Yalnızca Göcek’e geçen yıl 10 binden fazla yabancı bayraklı tekne giriş yapmış.
Türk bayraklı tekneleri de eklerseniz, yaklaşık 30 bin tekneden söz ediyorum.
Her teknede ortalama 3 kişi diyelim (guletler ve büyük motor yatlar hariç)...
Göcek koylarında aylarca konaklayan on binlerce insandan söz ediyorum.
Marmaris, Bozburun, Hisarönü, Gökova körfezlerini ve koylarını da sayarsak.
Bütün bunlara Kaş-Kekova hattını eklersek.
Birçok büyükşehir nüfusuna eşit insan denizde, teknelerde tatil yapıyor.
Ve ara ara şöyle haberler okuyoruz:
Otel sahiplerinden şikâyetler...
Doluluk oranlarındaki düşüş... Özellikle Çeşme, Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi merkezlere gelen turistlerin azaldığı yolunda yorumlar...
Bütün bu mesajların anlamı ne olabilir?
Acaba Türkiye’nin turizm geliri hedefi tutmayacak mı?
Kültür ve Turizim Bakanı Mehmet Ersoy’u aradım.
- Sayın Bakan, turizm gelirlerimizde bir sıkıntı olacak mı? Hedefinizde bir değişiklik var mı?
Bakan
Bizi terk eden yüzlerce kuş türünü, ölen balıkları yazıyorum. Kirlenen sularımızı, can çekişen doğamızı yazıyorum. Ve elbette bütün bunlar karşısında umudumu korumaya çalışıyorum. Ama artık kuruyan göllerimizin fotoğraflarına baktıkça umudum tükeniyordu ki...
Peş peşe bu haberler gelmeye başladı. Muhtemelen bu haberleri okuyunca siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz; “Denizlerimizi, göllerimizi, ağaçlarımızı, hayvanlarımızı ve elbette köpeklerimizi böyle kurtarabiliriz. Elbirliğiyle...”
Buyrun anlatayım...
İŞTE BENİM JANDARMAM
İlk haber Edirne’den...
“Jandarma ekipleri aşırı sıcaklar nedeniyle kuruyan göl ve göletleri kontrol ederek çevredeki canlıların yaşam alanlarını gözlemledi ve incelemede bulundu.”
Fotoğraflara baktım; Jandarma ekipleri tek tek inceliyorlar. Toprak örnekleri alıyorlar. “İşte” dedim, “Benim jandarmam.” Çünkü bu da bir vatan savunmasıdır. Bu vatanın göllerini, sularını, hayvanlarını, ağaçlarını savunmaktır.
Ve haber devam ediyor:
Emre Bey’in bu sözleri içime işledi.
11 Ağustos 2021’de Kastamonu Bozkurt’u öyle bir sel vurmuştu ki.
Ezine çayı taşmış 65 canı almıştı.
Güzelim ilçe perişandı. Evler yıkılmış. Yollar çökmüştü.
Tam bir felaketti.
Bozkurt ilçesi felç. Ertesi gün millet malını mülkünü bırakmış giden canlarına ağlıyordu.
F-22 Raptor. Türkçesi yırtıcı kuş... En gelişmiş görünmez ölüm makinesi.
Bu haberi görünce gerilere gittim.
Ankara’da gazetecilik yaptığımız günlere.
Körfez Savaşı günlerine.
ABD ve koalisyon güçleri Kuveyt’i işgal eden Saddam’ı devirmek için harekete geçmişlerdi.
Denizden, karadan ve havadan.
Kara ve hava için en yakın yer Türkiye idi.
İncirlik. Ve Türkiye’nin Irak sınırı.
Flamingo, kılıçgagalar, düdükçün, kumkuşu ve angut gibi 141 türden kuş...
Burdur Yarışlı Gölü kuruyunca, bizi terk edip gittiler.
Gölün kuşlarla parlayan haline bakın.
Bir de kurumuş çöl haline.
İçim acıyarak okuyorum DHA’dan gelen bu haberi:
“Flamingoların Türkiye’deki en önemli yaşam noktalarından biri olan Burdur Yarışlı Gölü, neredeyse tamamen kurudu. Etrafı onlarca mermer ve taş ocağıyla sarılı gölü, flamingolar da terk etti.”
Haberi biraz daha araştırınca görüyorum ki...
Gölü besleyen Kümbet, Yarışlı, Kirse ve Kadınca pınarları kurumuş.
“Lütfen dikkat” diyordu. “Orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı.”
Daha iki gün geçmeden Kahramanmaraş’tan ibret dolu bir haber:
“Şakalaşan piknikçilerin attığı torpil yangına neden oldu. 80 hektar orman yandı.”
Görüyor musunuz olayı...
Cehalet mi desek?
Vurdumduymazlık mı desek?
Vatan duygusunun yokluğu mu desek?
Ne dersek diyelim gerçek şu:
“Türkiye’de, Bilişim Vadisi’nde Test Merkezi ve Boğaziçi Üniversitesi BÜDOTEK Teknoparkta Ar-Ge Merkezi olan ADASTEC’in Amerika’daki ilk seviye-4 otonom otobüsü ABD’de kullanıma sunuldu...”
Okuyunca şaşırıyorum.
“Nasıl yani...”
Teknoloji devi ABD’de ‘Türk yapımı sürücüsüz otobüsler...’
Bakan Kacır devam ediyor:
“ADASTEC, Türk mühendisler tarafından kurulmuş ve bakanlığımızca desteklenmiştir. ADASTEC’in geliştirdiği teknolojilere entegre olan sürücüsüz otobüsler dünyanın birçok ülkesinde bu teknolojiyi kullanan ilk proje olarak hayata geçmiştir...”
Fatih Kacır