Bazen bir film anlatır en çarpıcı hikâyeyi, bazen asıl çarpıcı hikâye film bittikten sonra başlar. İki yıl kadar önce Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan çok önemli bir filme imza attı.
‘İki Dil Bir Bavul.’
Anadilde eğitim tartışması yapan herkese tavsiye ederim.
DVD’si var mutlaka izleyin.
* * *
Daha önce Türkiye’nin doğusuna hiç gitmemiş Egeli bir öğretmen olan
Emre’nin; Türkçe bilmeyen çocuklara eğitim verme çabası eminim sizi de çarpacak.
Çünkü
Emre öğretmenin Şanlıurfa’da yaşadıkları modern bir
Çalıkuşu hikâyesi...
Tek farkı, her anlamda daha gerçekçi olması...
Sadece anlatım dili değil, hikâye de gerçek.
* * *
Tayini Şanlıurfa’nın bir köyüne çıkan
Emre öğretmen, köye gittiğinde önemli bir sorunu olduğunu fark eder.
Köydeki çocukların büyük kısmı Türkçe bilmemektedir.
Kamerasını olaylara müdahale etmeden, yalnızca yaşananları kayıt etmek için kullanan bol ödüllü film; bir yandan Kürt çocuklarının hiç bilmedikleri bir dille eğitim yaparken yaşadıkları sıkıntıyı; öte yandan, bütün iyi niyetine rağmen çocukların eğitiminde başarılı olamama korkusu yaşayan öğretmenin açmazlarını anlatır...
Ve film hiçbir politik yargıya yer vermeden biter.
Tıpkı hayat gibi...
* * *
Filmin sonunda
Emre öğretmen iki dil arasına sıkıştırdığı hayatını özenle
‘bavula’ koyar ve gider…
Sınıfın kendisidir bavul.
Köyün, kasabanın, bölgenin, ülkenin kendisi…
Nereye giderse gitsin
‘bavul’ da onunla birlikte gelir.
Hastalanır, tayin ister, okul değiştirir.
Ama her defasında kendisini bavulunun içinde bulur.
Hayatı bavul olur.
* * *
‘Üç yıl tek başımaydım. Ücretli öğretmenler geldi ama çalışmak istemediler. Okul boyanacak ben boyuyordum.
Çocukların kişisel bakımlarını bile ben yapıyordum. Saçlarını tırnaklarını kesiyordum. Tek kelime Türkçe bilmeyen onlarca çocuk... Aylarca sınıfın içinde çaresiz birbirimize baktık. ‘Elektrik yok, su yok’ dediğimde çevrem inanmıyordu. Filmi izledikten sonra anladılar. Üç sene sonunda tayin istedim. Ayrılırken çok zor oldu ama ciddi sağlık problemleri yaşadım. Sağlık Merkezine daha rahat ulaşabile-ceğim bir yerde olmak zorundaydım. Tayin istedim ama yine çok uzağa gidemedim. Siverek merkezde bir okulda göreve başladım. 50 kişilik birinci sınıfları okutuyorum. Onlar en azından kalem tutmayı biliyor, az da olsa Türkçe anlıyor... Ama sorun aynı sorun...’Peki çözüm?
‘Üç sene boyunca bunu çok düşündüm. Bir cevap bulamadım, her defasında bavuluma sarılmak dışında...’* * *
İki dil bir bavul.
Bir taraf
‘anadilde eğitim olursa ülke bölünür’ diyor, diğer taraf
‘asıl entegrasyon bu şekilde sağlanır...’
Çözüm galiba bavulun içine sıkışan hayatlarımızı konuşmakla başlıyor.
Çünkü çoğu zaman asıl hikâye film bittikten sonra başlıyor.