En baştaki Şimşek ise;
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomi, para politikaları ve piyasa üzerine yaptığı operasyonları temsil ediyor.
İşte sonuç:
Türkiye gri listeden çıktı.
Bakan Şimşek bu harika gelişmeyi “başardık” diye duyurdu.
Peki nedir bu gri liste?
Gri liste, Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force) FATF tarafından kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadelede yetersiz kalan ülkeleri belirlemek amacıyla oluşturulan bir listedir.
Bu liste başımıza belaydı.
* Arda Güler Portekiz maçında neden yoktu?
* Kenan Yıldız, Salih Özcan, Mert Müldür, Semih Kılıçsoy, İsmail Yüksek neden ilk 11’de yoktu.
Büyük bir zevkle okuduğum Uğur Meleke çarpıcı detaylar da ortaya koyuyor.
Büyük takımların ilk 11’lerini çok önceden belirlediğini örneklerle anlatıyor ve soruyor:
“Arda’yı yorgunluk ya da sakatlık riski yüzünden ilk 11’e almadıysa, son 25 dakika neden oynattı?”
Çünkü gerçek bir mucizeyi anlatacağım.
İşte hikâyesi...
Cumhuriyet’in yorgun yılları.
Hitler’in faşist saldırıları altında Avrupa kan çanağına dönmüş durumda.
Genç Türkiye Cumhuriyeti o muazzam bağımsızlık savaşından sonra geleceğini örmeye çalışıyor.
1940’lı yıllar...
Gencecik bir kız, İstanbul Çapa Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun oluyor.
“Fatih inan, sahillerde otellere eleman bulamıyoruz. Türk vatandaşı olmayan elemanları çalıştırmaya başladılar. Yalnız bende en az 15 eleman eksik.”
Nasıl oluyor bu diye sormuştum.
Memlekette işsizlik var. Gençler iş arıyor. Ama sahillerdeki oteller de eleman arıyor.
Ben inanmakta güçlük çekmiştim.
Derken;
Dalaman Ortaca Turizm Oteller Birliği Başkanı Yücel Okutur açıktan ilan ediyor:
“Eleman bulamıyoruz...”
Evet olayımızın birinci bölümü bu.
Avrupa Parlamentosu’unda “Aşırı sağ ve ırkçı partilerin yükselişi” karşısında AB liderlerinin yaşadığı şok...
MİT raporunda, özellikle Avrupa da yükselen aşırı sağın haritası
Endişe dolu açıklamalar...
Makron’un parlamentoyu feshi...
Bütün bu gelişmeleri izlerken;
zihnimde ‘Ben bu sonuçları önceden görmüştüm, ama nerede?’ türünden bir soru yükseliyordu.
1) Biliyorsunuz; her pazar size hayatın değişik alanlarından, değişik renklerinden insan hikâyeleri aktarıyorum. Bu pazar yolumuz Hatice Sultan Yalısı’na düştü.
İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü’nün bulunduğu Hatice Sultan Yalısı, polis eşliğinde tahliye edildiğinde sporcu ve kulüp üyeleri gözyaşlarına boğulmuştu.
Ve tam İstanbul, Avrupa Oyunları’na hazırlanırken öğreniyorum bu hikâyeyi.
İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü...
1943’te kuruluyor. Olimpiyatlara yüzücü gönderen ilk Türk Spor Kulübü.
Binlerce genci yüzme sporuyla buluşturup yetiştirmiş.
Türkiye’de yüzlerce kupa kazanmış.
Tabii konularımız belli.
“Sahiller halkındır”, “Körfezlerimizin temizliği”, “Turizm bölgelerinin kalkınması, master planları”.
Ve elbette kent gelirleri.
Başkan Aras’ın sohbet sırasındaki bir çağrısı dikkatimi çekiyor:
“Sayın Turizm Bakanımız gelirlerimizden biraz da bize ayırın lütfen.”
Bu noktada soruyorum:
-Yaz nüfusu, kış nüfusunun 5-6 misli olan Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi kentlerin altyapı giderlerini nasıl karşılıyorsunuz?
O hâlâ parasını geri almaya uğraşıyor. Bankadan da “çıt” yok. Ama o yazı üzerine o kadar çok hikâye duydum ki.. Banka hesapları ele geçirilip dolandırılan yalnızca Nur Hanım değil.
O kadar çok dolandırılan var ki.
İnsanlar bu sahtekârlara neden inanıyor. Çünkü “bankasına güveniyor”. Çünkü arayan dolandırıcılar kurbanlarının hesaplarıyla ilgili o kadar doğru bilgiler veriyor ki.
Kaç parası olduğu. En son kime transfer yaptığı gibi, başkasının bilmesine imkân olmayan bilgiler.
Yani... Yalnızca yetkili banka personelinin bileceği bilgiler.
Olayın özeti şuydu:
Nur Hanım’a bir telefon geliyor:
-Nur Hanım, ... Bankası’nın genel müdürlüğünden arıyoruz. Gördüğümüz kadarıyla sizin sigortanız olmasına rağmen kullanmıyorsunuz.