1) Bugün Ege ve Doğu Akdeniz’de seyreden bütün gemiler 16’ncı kanaldan şu anonsu günde en az 3 kez dinler: “Bütün gemiler... Bütün gemiler... Burası Türk Radyo... Burası Türk Radyo... Nisan 2020 tarihinde Ege Denizi’nde seyreden Türk bayraklı bir ticari gemiye Yunan sahil güvenlik botları tarafından ateş açılmıştır. Ege Denizi’nde seyreden Türk bayraklı gemilerin bu ve benzeri olaylara karşı can ve seyir emniyeti açısından müteyakkız olmaları... Ve gerektiğinde en seri şekilde Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nı bilgilendirmeleri... Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı, VHF 16’ncı kanalı sürekli dinlemektedir... Burası Türk Radyo...”
Evet arkadaşlar, 2020 Mayıs ayından bu yana bu anons gün içinde sürekli yapılmaktadır. Birçok denizci dostum bu anonsun hâlâ devam ettiğini söyleyince ben de Kanal 16’yı dinledim.
Ve gördüm ki...
Türk Radyo, VHF 16’ncı kanaldan gün içinde defalarca bu anonsu yapıyor. Anons aynı zamanda İngilizce de yapıldığı için Yunan deniz kuvvetleri ve sahil güvenliği de dinliyor.
O sulardan geçen tüm yabancı gemiler dinliyor.
O yüzden diyorum ki;
- Sayın Türk Radyo. Denizlerde devletimizin sesi sizsiniz. Ama bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina’da barış için tarihi bir kapı araladı. Dahası açıktan Ege’de Türk ve Yunan jetleri arasında süren “it dalaşı”nın kaldırılması gerektiğini söyledi. Gelin 3-4 yıl önceye giden şu anonsu kaldıralım. Hatta biraz daha netleştirirsem;
Yıllardır çözülemeyen ve artık pas tutan bu sorunlar kısa zamanda aşılabilir mi?
Ege’nin iki kıyısında barış isteyen,
Ve barış için defalarca yazan birisi olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Miçotakis arasındaki bu yakınlaşmanın pozitif sonuçlara dönüşmesini yürekten destekliyorum.
Peki bu süreç gerçekten kolay mı?
Bugün ve yarın bu konuyu yazacağım.
Sorunlarla birlikte çözüm noktalarına bakacağım.
Önce vize meselesi.
“Kafes” operasyonları.
Türkiye’ye yerleşen yabancı çete liderleri peşpeşe yakalanıyor.
Dünyada kırmızı, mavi bültenlerle aranan azılı çete liderleri.
Comanchero’lar, “Thieves in Law”lar.
İstanbul’un lüks semtlerinde kıskıvrak ele geçiriliyor.
Peki bu operasyonlar yalnızca “polisiye bir olay” mıdır?
Hayır...
“Polisiye”
Ankara’nın ana caddelerini götüren o sel.
İncesu Caddesi’nden Kavaklıdere’ye kadar taşan; araçları, evleri perişan eden o sel...
Ya İzmir...
Denizin yağmurla karıştığı ve göle dönen Alsancak, Kordon.
Ve Mavişehir.
Bütün sokaklar göl. Koltuklarına kadar su dolduğu için pert olan pahalı araçlar.
Ve İstanbul.
Derdini anlatıyor.
Dr. Ufuk, Esra’yı muayene ediyor.
Ve ne oluyorsa işte ondan sonra oluyor.
Tam bir felaket.
Dr. Ufuk Salman’ın dünyası zindan oluyor.
Neden mi?
Çünkü doktora muayene olan 17 yaşındaki kız polise gidip
Sahada çok iyidirler.
Topla birlikte birer sihirbaz olurlar.
Gollerin bütün açıları neredeyse doğal yetenekleridir.
Ama gelin görün ki;
Parayı ticari başarıyla kazanmadıkları için
Nasıl koruyacaklarını bilemezler.
Nereye yatırım yapacaklarını bilemezler.
Önce pahalı marka bir otomobil. Birkaç lüks yazlık. Bahçeli lüks bir ev. Belki yurtdışında bir ev...
Daha doğrusu;
Ya yakalanıyor ya Yunan güvenlik kuvvetleri tarafından geri püskürtülüyor;
Ya da boğuluyorlardı.
Ege Denizi’nde kıyılara vuran bebekler unutulur mu?
Sahil Güvenlik kuvvetleri kaçak göçmen takip etmekten başka bir iş yapamaz hale gelmişti.
Özellikle Avrupa’da,“Türkiye insan kaçakçılarına göz yumuyor” sözü her geçen gün yükseliyordu.
Nitekim, insan kaçakçıları, bir yolunu bulup büyük paralar karşılığında göçmenleri Türkiye’nin batı illerine kadar getiriyordu.
Doğanın ölümü, insanlığın sonudur. Tüm canlıların katilidir.
İşte bu yüzden ben;
“Tek kullanımlık plastikler yasaklansın” kampanyasını sonuna kadar destekliyorum.
İşte bu yüzden ben;
Bu plastik cinayetine, “tek kullanımlık ölüm” diyorum...
Bakın 3 lise öğrencisi birleşti.
25 bin imza topladı.