Turnuvanın anası Hülya Avşar bundan çok mutlu. Bu mutluluğunu TED Kulübü’ndeki basın toplantısında özetle şunları söyleyerek dile getirdi: “Tenis oynamak ve adımı taşıyan bu etkinlik beni heyecanlandırıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi tenis asla terk edilmeyecek bir arkadaş gibi. İkincisi, elde ettiğimiz hasılat ile de genç yetenekli tenisçilere tenis ve eğitim bursu sağlıyoruz.’’ Hülya Cup web sitesinde etkinlikler ile birçok bilgi bulunuyor. Benim tanıdığım Avşar, Hülya Cup’ı ilave projeler ile daha da geliştirecektir. Takribi 1000 kişilik katılımı ile TED Kulübü’nde devam eden PAPİA HÜLYA CUP 22 Nisan Pazar günü finaller ve kapanış töreni ile sona erecek.
Marsel, Barış, Can, Ergun sonuna kadar mücadele ettiler. Şu andan itibaren tenisçilerimizin neden kaybettikleri ile ilgili varsayımlar yazmak ve fikir yürütmek yersiz. Sorun, oynayan tenisçilerimizde değil. Sorun sistemde. Davis Kupası’nda kilit maçının çiftler müsabakası olduğunu bütün dünya biliyor. Türkiye’nin 1 numarası Marsel İlhan, çift oynamasını sevmiyor. Sevmediği için oynamıyor ve bilmiyor.
Marsel “Ben tek oynarım” diyor
Marsel, “Ben tek oynarım” diyor. Buna saygı duymak, daha önemlisi önlem almak lazım. Türkiye iki çift maçını da kaybetti. Bakın bugün ülkemizde nerdeyse 50 hafta boyunca küçük çapta profesyonel turnuvalar düzenlenmekte. Büyük nimet. Tenisçilerimiz yurtdışına çıkmadan dünya sıralaması için puan toplama fırsatını elde ediyorlar. Üstelik iyi oyunculara Tenis Federasyonu ve bazen de bağlı oldukları kulüpler maddi destek sağlıyorlar.
En önemlisi bu tenisçilerimizin başında Federasyona bağlı, maaşlı kadrolu antrenörlerin sürekli olmaması. Bu antrenörlere tatmin edici maaş verilecek. Adamın aklı fikri ek para kazanabilmek için özel derste olmayacak. Oyuncuların başında 24 saat kalacak. Adeta onlarla yaşayacak. Maçlarını izleyecek, muhtemel rakiplerini mercek altına alacak, maç sonrası antrenman yaptıracak, çift takımları kuracak, birbirleri ile uyum sağlayan tenisçilere sürekli çift oynatacak. Bunları önce milli sonra da uluslararası düzeye getirecek. Ancak bu istikralı sistem sonucunda çift takımları oluşturabiliriz.
Turkcell’in alkışlanacak girişimi
Yıllardan beri Türk sporuna sponsorluk konusunda verdiği desteklerle örnek bir tutum sergileyen Turkcell, şimdi de çok daha önemli bir proje ile ortaya çıkıyor. Sporumuzu uluslararası arenada arzulanan seviyeye yükseltmek için yapılan çalışmalara Turkcell Spor Akademisi ile yeni bir ivme kazandırmayı amaçlıyor. Başta tenis olmak üzere özellikle olimpik spor branşlarında yetenekli Türk gençlerini en çağdaş yöntemlerle yetiştirmeyi hedefliyor. Bunun gerçekleşmesi için de Spor Bakanlığı’na yaptıkları başvuru ile tesis tahsisi ve geliştirme programı konularında yakın bir işbirliği arzuladıklarını bildirmiş bulunuyorlar. Temennimiz Türk Sporu adına bu olumlu girişimin en kısa zamanda sonuçlanması.
Turnuvada, dünya grubunda Rafael Nadal’sız İspanya Avusturya’yı ağırlayacak. Novak Djokovic’siz Sırbistan ise Çek Cumhuriyeti’nde yarı finale çıkmak için mücadele edecek. Ev sahibi Fransa, toprak kortta Amerika ve Arjantin, Buenos Aires’te Hırvatistan ile ilk dörde kalabilmek için mücadele edecekler.
Türkiye ise Avrupa/Afrika ikinci grubundan düşmemek için Moldova ile İstanbul Bakırköy Spor Kulübü kapalı Kortları’nda karşılaşıyor. Türk tenisinin uluslararası itibarı açısından önemli bir müsabaka. İlk turda Ankara’da Bosna Hersek’e yenilmiştik. Kendi ülkemizde ikinci bir mağlubiyet ve kümeden düşmek, tenisimizin geliştiği bu döneme gölge düşürebilir.
Moldova’yı iki kez yendik
Takımımızın 1 numarası Marsel İlhan bu sene uluslararası turnuvalarda henüz maç kazanamadı. Ancak Moldova’ya karşı göstereceği performans Marsel İlhan’a sezon boyunca büyük motivasyon sağlayabilir. Türkiye bugüne kadar 3 kez oynadığı Moldova’ya karşı iki kez galip geldi. Moldovalılar küçümsenecek bir takım değil. Bir numaralı oyuncuları Albot Radu dünya sıralamasında teklerde 233., çiftlerde ise 278. sırada. İki numaralı oyuncuları İstanbul’a gelmedi. Takımın 3 numarası Borvanov Roman çiftler sıralamasında ilk 300 ün içerisinde.
Karagöz: Favori biziz
Davis Cup takımımız Marsel’in dışında Haluk Akkoyun, Barış Ergüden ve Ergün Zorlu’dan oluşuyor. Takım kaptanı Alaaddin Karagöz’ün yorumu ise şu şekilde; “Favori biziz. Kendi saha avantajımızı iyi kullanacağız ve her puana konsantre olacağız. Teklerde Marsel İlhan ve tecrübeli Haluk Akkoyun’u oynatacağım”
Milli Takımın eş kaptanı ve aynı zamanda Marsel’in sene başından beri yeni antrenörü Erhan Oral da Moldova’yı yenmemiz gerektiği görüşünde.
Bugün 12.00’de başlıyor
AVUSTRALYA, Open Grand Slam’ı itti. Şimdi herkesin gözü erkeklerde ülkeler arası milli düzeyde en önemli ulusal etkinlik olan Davis Kupası’na çevrildi. Dünyanın bir numarası Sırp Novak Djokovic, kararsız bir tavır ve yoğun turnuva programını öne sürerek İsveç’e karşı oynamayacağını açıkladı. Rafael Nadal da bu sene İspanya adına oynamayacağını bunun yerine olimpiyatlarda altın madalya için mücadele edeceğini ifade etti. Roger Federer ise İsviçre adına Amerika’ya karşı oynayacak. Dünyanın en iyi tenisçileri bireysel başarıları ile kendi ülkelerinin tanıtımında büyük katkıda bulunuyorlar. Ancak ben Nadal, Djokovic gibi takımlarına güç katacak isimlerin sakatlık hariç, milli maçları da herhangi bir bahane göstermeden oynamaları gerektiğini düşünüyorum.
Rakip Bosna Hersek
Evet bizde de Davis Kupası heyecanı bugün Ankara Tenis Kulübü’nde başlıyor. Bu önemli Milli karşılaşmanın güneyde herhangi bir otelde değil de Türkiye’nin en eski ve tenis tarihi olan kulüplerimizden birinde organize edilmesi, seyirci avantajı acısından çok büyük önem taşıyor.
Rakibimiz Bosna Hersek. Daha önce 4 kez karşılaşmışız ve üçünü biz kazanmışız. 132 Ülkenin katıldığı Davis Kupası’nda Türkiye 84.,Bosna Hersek 44. sırada yer almakta. Bosnalılar Davis Kupası öncesi Antalya’da yapılan Future turnuvalarında da iyi sonuçlar aldı.
BU maçı anlatmaya ne kelimeler yeter ne de rakamlar... 100. Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nın tek erkekler finalinde Novak Djokovic, Rafael Nadal’ı 5-7, 6-4, 6-2, 6-7 ve 7-5’lik setlerle 3-2 yenerek şampiyon olurken, ortaya, uzun yıllar unutulmayacak bir karşılaşma çıktı. Dünya klasmanının 1 numarası Djokovic ile 2 numarası Nadal’ın mücadelesinin zorlu geçeceğini herkes tahmin ediyordu. Ama bu kadarını kimse beklemiyordu. Rod Laver Arena’daki maç tam 5 saat 53 dakika sürdü . Grand Slam tarihinin en uzun final maçı olarak tarihe geçen karşılaşma, Ivan Lendl ile Mats Wilander arasında 1988 yılında oynanan 4 saat 54 dakikalık eski rekoru tarihin tozlu yaprakları arasına gönderdi.
Yorum yapmayı reddediyorum!
HAYATIMIN yaklaşık 35 yılını tenisle iç içe geçirdim. Sporcu olarak yüzlerce maç oynadım. Sonrasındaki antrenörlük ve yorumculuk kariyerimde bir o kadar karşılaşma izledim. Ama inanın, bunca yıllık tenis geçmişim bile, dünkü maçı yorumlamayı reddediyor; ‘ne haddine’ diyor. Yok Nadal şöyle vurmuş, Djokovic şöyle karşılamış. Öbür türlü yapsalar daha iyiymiş... Bunların hepsi boş. Bu iki olağanüstü tenisçinin mücadelesini izleyen herkesin yapması gereken tek şey; AYAĞA KALKIP ALKIŞLAMAK...
Gerçek sporcular bunlar
DÜN şunu bir kez daha gördüm ve anladım; gerçek sporcular bunlar... Bakın, 90 dakikalık bir futbol maçında futbolcu, eğer yorulduğunu hissederse, topun olmadığı bir alanda dinlenme fırsatı bulabilir. Amiyane tabirle; kaçak güreşebilir. Ama Djokovic ve Nadal, 6 saat boyunca, kuralların izin verdiği molaların dışında rahat bir nefes bile alamadılar. Saatte ortalama 160 kilometre hızla ilerleyen topun peşinde koşup durdular. Hiçbir normal insan bünyesi bu tempoyu kaldırmaz. Onun için de diyorum ki; Novak Djokovic ile Rafael Nadal’ın dünkü maçı; SÖZÜN BİTTİĞİ YER’dir.
AVUSTRALYA Açık Tenis Turnuvası’nda Victoria Azarenka ile Maria Sharapova arasındaki ‘çığlık çığlığa’ final maçını Azarenka kazandı. ‘Çığlık çığlığa’ diyoruz, çünkü maçta kaliteden çok iki sporcunun anlamsız naraları ön plana çıktı. Bunca yıldır tenisin içindeyim; topa her vuruşta bu kadar çığlık atmanın ne faydası var, anlamış değilim. Sharapova da, Azarenka da, antrenmanlarda bu kadar ses çıkarmıyor. Hatta bazen her normal tenisçi gibi, hiç ses çıkarmadan idman yapıyorlar. Televizyondaki görüntüyü bir an için kapatıp, yalnızca bu iki tenisçinin seslerini dinlesek; sanki topa değil de birbirlerine vuruyormuş hissi doğar...
Şimdi gelelim final maçına... Birinci sette Sharapova, arka çizgiden yaptığı sert ve düz vuruşlarla Azarenka’yı mümkün olduğunca defansta tutmaya çalıştı. Rus tenisçinin finale gelinceye kadar servislerde yapmış olduğu 30 çift hatanın da kurtarış formülünü, antrenörü Thomas Hogstedt bulmuştu. Sharapova servislerini daha kesik atıp, ilk servis yüzdesini yüksek tuttu. Azeranka, her fırsatta defanstan kontratak yapıp, Sharapova’yı koşturmayı amaçladı ve başarılı oldu da. Buna karşın B planı olmayan Sharapova, toplara daha riskli vurdu ve bu da hata oranını inanılmaz ölçüde yükseltti. Azarenka’nın bu maçı kazanacağı, birinci sette 4-3 önde iken anlaşıldı. Bu game’de Azarenka, iki kez file önüne çıkarak Sharapova’ya baskı kurdu ve bütün ritmini bozdu. O andan sonra da arkası çorap söküğü gibi geldi.
Şans da Sharapova’yı terk etti
VICTORIA Azarenka her ne kadar daha önce hiç Grand Slam kazanamamış olsa da, Maria Sharapova’dan daha iyi bir tenisçi... Sharapova bugüne dek yeteneklerinden çok güzelliği, bağırması ve fiziki üstünlüğüyle ön plana çıktı. Ve bir de hemen her zaman yanında olan şansı, bu kez yoktu. Azarenka karşısında birçok topu milimetrik biçimde dışarı çıktı. 1 saat 22 dakika süren karşılaşmayı 6-3 ve 6-0’lık setlerle 2-0 galip bitiren Azarenka, 2 milyon 300 bin Avustralya Doları para ödülü (4 milyon 370 bin TL) kazanmakla kalmadı, dünya klasmanın yeni 1 numarası oldu. Azarenka’nın ardından Petra Kvitova ikinci, Maria üçüncü, bir yılı aşkın süre zirvede yer alan Caroline Wozniacki ise dördüncü sırada yer aldı.
Daha önceki 26 maçın 17’sinde olduğu gibi Nadal kazandı ve Avustralya Açık’ın finaline adını yazdırdı. Toplam 3 saat 42 dakika süren karşılaşmayı 6-7, 6-2, 7-6 ve 6-4’lük setlerle galip bitiren İspanyol tenisçi, kariyerindeki 15. Grand Slam finaline yükseldi.
Dünkü maçın ilk setinde şunu net biçimde gördük; Federer iyi olduğu ve gerçekten istediği zaman Nadal’ı etkisiz hale getirebiliyor. File önüne çıkıyor, beklenmedik kısa toplar atıyor ve Nadal’ı sürekli koşturuyor. Vuruş çeşitliliği ve anlık strateji sergileme yeteneği, Federer’i her zaman Rafael Nadal karşısında favori yapıyor.
“Madem o kadar üstün, neden son maçı kaybetti?” soracak olursanız, cevabı basit: Federer’in eski hırsı ve istikrarı yok, oyunu aynı tempoda götüremiyor. Dünkü maçta yaptığı 63 basit hata da oyuna iyi konsantre olamadığının en somut göstergesi.
Bu yüksek tempoda gelen topları her defasında farklı yönlere de atabiliyorlar. Mücadele süreçleri ve vuruş çeşitliği arttı.Eskisine nazaran daha çok file önüne çıkıyorlar. Arka çizgiden riskli vuruşlar yapıp rakibin ulaşamayacağı toplar atabiliyorlar.
Erkekler kendi servis atıkları oyunları kazanmaya çalışırken. Kadınlar daha ziyade rakibin servislerini karşılayarak sonuca gitmeye çalışıyorlar. Erkelerde olduğu gibi Kadınlarda servis henüz avantaj değil. Bundan dolayı kadınlar ikinci servislerini riskli ve süratli atarlar çünkü rakibin karşılama vuruşundan dolayı zor duruma düşmek istemezler. Buda kadınlardaki çift hata oranını fazlası ile artırmakta.
BAZEN DUYGULARI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
Kadınların maç boyunca istikrarları çok değişken. Duygusallık ön plana çıkıyor. Maçın hâkimiyetini ele alan bir tenisçi maç sayılarında veya set sayılarında adeta donup kalabiliyor ve karşılaşmayı kaybedebiliyor. Basit bir örnek Li Na Kim Clijsters karşılaşmasında oldu.
Çinli tenisçi Belçikalı rakibine karşı birinci seti kazanıyor ikinci sette hakimiyetini sürdürüyor. Tie- break de lehine olan 4 maç sayısını kazanmıyor. Buradan ikinci ve üçüncü seti kaybederek çeyrek finale çıkamıyor.
Bazen bu durumda tenisçilerin ruh halini anlamak zor. Kendi antrenörleri bile böyle durumlarda izahat bulamıyorlar.
SHARAPOVA ŞAMPİYONLUĞA DAHA YAKIN
Maria Sharapova nın finale çıkması 100. Avustralya Kadınlar finaline renk katacak. Diğer finalist ise Victoria Azerenka. Belaruslu tenisçi kariyerinde ilk kez bir Grand Slam finalinde şampiyonluk için mücadele edecek.