CARİ açıkla ilgili tartışmalar, nihayet sağlıklı bir yola oturmaya başladı.
Daha önce bir yandan büyüyen cari açığın ekonomiyi nasıl kırılgan hale getirdiği tartışılırken, öte yandan artık Türkiye’nin kapsamlı bir sanayi politikasına sahip olması gereği de konuşuluyordu. Ama bu arada "49 ile teşvik" gibi hep tekrarladığımız yanlış işler de yapıldı.
Son günlerde bu iki tartışmanın birleştirildiği görülüyor ki; bizce bu tartışmaların sağlıklı yola girdiğinin de kanıtı. Yani yavaş yavaş doğru yola giriliyor, gibi...
Ancak bu tartışmaların bizi yine yanlış noktalara savurma ihtimali de yok değil.
Bunun için, biran önce artık sanayi envanteri ve ulusal bir sanayi politikasının nasıl olması gerektiği konusunda kapsamlı çalışmalar başlamalı. Aslında şimdiye kadar bazı çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Kısacası; sıra bu yapılan çalışmaların biraraya getirilmesi ve komplekssiz biçimde, bürokratik ya da kurumsal şovenizmi bir yana bırakıp, ülke çıkarları için koordineli bir çalışma yapmaya geldi. Bakalım bunu becerebilecek miyiz?
Maliye Bakanlığı, yıllardır işaleminin şikayet ettiği "sanayi politikası eksikliği"ni artık hissederek, vergi ayağından yola çıkıp bazı çalışmalar başlattı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Hazine’de de teşvik ve sanayi politikası konusunda bir birikim olduğunu biliyoruz. Yani Maliye Bakanlığı’nın, "Bazı sektörlere özel teşvikler vererek, aramalı ithalatını azaltma ve bu yolla cari açığı düşürme" işine tek başına soyunmaması lazım. Yapılması gereken şey; Türkiye’nin öncelikli sektörlerini belirli bir strateji kapsamında belirlemesi ve buna bağlı olarak vergi ve diğer teşviklerini gözden geçirmesidir.
Peki bu hükümet sağlıklı bir sanayi politikası üretebilir mi?
Bizce yaklaşan seçimler bunun önünde büyük engel oluşturuyor. Ayrıca hükümetin son dönemde artan "Biz yaptık oldu" anlayışı da "ulusal bir strateji" oluşturulmasının önünde önemli bir engel gibi gözüküyor.
Hükümet eğer rasyonel düşünüp, seçim öncesi gelecek baskıları nötralize edebilecekse, böyle kapsamlı bir strateji işine girmeli. Ama bunu yapamayacaksa, bizce çalışmaları şimdiden başlatmalı ama karar almak için seçim beklenmeli.
Yani, yine yanlış bir şey yapma lüksümüz yok. Çünkü yapılacak plan, oluşturulacak strateji Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını belirleyecek bir metin olmalı.
CARİ AÇIĞA ACİL ÇÖZÜM ZOR
Cari açığa oluşturulacak yeni sanayi politikası ile çözüm bulmak, orta ve uzun vadeli bir çözüm. Ancak mutlaka artık oluşturulması gereken, kura bağlı dış ticaret dengesini, önemli ölçüde olumlu etkileyecek bir çözüm. Yalnız bunu oluştururken, dediğimiz gibi, çok kapsamlı ve iyi bir plan yapılmalı, özellikle dünyadaki gidişat ve küreselleşmenin bundan sonraki muhtemel etkileri de mutlaka göz önüne alınmalı.
Ancak hükümet bir yandan da kısa dönemli olarak cari açığa ne tür önlemler alınabileceğini saptamaya çalışıyor. En azından cari açık için önlem alındığını göstererek, yani bu yöndeki beklentileri artırarak, bizce artık gelmesi kaçınılmaz dalgaların etkisini azaltmaya çalışacak.
Ancak bunun için yani kısa dönemli köklü çözüm için yapılacak fazla bir şey de gözükmüyor. Yıllardır cari açığa önlem denince akla gelen ithalatta Kaynak Kullanım Destekleme Fonu (KKDF) kesintilerinin artırılması, bizce, artık çözüm olmaktan çıkmıştır.
Tarife dışı engellere biraz daha ağırlık verilebilir. Örneğin DPT’de çalışılan, yılbaşında gevşetilen ithalattaki standardizasyon kurallarının yeniden sıkılaştırılması gündeme gelebilir. Ancak bunu yaparken de uluslararası anlaşma ve taahhütlerimize dikkat edip, daha sonra başımıza daha büyük belalar açılmasını engellemek gerekir.
Özetle Türkiye’nin artık kapsamlı bir sanayi stratejisine ihtiyacı geldi dayattı. Türkiye’nin mukayeseli üstünlüğü sahip olacağı, küresel ölçeğe sahip sanayilerini artık oluşturması, finans sektörünü bile bu oluşturulacak strateji doğrultusunda yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Bunlar zor ama çocuklarımızın geleceğini kurtaracak kalıcı işler...