27 Ocak 2005
<b>REAL </B>Madrid, Avrupa’nın en büyük spor ogranizasyonlarında biri. Ancak, Euroleague maçlarını oynadıkları arenadan bozma, dondurucu soğuk salon onların bu büyük organizasyonuna hiç yakışmıyor. Dün onlara yakışmayan bir başka şey de oynadıkları basketbol.Tabi, bunda Efes Pilsen’in yaptığı enfes savunmanın ve sahada verdiği mücadelenin de rolü çok büyüktü. Efes Koçu Oktay Mahmudi, son derece hızlı oynayabilen, iyi top çevirip, fast break atabilen Real Madrid’i durdurmak için kontrollü oynama yolunu seçmişti. Oyunun direksiyonunu sürekli elinde tutmayı planlayan Oktay Mahmudi, galibiyet formülü de ‘Altın Toplar’a bağlamıştı. Bu maçta kullanılacak her topun altın değerinde olduğunu oyuncularına çok iyi anlatan Oktay Mahmudi, onlardan kontrolsüz atış yapmamalarını, rakibe ribaunt alıp, hızlı hücum yapma olanağı tanımamasını istemişti.
Avrupa’nın büyüğü
İşte bu plan bütün maç boyu tıkır tıkır işledi. Özellikle iki uzun Ermal ve Prkacin arasında kurulan pas bağlantısı Real Madrid’in yumuşak karnına inen öldürücü darbeler oldu. Domercant, Solomon ve Ender de dışardan son derece etkili ve akıllı oynayınca her topu altın değerinde görüp, ona göre kullanınca Real Madrid’in kendi sahasında tükenişini izledik.
Yürekleriyle mücadele edip, Avrupa’nın bu dev takımına basketbolun gerçek büyüğünün kim olduğunu gösteren Efes Pilsen’i bir kez daha kutluyor ve artık grup defterini kapattığını, bundan sonra aynı başarıyı bir üst turda göstereceğine inanıyoruz.
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2005
<B>FRANSA’</B>ya rakibini devirip, Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkmak için gelen Vakıfbank Güneş Sigorta’nın hesapları tutmadı. Böylesine önemli maçlarda başarıya giden yol, küçük ayrıntılarda gizlidir. Özellikle, oyunun kırılma noktası dediğimiz kritik anlarda yapılacak en ufak hatanın faturası çok pahalıya malolur. İşte dün akşam Güneş Sigorta, bu küçük ayrıntıları iyi yerine getirememenin bedelini ödedi.
Öncelikle böylesine önemli maçlara iyi başlamak lazım. Ama gelin görün ki, kızlarımız ilk sette adeta uyur gezer gibiydiler. Ne savunma yaptılar ne de hücum edebildiler. Hal böyle olunca da bu seti 25-8 gibi farklı bir şekilde kaybettiler. İkinci sette biraz toparlandık. Bloklarımızı düzeltip, hücumda da biraz daha dengeli oynayınca seti alma noktasına geldik. Ama bu anda en güvendiğimiz oyuncuların basit hataları, peş peşe kaçırılan servisler, setin avucumuzdan kaymasına neden oldu.
Ders almalıyız
İş bu noktaya geldikten sonra toparlamak zordu. Nitekim, yine iyi mücadele ettiğimiz son sette, o iki setin moral bozukluğu kritik noktalarda basit hataları beraberinde getirince, galibiyet amacıyla geldiğimiz Fransa’dan elimiz boş döndük. Bu maç bence, her açıdan voleybolumuz için ders alınması gereken bir karşılaşmaydı. Öncelikle basit hata yapmamayı öğreneceğiz. Bir de bu liglerde daha deneyimli oyuncularla oynayacağız. Böylesine önem taşıyan bir maçta bu kadar çok hata yapıp, böyle kötü savunmayla oynarsanız, üst turları ancak hayalimizde görürüz. Bu arada karşılaşmanın Sırp hakeminin de kritik anlarda hatalı düdükler çaldığını söylemeliyim. Ama dedik ya, kendi işini kendin yapacaksın. Hiç bunların arkasına sığınmayıp, işi bu noktaya bırakmamalıydık.
Yazının Devamını Oku 31 Aralık 2004
Basketbol Federasyonu seçiminde yürütülen kirli ve çirkin kampanyaya Hıncal Uluç da katılarak işi Hürriyet'e saldırmaya kadar götürdü. Mert olun. Artık şahsi meseleniz haline getirdiğiniz seçim kampanyasını Hürriyet üzerinden yapmayın. Biz bu seçimlerde sadece basketbolun tarafındayız. BASKETBOL Federasyonu seçiminde yürütülen kirli kampanya ve bir adayı desteklemekten çok bugünkü federasyon başkanını devirmek için yola çıkan koro, işi gerçekten çok çirkin boyutlara getirdi. Bu amacı belli kampanya sonunda iş bugüne dek tarafsızlığını ve ilkelerini her zaman korumuş olan Hürriyet'e saldırmaya kadar gitti. Kendi gazetesinde bile yazdırılmayan Ünal Özüak'ın sözcülüğüne soyunan Hıncal Uluç da bu kampanyaya katılarak Hürriyet'in Malezya'daki 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası oylaması sırasında bir gazeticilik ayıbı işlediğini ileri sürdü.
Üstelik daha da ileri gidip benim, Doğan Hakyemez ile birlikte Turgay Demirel'in muhaliflerini hırpalamak adına asparagas haber düzenleyerek tetikçilik yaptığımızı ve dolayısıyla bir tezgah kurduğumuzu iddia etti.
Tanjeviç tanıktır
El insaf... Sizin benimle birlikte tezgah kurduğunu iddia ettiğiniz Doğan Hakyemez Malezya'da bile değildi. Orada olmayan bir kişiyle bu tezgahı kurmam ne kadar mümkün bilemiyorum. Bugüne dek yaptığım ve doğruluğundan emin olduğum bir haberi savunmaya hiç gerek duymadım. Bugün de haberimin doğruluğunu savunmayacağım.
Kaldı ki, Kanadalı delege Leslie Del Cin ile yaptığımız görüşmeyi yalanlayan aynı haberde, delegenin Malezya'da böyle bir şeyin konuşulduğunu da söylemesini gözlerinden kaçırıyorlar herhalde. Yöneticilerin önce söylediklerini sonra söylemediklerini iddia etmeleri, ilk defa başımıza gelen bir olay değil.
Bu görüşmenin yapıldığı sırada aynı masada Hürriyet Spor Servisi'nden Celal Demirbilek ile Milli Takımımız'ın teknik sorumlusu Bogdan Tanjevic de vardı. Tanjevic bu konuda her türlü sorunuzu yanıtlayabilecektir.
Basketbolun tarafındayız
Kaldı ki, ben yazımda herhangi bir ismi bildiğimi söylemedim ve isim vermedim. Bunu da CNN Türk'te başka bir konuda katıldığım programda, yöneltilen bir soruya karşı açıkladım. Eğer bu ismi alabilseydim, onu da yazardım.
Niye 15 gün beklediler?
Benim asıl üzüldüğüm nokta, tezgah kurarak Hürriyet'i bu seçim çekişmesine alet ettiğim iddialarıdır. Peki, kendileri bu haberi yalanmak için niye 15 gün beklemişlerdir. Haberin yayınlandığı gün Kanadalı delegeyi bulup aynı soruyu sorabilirlerdi. Bu da seçim için kimin ne yaptığının en açık göstergesi.
Mert olun. Artık şahsi meseleniz haline getirdiğiniz Basketbol Federasyonu seçim kampanyasını Hürriyet üzerinden yapmayın. Hürriyet'in sizin gibi, şahsi meselelerini ve keyfi tarafkirliklerini gazetecilik diye sunma gibi bir anlayışı ve sizden etik dersi almaya ihtiyacı hiç yoktur. Biz bu seçimlerde sadece basketbolun tarafındayız.
Unutmayın ki, Hürriyet Türkiye'de basketbolu ana sayfalarına, hatta birinci sayfalarına taşıyan ilk gazetedir. Hürriyet'te Yalçın Granit gibi dünya çapında bir yazar, sizin çok eleştirdiğiniz Doğan Hakyemez gibi bir basketbol gönüllüsü ve uzmanı yazı yazmaktadır. Ben de Türkiye'de basketboldan spor müdürlüğüne gelen ilk kişiyim.
Asla taraf değiliz
Sizin bu konudaki görüşleriniz, bizim için seçim kampanyası yürüten tarafların birinin propagandası ne kadar geçerliyse, o kadar geçerlidir. Çünkü siz basketbol federasyonu seçiminde tarafsınız. İnsanları sindirerek, desteklediğiniz adayın seçilmesi için her şeyi yapıyorsunuz. Biz ise asla taraf değiliz.
Benim Turgay Demirel'e yakın olduğumu iddia edenler, diğer aday Lutfi Arıboğan'a da ne kadar yakın olduğumu, kendisine sorsunlar. Bugüne kadar yaptığımız yayınlarda Demirel'e ne kadar yer verdiysek, Arıboğan'a da o kadar yer verdik. Bu Hürriyet'in ne kadar ilkeli olduğunun en açık göstergesidir.
Gazetecilikte bizlere ve başkalarına karşı takındığınız tavır giderek fikri bir terör haline geliyor. Bu terör korumasız sanatçıları, yalnız siyasetçileri korkutabilir. Ama bu metodla bizleri yıldıramazsınız.
Siz beni Genel Yayın Yönetmenim Ertuğrul Özkök'e gammazlayarak, basın içinde pek de doğru olmayan bir yöntem seçmişsiniz. Ama bu yaptığınızın sayın Ertuğrul Özkök için geçerli yöntem olmadığını da söyleyeyim.
25 yılı aşan gazetecilik yaşamımda ne mesleğimi ne de gazetemi böyle bir olaya alet ettiğimi kimse görmemiştir. Demirel'i devirmek için yola çıkan koro, belli ki kendi yöntemlerini başkalarının da kullandığı paranoyasına kapılmış.
Bizi etkileyemezsiniz
Herşeyi herkesten çok bildiğini sanarak Hürriyet'i karalamaya kalkmak ve gazetecilik ayıbı işlediğini söylemek, açıkça bizi kendi kavgalarının içine çekmenin bir çabasıdır. Ben yazdığım o yazının ve sorduklarımın sonuna kadar arkasındayım. Acaba kendi istediklerinin olması için çeşitli karalama kampanyaları yürütenler, seçim sonrasında da bu yaptıklarının arkasında durabilecekler mi?
Hürriyet'e saldırmak ve Hürriyet'in tezgah kurduğunu ileri sürmek, sanırım "etik" sözcüğünü dillerinden düşürmeyenler için pek de etik olmayan bir yöntem. Hürriyet'in ağırlığı gerçekten çok fazladır. Biz bu ağırlığın bilincinde gazetecilik yaparken, kendilerinin düştüğü yanılgıları görmeyip Hürriyet'e saldıranlara da en iyi yanıtı okurlar verecektir.
Sabah Spor Servisi'ndeki sevgili arkadaşlarım yazının başlığından hiç alınmasınlar. Hıncal Uluç bizim yaptığımız haberi "Hürriyet'in ayıbı" diye nitelediği için kendisine aynı şekilde yanıt vermeyi uygun gördük.
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2004
Seçimden bir gün önce Kanada delegesi Leslie Dal Chin’i telefonla arayan bir kişi, ‘Ben Türk gazeteciyim. Türkiye’de futbol maçlarında adam öldürülüyor. Bu, sizin kararınızı nasıl etkiler?’ diye sordu. BUGÜN Türk sporu için gerçek bir zafer günü. 1992 yılında başlayan ‘2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nı düzenleme rüyası’ artık gerçek oldu. Malezya’da iki gündür süren amansız mücadele sonrasında bu önemli organizasyonu ülkemize taşımayı başaran Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel ve ekibini yürekten kutlamak gerek.
İki gün boyunca Türkiye’nin bu organizasyonu alması için inanılmaz bir çaba gösteren ve gerçekten FIBA delegelerini etkileyen enfes bir sunum yapan Türk heyeti, inancı ve bu dev organizasyonu düzenlemekteki kararlılık ve heyecanı ile basketbolun süper gücünün elinden zaferi almasını bildi. İnançla buraya gelen ve bu uğurda yılmadan çalışan Türk delegasyonu, mutlu sona ulaşırken, gösterdiği çabanın karşılığını almanın haklı gururunu yaşıyordu. Uluslararası arenalarda böyle organizasyonların zorluğunu çok iyi bilen bir kişi olarak, Türkiye’nin burada gösterdiği lobi çalışmasına da ayrıca bir kutlama yapmak gerek. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın verdiği destek ve son derece profesyonelce hazırlanmış tanıtım dosyası ve filmiyle FIBA delegelerini etkileyen Türkiye’nin, bu organizasyonu da en iyi şekilde gerçekleştireceğinden hiç kuşkum yok.
Bizleri son derece mutlu eden bu büyük başarının bir gün öncesinde, kendini Türk gazeteci olarak tanıtan birinin yaptıklarını ise ancak bu zafer unutturabilirdi. Seçimden önce Kanadalı delege Leslie Dal Chin’i, bir Türk gazetecisiyim diye arayıp, ‘Türkiye’de futbol maçlarında adam öldürülüyor. Bu sizin kararınızı nasıl etkiler?’ sorusunu soran ve tamamen bizim yanımızda olan delegelerin kafasını bulandırmaya çalışan bu zavallının Türklüğünden şüphe etmek gerek. Hele bir de gazeteciyse, durum daha da vahim.
Türkiye’deki seçim hesaplarını bu işe alet etmek ve Turgay Demirel’e zarar vermek için Türkiye’nin imajını kötülemeye çalışmak, sanırım sportmenlikle hiç bağdaşmaz. Tüm bu karalamalara ve yıpratmalara karşın, kararlılığı ile bu büyük organizasyonu Türkiye’ye taşıyan ve 12 yıllık bir rüyayı gerçekleştiren bu federasyonun, böyle ayak oyunlarıyla düşürülemeyeceğini herkesin bilmesi gerekir.
Yarış işte böyle bizim burada yaptığımız gibi adilce yapılıp, sportmence zafere ulaşılır. Unutmayın ki, bu yarış Demirel’in değil, Türkiye’nin yarışıydı ve burada bulunan Türk delegasyonu, basını ile, yönetimi ile, genel müdürü ile tek vücut olup, dayanışmanın karşılığını aldı. Bilmem başka söze gerek var mı? Bir kez daha emeği geçen herkese teşekkürler.
Yazının Devamını Oku 12 Eylül 2004
<B>DEVLERİMİZİ </B>uzun zamandır böylesine kararlı, böylesine arzulu görmemiştim. Hep söylüyoruz, bireysel yeteneklerini tartışmadığımız oyuncularımız, birlikte oynamaya karar verir ve her top için ölümüne savaşırlarsa, önlerinde kimse duramaz. Dünkü Estonya maçının ilk yarısında işte böylesine bir Devler Ordusu vardı. Yaptıkları enfes savunmayla Estonyalılar’a uzun süre sayı olanağı tanımazken, hücumda da kusursuz işleyen bir makine gibiydiler.
Yardımlaşma iyiydi
Basketbolda en önemli olgu herkesin birbirine yardımcı olmasıdır. İlk yarıda görev yapan herkes egosunu bir kenara itip, bir diğerine yardımcı olurken, takım olarak arzuladığımız düzeni oturtmanın keyfini yaşadık. Hidayet, İbrahim ve Mehmet Okur arasındaki uyuma Kerem Gönlüm’ün çember altı üstünlüğü de eklenince, doğrusu Estonya’nın yapacak bir şeyi olamazdı. Modern basketboldan örnekler veren takımımız rakip uzunları çember altından uzaklaştırıp, etkisiz atışlara mahkum ederken, kapılan toplardaki hızlı hücumlar da en büyük silahımız oldu.
Genç umutlar
Hidayet, sahanın en etkili isimlerinden biri olarak sivrilirken, Ermal bu takımda her zaman iş yapacağını kanıtladı. Genç Cenk, gelecekte bu ekibin önemli silahlarından biri olacak. Bunun işaretlerini her geçen maç gönderiyor. Dün, ilk 5 dakikada maçı bitiren ay yıldızlılarımızın üçüncü periyottaki durgunluklarını da normal karşılamak gerekir. Büyük fark, onları rehavete soktu, ama işin ciddiyetini gördüklerinde yeniden normale dönüp, bize enfes bir basketbol gecesi yaşatmaları, gerçekten mutluluk vericiydi. Şunu söyleyebilirim ki, bu takımda hayat var.
Yazının Devamını Oku 9 Eylül 2004
<B>BÖYLESİNE</B> gergin atmosferli maçlarda istediğini almanın ilk koşulu panik yapmamak ve oyun planına sadık kalmaktır. Avrupa Şampiyonu Yunanistan karşısına ‘Yenemiyorsan, yenilme’ düşüncesiyle çıkan Ersun Yanal, belli ki, savunmada hata istememiş, ayrıca orta sahanın da sürekli rakibe baskı yapmasını planlamıştı.
Yanal’ın bu planı hemen hemen tümüyle gerçekleşirken, orta alanda yaptığımız pres, Yunan ekibini bozunca, onlar da bir türlü organize olamadı. Şurası bir gerçek ki, biz Yunanistan’dan daha iyi bir takımız. Üstelik bizde becerili adam sayısı daha çok. Ancak bu becerimizi bir türlü hücum zenginliğine taşıyamıyoruz.
Tek puanla yetindik
En büyük özelliği yüksek toplara karşı iyi savunma yapmak olan Yunanistan ekibine karşı, topları yere indirmek yerine ısrarla havadan göndermek sanırım önemli bir yanlıştı.
Ayrıca bizim takımın pas yüzdesindeki düşüklük de hücum organizasyonlarımızı istediğimiz gibi yapamamanın bir başka önemli nedeniydi. Bu kadar topu rakibe atarsak, elbette pozisyon üretmekte de zorlanırız. Yunanistan’ın üzerine yaptığımız her baskıda rakip savunma dağılırken, pas becerimizi yükseltememenin bedelini belki de bir galibiyeti kaçırarak ödedik.
Emre oyunda liderliği ele alamadı
Dün Yunanistan’da canla başla mücadele eden takımımızda hemen herkes görevini yaparken, Emre bir türlü oyunun liderliğini ele alamadı. İbrahim, savunmada aksayan tek adam olarak gözükürken, yaptığı harekete hakem penaltı verse hiçbirimiz bir şey diyemezdik. Servet, kötü başladığı maçı iyi bitirirken, pas ve gol vuruşu beceriksizliğimiz bize ileride sıkıntı verir diye düşünüyorum.
Sonuçta Yunanistan’dan daha iyisini alacakken tek puanla yetindik. Ama verdiğimiz mücadele gerçekten bizleri mutlu etti. Eğer, galibiyete birazcık inansak ve oyunun son bölümlerinde yakaladığımız pozisyonlarda, topu boştaki adamların önüne yuvarlayabilsek, buradan çok daha karlı dönerdik.
Yazının Devamını Oku 3 Eylül 2004
<B>BASKETBOL </B>Milli Takımımız, turnuvanın grup maçında fark yediği Slovenya’ya, finalde de boyun eğmekten kurtulamadı. Tamam, Milli Takımımız eksik olabilir... Önemli oyuncuları kullanamıyor olmamız bir mazeret... Ancak, bu kadar kötü şut atmayı nasıl açıklayabilirsiniz? Yüzde 20’lerde kalan 3’lükler ve yüzde 35’leri geçmeyen 2’lik atışlar ile Slovenya gibi organize ve sert oynayan bir takımı yenmeniz imkansız. Tanjeviç, gençleri kazanmak istiyor. Cenk başta olmak üzere hepsi yetenekli çocuklar. Ama, bu düzeyler için hazır olduklarını söylememiz mümkün değil.
Bu takımın Avrupa Şampiyonası eleme grubundan çıkmaması imkansız. Asıl önemli olan ondan sonrası. Eğer, tempomuzu bir vites artırmaz, savunmamızı daha dirençli hale getirmezsek, uluslararası arenada işimiz zor. Dün, zaman zaman iyi mücadele ettik, zaman zaman da olmayacak hatalar yaptık. Eğer, guardlar basketbolun ilk kuralı olan ‘topu önünde koşana vermek’ prensibini unuturlarsa, daha yapacak çok işimiz var, demektir. Kısacası, mücadele gücümüzün arttığını ama henüz yeterli düzeye gelemediğimizi söyleyebiliriz.
Yazının Devamını Oku 29 Ağustos 2004
<B>HİÇ </B>kuşkusuz Atina Olimpiyat Oyunları’nda en heyecan verici spor dalı basketbol. Seyircinin de büyük ilgi gösterdiği basketbolda yakalanan yüzde 80’lik doluluk oranı, bunu açıkça ortaya koydu.
Hemen hiçbir sporun erişemediği bu oranın yanı sıra, saha içi sonuçları da büyük sürprizler getirince, basketbolun keyfi doyulmaz oldu.
Atina’daki yarı final gecesi, kelimenin tam anlamıyla bir basketbol depreminin yaşandığı akşamdı. Önce, buraya altın madalya için gelen ve Rüya Takım olarak nitelendirilen Amerika Takımı, Arjantin’den bir tokat yiyip dağılıp gitti. ABD Takımı öylesine dağıldı ki, ünlü profesyoneller işi, kendilerini protesto eden seyirciye el kol işareti yapmaya kadar götürdüler.
Buraya geldiklerinden beri büyük tepki alan Amerikalılar, İspanya maçının son saniyelerinde alınan mola olayından sonra artan tepkiler karşısında iyice şaşkına döndü. Ve bu şaşkınlıklarını Arjantin karşısında bir kez daha dağılarak ödediler.
Üçlük mucizesi
Profesyonellikleriyle tanıdığımız ABD’li oyuncuların böylesine sinirli olup tepki göstereceklerini hiç düşünememiştim. Gelelim gecenin ikinci büyük mucizesine. Birisi turnuva öncesi ‘İtalya final oynayacak’ deseydi, sanırım herkes ona gülüp geçerdi. Ama kimse İtalya’nın yüzde 68’lik 3 sayı isabet oranına erişeceğini düşünmemişti.
Litvanya karşısında müthiş bir yüzde yakalayan İtalyanlar buna saha içindeki kavgayı ekleyince, favori Litvanya teslim bayrağını çekti.
Bu arada basketbolun böylesine ilgi çekici olması FIBA’yı da harekete geçirdi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi bütün diğer branşlarda sporcu sayılarını azaltmak için barajlar ve kotalar getirirken, FIBA Genel Sekreteri Patrick Bauman, 12 takımlı olimpiyat turnuvasının az olduğunu ve bu rakamı ilk fırsatta 16’ya çıkarılacağının müjdesini verdi.
Böylece basketbol, olimpiyat oyunlarının lider sporlarından biri olduğunu kanıtladı.
Yazının Devamını Oku