BEKLENEN oldu ve AB Komisyonu, Türkiye’ye mevcut sorunları çözmek için yaklaşık 1 aylık bir süre verdi. Yani sorunun çözümü 14-15 Aralık zirvesine kaldı.
Aslında sorunları çözmek için sadece Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve KKTC Hükümetinin çabası yetmeyecek. Rum tarafının da çabası, hatta uzak duran Yunanistan’ın devreye girip, karşılıklı adımlar atılması gerekiyor ki, iş çözülebilsin.
İşte bu noktada önemli bir rol de AB organlarına düşüyor. Dönem Başkanı Finlandiya başta olmak üzere, AB üyesi ülke yönetimlerinin ve AB organlarının devreye girip, karşılıklı olarak adım atılmasını sağlaması gerekiyor.
Bu söylediklerimiz sadece Kıbrıs ile ilgili tabi ki... Bunun dışında atılacak adımlar Türkiye’nin atması gereken adımlar. 301’inci maddenin değişmesi gibi...
Dün açıklanan İlerleme Raporu öncesi, 7 Kasım’da Brüksel’de idik. Brüksel’deki basın mensuplarına dönük, yani yabancı basına dönük hazırlanan Türkiye ekonomisindeki gelişmelerin anlatıldığı toplantıda bulunduk. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve OECD Türkiye Raporu’nu hazırlayan Rauf Gönenç’in gelişmelere ilişkin sunumlarını izledik.
Orada bulunduğumuz süre içerisinde de gördük ki; sorun bizim Türkiye’de algıladığımızdan çok daha büyük. Oli Rehn’in bizzat "tren kazası"ndan sözetmesini bile, şahsen bu kadar ciddi olarak algılamamış, "yine bir zorlama üslubu" gibi görmüştük.
Ancak gördüğümüz kadarıyla, şimdiye kadar geçen süre içerisinde gerginlik bizim burada algıladığımızdan çok daha fazla tırmandırılmış ve çıkacak karar için bayağı hazırlık yapılmış.
Oradaki gazeteci arkadaşlara da dediğimiz gibi, karar her şartta "olumlu" olarak algılanacak biçimde bir hava yaratılmıştı. Yani yine diplomasinin sık sık kullandığı beklenti yönetimi iyi yapılmıştı. Diplomasi için kaba deyimle "öküzürü önce çaldırıp daha sonra buldurma oyunu" çok güzel oynanmıştı.
Özetle, Komisyonun İlerleme Raporu ve alınan "tavsiye kararı almama kararı" bütün taraflar açısından "olumlu" olarak algılandı. Bir anlamda her iki tarafa da zaman kazandırıldı.
Piyasalar ise geçecek bu bir aylık süreyi nefeslerini tutup, yakından izlemek zorunda.
ÇÖZÜM BULUNABİLİR
Başka bir deyişle; dönem Başkanı Finlandiya’nın Dışişleri Bakanına, Kıbrıs için çözüm bulmak adına, 3-4 hafta daha süre tanınmış oldu. Çünkü 14-15 Aralık zirvesinin en az bir hafta öncesine kadar çözümün artık bulunması gerektiği söyleniyor.
Peki, bu kadar kısa sürede bir çözüm bulunabilir mi?
İşte bu soruya herkes farklı bir yanıt veriyor. "Bulunamaz" diyenler, işin sürüncemeye bırakıldığını, Türkiye üzerinde biraz daha baskı yapılacağını söylüyorlar.
Elbette bunun da haklılık payı var ama bizce 1 aylık süre diplomasi için çok da kısa bir süre değil. Yani Kıbrıs sorunu için bir ortayol, istendiği takdirde bulunabilir. Bunun dışındaki Türk Hükümetine kalan kararlar için ise siyasi irade konması yeterli olacaktır.
Brüksel’de bir kez daha gördük ki; Türkiye’nin de AB’nin de karşılıklı ilişkileri resmi olarak kesmeye, dondurmaya, tren kazasına tahammülleri yok.
Ama belli ki, ne olursa olsun, fiili olarak bir soğuma dönemi devreye girecek. Bu süre seçime kadar Hükümetin işine yararken, AB üyesi ülkeler de özellikle genişleme konusunda biraz daha düşünmek için zaman kazanmış olacaklar.
AB’nin değişik organlarının Türkiye’ye bakışlarının da değişik olduğu, bir kez daha ortaya çıktı. İşte bu nedenle 14-15 Aralık Zirvesi öncesi, Komisyonun, Konsey kararına baz olmak üzere "bir tavsiye kararı" almasının Türkiye’nin lehine olacağı konuşuluyor.
Ekonomik çevrelerin daha etkin olduğu, teknik bir organ olan Komisyon, Avrupa’nın çıkarı konusunda çok daha rasyonel yaklaşıyor ve Türkiye’nin tam üyeliği için, bizce elinden gelebildiğince müttefik davranıyor.
Umarız bu rasyonel bakış, AB ülkesi Hükümetlerinde de, bizim Hükümette de hakim olur.