Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, son çıkışıyla iktisatçılar ve piyasa oyuncuları nezdinde büyük itibar kazanırken, öyle anlaşılıyor ki; bu çıkış hükümet, özellikle de ekonomiyle ilgili bakanlar nezdinde epey kızgınlıkla karşılanmış.
Bakanların Başkan Yılmaz’ın "temkinli ve dik duruşu"yla ilgili yanıt niteliğinde demeçlerine baktığımızda, Türkiye’de Merkez Bankası bağımsızlığının mevcut siyasi otorite tarafından hálá hiç anlaşılmadığı, açıkça ortaya çıkıyor.
Bunun da ötesinde "Bu da kafasını dik tutuyor, kafasını baştan biraz eğmek lazım" tavrının hakim olduğunu gözlüyoruz.
Geçenlerde soru üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın özellikle siyasi risklere dikkat çeken sözlerine sert tepki gösterdi. Ardından Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, kendine has üslubuyla, "Başkan işine baksın mali disiplini biz sağlarız" anlamına gelecek sözler etti.
Devlet Bakanı Ali Babacan ise sorular üzerine, sözde Başkan Yılmaz’ı korurmuş havası vererek, "Merkez Bankası artık bir kişinin iki dudağı arasından çıkan kararı veren bir kurum değil. Her şey tartışılıyor ve oylamayla karar veriliyor" demiş.
Aslında bu demeciyle başından beri olduğu gibi, Başkan Durmuş Yılmaz’ı yüceltmiyor, aksine "kararı o vermiyor" demeye getiriyor. Kim veriyor derseniz; Babacan’a göre onun atadığı, Türkiye’nin en iyi iktisatçıları olarak gördüğü arkadaşları alıyor demeye çalışıyor.
Bu tavır Merkez Bankası’nın kurumsal kimliğine hakarettir. Bu kurumun kimliğini temsil eden başkandır. Bağımsız bir kurum olması gereken Merkez Bankası’nın başkanına itibar kazandırmak, sadece piyasa oyuncularının, ekonomi gazetecilerinin değil aynı zamanda ilgili bakanların da görevidir. İlgili herkes bilir ki; Merkez Bankası teknik bir kurum olarak kendi organlarında zaten karar aşamasına gelene kadar yeterli araştırmasını, incelemesini yapar. Para Politikası Kurulu ya da başkan, gelen raporlara bakıp, önlerine gelen raporlara göre dengeleri gözeterek karar verirler. Yani "eskiden tek kişi veriyordu şimdi bizim adamlarımız birlikte karar veriyor" demeye çalışmak, başkanı yıpratmak, dolayısıyla da Merkez Bankası’nı yıpratıp, kurumsal kişilik ve bağımsızlığına zarar vermek demektir.
BAŞKAN DAYATMALARI KABUL ETMEMELİ
Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdüllatif Şener de yine, eski Başkan Serdengeçti’ye gösterdiği tepkiyi, yeni Başkan Yılmaz’a da göstermiş. Yılmaz’ın siyasi gerginlikle ilgili sözlerine "Bu seçimlere yönelik ortaya olumsuz bir durumun çıkabileceği varsayımıyla neyin yapılacağını konuşmak faydalı değil. Bu süreçler Anayasa’da olan süreçler" demiş.
İyi de Başkan Yılmaz da zaten "seçim yapmayın" demiyor ki. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim nedeniyle, yakından izlediği piyasanın tavrını yansıtıyor. Gerginlik olduğu takdirde asıl işi olan enflasyonla mücadelenin zarar görmemesini sağlamaya çalışıyor.
Bütün bu demeçler özetle; Başkan Yılmaz’ı yıldırmaya, sindirmeye dönük hareketler. Bu demeçlerin ötesinde Yılmaz’ın gerek partililerden, gerekse de özel sohbetlerde bakanlardan, bu demeçlerin çok ötesinde sitem hatta daha sert sözler duyduğunu tahmin ediyoruz.
Bizce Başkan Yılmaz bağımsızlık yolundan sapmamalı. Ancak dik duruşunu sürdürerek, politikacılardan etkilenmeden ülkeye, geniş halk kesimlerine, asıl görevini yapmış olur.
Bu arada Banka Meclisi Üyesi Necati Şahin’in Başkan Yardımcılığı için atama kararnamesi Köşk’e çıktı deniyor. Başkan Yılmaz’ın adayının bu kişi olmadığını biliyoruz. Yılmaz, Bakan Babacan’a "önerdiği kişi dışında kimseyi istemediğini" söylemişti. Ancak bu kararname haberi doğruysa bu başkanın değil yine bakanın, hükümetin ataması anlamına gelir.
Bizce Başkan Yılmaz dik duruşunu sürdürürken, bunun göstergelerinden birinin bu atamalar olduğunu gözardı etmemeli. Yani siyasi atama kabul etmemeli...
Enflasyonda elde edilen başarı bazen hükümete rağmen, Merkez Bankası tarafından sağlandı.
Bankaya siyaset hakim olursa Başkan Yılmaz’a, uygulanan para politikasına güven azalır.