilerle bizim elimizdeki veriler uyuşuyor mu?” diye sormuştuk.
DEF’in , Türkiye’yi hep sonuncu sıralara yerleştiren “Cinsiyet Uçurumu” raporlarıyla ilgili resmi ağızlardan hiçbir açıklama, bir itiraz dahi duymamıştık bugüne kadar.
Kafav, KAGİDER’in o toplantısında “Cinsiyet Uçurumu” Raporu’nun sorgulanacağını, hatta gerekirse DEF yetkilileriyle görüşüleceğini söylemişti.
Aradan koskoca bir yıl geçti.
DEF’
Yazının Devamını Oku 
12 Ekim 2010
BRÜKSEL’den bakınca açıkça görülüyor.<br><br>Her şeyin başı “lobicilik”.
Hangi kurum olursanız olun, hangi siyasi parti olursanız olun, hangi sektör olursanız olun sesinizi ancak
“lobicilikle” duyurabiliyorsunuz.
Türkiye’deki bazı belediyelere, ticaret ve sanayi odalarına danışmanlık hizmeti veren Brüksel merkezli İTC-Europa’nın Avrupa İşleri Direktörü Onur Eryüce ile “lobiliciliği” konuşuyoruz.
Eryüce “Avrupa Komisyonu için lobicilik demokrasinin temel taşlarından biridir” diyor.
“Zira katılımcı demokrasiye işaret ediyor” diye ekliyor.
“Lobicilik” parlamentoda temsil edilmeyen Avrupalı vatandaşlar, yerel örgütler, STK’larla bir görüş alış veriş kanalı.
Yazının Devamını Oku 
10 Ekim 2010
TUNÇ Soyer ile Brük-sel’de karşılaştık.<br><br>Soyer, Türkiye’nin ilk “sakin şehir” ünvanını kazanmış olan Seferihisar’ın belediye başkanı. İngilizcesi “Slow City”, İtalyancası ise “Cittaslow” olan “Sakin Şehir” ne anlama geliyor?
Bunu izah etmek için önce “Slow Food” hareketine değinmem gerek.
İtalya’da 1982 yılında başlayan “Slow Food” hareketi geleneksel beslenme tarzına, yerel ürünlere, bunları yetiştirenlere sahip çıkar.
“Fast Food”a yani hızlı tüketilen gıdaya bir başkaldırıdır.
Dünyada 150 ülkede 100 binden fazla üyesi olan “Slow Food”un amblemi, “yavaşlığın sembolü” olan turuncu renkli sevimli küçük bir salyangoz.
Türkiye’de de giderek yaygınlaşıyor.
Bir süre önce İstanbul’da “Lüfer Yok Olmasın” kampanyasını başlatan “Fikir Sahibi Damaklar” da bu hareketin bir parçası.
“Slow City” ya da “Sakin Şehir” hareketi aynı mantıktan yola çıkarak, 1999 yılında İtalya’da, Toskana’da başlamış.
Amblemi aynı sevimli salyangoz.
HAREKETİN 129. ÜYESİ
“Sakin Şehir” hareketinin amacı, hızlı tüketime karşı olmakla birlikte yaşam kalitesini ve yerel kimliği koruyan, yerel ürünleri ön plana çıkartan, mutlu insanların yaşadığı şehirler yaratmak.
Teknolojiye sırt çevirmek asla söz konusu değil.
Harekete dahil olmanın şartı 59 kritere uymak ve 50 bin civarında bir nüfusa sahip olmak.
21 ülkede, 140 şehir bu hareketin üyesi.
Seferihisar’a dönersek, Tunç Soyer belediye başkanlığına seçilir seçilmez hareket dahil olmak için kolları sıvamış.
Neticede, geçtiğimiz yıl Seferihisar’ın “Sakin Şehirler” hareketinin 129. üyesi olmasını başarmış.
Fransa’daki Segonzac kasabasından önce ünvanı kapmış.
“Seferihisarlıların hayatlarında ne değişti?” diye soruyorum.
Tunç Soyer anlatıyor.
“İşe Seferihisar’ın Türkmen ve Girit mutfaklarının karışımı olan geleneksel mutfağını kayıt altına almakla başladık”.
Şehirde “75 yaş üstü” partisi düzenlenmiş ve katılımcılara akıllarında kalan yemek tariflerini yazmaları istenmiş.
YEREL ÜRETİM HAREKETİN OMURGASI
Ortaya “Seferihisar’ın Yavaş Yemekleri” çıkmış.
Bugün Seferihisar’ı ziyaret ettiğinizde “Sefertası” Lokantası’nda bunları tatmanız mümkün.
Bu yemekleri ise yeni kurulan bir “kadın kooperatifi” yapıyor.
Soyer “Sefertası” lokantalarının bir zincire dönüşebileceğini söylüyor.
Yerel ürünlerin desteklenmesi demiştim.
Seferihisar’ın eski belediye binası kendi ürünlerini satmak isteyenlere tahsis edilmiş.
Bahçesinde domates yetiştiren, evinde turşu kuran bunları binanın çeşitli katlarında sergileyip satmaya başlamış.
Tunç Soyer “Yerel üretim bu hareketin omurgası” diyor.
Çok hoşuma giden bir şey yapmış.
Sebze fidelerini, çeşitli tohumları okullara dağıtmış.
Hevesli çocuklar şimdi okullarının bahçelerinde yetiştirdiklerini pazarda satabiliyorlar.
Şehirde bisikleti yaygınlaştırmak için işe yine okullardan başlamış.
ELEKTRİKLİ ARABA GÜNEŞ ENERJİSİ
Soyer’in amacı “motorlu araç” trafiğine bir sınırlama getirmek.
Belediye için ise “elektrikli araba” gündemde.
“Orkinos çiftliklerine hayır” diyen Sığacık köyünün eski evlerini pansiyona dönüştürme projesi var.
Seferihisar’a 5 kilometre uzaklıktaki antik Teos şehrinde Ankara Dil, Tarih, Çoğrafya Fakültesi’nin desteğiyle kazılar başlamış.
Bu antik şehirle ilgili ilginç bir ayrıntı şöyle:
“Dünyada, oyuncuların ilk kez sendikalaştıkları şehir Teos”.
“Hollywood bunun farkına varsa yer yerinden oynar” diyor Soyer.
En önemli iki şeyi söylemeyi unuttum.
Birincisi, Seferihisar, organik tarım olsun, turizm olsun çeşitli projeleri üniversitelerin desteğiyle sürdürüyor.
İkincisi, Türkiye’nin ilk “Sakin Şehri” çok yakında güneş enerjisine kavuşuyor.
Soyer, “Bir tek insanın çok şey değiştireceğine inanıyorum” diyor.
Ben de öyle.
Yazının Devamını Oku 
8 Ekim 2010
KİM demiş yaşlı Avrupa uyuyor diye?
Avrupa Komisyonu’nun bu yıl sekizincisini düzenlediği “Açık Günler” (Open Days) etkinliğine 34 ülkeden 245 şehir, 6 binden fazla yerel yöneticisi, bürokratıyla katılmış.
Brüksel fuar havasında..
Bu yıl sekizincisi düzenlenen “Açık Günler” nedir?
AB’nin başta belediyeler tüm yerel yöneticilerinin deneyimlerini paylaştıkları seminer, konferans, paneller dizisi.
Yazının Devamını Oku 
5 Ekim 2010
PARİS’te iki güne üç sergi sığdırdım.
Grand Palais’de izlenimcilik akımının babası Claude Monet, Versay Sarayı’nda Japonların muzip sanatçısı Takaşi Murakami ve Louis Vuitton’un Champs -Elysees Caddesi’ndeki mağazasında “Güncel Sanat” Sergisi.
Monet’nin 200’den fazla yapıtını bir araya getiren sergi muhteşemdi.
Versay’daki Murakami Sergisi şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf, en yaratıcı sergiydi.
Güneş Kral diye bilinen görkemli bir 14. Louis’nin heykelinin önünde plastik, reng^arenk mantarlar düşünün.
Fransızların ağır, altın varaklı klasik sanat eserleri arasına sızan pop art tam bir şok etkisi yaratıyor.
Yazının Devamını Oku 