Erdal Sağlam

IMF ile henüz halledilen bir şey yok

19 Eylül 2005
YAKLAŞIK 10 gündür Türkiye’de bulunan IMF Heyeti, temaslarına devam ediyor. Fazla bilgi sızmasa da, edindiğimiz izlenim o ki; IMF Heyetiyle henüz gözden geçirmeler hakkında bir şey halledilmiş değil. 2006 yılı dengelerine ise, bildiğimiz kadarıyla, henüz hiç girilmedi.Bu hafta ortasında IMF Heyeti Washington’a dönecek ve Devlet Bakanı Ali Babacan ve ekibi zaten yıllık toplantılar için Washington’da olacağı için, temaslar bir anlamda orada devam edecek. Orada tamamlanır mı derseniz; imkansız, çünkü çalışmalar henüz olgunlaşmadı bile.Yani IMF Heyetinin Ekim’de tekrar gelmesi ve daha epey uzunca bir süre çalışması gerek.Aslında Heyetin çalışması biraz da TBMM’nin çalışmasına bağlı. Bugün çoğunluk sağlanıp da terör olayları için TBMM’nin çalıştırılmasının pek mümkün olamayacağı görülüyor. Halbuki AKP bunu fırsat bilip, bir yolunu bularak TBMM’yi çalıştırmaya devam etse, bu arada bankacılık yasası, sosyal güvenlik yasası gibi düzenlemelere başlansa, epey zaman kazanılırdı. Anladığımız kadarıyla Başbakan Yardımıcısı Abdüllatif Şener ve Devlet Bakanı Ali Babacan TBMM’nin biran önce çalışmaya başlamasından yanaydı ama olmadı...Pek IMF’le ne konuşuluyor derseniz, bu yılın gerçekleşme rakamları, petrol fiyatlarındaki artışın etkisi, azalan faiz harcamalarına karşılık artan harcamalar, vergi reformu için hazırlanan taslaklar, SSK prim affı için getirilen formül ve af niteliği taşımaması için yapılabilecekler, özelleştirme gelirleri ve bunların kullanımı gibi konular...Bu arada IMF heyetinin TMO’ya kredi gibi, torba yasayla delinen mali disiplin kalemleri gibi, memur maaşlarına yapılan artı zam ve yapılmayan elektrik zamları gibi konuları da incelediğini, bu konudaki bürokrat savunmalarını dinlediğini de biliyoruz.Mali disiplinde bozulma eğilimi özellikle de mali disiplinin kalitesindeki popülist kaygılarla oluşturulan sıkıntılar, IMF’in de gündemine aldığı konular oldu. Öte yandan rekorlara koşan cari açık rakamları ve ödemeler dengesinde oluşabilecek bir sıkıntı da, eskiden yoktu ama artık IMF’in gündemine de girmiş bulunuyor. Bir çözüm çıkıyor mu derseniz, bildiğimiz kadarıyla bu konuda somut bir şey konuşulmuş değil.3 YILLIK BÜTÇENİN ÖNEMİ Merkez Bankası’nın son ‘Enflasyon ve Görünümü’ raporundan bir bölüm:‘Telafi edici tedbirlerin kamu fiyat ayarlamaları veya vergi artışları yerine harcama kısıcı önlemlerle karşılanması, mali disiplinin kalitesi ve dolaylı etkilerin kontrol altında tutulması açısından önem arz etmektedir.Bu bağlamda altı çizilmesi gereken nokta, orta vadeli bir bakış açısı izleyen Merkez Bankası’nın, maliye politikasının orta vadedeki görünümüne de özel önem atfedeceğidir. Zira, enflasyon hedeflemesi uygulamasının geçerli olacağı önümüzdeki dönemde, söz konusu perspektifin daha da belirginleşmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, 2006 mali yılından itibaren üç yıllık bir dönemi kapsayan bütçeleme sistemine ve merkezi yönetim bütçe uygulamasına geçilecek olması, daha saydam, hesap verilebilir ve öngörülebilir bir bütçe politikasını gündeme getirmesi bakımından olumlu bir gelişmedir. Bütün bu gelişmeler, orta vadeli bakış açısının yaygınlaşması açısından büyük önem taşımakta ve dikkatle takip edilmektedir. Söz konusu çerçeve, hayata geçirildiği takdirde, aynı zamanda mali disiplinin kalitesinin artmasına da katkıda bulunacaktır.’Yani Merkez Bankası piyasalara, ‘Benim faiz kararımı beklerken, bu temel verilere de bakın, sizin umurunuzda değil ama şeffaflık olmadan, mali disiplinin kalitesi sağlanmadan, hele enflasyon hedeflemesi yaparken benim karar vermem, faiz düşürmem zor’ demeye getiriyor.Bu kadar önemli olan 3 yıllık bütçe konusunda bir hazırlık var mı, derseniz bizce yeterli değil. Bürokrasi bu olayın önemini kavramış değil dolayısıyla henüz buna uygun çalışma da yok.IMF bu konuya ne kadar eğilecek, ne kadar zorlayacak bilmiyoruz. Ancak önümüzdeki dönem istikrar ve mali disiplinin korunması için en önemli düzenlemelerinden biri, 3 yıllık bütçe olacak. Giderek azalan şeffaflık da, ancak bu tür zorlamalarla sağlanabilecek.
Yazının Devamını Oku

Özelleştirme gelirlerinin kullanımına dikkat

17 Eylül 2005
<B>IMF</B>’ye verilen söz şu: <B>Özelleştirmeden elde edilecek gelirler bütçeye gelir yazılmayacak, bu gelirler borçlanmanın azaltılmasında kullanılacak.</B>.. Peki bu söz tutuluyor mu derseniz, bunu sınamak şimdiye kadar mümkün olmadı ama bundan sonra bu sözün yerine getirilip getirilmediğini görme imkanımız olacak.

Yıllarca hükümetler bütçeye hayali özelleştirme geliri rakamları yazdılar ve bunların çoğu gerçekleşmedi. Bu nedenle IMF de haklı olarak özelleştirme gelir hedefi için konulan rakamlara itibar etmez oldu. Sonuçta da böyle bir formül bulundu.

Bu yıl ise, özellikle son aylarda büyük bir özelleştirme furyası yaşanıyor. Satılan kuruluşların parasının hepsi bu yıl içinde tahsil edilmeyecek ama, önemli rakamlara ulaşıldı. Önümüzdeki yıllarda da bu satışlar nedeniyle önemli özelleştirme gelirleri elde edilecek.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, önceki gün basın toplantısında, Atatürk Havalimanı dahil, bu yıl özelleştirme gelirlerinin 16.2 milyar dolara ulaştığını söyledi. Galataport ihalesindeki 3.5 milyar Euro’luk teklifle birlikte gelirlerin 20 milyar doları bulduğunu söylemek mümkün. Daha, Erdemir başta olmak üzere, satışların tamamlanmadığını da unutmayalım...

Hazine yetkilileri özelleştirme gelirlerinin bütçeye gelir yazılmayacağını, borçların azaltılmasında kullanılacağını yani verilen sözün tutulacağını söylüyorlar.

Hazine’nin planları içinde, mevcut Hazine borçlanma kağıtlarının bir bölümünün erken itfası yer alıyor. Yani özelleştirme gelirinin borç azaltılmasında kullanılması ilkesi uygulanırsa, önümüzdeki yıllara ilişkin borç geri ödeme yükünün azaltılması imkanı doğacak.

Bizce özelleştirme gelirlerinin kullanımının çok yakından takip edilmesi gerekiyor. Hükümetten bu kadar yüksek rakamlara ulaştığı için özelleştirme gelirine gözünü dikmiş bakanlar olduğunu biliyoruz. Yani ‘madem planın dışında bu kadar gelir geldi, o zaman harcayalım’ havasına girilmesi büyük ihtimal. Bu nedenle bu gelirlerinin kullanımının çok sıkı takip edilmesi gerekiyor.

Kimse unutmasın ki; Hazine bu yıl planladığının epey altında faiz geri ödemesi yaptı. Yani faiz harcamalarında tasarruf sağlandı. Bunun nedeni işlerin iyi gitmesiydi. Eğer özelleştirme gelirlerinin borç azaltılmasında kullanılması gerçekleşirse, bu faiz harcamalarının daha da azalacağı kuşkusuz. Zaten sağlıklı olan da bu.

REEL FAİZLER DÜŞER

Hükümetin şunu unutmaması lazım ki; yapısal tedbirleri biran önce hayata geçirir, IMF ve AB çıpalarını korumaya devam ederse, faiz oranları aşağı inmeye mahkum. Şu anda reel faizlerin hálá yüksek olmasının en önemli nedeni, hálá ‘acaba bozulur mu?’ havasının varlığı. Eğer bütün bu gerekenleri yaparsa reel faizler önemli ölçüde gerileyecektir. İşte o zaman, o kadar yüksek rant bulamayan sıcak para girişi azalacak, daha doğrusu dengeye girecek, böylece de kurların kendiliğinden normal dengesine oturması mümkün olacaktır.

Eğer bütün bunlar yapılmaz, gelen özelleştirme paraları, cari harcamalara aktarılırsa, o zaman faiz oranlarının aşağı inmesi kolay kolay söz konusu olamaz.

Bu arada faiz harcamaları azaldı diye hükümetin cari harcamaları artırdığı, rakamlarla somut biçimde ortaya çıkıyor. Bu nedenle TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, geçen hafta hazırlanan raporda da yer aldığı gibi, IMF’ye, ‘siz kaynak dedikçe bunlar vergimizi artırıyor’ yakınmasında bulundu. Herkes biliyor ki; yüksek vergi oranları nedeniyle akaryakıt, içki ve sigarada büyük kaçaklar oluştu. Yani bu nedenle oluşan kaçak, hem kayıtdışını büyütüyor hem de aslında Maliye’nin gelirlerini azaltan bir unsur oluyor.

Kısacası; özelleştirme gelirlerinin kullanımını çok iyi planlamak, kesin bir şekilde disiplinsiz ve cari harcamalara dönüşmesini engellemek gerekiyor. Bu arada özelleştirme bürokratlarının çabalarını da boşa çıkaracak biçimde, siyasilerin özelleştirmede yaptığı soru işaretleri uyandıran hataların, bu gelirlerin tümünü tehlikeye atma tehlikesini de unutmayalım...
Yazının Devamını Oku

Wolfenshon’dan Erez için tam destek

15 Eylül 2005
NEW YORK<br><br><B>WASHINGTON’</B>da <B>Erez Projesine</B> destek için temaslarda bulunan <B>Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)</B> Heyeti, önceki gün, (Salı günü) bir günlüğüne New York’a geçerek, Filistinin yeniden imarından sorumlu eski <B>Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon </B>ile bir toplantı yaptı. Wolfenshon’un TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na, ‘Bu projeyi hiç yokken hazırlayıp, gündemin ortasına koydunuz’ diyerek, çabalarından ötürü TOBB’a teşekkür etti.

Filistin’in yeniden imarı için kurulan G-8 desteğindeki, Guartet’in temsilcisi seçilen Wolfenshon, aynı zamanda bu iş için ayrılan 3 milyar dolarlık fonu da yönetiyor. Bu fona Wolfenshon’un kişisel olarak da katkıda bulunduğu biliniyor.

Wolfenshon’ın toplantıda Erez Sanayi bölgesinin işletmeye açılması için,’TOBB’a desteğinin tam olduğunu’ açıkca belirttiği, bu desteği her tarafta deklere etmelerini istediği öğrenildi. Hisarcıklıoğlu’nun 21 Eylül’de konuyu da görüşmek üzere İstanbul’da toplanacak olan Ankara Platformu toplantısına davet ettiği Wolfenshon’ın ‘Gelmeyi çok isterdim ama bu tarihte ABD’de önemli bir toplantım var. Ancak size desteğimizin tam olduğunu göstermek için, 4 yardımcımdan birini, bir büyükelçiyi toplantıya göndereceğim’ dediği kaydedildi.

Hisarcıklıoğlu’nın ABD’de yaptıkları temaslar. Dünya Bankası Başkanı Wolfowitz’in destek vaadi, CSIS’de konuyla ilgili toplantı yapılıp, ilgili kuruluş temsilcilerine projeyi anlattıklarını belirttiği ve Filistin Başbakanı Abbas’ın da desteğinin teyit edildiğini söylediği öğrenildi.

Wolfenshon’un daha önce Ankara’da biraraya geldiği TOBB Başkanı ile toplantıya hazırlıklı girdiği gözlenirken, proje için tüm taraflardan övgü duyduğunu belirttiği ve bu girişimin başarıya ulaşacağına inandığını söylediği öğrenildi. Wolfenshon’ın İsrail ve Filistin taraflarıyla konuyu görüştüğünü, onların olumlu baktığını bildiğini söyleyerek,bu fona para yatıran ABD ev AB’nin ikna edilmesinin önemine de değindiği belirtildi.

ABD’deki temasların ardından, tüm tarafların da destek verdiğinin anlaşıldığını ifade eden Wolfenshon’ın ‘Bu projenin biran önce hayata geçirilmesi için bence bir engel yok, çabaları yoğunlaştırıp, bu işi biran önce başlatmak gerekiyor’ dediği öğrenildi.

BU PROJE İLK OLACAK

Bu arada Wolfenshon’ın projenin daha rahat hayata geçirilmesi için, TOBB başkanı ve heyetinin bazı konular için dikkatini çeken Wolfenshon’ın., özellikle İsrail tarafının güvenlik açısından büyük kaygı duyduğunu, bu bölgenin güvenliği konusunda, giriş çıkışlar için en ince detayına kadar konunun planlanması gerektiğini belirttiği öğrenildi.

Bun karşılık TOBB Heyetinin toplantılarda bu konunun gündeme geldiğini, güvenlik için bir planlamayı başlattıklarını belirterek, her iki tarafın da onayını alacak bir güvenlik sistemi için somut adımların atılmaya başladığını söyledikleri belirtildi.

Bu arada TOBB Heyeti Wolfenshon’ın manevi desteğinin çok önemli olduğunu, kendisine belirttiği ve bunun yanısıra finansman açısından da Fon olarak, yardımcı olup olamayacaklarını sorduğu kaydedildi. Wolfenshon’ın buna karşılık, ‘finansman desteği için hazırlayacakları bir raporu kendisine iletmelerini istediği’ öğrenildi. Wolfenshon’ın bölgenin altyapı yatırımlarının tamamlanması, Filistinli işadamlarının eğitilmesi ve işletme için gereken diğer adımlar konusunda, uygun gördükleri takdirde, büyük ihtimalle finansman desteği sağlayacaklarını söylediği de öğrenildi.

Özetle; Erez Sanayi Bölgesi’nin TOBB önderliğinde işletmeye açılması projesi, tam gaz yol alıyor. Kısa süre içerisinde tarafların yazılı deklerasyonun alınıp, bölgenin işletmeye açılması için engeller tek tek temizleniyor. Eğer bu iş başarılırsa, Türkiye’nin uluslar arası arenaya damgasını vuracağı, hemen hemen ilk girişim Erez Projesi olacak. Bu girişimin TOBB tarafından, yani işaleminn insiyatifiyle başarılması ise bizce çok önemli bir başarı olarak kayda geçecek.

Yani geleceğe dair umut duymamızı sağlayacak bir proje hazırlandı, hayata geçmek üzere. Bu projeyi yoktan vareden TOBB’u, bizce yüreklendirmek gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Wolfowitz’den TOBB’a: Irak için de proje geliştirin

14 Eylül 2005
<B>Washington<br><br>TÜRKİYE</B> Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB), İsrail’in boşalttığı Erez Sanayi Bölgesi’nin işletilmesi için, ABD’de yaptığı temasların ilk günü olumlu geçti. Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu kabul ederek, bölge konusundaki çalışmalarını dinledi ve üzerlerine düşenleri yerine getireceklerini söyledi.

Türk müteahhitlerinin uluslararası tecrübelerinin büyük olduğunu, şimdiden Filistinli işadamları ile ortaklıklar kurabileceklerini belirten Wolfowitz, önümüzdeki dönemde bölgede altyapı yatırımlarının başlayacağını, bu ortaklıklar ile iş yapmanın her açıdan yararlı olacağını söyledi. Toplantıda Filistin’de çok yüksek olan işsizlik probleminin çözümü için bu tür projeler ve ortaklıkların önemine değinildiği kaydedildi.

Bu arada Wolfowitz’in Hisarcıklıoğlu’na, Filistin’de yürüttükleri bu tür projelerin yaygınlaştırılabileceğini kaydederek, örneğin Irak’ta da özel sektörün önderliğinde bu tür organizasyonlara girilebileceğini belirttiği ve TOBB’un bu konuda da proje üretebileceğini söylediği öğrenildi.

Wolfowitz’in Erez Sanayi Bölgesi’nin biran önce hayata geçirilmesi ve TOBB koordinatörlüğünde bu işin yapılması için gerekenleri dinlediği, not aldırarak üzerinde çalışacaklarını belirttiği ifade edildi.

Hisarcıklıoğlu ve ekibinin Dünya Bankası’nda yaptığı temasların ardından IMF’nin Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa Sorumlusu Michael Deppler ile de görüştüğü ve bu görüşmede Türkiye ekonomisinin ele alındığı belirtildi.

CSIS- TOBB TEMAS GRUBU

TOBB Heyeti’nin Washington’daki temaslarının ilk gününde ABD’nin düşünce kuruluşlarından CSIS’de oluşturulan, CSIS-TOBB Temas Grubu toplantısı da yapıldı. Toplantının gündemi tümlüyle Erez Sanayi Bölgesi ve bu bölgenin yeniden işletilmesi için yapılan çalışmaların anlatılması, konu hakkındaki soruların yanıtlanması idi.

Toplantıya CSIS yetkililerinin yanısıra Dışişleri Bakanlığı, ABD Hazinesi ile Dünya Bankası’nın konuyla ve bölgeyle ilgili uzmanları katıldı. Rifat Hisarcıklıoğlu, İsraillli, Filistinli ve Türk işadamlarının oluşturduğu Ankara Forumu ve Forumun ilk somut projesi olan Erez Sanayi Bölgesi’nin yeniden işletilmesi konusunda yapılanları anlattı. İşadamları olarak bütün siyasi sorunları çözme gibi bir iddialarının bulunmadığını ancak barışın sağlamlaştırılması için bu tür projelerin yararı olacağına değinen Hisarcıklıoğlu, bu süreçte hem İsrailli, hem Filistinli hem de Türk hükümetlerinin büyük desteklerini gördüklerini söyledi.

TOBB olarak bu projeye inandıklarını ve her üç taraf için de yararlı gördüklerini kaydeden Hisarcıklığlu, sıkıştıkları yerde politikacıların desteğini görmelerinin, projenin bu aşamaya gelmesinde çok yararlı olduğunu kaydetti.

Daha sonra bölgeyi ve projeyi anlatan Türkiye Ekonomik Politikalar Araştırma Vakfı (TEPAV) Direktörü Güven Sak da, gelinen noktayı ve atılması gereken son adımların neler olduğunu anlattı. Sak, her iki tarafın da Türkiye ve TOBB’a güven duymalarıyla bu aşamaya gelindiğini, bölgenin cazip kılınması ve yatırımların çekilmesi için atılması gereken gadımları da belirtti.

Toplantının ardından verilen kokteyle ABD Savunma Bakan Yardımcısı, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman da katıldı.

Hisarcıklıoğlu Başkanlığındaki TOBB Heyeti dün New York’a geçerek, G-8’lerin bölgenin yeniden imarı için görevlendirdiği, bu iş için ayrılan 3 milyar dolarlık fonu yöneten, eski Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon ile de bir görüşme yaptı.
Yazının Devamını Oku

Erez Projesi için ABD’de destek aranıyor

13 Eylül 2005
<B>WASHINGTON<br><br>TÜRKİYE</B> Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) koordinatörlüğünde kurulan Ankara Platformu sonuçlarını vermeye başlıyor. İsrailli, Filistinli ve Türk işadamlarını biraraya getirip ortak projeler geliştirme amacıyla kurulan platformun ilk somut projesi olan, İsrail’in boşaltacağı Erez Sanayi Bölgesi’nin TOBB yönetiminde yeniden işletmeye açılmasını öngören proje için ABD’de destek arayışı başlatıldı.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki TOBB Heyeti, projenin amacı ve gelinen aşamayı hem düşünce kuruluşları nezdinde anlatacak, hem de Dünya Bankası Başkanı Wolfowitz ve konuyla ilgili yetkililere projeyi anlatıp, destek isteyecek.

Hisarcıklıoğlu’nun, ABD Başkanı Bush’un, daha doğrusu G-8’lerin İsrail-Filistin barışı ve bölgenin yeniden imarı için görevlendirdiği eski Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon ile de bir görüşme yapıp, oluşturulan fondan destek talep edeceği öğrenildi. Hisarcıklıoğlu ve Wolfenshon, G-8’lerin konuyla ilgili fon kurma kararı aldıkları toplantıdan hemen sonra, Wolfenshon bölgeye geçerken uğradığı Ankara’da biraraya gelmişler, Wolfenshon bu konuya sıcak baktığını söylemiş ve destek vereceğini ifade etmişti.

Erez Sanayi Bölgesi’nin TOBB koordinatörlüğünde yeniden işletmeye açılmasının, üç ülke açısından da sonsuz yararı olacak. Her şeyden önce Filistin’deki büyük işsizlik sorununa önemli bir çare olurken, Türk işadamları için de, önemli bir iş sahası açılacak.

Erez Sanayi Bölgesi’nin işletilmesi için kritik eşik, Filistin ve İsrailli işadamlarının, daha doğrusu bu ülke yönetimlerinin TOBB önderliğinde bu işin yürümesine razı olmalarıydı. Bu önemli eşiğin aşıldığı görülüyor. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Hisarcıklıoğlu’nun talebi üzerine Filistin Başbakanı Abbas ile görüşüp, kesin desteği teyit ettiği belirtiliyor.

Bundan sonra atılacak adımların başında ise gerekli izinlerin resmiyete dökülmesi, bölgeyi işletecek bir yatırım şirketinin kurulması, bölgenin altyapı yatırımlarının tamamlanması ve sürekliliği için gerekli taahhütlerin alınması, bölgeye yatırım çekebilmek için vergi, istihdam gibi alanlarda cazip kılacak teşviklerin verilmesi gelecek.

Bunun yanısıra Erez bölgesinin özellikle Ürdün serbest bölgesiyle rekabete edebilmesi için ‘yatırım garanti sigortası’ gibi bir mekanizmanın kurulması gerekecek.

TÜRK İŞADAMLARININ ROLÜ

İşte TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun Washington’daki temaslarında, bir yandan bu projenin tanıtımı yapılırken, öte yandan bu tür teşvikler ve altyapı yatırımları için hem idari, hem de finansman açısından katkı talep edilecek.

Erez Bölgesi’ni TOBB’un işletmesinin, barış ortamının tesisi ve Türkiye’nin bölgedeki rolü açısından kritik öneme sahip olduğu açık. Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin bölgede ekonomik olarak varolması gerektiğini, Türk işaleminin bölgede öncü rolü oynayabileceğini, projenin bu amaç için de çok önemli olduğunun altını çiziyor. Hisarcıklıoğlu’nun umudu, Erez Projesi’yle başlatılan Türk özel sektörünün önderliğinin, tüm bölgeye yaygınlaştırılması. Hem ekonomik işbölümü temeline oturduğu zaman barışın kalıcı olabileceğinin, hem de Türk işaleminin gelmiş olduğu aşamada bu rolü oynayacağını ispatlamasının önemine değiniyor.

ABD’ye geldiğinizde, Türk-ABD ilişkileri konusunda yoğun bir bombardımana uğruyorsunuz. Herkes kendi bakış açısından ilişkileri yorumluyor ama bu kez her zamankinden çok daha keskin farklılıkları bulunan yorumlar duyduğumuzu söylemeliyiz.

Öyle ya da böyle, bu ilişkileri yakından takip eden bir uzmanın deyişiyle, ABD Türkiye’nin güçlü olmasını istiyor ve zaten AB için verilen desteğin altında da bu yatıyor. Güçlü olmaktan anladığı ise ‘kendine güvenen, çevresindeki ve dünyadaki değişimlere güvenle ve dolayısıyla daha anlayışla bakan, bu yapısıyla bölgede önderlik edebilecek’ bir Türkiye. Bizce bu açıdan TOBB’un girişimi Türkiye’nin bölgede oynayabileceği role çok uygun bir örnek oluşturacak.
Yazının Devamını Oku

TOBB, programa sahip çıkıp ince ayar istedi

12 Eylül 2005
<B>GEÇTİĞİMİZ </B> Cumartesi günü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı <B>Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun </B>yaptığı basın toplantısında çarpıcı veri ve anketler ile görüşler sunuldu. Önce TOBB’un da bağlı olduğu Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği Eurochambers’ın, Avrupa Birliği’ne üye 25 ülke ile, 3 aday ülkede düzenli olarak gerçekleştirdiği anketin, Türkiye’ye ilişkin, 2005 yılı sonuçları açıklandı. Türkiye’nin tüm bölgelerinden 5 bin 176 işadamının katıldığı anket sonuçları özetle; bu yıl geçen yıla kıyasla, ekonominin yavaşladığını ancak henüz bir durgunluk belirtisi olmadığını, geçen sene yüksek seyreden kar marjlarının, bu sene hızla düşmekte olduğunu gösteriyor.

Hisarcıklıoğlu, buradan yola çıkarak, üyelerini uyardı ve artık, eski usul çalışma döneminin sona erdiğini, kar marjlarının azaldığını ve eskisi gibi 3-4 yıl içinde yatırımın geri dönüşünün beklenmemesi gerektiğini, üretim ve faaliyet süreçlerinin gözden geçirilmesini, bundan sonra, sadece satış hacmine, üretim kapasitesine ve şirket büyüklüğüne değil, ne kadar katma değer sağladıkları ve ne kadar verimli çalıştıklarına odaklanmalarını, kurumsallaşmaya ve ortak iş yapmaya yönelmek gerektiğini söyledi.

Çıkan sonuçlardan birinin de ‘ihracattaki kárın azalmasının, ihracat performansını düşürdüğü’ biçiminde özetlenebileceğini kaydeden TOBB Başkanı, ihracat kárlılığının azalmasında, YTL’nin reel olarak değer kazanmaya devam etmesinin yanısıra, girdi maliyetlerinin, rekabet içinde olduğumuz ülkeler seviyesine çekilememiş olmasının da, büyük rol oynadığını kaydetti. İstihdamdaki artış sinyalinin, henüz yeterince kuvvetli olmadığı sonucunun çıktığını, şirketlerin yüzde 60’ına yakının, 2005’in tamamında istihdam düzeylerini aynen koruduğunun görüldüğünü kaydeden Hisarcıklıoğlu, istihdam maliyetlerinin yüksekliği, mevzuat kaynaklı engeller ve sanayi aramalı ithalatındaki hızlı artışın, istihdamı olumsuz etkilediğini söyledi.

Şirketlerin yatırım gerçekleşmesini ve planlarını sorduklarında, ‘özellikle 2005’in ikinci yarısında, ekonominin büyüme temposunda beklenen yavaşlamaya paralel olarak, yatırımlarda da bir yavaşlama beklendiğini gördüklerini kaydeden TOBB Başkanı, şirketlere, ilk 6 ayda gelişmelerden nasıl etkilendiklerini ve ikinci 6 aya dair beklentilerini sorduklarında ise, ‘beklentiler zayıflamakla birlikte, iyimserliğin korunduğu’ sonucunun çıktığını kaydetti.

TOBB Başkanı, son dönemde yaptıkları bölge toplantılarındaki gözlemleri ve değerlendirmeleri hakkında da bilgi verdi.

UYARILAR

Toplantıdan çıkan özet sonuç, bizce ‘TOBB’un ekonomik programın ana çatısını desteklediği ama bazı rötuşlara ihtiyaç olduğunu da göstermesi’ oldu. Tüm tahriklere rağmen Hisarcıklıoğlu,’nun kur ve faizler konusunda beklenen sert bir tutuma girmek yerine, ekonomik koşulların bu kur ve faiz gelişmelerini ortaya çıkardığını, bunların özellikle yapısal tedbirlerin hızlanmasıyla yerine oturacağını söylemesi ise bizce olumluydu.

Hisarcıklıoğlu, özellikle sanayi aramalı ithalatının artık yerli sanayii olumsuz etkilemesine dikkat çekti. Hisarcıklıoğlu’nun bizce önemli mesajları arasında Hükümete yaptığı ‘hızla büyüyen cari harcamalarınızı kesip vergi oranlarını indirin’ çağrısı vardı. Yüksek vergi oranlarının akaryakıt, sigara ve içkide çok büyük kaçaklara yol açtığını, gayrimeşru yolları özendirdiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, bu durumun mutlaka düzeltilmesi, gümrüklere mutlaka çeki düzen verilmesi gerektiğinin de altını çizdi.

Bu arada yatırım teşvik sistemi kapsamdaki 49 ilden sadece 6’sının, sistemden olumlu etkilendiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, kalan teşvikli 43 il ile sistem dışındaki 32 il’de yoğun şikayetlerin bulunduğunu kaydederek, yatırım teşvik sisteminin, bölgelere ve sektörlere göre farklılık gösterecek şekilde yeniden dizayn edilmesinin şart olduğunu söyledi.

Yani yıllarca popülizm yapmış, üyelerinin tepkilerini haması biçimde dile getirmiş olan TOBB, 4 yıllık değişim çizgisini geliştirmeye devam ediyor ve artık bilimsel verilerle, araştırmalarla ortaya çıkıp, sağduyulu biçimde eleştirilerini de sayıyor. Bu, değişimin gücünü ortaya koyan bir örnek.
Yazının Devamını Oku

Merkez’den ‘mali disiplinde kalite’ uyarısı

10 Eylül 2005
<B>MERKEZ </B>Bankası, kendisine yakıştırılan <B>‘temkinli’</B> sıfatını hak ettiğini gösterip, faiz oranlarında değişikliğe gitmedi. Geçen ayki tutumundan sonra, bu ay da tavır değiştirmeyip, oranlarda değişikliğe gitmemesi doğaldı. Merkez Bankası’nın ‘Enflasyon ve Görünüm’ raporundaki bazı ibareler, ‘önümüzdeki ay indirim gelir’ beklentisine neden oldu. Raporda, ‘Mali disiplinin sürdüğü, yapısal reformlarda yavaşlama olmadığı, petrol fiyatlarının bugünkü düzeyinin çok üzerine çıkmadığı ve büyük bir dışsal şoka maruz kalınmadığı ana senaryo çerçevesinde, yıllık enflasyonun son çeyrekten itibaren düşüşe geçerek yıl sonunu hedefler dahilinde tamamlayacağı düşünülmektedir’ deniyor. Hemen ardından ‘Ancak’ diye başlayan cümleyle de ‘Daha önce de defalarca vurgulandığı gibi, para politikası kararlarında 2005 enflasyonunun göz önüne alındığı dönem sona ermiştir. Bugün itibarıyla verilen her karar, 2006’ya yönelik olarak algılanmalıdır’ denerek, temkinli tutumun süreceği ima ediliyor.

Son iki ayda Merkez Bankası’nı 2006 enflasyonu konusunda temkinli olmaya sevk eden faktörler ise ‘hizmet enflasyonundaki katılık, talep göstergelerinde belirsizlik, hızlı kredi genişlemesi ve petrol fiyatlarının ikincil etkilerine ilişkin kaygılar’ olarak sıralanıyor. Merkez Bankası, son verilerle ‘toplam talepteki artışın kontrollü gerçekleşeceğine işaret etmekte’ yorumunu da yapıyor.

Raporda dikkat edilmesi gereken bir husus da Merkez Bankası’nın ‘mali disiplinin kalitesi’ konusunda yaptığı uyarılar. Daha önce başta TEPAV’dan olmak üzere, mali disiplinin kalitesi yönünde gelen eleştirilere Merkez Bankası’nın katılması bizce sevindirici.

Üçüncü çeyrekten itibaren büyüme hızının tekrar program projeksiyonlarına yansıyacağı ve yıl genelinde ekonomik büyümenin programda tahmin edilen düzeye yakın gerçekleşeceğinin tahmin edildiği raporda, ‘bu yıl yatırımların yeni iş sahaları yaratmaya yönelik bir nitelik kazanmasıyla, istihdamda ciddi artışlar görüldüğü, bu gelişmenin hem birim işgücü maliyetleri üzerindeki baskıyı artırıp, hem de iç talebe gecikmeli olarak yansıyarak enflasyon üzerinde risk unsuru yaratabildiği’ne dikkat çekiliyor. Ancak bununla birlikte, özellikle dayanıklı tüketim mallarında ertelenmiş talebin büyük oranda karşılanmış olmasının, 2005 boyunca iç talebin kontrollü olarak gerçekleşeceği öngörüsü getirdiğinin de altı çiziliyor.

ENFLASYON HEDEFLEMESİ DE OLACAK

Önümüzdeki dönemde birim maliyetlerin enflasyondaki düşüş sürecine yaptığı katkının geçtiğimiz yıllara oranla düşük olacağının artık belli olduğu kaydedilen raporda, ‘Bu doğrultuda, fiyatlama davranışlarını doğrudan etkileyen bir unsur olan kamu kesimi gelirler politikasının enflasyon hedefi ile tutarlı olarak yürütülmesi kritik önem taşımaktadır’ denildi.

Geçtiğimiz ay içinde açıklanan 2006 memur ücretleri artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin, söz konusu artışların bütçede getireceği yükün telafi edilmesi durumunda, sınırlı kalacağı belirtilen raporda, ‘Ayrıca, telafi edici tedbirlerin kamu fiyat ayarlamaları veya vergi artışları yerine harcama kısıcı önlemlerle karşılanması, mali disiplinin kalitesi ve dolaylı etkilerin kontrol altında tutulması açısından önem arz etmektedir’ deniyor..

Bu bağlamda altı çizilmesi gereken nokta, ‘orta vadeli bir bakış açısı izleyen Merkez Bankası’nın, maliye politikasının orta vadedeki görünümüne de özel önem atfedeceği’ olarak belirtilirken, ‘Zira, enflasyon hedeflemesi uygulamasının geçerli olacağı önümüzdeki dönem, söz konusu perspektifin daha da belirginleşmesi gerekmektedir’ deniyor. Bu doğrultuda, 2006 mali yılından itibaren üç yıllık bir dönemi kapsayan bütçeleme sistemine ve merkezi yönetim bütçe uygulamasına geçilecek olmasının, ‘daha saydam, hesap verilebilir ve öngörülebilir bir bütçe politikasını gündeme getirmesi bakımından olumlu olacağı’nın altı çiziliyor.

Bütün bu gelişmelerin, orta vadeli bakış açısının yaygınlaşması açısından büyük önem taşıdığı belirtilen raporda, ‘Söz konusu çerçeve, hayata geçirildiği takdirde, aynı zamanda mali disiplinin kalitesinin artmasına katkıda bulunacaktır’ denip, konunun önemi tekrarlanıyor.
Yazının Devamını Oku

Özelleştirmede ulusal bakış Antalya

8 Eylül 2005
<B>ÖNCEKİ</B> gün Kayseri’de <B>Referans Gazetesinin </B>düzenlediği ‘<B>Yıldız Şehirler’</B> toplantısına katılıp, hem yerli hem de yabancı uzmanlardan Türkiye’nin AB yolunda yapması, yapmaması gerekenleri, şirketlerin nasıl uyum sağlayacağını dinledik. Aynı gece Antalya’ya geçip, dün Oyak’ın ‘iş ortakları’ ile düzenlediği toplantıya katıldık.

Oyak toplantılarına damgasını vuran genel hava, Oyak’ın hem Erdemir hem de Tüpraş ihalesine girmesinin yarattığı ‘ulusal heyecan’ havasıydı. Toplantıdaki 1700 kişi Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy’un bu şirketlerin yabancıları satılmaması gerektiğini belirtip, bu iki şirkete talip olacaklarını açıklamasına büyük alkışla katıldılar. Ulusoy, her iki kuruluş için de çok alkış gelince ‘Birini alabilecek durumdaysak, hangisine öncelik verelim’ deyip, oylama yapınca önceliğin yüzde 63 ile Tüpraş’a verildiği de ortaya çıktı.

Katılımcılardan bazılarının, Ulusoy’un bu konudaki sözleri karşısında ağladıklarını gözledik.

Bağırtı, tezahürat yoktu, sadece coşkulu alkışlar ve bazı ağlayanlar vardı. Kısacası ortam hamasi bir yöne çekilmedi, düzeyli bir coşku vardı ama yine de duygularda bir abartı vardı...

Daha önce Erdemir ihalesine gireceği açıkladığından beri, daha doğrusu ortak girişime önderlik yapmasından beri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)ne gelen maillerin, mesajların, telefonların bazı abartılı olanlarını bildiğim için, o olayla ilişkisini kurdum.

Herşeyden önce şunu söylemem gerekir ki; özelleştirmede yabancılara karşı oluşan bu olumsuz havanın bence sadece özelleştirme ile ilgisi yok. Hala küreselleşmenin getirdiği zorunlulukları göre göre bazı sağduyulu insanların bile, ‘Bizim elimizde kalsın, yabancıya geçmesin’ diye, işe duygusal bakmaktan kendini alamadıkları ortada. Bu bir faktör ama bu karşı çıkıştaki ana unsurlardan biri de, son dönemde oluşan‘Siyasi olarak AB’nin bize dayatmaları var, ülkeyi bölecekler ve Hükümet de buna göz yumuyor. Üstüne üstlük bu dini yönü ağırlıklı bir hükümet’ şeklindeki bakış açısı. Bu bakış açısından hiç mi haklılık payı yok derseniz, elbetteki var ama bu kadar uç bir bakışa gitmenin abartılı olduğu da kesin.

Yani özelleştirmede yabancı şirketlere karşı oluşan ciddi bir hava var ve bu hava ‘ulusallık’ adına ses buluyor. (Bu arada Devlet bakanı Ali Babacan’ın önceki gün Kayseri’deki konuşmasında ‘milli’ yerine ‘ulusal ‘ kelimesini kullandığına, yani son dönemde muhafazakar çevrelerin bile ulusal kelimesini tercih ettiğine şahit olduk)

YETERİNCE ANLATILMADI

Bizce Hükümet, yavaş yavaş ‘AKP’ye karşı bir hareket’e dönüşen bu havanın oluşmasında pay sahibi. Tamam, özelleştirme gibi köklü düzenlemeler, hele hele Tüpraş, Telekom,Erdemir gibi köklü kuruluşların satışı, herkesi dinleyerek yapılmaz, TBMM çoğunluğu çok önemli faktördür ama Hükümet bu konuda biraz ‘vurdumduymaz’ davrandı. Sadece Özelleştirme bürokratlarına bırakmadan, siyasilerin çıkıp, bu özelleştirmeleri savunmaları, kamuoyunu hazırlamaları gerekirdi ama bu yapılmadı. (Belki aşırı kendine güvenden, belki de siyasilerin bu fikri çıkıp da savunmaları halinde yıpranacaklarından korkmalarından, kimbilir...)

Coşkun Ulusoy’un konuşmasından, ‘stratejik’ diye nitelendirdiği bu kuruluşları ‘Oyak’ın ne pahasına olursa olsun girip alacağı’ izlenimini edinenler oldu. Bu izlenimi aktarıp, ‘Zarar eden bir kuruluşu alırmısınız?’ dediğimizde Ulusoy, daha önce söylediklerini açarak, elbette almayacaklarını, ortaklarına karşı sorumlulukları bulunduğunu söyledi. Yani Tüpraş ve Erdemir ihalelerine karlı gördükleri için katılacaklarını, ulusal kaygıların ancak limitlerini zorlamalarına neden olacağını, tümüyle bu kaygıyla hareket edilemeyeceğini söyledi.

Ulusoy, ‘Tüpraşa girenlerin hepsi devlet şirketi, Türk devletinin elinden çıkınca özelleştirme mi oluyor?’ sorusunun aklına takıldığını, devletlerin böyle konularda tavır koyması gerektiğini söyledi. Bence haksız da sayılmaz. Hep söylediğimiz gibi;Türkiye önce varolduğu ve dünyada sözsahibi olabileceği sektörleri seçip bir ulusal politika belirlemeli, buna göre tavır belirlemeli. Özelleştirmenin zorunluluk olduğunu unutmadan ve piyasa içinde kalarak...

Karar verenlerin özellikle de hükümetin uçlara gitmeden, sağduyulu davranmaları gerekiyor.
Yazının Devamını Oku