Ecdadımız başardı biz neden başaramadık

Ceddimiz üç kıta, yedi iklimde hâkimiyet kurdu; hükmettiği 20 milyon kilometrekare üzerinde onlarca etkin kökenli insan toplulukları vardı. Üstelik bu topluluklar çeşitli dinlere ve mezheplere mensuptu.

Haberin Devamı

 Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin yönetimdeki tılsımı ne idi ki onca çeşitliliği asırlar boyunca sulh ve sükûn içinde yönetti?

Yalnızca şu Orta Doğu coğrafyasına bakınız; ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılır. Osmanlı’dan sonra bir gün olsun gülmeyen ve rahat yüzü görmeyen bu insanlar, Osmanlı yönetiminde asırlar boyunca içi içe, huzurlu bir şekilde ve kimsenin burnu bile kanamadan yaşadı.

Dünkü Kudüs’e, Şam’a, Hatay’a, Mardin’e, İstanbul’a, Selanik’e, Girit’e, Kıbrıs’a, Üsküp’e vb. bakın ve bir de aynı yerlere bugün bir temaşa edin ve aralarındaki uçurumu görün!

Dün, bütün bu şehirler her çeşit insanı huzur ikliminde barındıran çiçek tarlalarını andırıyordu. Bugün ise tek çeşitliliğe indirgenmiş dikenli halleriyle yetim-öksüz ve arkadaşsız kalmış çocuklar gibiler.

Haberin Devamı

Onca kadim kültürlerin harmanlandığı cıvıl cıvıl beldelerde yaşayan insanlar birbirlerine saygı ve sevgi duyuyorlardı. Kimse, kimsenin türlü aidiyetine karışmaz, sorgulamayı aklının ucundan dahi geçirmezdi.

Herkes birbirine hoşgörü ile bakar ve “Benim dinim bana sizin dininiz size” diyerek cami, kilise ve havrayı yan yana inşa ederdi.

Irka dayalı milliyetçiliği esas alan Fransız İhtilali bütün dengeleri altüst etti, sosyolojik piramidi tersine çevirdi!

Biz Türkler, Anadolu coğrafyasına gelmezden önce Kürtler Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşamaktaydı.

Asırlar boyu öz kardeşler gibi iç içe yaşadık; kız aldık, kız verdik. Ne Selahaddin Eyyubi’nin Kürtlüğü aklımıza geldi ne de Fatih Sultan Mehmed’in Türklüğü.

Yüzyıllar boyunca Kürtler camilerinde Kürtçe vaaz dinlediler, hanelerinde Kürtçe konuştular; bu dilin yasaklanması kimsenin aklının ucundan bile geçmedi.

Ermenice, Rumca yasaklanması şöyle dursun, bu dillerde gazete ve mecmua çıkarıldı.

Birlik-kardeşlik tılsımını bozup, yasaklar ve ötekileştirme getirilince olanlar oldu. Üstelik bu zorba hal yalnızca Kürtlere uygulanmadı.

Çerkezlere, Abhazlara, Lazlara, Zazalara, Araplara (Siirt, Mardin, Hatay’da yaşayan) da uygulandı. Bu çocuklar ilkokullarında ana dillerini konuştular diye öğretmenleri tarafından kulaklarından havaya kaldırılıp dakikalarca işkenceye tabi tutuldular.

Haberin Devamı

Neden sonra aklımız başımıza geldi; Kürtçeyi
serbest bıraktık ve devlet eliyle Kürtçe televizyon kanalı bile açtık. Böyle yapmakla ne kaybettik?

Öyle yapmakla onlarca yıl boyunca neler kaybettiğimizin farkında mıyız?

Bütün bu kepazelikleri biz yapmadık; bize yaptırdılar. Yaptırabilmek için de bizi bizden kopardılar.
Biz olmanın vakti geldi ve geçiyor, daha neyi bekliyoruz?

 

Yazarın Tüm Yazıları