Fuat Bol

Demirağ’ın uçağı, devrim otomobili ve elektrikli traktör

6 Kasım 2024
Bu güzel ülkenin vefa duyması gerekilen insanlarından Nuri Demirağ ismi bugün unutulmuştur.

Oysa Cumhuriyet rejiminin övündüğü demiryolu ağının çok zorlu güzergâhlardaki 1250 km’sinin inşasını gerçekleştiren müteahhittir.

Demirağ, Türkiye’de 1939’da yerli paraşüt üretti, 1941’de ise yaptığı ilk uçağı uçurdu. Memleketi Sivas’ta Gök Okulu açarak pilotlar yetiştirdi.

İlk siparişlerini zamanında ve sorunsuz teslim ettiği Türk Hava Kurumu ise daha sonra verdiği siparişleri iptal etti.

Bununla yetinmeyen dönemin (CHP – İsmet İnönü) iktidarı ve ‘görünmeyen el’ her davadaki bilirkişilerin raporlarına ters şekilde ‘uçakları’ yasakladı. 

Gelmiş dış taleplere cevap veremeyen, sonlandırılan iç talepleri yeniletemeyen Demirağ ‘pes etti’. Böylece Türkiye’nin uzay ve havacılık alanındaki bu büyük aşaması tamamen yerle bir edildi.

1940’lardaki o inanç, çaba ve sonuç desteklenseydi bugün Türkiye planörle başlayan o süreçte kendi uçaklarına daha önce ulaşacaktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahale ve mücadelesine kadar İHA’da İsrail’e, savaş uçaklarında ABD ve bazı AB ülkelerine bağımlı kalınılmayacaktı.

Türkiye’de bu ‘görünmeyen el’ sadece bu kadar mı ‘sabotaj’ yapmıştır?

Nerede!

Yazının Devamını Oku

Söz konusu vatansa...

4 Kasım 2024
KİMİ muhalefet partileri işin vahametini hâlâ anlayabilmiş değil; İsrail yakıp-yıkıp-tarumar ettiği ateşte Türkiye’yi de yakmak istiyor.

Sorduğunuzda (muharref-uydurulmuş) bir kitapta yer alan sözde bir tanrının vahşeti körükleyen saçma sapan emirlerini yerine getiriyorlar.

Malum, Allah’ın yeryüzüne indirdiği hem Ahd-i Atik (Tevrat) ve hem de Ahd-i Cedid’in (İncil) asılları kayboldu. Onların yerini insanların uydurduğu yalan yanlış ve hatta çok az bir kısmı doğru kitaplar aldı.

Kuran’ı Kerim’in dışındaki kutsal sayılan bütün kitapların hiçbirisinin asılları (gerçek metinleri) yoktur. İnsanlar tarafından sonradan uydurulmuşlardır. Mesela İznik’te toplanan Hıristiyan Konsili, insanların ellerindeki binlerce ‘İncil’den yalnızca dört tanesini asıl İncil olarak kabul etmiştir.

Bu dört İncil de isimlerinden anlaşılacağı üzere yazarlarının ismini taşımaktadır: Mette, Luka, Yuhanna ve Markos. Bunların hiçbirinin metni birbirlerini tutmadığı gibi, çok kere birbirleriyle de çelişir. Zira bu şahıslardan Yuhanna’nın dışındakiler İsa aleyhisselamı görmemişlerdir bile.

Bu her iki kutsal kitap da Yahudi milletine (İsrailoğullarına) gelmiştir. Lakin onlar kendilerine gönderilen kitapların kıymetini bilmediği gibi, onları getiren peygamberlerden birçoğunu katlettiler ve kendilerinin ‘ilah’ diye tanımladıkları İsa aleyhisselamı da öldürmeye yeltendiler.

Böylesine azgın bir milletten Cenabıhak merhametini büsbütün kaldırdı; onlar da yeryüzünde asırlar boyu zelil bir şekilde vatansız olarak yaşadılar. Ancak 20. yüzyılda kurabildikleri devletlerinin hali ise ortada. Kurulduğu günden beri kan döküp fesat çıkarmakta ve asla masum insan kanına doymamaktadırlar.

Bu iblisce fikirlere inanan Netanyahu, aklı sıra İran’ı veya Türkiye’yi ya da her ikisini birden ateşe atıp ABD’yi savaşa dahil etmek istiyor. İsrail ile aynı zihniyete sahip ABD de bu yüzden bölgemizin her tarafında konuşlanarak başta Türkiye ve İran olmak üzere tüm bölgeyi kuşattı ve askeri tabirle abluka altına aldı.

ABD’nin asıl amacı ise bölgedeki kaya gazı, diğer yeraltı zenginlikleri ve bölgenin enerji hatları için oluşturduğu güzergâhtır.

Yazının Devamını Oku

Haşa zulmetmez kuluna Hüda’sı...

2 Kasım 2024
Müslümanlığımız konusunda, fert ve cemiyet planında sınıfta kaldığımız apaçık ortadadır. Yalnızca bizde değil dünyadaki tüm Müslümanlar ve onların sahip oldukları devletler, İslamiyet nokta-i nazarından kelimenin tam manasıyla zilleti yaşamaktadırlar.

Halbuki İslamiyet’in kutsal kitabı: ‘Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız; muhakkak ki üstün olan sizsiniz.’ (Al-i İmran, 139. Ayet meali) Ve: ‘Ey iman edenler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkanlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin.’ (Enfal suresi, 60. Ayet meali)

Şimdi sorarım size: Düşmanlara karşı bütün imkanlarını seferber edip kuvvet hazırlayan ve dahi gevşemeyip gerçek iman sahibi olup da üstün olan herhangi bir İslam ülkesi var mı?

Oysa İslamiyet; ‘İki günü eşit olan aldanmıştır’, ‘Hikmet (bilim) müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alsın’, ‘En üstün rütbe ilim rütbesidir’, ‘İlim Çin’de bile olsa gidiniz’, ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’, ‘İlim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır’, ‘Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz’ buyuruyor.

Bu buyruklarla Müslümanların halleri karşılaştırıldığında, günümüz Müslümanlarının dinlerinden ne kadar uzakta yaşamakta oldukları belli değil midir?

O halde; ne yüzle Allahü Teâlâ’nın yardımını isteyebiliyorlar? Sebeplere yapışmadan, sonuç alınamayacağını bilmiyorlar mı? Sebeplere yapışmanın adet-i ilahi (Allahü Teâlâ’nın adeti) oluğunu bilmiyorlar mı?

Müslümanların bundan da vahim halleri ise, küfran-ı nimet içinde olmalarıdır. Yani sahip oldukları nimetlere şükretmek şöyle dursun, nankörlük etmeleridir. Bu durumda, o nimetlerin ellerinden alınıp şiddetli azaba uğrayacaklarını yine mukaddes kitapları bildiriyor ‘İbrahim suresi, 7. Ayet meali)

İsrail vahşetini, yalnızca bir haftalık lükslerinden fedakârlık yapıp petrolü kısmalarıyla durdurabilecekken, böyle yapmayıp, on binlerce masum Müslümanın hunharca öldürülmelerine kayıtsız kalmaları, ne menem Müslüman olmalarının dehşetengiz örneği değil midir?

Öyle anlaşılıyor ki, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş günümüz ‘marka’ Müslümanlarını kıyamet ‘Sur’undan başka bir şey uyandıramaz, uyandıramayacak.

Yazının Devamını Oku

Türk ve Türk’ün ülküsü

30 Ekim 2024
Türkler yaratılışları itibarıyla cihangir bir millettir.

Osman Gazi’nin işaret ettiği üzere; Türk’ün gayesi kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir; İ’la-yı  kelimetullahtır (Son din olan İslamiyet’in yaşanması ve duyurulmasıdır ‘tebliğ edilmesi’).

Kuran’ı Kerim’de Müslümanlar ‘İnsanların ve bütün mahlukatın iyiliği için yaratılan en hayırlı ümmet’ olarak tarif edilir (Al-i İmran, 110).

Türkler, İslamiyet’i ruhlarına sindirdikten sonra; ruh köklerinden aldıkları ilhamla insanlığın hizmetine koşmuş ve bu uğurda canını, malını ve tüm sahip olduklarını seve seve vermiştir.

İnsanlara yapılabilecek en büyük iyilik, onların ebedi saadetlerini temin etmektir. Yani kalplere ‘Tevhid’ inancını nakşetmektir.

İman nurunun yayılmasının fitilini ilk ateşleyen kişi Hz. Ebubekir’dir (Allah ondan razı olsun).

Sevgili Peygamberimiz (Aleyhisselam) göklerden aldığı ilahi emri (mesajı) ilk defa can dostu Hz. Ebu Bekir’e söyler. En ufak bir tereddüde kapılmadan, duraksamadan tam bir teslimiyetle inandığını ifade eden Hz. Ebu Bekir, sahip olduğu bu iman çağlayanı ile coşar ve “Ey Allah’ın elçisi! Benim yakın görüştüğüm altı tane daha arkadaşım var. Onları da çağırayım mı?” diye sorar.

Böylece Hz. Ebu Bekir, yukarıdaki Ayet-i Kerime’nin sırrına ilk erişen; bu ümmetin en kutlu ve üstün kişisi oldu. Gerçek manasıyla inanan, inancını hücrelerine sindiren ve o imanını lezzetini tadan yerinde duramaz; sahip olduğu bu cevheri başkalarıyla da paylaşmak ister.

İşte Türk’ün ruh kökünden fışkıran bu iman nuru onu diyar diyar gezdirmiş, gittiği her yerde Allah’ın adını yüceltmiş ve O’nun dinini tebliğ etmiş ve böylece kararan milyonlarca virane gönülleri aydınlatmıştır.

Yazının Devamını Oku

Cehennem odunu

28 Ekim 2024
Hemen herkes şu soruyu soruyor; FETÖ’nün elebaşı geberip gitti bu alemden, geride bıraktığı bu fitne ocağının ifsatları biter mi?

Devlet ve millet hayatımız için tehlikesi geçti mi?

Asla unutulmaması gerekir ki FETÖ bir ABD (CIA) ve İsrail yapılandırmasıdır.

Malum, NATO’ya girişimizle birlikte bu ülkenin kodları (İstihbarat, siyasi, iktisadi, askeri, bürokratik vb) ABD’nin eline geçti. ABD tıpkı Avrupa’daki NATO ülkelerine yaptığı gibi Türkiye’de de gladyo (sözde kontgerilla örgütü) yapılanmasını gerçekleştirdi.

ABD, darbeler dahil her türlü kepazeliği Türkiye’de gerçekleştirdi lakin çok arzu etmesine rağmen bir şeyi yapamadı. Ne yapsa da Türk milletinin oylarını istediği partiye kanalize edemedi.

Yaptığı tüm hesaplamalar, 2000’li yılların başında İslami eğilimli bir partinin tek başına iktidar olacağını gösteriyordu. Partisi onca kapatılma görmesine rağmen Erbakan’ın partisinin yükselişinin önüne bir türlü geçemiyorlardı.

Nitekim koalisyonla da olsa Erbakan, başbakan olmuştu ve onu indirinceye kadar akla karayı seçmişlerdi.

Ta 60’lı yıllardan itibaren bunun önlemini aldılar ve güdümlerindeki MİT’i kullanarak F. Gülen’i devşirdiler. Din ile kamufle ettikleri bu insanı kullanarak, genç beyinlerimizi devşirerek ülkemizi içeriden ele geçirmeyi hedeflediler.

Dershaneler, okullar, ticari kuruluşlar ve medya yapılanmasıyla devletteki kadrolaşmalarını gizlediler. Hem öyle gizlediler ki, Başbakan

Yazının Devamını Oku

İnsanlık nereye?

23 Ekim 2024
Eskiler ‘yevmü-l beter’ diye söylerlerdi; yani zamanla kötülükler o denli artacak ki her gelen gün, dünü aratacak. Bu denli kötülüklerden sakınmak için de ‘Allahutaala bu günlerimizi aratmasın’ diye dua ederlerdi.

İnsan toplumsal bir varlıktır, ne demişler komşu komşunun külüne muhtaçtır.

İşte bu toplumsallığın, yani cemiyetin temelinin nasıl atılmış olduğu, hangi dinamikler üzerinde yükseldiği çok önemlidir. Can yakıcı bu sualin tılsımlı cevabı ‘sevgi’dir, yani manadır, maneviyattır. Ya da maddedir, paradır; nefsin istekleridir. Sevgi varsa, insanlar birbirleri için yaşarlar. Başkalarının mutluluğu ile mutlu olurlar, başkalarının hüznü ile hüzünlenirler.

Sevgi yoksa ne Allah korkusu ve ne de O’nun kullarından utanma vardır. İnsanda Allah sevgisi ve onun mahlukatına karşı şefkat duygusu varsa birey ve toplum için özveride bulunabilir.

Sözde modernleştik ve millet bilincine ‘tasada ve kıvançta bir olmakla’ erişmiştik. Bunun lafını ediyor ve değer verdiğimiz metinlerimizi bu cümleyle süslüyoruz.

Lakin tüm bu yaşadıklarımızla, gördüklerimizle bir ve beraber olabilmenin sırrına erişebilmek için hamur mayası yalnızca sevgiyle yoğrulan daha kırk fırın ekmek yememiz lazım.

Bu da demektir ki biz toplumca sevgiyi kaybettik; sevgisiz bir cemiyette hemen herkes kendi egosu, bencilliği, şahsi hırsları ve nefsi için yaşıyor. Hem öyle bir yaşıyor ki gözü nefsinden ve nefsinin esiri olduğu paradan başka hiçbir şey görmüyor.

Artık ailede, okulda, sokakta, çarşıda, fabrikada, ofiste, toplu yaşantının olduğu her yerde insanlar, müthiş bir sevgisizliği ve bunun yanında korkunç bir yalnızlığı ve bencilliği ve maddeye esir oluşu yaşıyor. 

Ve bütün bunların sonucunda insanlığımızı kaybettik, hem öylesine kaybettik ki adeta canavarlaştık.

Yazının Devamını Oku

ABD ile İsrail aynıdır

21 Ekim 2024
ABD ile İsrail’in birbirlerinden hiç farkları yok, adeta yumurta ikizidirler.

Bu durum, ABD’den ziyade İsrail’in (Siyonizmin) gücünün göstergesidir. Diğer bir ifade ile ABD İsrail’i değil, İsrail ABD’yi kendine benzetti ve hatta kendine zebun (esir-tutsak) etti.

İsrail, fütursuzca icra ettiği bunca vahşi katliamları hep ABD’nin sayesinde, onun destek ve himayesinde yapıyor. Zaman zaman iyi polis-kötü polis oynamaları sizi aldatmasın; İsrail’in işlemiş olduğu bütün cinayetler ABD’nin bilgisi ve teşviki ile gerçekleşmektedir.

ABD’de ister Demokratlar, ister Cumhuriyetçiler kazansın ABD’nin derin devletinin politikalarında hiçbir şey değişmez. Hangi başkan gelirse gelsin bu politikaları (İsrail’e, Siyonizme hizmet eden) uygulamak zorundadır.

Siyonizmin 21. asırdaki en büyük başarısı, sahip olduğu bu sapık ve sapkın ideolojisini ABD’nin resmi ideolojisi yapmış olmasıdır. Bundan dolayıdır ki ABD’deki başkanlık seçiminin adayları Siyonizme hizmet için adeta yarış halindedirler.
Bizler, ‘Arz-ı mevud’u; sözde tanrı Yahova’nın İsrailoğulları’na vaad etmiş olduğu kutsal topraklar’ Siyonist Yahudilerin sapık bir ideolojisi olarak bilmekteydik. Oysa bugün aynı sapık ideoloji ABD’nin de hayalini süslemekte ve bu amaçla hareket etmektedir.

Komünist Sovyetler Birliği yıkılıp dağıldıktan sonra emperyalizmin hedefine terörle özdeşleştirilen İslam ve onun mensubu olan Müslümanlar kondu. Bu yüzden Afganistan, Suriye, Irak, Libya paramparça edilerek etkisizleştirildi.

Sıra Gazze ve Lübnan’dan başlanarak bütün bu bölgenin işgaline geldi. Bu satranç oyununun piyonları ise başta İran olmak üzere sürüsüyle sözde İslam ülkeleridir. İran’a Şii yayılmacılığı için yol veren bizzat İsrail-ABD ve İngiltere’dir. Aynı şekilde İslam adı altında oluşturulan tüm terör örgütlerini kurup besleyen ve geliştiren de yine bu ülkelerdir.

Kendi oluşturdukları terör örgütlerini bahane edip önce Müslüman halkları birbirlerine kırdırıyorlar ve bilahare sağ kalanların yurtlarını da ‘Barış ve özgürlük getiriyoruz’ diyerek işgal ediyorlar.

Yazının Devamını Oku

Enerji, teknoloji ve milli güvenlik (8)

19 Ekim 2024
Enerji konusunun farklı açılardan değerlendirmesini yaptığım ‘seri yazılara’ geçici olarak son veriyorum.

Yakın zamanda tekrar ve özellikle gelecek vizyonu, dağıtım ve üretim açılarından da konuyu tekrar ele alacağım. Türk medyasında enerji konularının da ‘sahiplenilmesi’, uzman enerji gazetecilerinin, mecralarının oluşması ve çoğalması gerektiğini düşünüyorum.

Her şeyi ‘devletten’ bekleyen anlayışın terk edilmediği durumda ‘milletin devletiyle’ değil ‘devletin milletiyle’ bütünleşmesinin sakıncaları enerji alanında dahi görülecek şekildedir.

Önümüzdeki dönemde şu iki noktada da acil ve sonuç alıcı çalışma yapılması gereklidir;

(1) Millet, çocukluktan itibaren ‘enerji okuryazarı’ kılınmalıdır.

Son yıllarda ‘moda’ deyimiyle finansal okuryazarlık gündemde oldu. Bunun sonucunda belki de zarar gördük. Tüketim iştahı, fırsatçılık, rant arayıcılığı arttı, bugün üzerinde debelendiğimiz ekonomik sorunların bir kısmı böyle oluştu. Borsada koyduğunun tamamını eriterek kaybeden milyonu aşan insanın var olması sadece ‘arz’ eden kesimin sağlıksızlığı değil, etine buduna, bilgisine anlayışına bakmadan fırsat var diyerek içeri dalan ‘kurnazların’ da doğurduğu bir sonuçtur.

Enerji okuryazarlığı üstelik – şimdilik – bir rant kapısı olmayacaktır. Kullandığı aracın şarj edebilme yetenekleri, zaman yönetimi, nereden daha ucuza enerji edinebilme konusu elektrikli araç sahiplerini ilgilendirmektedir.

Satın almakta veya kiralamakta olduğu dairenin, aidatının çoğunun elektrik faturasından kaynaklandığına bakmayan, sitenin kendi enerjisini üreterek bu faturayı yarıya düşürebileceğini sorgulamayan bir kişi ‘akıllı’ sayılabilir mi?

Yarınki dünyada köydeki tarımsal sulama veya traktörün enerjisi de ortak alanda kurulu güneş veya diğer üretim imkanlarından sağlanmayacak mıdır? Tarım maliyeti girdilerinde mazotu ortadan kaldırmak da milli bir çaba ile hızlandırılmalıdır. Ziraat Bankası’nın elektrikli traktör projesinin, yerli bazı grupların da ‘tökezletici’ çabasından kurtarılarak başarıya ulaştırılması, Baykar ürünü İHA derecesinde önemlidir.

Yazının Devamını Oku