Büyükelçi Wilson’ın işi çok zor

ÖNCEKİ gece Türkiye Müteahhitler Birliği’nin düzenlediği "Gündem 2006" toplantısının konuşmacısı, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’dı. Wilson’a yöneltilen sorular, büyükelçinin işinin çok zor olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, kısa bir değerlendirme yaparak, "Şu günlerde önümüzü görmekte çok zorlandığımız bir gerçek" diyerek, bu nedenle Wilson’ın yapacağı açıklamaların önemine dikkat çekti. Eren, meslektaşlarının büyükelçiye iletilmesini istediği soruları da yönelterek konuşmayı Wilson’a bıraktı.

Wilson’ın verdiği yanıtlardan çok, bizce, toplantıdaki genel tavır daha önemliydi. Erdal Eren’in uygun bir üslupla yönelttiği içeriği sert sorular, daha sonra katılımcılar tarafından çok daha sert üsluplarla tekrar tekrar yöneltildi.

Yöneltilen sorular, bizce Wilson’un asıl zorluğunu, yani öğrenmek veya dinlemekten çok suçlama ve "kendini tatmin" kaygısıyla, önyargılarla karşı karşıya olduğunu açıkça gösteriyordu. Seçkin sayılacak katılımcılarla yapılan bu toplantıda karşılaştığı tavır, herhalde Anadolu’yu gezerken, başka toplantılarda, çok daha sert bir biçimde yöneltiliyordur....

Sayıştay Daire Başkanı olan bürokrat, işadamları ve gazeteciler, Wilson’a Büyük Ortadoğu Projesi’ne inanıp inanmadığı, bir emekli albayın Türkiye’yi bölmeye dönük sözlerinin ABD yönetimini bağlayıp bağlamadığı gibi, aslında yanıtını bildikleri sorular yönelttiler.

Soruların tarzı, üslubu, açık açık kızgınlığı gösteriyor, görüş sormaktan çok "iç dökme" ya da "En büyük ABD karşıtı benim" havasını özellikle yansıtıyordu.

Bir işadamı, "Büyükelçi olarak değil, bir ABD vatandaşı olarak soruyorum; Bush’un politikalarını destekliyor musunuz?" sorusunu yöneltince aldığı yanıt, "Herhalde beni gezmeye gelen bir turist olarak değil ABD Büyükelçisi olarak çağırdınız, değil mi? Ben ABD’nin temsilcisiyim ve doğal olarak yönetimin politikasını destekliyorum" oldu.

Bence bir diplomat için, fazla açık bir yanıttı...

Elbette ABD’nin uyguladığı politikaların yanlışlığı, Türkiye’de oluşan bu tepkide, büyüyen ABD karşıtlığında temel unsur. Tabii ki kişi olarak desteklemese de, büyükelçi olarak bu politikaları savunmak, uygulamak zorunda. Yani bir anlamda bunu hak ettiği düşünülebilir.

Ancak benim dikkat çekmeye çalıştığım şey, büyükelçinin değil, katılımcıların tavrı.

BAŞBAKAN’IN ABD ZİYARETİ

Büyükelçinin işi zor ama bizler de çok kolay, zahmetsiz yolu seçiyoruz. Belli, oluşmuş yargıları sürdürüp, yeni bir şey öğrenme zahmetine katlanmıyoruz. Hele işadamları, sorularla işleri için bazı bilgiler edinmek yerine, genel havaya uyuyorlar ya, işte en şaşırtıcısı da bu...

Kısacası; hem kendi işimizi hem de ülke işlerini hálá hamasi, rasyonellikten uzak duygularla karşılayıp, önyargılarla çözmeye çalışıyoruz. Böyle başlanırsa, sonuç sizce ne olur?

Bu arada Büyükelçi Wilson’ın söyledikleri, önümüzdeki ay başında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yapacağı Washington ziyareti öncesine denk geldiği için de önemliydi. Erdal Eren’in sorularından biri de buna dönüktü ve "Tezkere öncesi sıcak ilişkilere, Lübnan’a asker gönderme kararının da etkisiyle, geri dönülüp dönülemeyeceği" idi. Büyükelçi Wilson, lafı evirdi çevirdi "tezkere öncesi ilişkilere geri dönülebileceğini" söylemedi.

Özetle Wilson, bunun Türkiye’nin kararı olduğunu, bu kararı olumlu karşıladıklarını ama bu konuyu daha çok AB’ye üyelik açısından değerlendirdiklerini söyledi...

Anladığımız kadarıyla Başbakan kendi özel kaygılarıyla, iki seçim öncesi ABD’nin desteğini içeriye göstermek, gelecek tepkileri yumuşatmak için Bush’la fotoğraf çektirmeye gidiyor. Ancak ziyareti talep eden Başbakan’dı ve Bush’un gündemi; özel değil genel. Yani yine Irak, İran’a ekonomik ambargo ve bu konularda Türkiye’nin göstereceği tavrı ölçmek olacak.

AKP "Bush’la fotoğraf çektirip, finale doğru gitme" niyetinde ama öğrendiğimiz kadarıyla ikircikli tutum ve son dönemdeki kriz çıkarmaya dönük tavırlar dikkatle izleniyor.

Yani ABD, Türkiye’ye "istikrarlı ülke" kaygısıyla bakıyor, kişi penceresinden bakmıyor.
Yazarın Tüm Yazıları