Hem de en geç beş yıl içinde.
Kutlaması bile hazır.
Boğaz’da rakı-balık.
Elbette yemek hesabını Nobel Tıp Ödülü’nü alan Türk ödeyecek.
Onlar Türk ekonomisini anlamaya çalışıyor, bense onların Türkiye algısını...
Geçen hafta arka arkaya soru-cevap formatlı bu tip iki görüşmem oldu.
Ve yıllar sonra ilk defa her iki toplantıda da ekonominin e’sinin bile konuşulmadığını fark ettim.
Ne enflasyon, ne faiz, ne büyüme, ne istihdam, ne IMF, ne bütçe açığı...
İstifa gerekçesi önemli ama istifa mektubunun son cümlesi beni inanılmaz derecede rahatsız etti.
Neydi o cümle?
“Türk Hava Yolları çalışanlarına varsa benden yana tüm haklarımı helal ediyorum.”
Bu cümlenin sakilliği üzerinde duracağım ama dilerseniz önce THY’yi yaklaşık yedi yıldır büyük bir başarı ile yöneten Candan Karlıtekin’i istifaya götüren gerekçelere bakalım. * * *
Tanıdığım kadarıyla Karlıtekin müdanası olmayan bir bürokrat, yani doğru bildiği yoldan kolay kolay şaşmaz.
Bu yüzden de istifa gerekçesini gayet açık belirtmiş: “Kendi prensiplerim doğrultusunda çalışma imkânı bulamadığım için istifa ettim.”
Sektörü yakından izleyenler uzun bir süredir THY Genel Müdürü Temel Kotil yönetim kurulu üyesi Hamdi Topçu ve Karlıtekin arasında yönetim anlayışı farklılığından kaynaklanan sorunlar olduğunu biliyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan’a kadar taşınan bu sorunlar aşılamadığı için sonunda Karlıtekin her zaman ki müdanasızlığı ile “Bir yerde bir problem varsa taraflardan biri bu problemi ortadan kaldırmak için inisiyatif almalı. Ben de inisiyatif aldım” dedi ve istifa etti.
Geçen hafta görüştüğüm bir bankacı biraz da mahcup bir edayla “Galiba bu yılı 3 milyar TL kârla kapatacağız” diyordu.
Adını yazmıyorum çünkü bankacılar şu kriz ortamında kâr ettikleri için neredeyse ‘günah keçisi’ ilan edilecekler.
Sanki kâr etmek ayıpmış gibi.
* * *
“Arkadaşlar Yıldız Holding olarak bugün itibariyle dünya çikolata devi Godiva’yı satın almış bulunuyoruz. Gelişmeleri sizlere aktaracağız fakat bu süreçte Godiva’nın ‘stand-alone’ yani ‘bağımsız’ olarak yoluna devam edeceğini, yönetiminin korunacağını bilmenizi isterim...”
Hatırlarsanız bayrama denk gelen bu haber sadece Ülker Grubu’nda değil, iş dünyası ve medyada da ilgiyle karşılanmıştı.
Meğer Murat Ülker’in daha satışın gerçekleştiği ilk gün yaptığı bu açıklama sadece Türk medyasının değil dünyanın en saygın ekonomi dergisi Harvard Business
Review’un (HBR) da dikkatini çekmiş.
Bir kere en başta şunu söyleyeyim: 5 yıldır yılan hikâyesine dönen Frank Gehry imzalı projenin önündeki tek engel TRT değil.
Arazinin %20’sine sahip olan TRT’nin tavrı bu sorunda aysbergin görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzü var ki onu birazdan anlatacağım. * * *
TRT ile Suna-İnan Kıraç Vakfı arasındaki sorun nasıl çözülebilir?
Her ne kadar geçen hafta TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’le bir polemik yaşamış olsam da ne onu ne de kurumunu ‘günah keçisi’ ilan ediyor değilim, benim eleştirim TRT’nin bu konuda sergilediği tavır ve sonrasında gelişen üslupla ilgiliydi.
Zarfa takılıp mazrufu kaybetmek istemem.
İbrahim Şahin diyor ki:
1- TRT binasının bulunduğu alanın İnan Kıraç tarafından İstanbul’a yakışır bir sanat merkezine dönüşmesini ben de çok istiyorum.
2- Başbakan’ın göreve geldiğimde ilk halletmemi istediği iş bu.
Olabilir, kendi tercihi, saygı duyarım.
Fakat duyuru tek kelimeyle “felaket”.
* * *
Felaket çünkü...
Bunda “en büyük pay” kendi ifadesiyle karısı Suna Kıraç’ın.
Dışarıdan bakınca her şey çok kolay... Ne de olsa Koç Ailesi’ne mensuplar.
Amerikalıların tabiriyle “ağızlarında gümüş kaşıkla doğanlardan”.
Ama bir de içerden bakmak var bu hikâyeye.