5 Eylül 2003
Avrupa Basketbol Şampiyonası bugün start alıyor. Tam iki gündür İsveç'in avuç içi kadar olan kasabası Boras'ta 12 Dev Adam'la birlikteyiz. İki caddeden oluşan ve hiçbir sosyal etkinliği bulunmayan bu şirin küçük kasabada tabii ki tüm zamanımızı basketbol aldı. Özellikle oyuncularımızla sık sık birarada olup, onların inançlarını ve motivasyonlarını görmek doğrusu bizleri çok umutlandırdı.
Geçen yıl hayal kırıklığıyla kapadığımız Dünya Basketbol Şampiyonası öncesindeki hava ile bugünkü hava arasında çok önemli farklar var. Bir kere, takım olma yönünde ciddi adımlar atılmış. Oyuncuların tamamı hemen her saniye birlikteler. Beraber dolaşıyorlar, birlikte sohbet ediyorlar, birlikte vakit geçiriyorlar.
Hazırlıklar tamam
İdmanlardaki performans da gerçekten üst düzeyde. Atılan her olumlu pastan sonra, yapılan her başarılı hareketten sonra devlerimizin birbirlerini kutlaması, el vurup, göğüs göğüse çarpışmaları, gerçekten takım olma yönünde iyi bir noktaya geldiğimizin işaretleri. Aydın Örs, bu önemli turnuvada başarının yolunun savunmadan geçtiğini hemen hepsine ezberletmiş. İdmanlarda öyle bir savunma yapıyorlar ki, izleyenler alkışlamadan duramıyor.
Kısacası, hazırlıklar tamam. Şimdi iş gerçek sınava geldi. Ukrayna, Yunanistan ve Hırvatistan'ın bulunduğu bu ilk gruptan birinci çıkmak, en büyük hedefimiz. Eğer bu grupta ilk sırayı alabilirsek, doğrudan çeyrek finale çıkacağız. Çeyrek final öncesinde de iki gün dinlenme fırsatı bulacağız. Bu da olimpiyat hedefine yaklaşmamız için gerçekten büyük bir avantaj.
Hangi oyuncu ile konuşsak, hepsi 2004 Atina'ya giden ilk Türk basketbolcusu olmanın hayalini kuruyor ve bunun için savaşacaklarını söylüyor. Onların gözlerindeki bu parıltı, bizlere umut ışıkları saçarken, 12 Dev Adam’ımıza olan güvenimizi de artırıyor.
Yanlarında olmalıyız
Dedik ya, artık icraat zamanı. Şimdi hepimiz onların verecekleri bu yürekli mücadelede yanlarında olmalıyız. Mükemmel bir organizasyon yapan ve hazırlıkların en iyi şekilde düzenlenmesini sağlayan Basketbol Federasyonu'nun karşısında olan bazılarının, 12 Dev Adam'ın başarısız olmasını bekler gibi bir havada olduklarını da biliyoruz. Ama görüp, bir süredir birlikte yaşadığımız 12 Dev Adam, Türk basketbolunun Avrupa'nın zirvesinde olduğunu herkese göstermeye kararlı.
Kaptan İbrahim, form durumunu maksimuma getirdi. Hidayet, hazırlık dönemindeki durgunluğunu üzerinden attı. Mehmet Okur taş gibi. Mirsad, o bildiğimiz savaşçı kişiliğini sürdürüyor. Kerem ve Ender amansız bir yarış içinde, insan hangisini oynatacağını şaşırıyor. Haluk, Kaya, Kerem Gönlüm, Rasim ve Ömer her an patlamaya hazırlar. Tek sıkıntı sakatlıktan yeni kurtulan Hüseyin'de var. Ama o da son derece inançlı ve gayretli. İşte bu inanç ve kazanma arzusu bizi zafere götürecektir. Bundan en ufak bir kuşkum bile yok.
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2003
<B>PEŞPEŞE </B>tatsız yenilgilerden sonra Milli Takım'ın moral bulması için bir galibiyete ihtiyacı vardı. Letonya karşısına da işte bu amaçla çıkıldı. Hep söylüyoruz; basketbolda kazanmanın ilk şartı, sonuna kadar mücadele etmekten geçiyor. 12 Dev Adam, 40 dakika boyunca inançla mücadele edip, her top için parkeye balıklama atlarsa, yenemeyeceği takım yok. Bunun en belirgin örneğini dünkü Letonya karşısında gösterdiler.
Bir gün önceki Rusya maçındaki o isteksiz takım gitmiş, yerine kazanmayı kafasına koymuş, yüreğiyle mücadele eden oyuncular topluluğu gelmişti. Aydın Örs, kazanmanın yolunun savunmadan geçtiğini belli ki, Rusya maçından sonra kafalara iyice kazımış. Dün sahada top kazanmak için kendini yerden yere atmayan, mücadele etmeyen bir oyuncu bile yoktu.
İnanç ve arzu
Özellikle 3. periyotta yapılan ölümüne savaş, galibiyetin anahtarı olurken, Ömer ve Kerem, dinamizmleriyle takımı ateşleyen oyuncular oldular. Kaya, adı gibi sert savunmasıyla rakibin en büyük silahı Kambala'yı yıldırırken, Hidayet ve Mehmet Okur da NBA kimliklerine bürünmüşlerdi. İbrahim ve Hüseyin'in yokluğuna karşın Mirsad'ın savaşçı kişiliğinde şekillenen savunma olgusu, haliyle en büyük silahımız olan hızlı hücumu da beraberinde getirdi. Bu kez ribaundlar alındı, rakibe öldürücü darbeler vuruldu.
Özlediğimiz Dev Adamlarımızı dün sahada gördük. Ama eksiklerimiz de yok değil. Serbest atış yüzdemizi mutlaka düzeltmeliyiz. Set hücumundaki zaman zaman beliren durgunluk, ortadan kaldırılmalı ve dış atışlardaki isabet oranı biraz daha yükseğe çekilmeli. Tabii ki, dün gördüğümüz inançlı ve arzulu mücadele, tüm maça yayılmalı. Bir gün önceye oranla iyi ışık veren bir Milli Takım izledik. İnşallah, bu arzu ve inanç İsveç'e kadar daha da artar ve Dev Adamlarımız kendilerine yakışanı yaparlar.
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2003
AVRUPA Şampiyonası hazırlıklarında tatsız sonuçların alındığı birinci bölümden sonra İstanbul'daki hazırlık döneminde Rusya'yı yenip, iyi bir başlangıç yapmak istiyorduk. Ama olmadı. Yine o bildik, yine o eski, bizi Dünya Şampiyonası'nda hayal kırıklığına götüren hatalar tekrarlanınca, yenebileceğimiz Rusya'ya boyun eğdik.
Rusya, genç ve fizikli oyunculardan kurulu dinamik, savaşçı bir takım. Onları yenmek için en az onlar kadar fizik mücadele vermek ve oyunun tüm bölümlerini aynı ciddiyetle oynamak gerekir. İşte biz, zaman zaman çok iyi şeyler yaptığımız halde, istikrar sorununu çözemediğimiz için Rusya'ya karşısında salondan yenik ayrıldık.
Türk Milli Takımı'nın başarılı olabilmesi için öncelikle iyi savunma yapması, sonra da dün zaman zaman sergilediği gibi etkili hızlı hücumlar organize etmesi gerekiyor. Ancak, bunun temel şartı da ribaunt alabilmek. İşte ribaunt alamayınca, ne hızlı hücum düzenlenebiliyor, ne de istediğimiz tempo yakalanıyor. Savunma için genelde çok eleştiri getirmeyeceğim. İyi-kötü mücadele ediliyor. Ama hücumdaki sorunlar İsveç'te de çözülmezse işimiz zor. Öncelikle şut yüzdesi mutlaka arttırılmalı. Bir başka önemli nokta da, hücuma geç başlamamız. Ayrıca, pas yüzdemiz ve hareketliliğimiz de az olunca skor sıkıntısı hemen kendini gösteriyor.
Ribantsuz olmuyor
Tüm bunlara en büyük hastalığımız olan maçı kurtarma bireyselliği de eklenince, iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Eksiklerimizi sıralarsak... Oyun kurucu bölgesinde yeni düzenlemeler yapmamız şart. Ribaunt etkinliğimiz artmalı, skorerler mutlaka devreye girip, ilk yarıdaki gibi birbirleri ile daha çok yardımlaşmalı. Ama, ribaunt alınmazsa bunların hiçbirisi olmaz.
Rusya maçı belki de tüm bu sorunların erken yaşanması bakımından iyi bir gösterge olmuştur. Umarız bu maçtan gereken dersler çıkarılır. Maçın içinde zaman zaman yaşanan o yardımlaşma ve dayanışma duygusu karşılaşmaların geneline yayılarak, 12 Dev Adam'ın bir takım olduğu akıllara gelir. Yoksa yine hayal kırıklığı ile evimize döneriz.
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2003
Yazık... Gerçekten çok yazık. Final-Four'a kalma maçında CSKA Moskova gibi bir takımı 66 sayıda tutacaksın ve hayallerine veda edeceksin.
CSKA son derece geniş kadrolu ve evinde çok iyi hücum edebilen bir takım. Oktay Mahmuti muhakkak kazanmak zorunda oldukları bu maç için planını, CSKA'nın sistemli hücum organizasyonunu bozmak üzerine kurmuştu. Bunda da tüm maç boyu başarılı oldu.
Kendi evinde ortalama 85'lere çıkan Rus takımını 66 sayıda tuttuk. Ama gel gör ki, hücum edemedik. Oysa, iyi başladığımız ve öne fırladığımız karşılaşmada işler bizim açımızdan iyi gidiyordu. Ama hesapta olmayan 12 top kaybı, boş şutların kaçırılması ve takımımızdaki Türk oyuncuların sadece 1 sayı atması bize faturayı pahalıya getirdi.
Ben Efes'i bu grubun finalini oynadığı için kutlamak istiyorum. Ama, elimize gelen fırsatı teptiğimiz için de hayıflanıyorum.
Şanssızdık ama...
Şimdi düşünün... Dün Golemac'ın yerine biraz daha basketbolcuya benzer bir oyuncu olsaydı, böyle mücadele eden Efes, çoktan Barcelona yolunu tutmuştu. Ama Golemac, biz 6 sayı öndeyken oyuna girdi, yaptığı hatalarla rakibin maça ortak olmasını sağladı. İkinci bölümde tam biz maça ortak olduk derken, bu kez de abuk subuk atışlar ile bütün dengemizi ve moralimizi alt üst etti. Bu noktaya büyük emek verip gelen ve dün de iyi mücadele eden Efes, Final-Four'u elinden kaçırdıysa, iyi bir 4 numaraya sahip olamamanın acısını çekmiş demektir. Gerçekten sahada yürekleri ile savaşıp, Efes'li gençlere yazık oldu.
Bu arada kiritik bölümde Marcus Brown'ın sakatlanıp çıkması da, Efes'in ayrı bir şanssızlığıydı. Ayrıca hakemlerin de CSKA'ya evsahibi olma avantajını iyi kullandırdıklarını da hemen söyleyelim. Ama bunların hiçbiri mazeret değil. Golemac gibi bir yabancın varsa, her türlü sürprize açık olman gerek.
Yazının Devamını Oku 6 Mart 2003
<B>HER </B>zaman söylüyoruz, basketbolda hedefe varmanın yolu, önce inanmaktan geçiyor. İnanacaksınız ve bunun yanına da mücadeleyi ekleyeceksiniz. İşte dün Efes, kazanmaya kararlı olarak geldiği Malaga'da, oyunu hiç bırakmamanın ve sonuna kadar mücadele etmenin ödülünü muhteşem bir galibiyetle aldı. Başarı, bazen de küçük detaylarda gizli. Efes'e maçı getiren detaylardan bir tanesi de İspanyol seyircilerin oluşturduğu orkestranın, Efes adına işler kötü giderken, belki de bilmeden 12 Dev Adam şarkısını çalmasıydı. İşte bu şarkıyla birlikte savunması zaten oturmuş olan Efes'in hücumu da derlenip, toparlanınca, 12 Dev Adam'ın mucize etkisi takım üzerinde hissedildi.
Kambala ve Brown
Tabii, bu arada Oktay Mahmudi'nin akıllı oyun kurgusunu da gözardı etmeyelim. Mahmudi, Malaga'nın çok süratli top çevirdiğini, çok fazla hücum ribaundu yaptığını söylüyor ve ‘‘En az biz de onlar kadar hücumda hızlı top çevirmeliyiz’’ diyordu. Gerçi ribaundlarda yine istediğimizi yapamadık, ama onların top çevirme organizasyonunu bozarken, biz hızlı ve çabuk paslarla çember altında Kambala'yı mükemmel kullandık. Kambala, dün geceki büyük zafere imza atan isimlerin başında gelirken, Brown da gecenin sihirbazıydı.
Alper, Kerem ile Ender savunma ve hücum organizasyonlarıyla geceye damga vururken, Kaya aslan yüreğiyle mücadele etti. Granger kötü oynadığı maçta en kritik anda sahneye çıkarak, galibiyete katkı yapan minik detaylardan birini sergiledi. Bu galibiyetle Efes, Final-Four yolunda önemli bir avantaj yakaladı.
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2003
<b>YILLARDAN </B>beri yenemediğimiz Litvanya'yı devirmeye hiç bu kadar yakın olmamıştık. Bu kez tam işi bitirdik derken, yaptığımız ufacık tefecik hataların faturasını ağır ödedik. Böylesine önemli karşılaşmalarda bu kadar basit hata yapıp, bu kadar çok faul kaçırırsan, kazanmak elbette çok zor olur. Basketbol öyle bir oyun ki, en ufak hatayı dahi affetmiyor. İşte dün biz, kritik faulleri kaçırırken, Litvanyalılar öyle mucize üçlükleri soktular ki, bizim elimizdeki maçı çekip aldılar.
Litvanya gerçekten son derece hızlı oynayabilen, iyi uzunlara sahip olmanın yanı sıra dışarıdan da çok etkili şut atabilen bir takım. Aydın Örs, bu ekibi devirmemiz için çok iyi savunma yapmamız gerektiğini, geriye hızlı koşmamızın şart olduğunu söylemiş ve sonuna kadar mücadeleyi şart koşmuştu.
Keyifli bir gece yaşadık
İki kez 10 sayı geriye düştüğümüz zaman oyuncularımız öyle bir savaş verdiler ki, onların hepsini kutlamak gerekir. Forma giyen bütün oyuncular, görevlerini tam anlamıyla yerine getirirken, verdikleri mücadele ile Abdi İpekçi'yi tıklım tıklım dolduran basketbolseverlere keyifli bir gece yaşattılar. Bu maçı kazanabilseydik -ki kazanmaya çok yakındık- daha da mutlu olacaktık. Ancak 12 Dev Adam'ımızın verdiği mücadele ve kendilerinden daha fizikli Litvanyalılar karşısında sahada gösterdikleri savaş, gelecek için bizlere büyük umut verdi.
Şu oyuncu, bu oyuncu diyerek ayırmak istemiyorum ancak Tutku, Kaya,Alper ve Mirsad yürekli mücadeleleriyle bizden tam puan alan oyunculardı. Litvanya'nın iki silahı Jasikevicius ve Macijauskas'ı durduramamanın faturası biraz ağır oldu ama, biz bu Milli Takım'ın çok iyi işler yapacağına inanıyoruz. Dünkü zevkli gecenin en kötüleri ise karşılaşmayı her bakımdan berbat yöneten hakemlerdi.
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2003
<B>NE</B> kadar da özlemişiz böyle bir coşku yaşamayı. Sadece bizler değil. 12 Dev Adamımız da özlemiş bir arada oynamayı. Dün sıradan bir takım görünümünde olan Hollanda önünde öyle bir 10 dakika oynayıp, maçı bitirdiler ki, hepsine helal olsun.
Aydın Örs, maç öncesinde Hollanda'nın bize pek rakip olamayacağını söylüyor ve savunmayla işi bitireceğimizi ifade ediyordu. Aynen de öyle oldu.
Birlikte oynamayı çok özledikleri her hallerinden belli olan ay yıldızlı basketbolcularımız maçın hemen başında oluşturdukları sert savunmayla Hollanda'nın tüm direncini bir anda yıktı. Haliyle etkili savunma yapılınca da hızlı hücumlar peş peşe geldi. Bu arada çember altında ribaund canavarı Mirsad (12 ribaund) ve Hüseyin'in sağladığı üstünlüğe Haluk ve diğerleri de katılınca coştukta coştuk.
Bu şov sürecek
Dünkü maçın bizim açımızdan bir başka önemli yanı da Aydın Örs'ün Milli Takım'da bugüne dek pek oynatamadığı isimlere bolca süre tanıması oldu. Yıldızımız İbrahim'in yerine oyuna sürülen Serkan onu hiç aratmazken, Tutku da Kerem'in görevini fazlasıyla yaptı. Hüseyin'in alternatifleri Fatih Solak ve Kaya da önemli parçalar olurken, Alper ve Haluk da her zaman ki ciddiyetleriyle güzel geceye renk katan diğer isimlerdi.
Özlem ile başlayan bu nefis geceyi, basketbol coşkusuyla noktalarken, Abdi İpekçi'yi tıklım tıklım dolduran basketbolseverlerin 100 sayı isteğine cevap veren 12 Dev Adam, Avrupa Şampiyonası vizesini cebine indirdi. Bu şovun süreceğini de herkese gösterdi.
Bizlerden de onlara koskoca bir teşekkür
Gerçi dünkü Hollanda bizim için hiçbir zaman rakip olamazdı. Ama böyle takımlara karşı basketbol oynamak inanın daha zordur. Oyun disiplinimimizi hiç kaybetmeden şovumuzu yaparken, istediğimizde de Avrupa'nın en renkli takımı olabileceğimizi de gösterdik. Aynı coşkunun Litvanya maçında da süreceğine tüm kalbimle inanıyorum.
Yazının Devamını Oku 17 Ocak 2003
<B>ŞURASI </B>bir gerçek ki, Barcelona Avrupa'nın en geniş ve uzun kadrolu takımı. Böyle bir takımı kendi evinde yenmek için herşeyin doğru olarak yapılması lazım. Bu uzun rakibin tek dezavantajı, yeterince hızlı olamaması. Oktay Mahmuti de bunu iyi bildiği için oyuncularından çabuk geriye koşmalarını istemiş ve hücumda da çok fazla pas yapıp, boş atış bulmalarını söylemişti. Efes Pilsen, oyunun büyük bölümünde bunları gerçekleştirdi. Güçlü Barcelona ile başabaş bir mücadele verdi. Ancak çok uzun boylu oyunculardan kurulu Barcelona karşısında çekilen ribaund zaafı bence oyunun yitirilmesindeki temel noktaydı.
Fizik direnç düştü
Çember altını karartıp, bizim uzunlarımızı etkisiz kılan Barcelona'yu yıkabilmenin bir diğer yolu da savunmada savaşılıp kazanılan topları iyi değerlendirmek olmalıydı. İlk 3 periyotta Efes Pilsen bunu başarıyla yaptı. Ancak oyunun son bölümünde fizik direnci düşüp, ceza atışları dediğimiz kritik atışlar kaçırılınca, geniş kadro avantajını iyi kullanıp diri kalan Barcelona, Jasikavicius ve Bodiroga organizasyonuyla bu zor mücadeleyi lehine çevirdi.
Efes Pilsen Barcelona'da gerçekten iyi mücadele etti. Ama uzunlarının etkisiz kalışı maçı Barcelona'ya getirirken, son dönemde büyük bir performans sergileyen Kerem'in sakatlanışı Efes ve Milli Takım adına gerçek bir talihsizlikti. Son derece çekişmeli geçen maçta ribaundda Barcelona'ya 37-21 yenilen Efes Pilsen ikinci atışlardan sadece 2 sayı üretirken, bu rakamın Barcelona hanesinde 18 olması, sanırım maçın en açık göstergesiydi.
Yazının Devamını Oku