Küçük yaşta tenise başlatıp çocuklarını tenisçi olarak yetiştirmeyi hedefleyen ailelerin bu uzun yolda işi çok zor. Maddi külfet, manevi özveri, sabır ve anlayış bunlardan sadece birkaçı. Çocuğunu yaz kış demeden sabahın erken saatlerinde antrenmana götür, korta suyunu getir, antrenmanın bitmesini bekle, okula götür, derslerini takip et, öğleden sonra tekrar kulübe getir, turnuvalarda yanında ol, raket-kıyafet al, beslenmesine dikkat et... Sayarak bitmez. Sonra, çocuk katıldığı turnuvalarda ilk turlarda mağlup olur. Birden bütün şampiyonluk hayalleri yıkılıverir. “Daha yolun başındayız. Kaybetmeden şampiyon olunmaz” gibi sözlerle yola devam edilir.
Aradan uzun zaman geçer ve o beklenen önemli gün gelir, çocuk şampiyon olur veya dereceye girer. Üstelik uluslararası bir turnuvada... Maçtan sonra çocuk kupayı kaldırır, anne baba ise göğsünü gere gere, gözleri de dolu dolu olarak onu alkışlar. Alkışlarken de bu mutlu ana kadar gece ve gündüz yaşadıkları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer. Bugün bu film şeridini birebir yaşayan iki örnek tenisçi ailesinden bahsetmek istiyorum. Kız çocuğu olan Bayraktaroğlu ve erkek çocuğu olan Ergeneman Ailesi.
Aileler bilinçli destek vermeli
Melis Bayraktaroğlu tenise 8 yaşında TED Kulübü’nde başladı. Bugün 14 yaşında. Geçtiğimiz hafta uluslararası takvimde çok önemli bir yeri olan Hitit Kupası’nda teklerde ve çiftlerde (Bosnalı partneri Melisa Sehoviç ile) şampiyon oldu. Tenis kariyerinde çok önemli bir atılım. Melis’i antrenmanlarda bazen izlerim. Disiplinli, çalışkan ve sabırlı bir kişiliği var. Bilmediği vuruşları yapmaz, denemez. Kendi oyununa odaklanır, mücadele eder. Anne Hande, baba Salih Bayraktaroğlu, aşırı derecede ön plana çıkmadan Melis’i her konuda destekliyorlar.
Gökberk Ergeneman ise 6 yaşında TED’de tenise başladı. Bugün ise 16 yaşında. Annesi Arzu Ergeneman eski tenisçi. Babası Gürol Ergeneman sporun kurallarını iyi bilen ve futbolun içinden gelen biri. Gökberk’in genç milli takıma kadar yükselmesindeki bu zor süreçte, anne ve baba kenetlenip oğullarına abartılı olmayan bilinçli desteklerini sürdürüyorlar. Gökberk, yaşıtlarına göre oynadığı uluslararası seviyesindeki tenisin dışında sporcu ve efendi bir kişiliğe sahip. Bu sene uluslararası bir turnuvada final oynadı. Şimdi de, (partneri Efe Yurtaçan ile) 16 Yaş kategorisinde Avrupa Şampiyonası’nda çiftlerde 3. oldu ve bronz madalya kazandı. Uluslararası arenada en prestijli etkinliklerden ve profesyonelliğe geçiş yaşlarında olan bu turnuvada Avrupalı tenisçilerden madalya kapmak öyle kolay değil.
Tabii ki bu iki örnekteki gençlerin aldıkları sonuçlarda antrenörlerin payı tartışılmaz. Ancak ben şuna inanıyorum ki, ailelerin de olumlu katkıları ile bu başarıda en az antrenörler, kulüpler ve Tenis Federasyonu kadar payları var. Onları ve gençleri yürekten kutlarım...
Tenis kulüplerinin sayısı (Federasyonu kayıtlı olanlar) 200'e yaklaşıyor. Özel kulüpler, sitelerdeki ve belediyeye ait kortlar bu rakama dahil değil. Tenis pahalı spor imajından da tamamen kurtuldu. Erzincan'dan Ağrı'ya, Elazığ'dan Artvin'e her yerde tenis oynanıyor. Yakın bir geçmişte tenisin 'T' sini bilmeyen, ilgilenmeyen şehirlerde ulusal tenis turnuvaları düzenliyor. Ve de en önemlisi tenis okullarının çığ gibi artması. Bugün Ağrı'da bile yüz küsür çocuk tenis kursuna başladı. Tenis okulları, bireysel olarak bilhassa kız çocuklarına sporun yolunu açmakta.
En çok rağbet teniseBir de 9–10 yaşındakilerin oynadıkları tenise baktığımızda, stilleri ve teknik becerileri, topa verdikleri hız, yabancı ülkelerin çocuklarından hiçte aşağı kalmamaktadır. Tenis okullarındaki bu olumlu gelişmenin en büyük nedeni ise bu okullarda çalışan tenis hocaları. Bunların neredeyse %90'ı üniversite mezunu. Türkiye'de üniversitelerin bünyesinde sayısı 30'a yaklaşan (BESYO) Beden Eğitimi ve Yüksekokulu var. Bazıları yakında fakülte olacak. Bir kısmına halen Spor Akademisi de diyorlar. İşte bu yüksek okulların tenis bölümünden her yıl onlarca mezun çıkıyor. Eskiden bu bölümün kontenjanı dolmazdı. Şimdi ise kadınlı erkekli gençlerin ilk tercihi. Kuşkusuz bu durum tenisimizin gelişmesi açısından en önemli faktörlerinden biridir.
En iyi tenis hocası 'TV'Ancak "EN BÜYÜK HOCA 'TV'"nin katkısını unutmayalım. Eğitimde bir kural vardır. Okuyarak, yazarak öğrenmek. Ancak iyi öğrenme yollarının başında görerek ve gördüğünü uygulayarak öğrenme geliyor. Bizim çocuklar topa profesyonellerin stili ile vuruyorlar. Bunda TV'de izledikleri turnuvaların payı çok büyük. Tenis okullarındaki hocalara önerimiz şu: Eğer kulübünüzde performans seviyesinde ulusal veya uluslararası turnuva oynanıyorsa öğrencilerinize mümkün olduğu kadar çok maç seyrettirin.
Sırp raket, final maçında son 2 yılın şampiyonu Nadal’a şans tanımadı
NOVAK Djokovic, Wimbledon finaline kadar, 47 maç yapıp, sadece 1 kez yenildi. Toplam, 48 karşılaşmada Rafael Nadal’ı da değişik finallerde, 4 kez mağlup etti. 24 yaşındaki Sırp tenisçi bu özgüven ile Nadal’ın karşısına çıktı.
Djokovic daha önce Wimbledon’ı hiç kazanamadı. Hatta çim sahada da turnuva kazanamadı. Şampiyonluk maçında Djokovic, rakiplerin Nadal’ın karşı kullandıkları taktiğin tam tersini uyguladı. Yani, İspanyol tenisçinin backhand’ine değil, forhand’ine topu yönlendirdi. Bu da ister istemez, Nadal’ın dengesini bozdu.
Karşılaşmanın ilk iki setinde Djokovic’in konsantrasyon düzeyi, yüzde 100’ü geçti. Kortta adeta kendini aştı. İlk iki sette Nadal gibi bir tenisçiden daha az hata yaptı. Rakibinin oyun planını bozdu. Geçen yılın Wimbledon şampiyonuna karşı adeta ezici bir üstünlük sağladı. Fakat Grand Slam’lerde ne yazık ki, iki set değil 3 set kazanan taraf maçın galibi oluyor.
Her spor branşında olduğu oyuncuların maç süresi içerisinde inişleri ve çıkışları olur. Eee.. Kimse de Djokovic’in üçüncü seti de tempoda ve istikrarda oynayıp, kazanmasını bekleyemezdi.
Maçı kazandı, sevinçten çimleri ağzına attı
Nitekim karşısında düne kadar dünya 1 numarası Nadal vardı. Djokovic, üçüncü setin başında servisini kırdırınca, bu seti alamayacağının farkına vardı ve spor tabiri, “aktif dinlenmeye” aldı kendini.
Yeni kraliçe elde ettiği bu zaferle dünya sıralamasında 7’nciliğe yükseldi.
BU yıl 125.’si düzenlenen Wimbledon Tenis Turnuvası’nda tek kadınlarda mutlu sona Petra Kvitova ulaştı. Rus rakibi Maria Sharapova’yı finalde 6-3, 6-4’lük setler sonunda 2-0’la geçen Kvitova, Martina Navratilova’nın ardından bu başarıya ulaşan ilk Çek ve solak raket oldu.
Çek tenisçi, şampiyonluğa ulaşırken en çok dikkat çeken özelliği ise, toplara vuruş şekliydi. Kvitova’nın vurduğu toplar, filenin 48 santimetre üstünden gidiyordu. Bu sayı, Çek raketin toplara ne kadar sert ve düzgün vurduğunun kanıtıydı. Karşılaşmayı kaybeden Sharapova’nın vurduğu toplar ise, filenin 71 santimetre üzerinden gidiyordu.
Güzelliğinin farkında
Maria Sharapova, doğal güzelliğinin çok iyi farkında. Kadınlar açısından bu önemli özelliğini Sharapova, kendi lehine çok iyi bir şekilde kullanıyor. Ayrıca artan tecrübesi, topa vururken attığı çok tartışılan çığlıkları profesyonel anlayışı ile bağdaştırması, Sharapova’yı, Sharapova yapmakta.
Hiç korkmadı
Eski dünya 1 numarası Rus tenisçi, geçirdiği omuz ameliyatından dolayı, kortlardan uzun süre uzak kaldı. Daha önce 3 Grand Slam şampiyonluğu olan Sharapova, bu Wimbledon’da finale çıkarak eski günlerine geriye dönüş sinyalini verdi. Şampiyonluk maçı öncesinde bahisler, daha ziyade Sharapova’yı gösteriyordu. Fakat final maçının gidişatı ve sonucu öyle olmadı.
Onu yenebilmenin tek yolu tüm oyun boyunca servisleri süratli atmak, file önüne çıkmak. Ama bunu 5 set boyunca yapmak mümkün değil. Ya da pek çok oyuncunun yaptığı gibi Nadal’ın daha zayıf olan backhand’ine yüklenmek.
Bunları yazmak kolay elbette. Ama kortta anlattıklarıım tatbik etmek öyle basit değil. Nadal kortta o kadar süratli ki, bachand’ine topu yönlendirdiğiniz anda, ispanyol raket gelen topu forhand’ine almış ve uzanılamayacak bir köşeye vurmuş bile.
Nadal’ı dördüncü turda -sol ayak bileğindeki stres kırığından dolayı tedavi için ara vermek mecburiyetinde kaldığı- Juan Martin del Portro maçında izledim. Nadal kazandığı birinci setten sonra ağrı kesiciler ile maça devam etti. Ağrı kesicilerin etkisi 5 saate yakın sürüyor. Ancak o maçın devamında Nadal kendi oyun tarzından hiç ödün vermedi. Aynı şekilde sol forhand köşesinden forhand vurup arka çizgide 8 metre depar atıp Backhand köşesinde tekrar forhand vurmaya devam etti. İnsan hayret ediyor doğrusu. Başkası olsa daha temkinli oynar diye düşünüyorum.
Onu çok iyi tanıyan amcası ve koçu olan Tony Nadal’ın yerinde olsam Rafael’e şunu izah ederdim ‘’Senin yaşın ilerliyor, bu sarf ettiğin enerji yerine gel senin backhandini daha güçlü bir seviyeye getirelim. Ve sen de bundan sonra backhand ile de rakiplerine baskı uygula. Aksi takdirde 30 yaşına gelmeden vücudun yıpranacak ve sakatlıkların çoğalacak.’’
Hayall kırıklığı yaşatan hanımefendiler
Takribi 40 kulüp ve 250 tenisçi 2.5 hafta süresince mücadele etti. Aldığımız duyumlara göre Trabzonluların ev sahipliği eksiksizmiş.
Play-off maçları ise 27 Haziran’da Türk tenisinin en köklü tenis kulüplerinden birisi olan Ankara Tenis Kulübü’nde oynanacak.
Ne yazık ki, ülkemizin performans anlamında can damarı olan tenis kulüplerimiz (birkaçı hariç) bu önemli etkinliğe gereken önemi vermeyip hiçbir hazırlık yapmadan katıldılar.
Düşünsenize, müsabık gençlerin ve profesyonellerin oynaması gereken Türkiye Performans Ligi’ndeki kulüp takımlarında tenisi çoktan bırakmış, yokluktan kadroya dahil edilmiş tenisçiler, antrenörler, 50 yaşını aşmış Seniorlar, hatta idareciler bile raket salladı.
Gençlerimize önem verelim
Üstelik Tenis Federasyonu kesenin ağzını açmış, tüm takımlara harcırah da dağıtmış. Her takımda 5-6 oyuncu olduğuna göre bu süre içerisinde en az 300-400 bin TL harcanmıştır. Yazık, günah. Bu paralar ile birkaç gencimizi yurt dışındaki turnuvalara gönderseydik daha verimli olurdu.
Biz bir tarafta Avrupa’da en çok Future turnuvaları organize eden ülke olarak övünürken, milyonlarca dolarlık bütçesi ile Kadınlar WTA Dünya Championships organizasyonunu eksiksiz yerine getirmeye çabalarken, Marsel İlhan’ın olimpiyatlara katılması için uğraşırken, tenisin iç piyasadaki vahim durumu ve kulüplerin bu başıboşluğuna bir dur demenin zamanı geldi, hatta çoktan geçti. Bir de Hürriyet Tenis Ligi olarak hepimiz, sorumluluklarımızın bilincinde olmamız gerektiği düşüncesindeyim.
Birinci lige ara verelim
İlk sırada kuşkusuz Gülberk Gültekin Salman yer alıyor. Gülberk kadın tenisimize dünya kortlarının kapısını açan isimdi. Defalarca Türkiye şampiyonu oldu. Yabancı tenisçiler karşısındaki ezikliğimize son verdi. Defalarca uluslararası başarılara imza attı.
Bu yılki Queens Turnuvası’nda Jo Wilfried Tsonga’ya yenildikten sonra bir süre dinlenmeyi tercih eden İspanyol tenisçi, Londra’ya zinde gelecek. Nadal, Wimbledon’un çim kortlarını çok sevdiğini, burada oynadığı 28 maçın 26’sını kazanarak gösterdi. İspanyol tenisçi, iki yenilgiyi de 2006 ve 2007 finallerinde ezeli rakibi Roger Federer’e karşı aldı.
oplam 16 Grand Slam şampiyonluğu bulunan Roger Federer, bunların 6’sını Londra’da kazandı. Zaten tecrübeli tenisçinin favori zemini de Wimbledon’un ‘kutsal’ çim kortu. Londra’da korta çıkar çıkmaz rakiplerini adeta ünlü İsviçre çakısı gibi biçiyor. Nadal’ı daha önce Wimbledon’da iki kez yenmesi ve iki hafta önce Fransa Açık’ta Novak Djokovic’i dize getirmesi, Londra’da da çok iddialı olduğunun en güzel kanıtı.
Ev sahibi ülkenin en önemli temsilcisi Andy Murray’nin üzerindeki baskı gerçekten çok büyük. Ancak o da 2006’dan bu yana istikrarlı biçimde devam eden grafiğiyle Wimbledon finalinin en güçlü adayları arasında yer alıyor. Çim kortta Nadal ve Federer dahil herkesi yenebilir.
Novak Djokovic, bu yıl sadece Fransa Açık’ın yarı finalinde Roger Federer’e kaybetti. Bu yenilginin hemen ardından dizindeki sakatlığı gerekçe göstererek çim kortta oynanan hazırlık turnuvalarına katılmayan Sırp tenisçi de tıpkı Nadal gibi zinde olacak.
Tek kadınlar yine karışık
Son şampiyon Serena ve ablası Venus Williams’ın uzun bir aradan sonra kortlara dönmeleri Wimbledon’da tek kadınlar üzerine oynanan bahisleri alt üst etmiş durumda. Aylardır doğru dürüst ortalarda görünmedikleri için ne yapacakları kocaman bir soru işareti. Ancak, her ikisi için de ilk tur maçları büyük önem taşıyor.
Maria Sharapova, son dönemde oyununa ve vuruşlarına çeki düzen vererek tekrar eski özgüvenine kavuşmaya başladı. Onu zorlayacak tek şey düzensiz servisleri. Mental açıdan da burada bir patlama yapma isteğinde.