“COME ON.”
Serena’nın bu haykırması Sinan Erdem’i dolduran seyircileri de coşturuyor. Serena dün Çin Cumhuriyeti’nden Li Na’ya karşı çok istikrasız bir oyun sergiledi. Williams, bir türlü isteği oyun ritmini ve istikrarı bulamadı. Bunu en çarpıcı örneği de birinci servislerin yüzde 46 gibi çok düşük bir seviyede olması ve servislerde üst üste yaptığı dört çift hata. Li Na birinci sette 4-1 ilerde olmasına rağmen bu avantajı koruyamadı ve Serena‘ya iki sette mağlup oldu.
Belli ki Serena Williams yıl boyunca saatlerce fizik kondüsyon antrenmanı yapmış; beli incelmiş, göbek yağların çoğu erimiş ve doğal olarak kilo vermiş. Kortta eskisene göre daha atik ve süratli hareket ediyor.
Maç kazanmadan 110 bin dolar kazandı
Geçtiğimiz yılın İstanbul WTA Şampiyonu Petra Kvitova ise ilk maçını Polonyalı Radwanska’ya kaybetti. Midesindeki rahatsızlık nedeni ile de turnuvadan çekildi. Aldığımız bilgilere göre Radwanska bu mide probleminden dolayı birkaç turnuvadan daha çekilmek zorunda kaldı. Polonyalı’nın yerine 2011’den tanıdığımız Samantha Stosur girdi. Samantha pazar günü Moskova Kremlin Kupası’nda finalde Wozniacki’ye yenildi. Kvitova turnuva statüsüne göre bir maç oynayarak bunu da kaybederek ve turnuvadan çekilerek 100 bin dolar para ödülü ve 70 WTA dünya sıralaması puanı kazandı.
WTA İstanbul tenisimize ne getirdi
WTA İstanbul Turnuvası’nın Türk tenisine ne getirdiğini Tenis Federasyonu Asbaşkanı, WTA Şampiyonası’nın Organizasyon Komitesi Genel Koordinatörü ve sporcu kimliğinin yanı sıra Futbolda 2. ligde oynayan Ağrı Spor Kulübü’nün başkanlığını yapmış olan Cengiz Durmuş’a sordum. Durmuş’un yanıtı şöyle;
Dünya genelinde 2 bin 500 sporcunun bağlı olduğu ve 1973 yılında kurulan WTA, her sene yapılan turnuvalarda 90 milyon dolar para ödülü dağıtıyor. Geçtiğimiz pazar günü Çırağan Sarayı’nda düzenlenen kura çekimi sırasında WTA’nın kadın CEO’su Stacey Alaster, geçen sene ilkini düzenlediğimiz şampiyonadaki mükemmel organizasyondan dolayı spor teşkilatımıza, Türkiye Tenis Federasyonu’na ve sponsorlara övgüler yağdırdı.
Stacey’nin bu sözleri bildiğimiz klasik teşekkür mahiyetinde değildi. Gerçekten samimi ve içtendi. Çünkü İstanbul sadece geçen seneki başarılı çalışmadan değil, seyirci açısından da daha önce bu şampiyonayı düzenleyen New York, Münih, Madrid, Doha gibi şehirleri geride bıraktı. Bu başarı Kadınlar Tenis Birliği’ne de yaradı. Nedeni de şu; kadınlar klasmanının zirvesindeki isimlerin sürekli değişmesi ve bir istikrarın sağlanmaması WTA’yı kadın tenisini pazarlama konusunda zor durumda bırakıyordu. İşte tam bu süreçte resmi adı TEB BNP Paribas WTA Championship İstanbul etkinliğinin başarısı kadın tenisine ilaç gibi geldi.
Bu hafta ikinci kez Sinan Erdem Tesisleri’nde devam eden şampiyona aday olduğumuz 2020 Olimpiyatları için önemli referans. Ancak bu sefer başta Spor Bakanı Suat Kılıç ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a ait koltukların boş kalmaması gerekir. Onların iştiraki, kıtalararası yüz milyonlarca kişinin ekran başında izledikleri bu önemli turnuvayı 2020 İstanbul Olimpiyat sürecinde daha etkin hale getirecektir.
Maria Sharapova bu turnuvada çok iddialı
SEZON boyunca sakatlıklardan dolayı rakiplerine nazaran daha az turnuva oynayan Serana Williams’ın ilk 8’e girip İstanbul’a geleceğini tahmin etmiyordum. Serena, Wimbledon ve Amerika Açık’taki başarısına bir de olimpiyat altını ekleyince İstanbul’a katılma hakkı kazanan diğer 7 tenisçinin kabusu oldu. Serena en son Amerika Açık finalinde yendiği Victoria Azarenka maçından sonra hiç turnuva oynamadı. Ancak dünya 3 numarası Serena’nın bu sene diğer 7 oyuncuya karşı 9-1 üstünlüğü bulunuyor. Sadece dün 2-0’la geçtiği Kerber’e karşı mağlubiyeti vardı.
Azarenka İstanbul’da 2 maç kazandığı takdirde seneyi 1 numara olarak bitirmeyi garantileyecek. Maria Sharapova İstanbul’a diğer tenisçilerden önce geldi. Bu süreci de günde en az 3 saat tenis oynayarak ve zemine alışarak değerlendirdi. Antrenmanlardaki hırsı, odaklanması ve çalışma isteği ‘’Bu turnuvada iddialıyım’’ mesajını veriyor.
Londra Olimpiyatları finalinde Roger Federer’i mağlup etti. ABD Açık finalinde ise dünya bir numarası Novak Djokovic ile karşılaşan İskoç asıllı Murray, son iki yılın en iyi tenisini sergiledi. Daha önce oynadığı Grand Slam finallerinde genelde kaybettiği puanları bu sefer kendi lehine çevirmesini bildi, baskı altında istikrarlı ve kararlı tenis oynadı. Bir Grand Slam kazanacağına inandı. Kazandı da... Ve görünen o ki, önceleri çok eleştirilen Murray, artık kimsenin gölgesinde kalmayacak.
Marsel İlhan’a bu ilgisizlik neden kaynaklanıyor?
American Express İstanbul Challenger Tenis Turnuvası’nda en iyi tenisçimiz Marsel İlhan elendi. Marsel’in maçını toplasan 30 kişi izledi. Bunların yarısından fazlası TED Open’da görevli kişilerdi. İlk defa dünya sıralamasında seksenlere çıkmış, uluslararası alanda ve Grand Slam turnuvalarında Türkiye adına mücadele eden Marsel’e olan bu ilgisizliğin nedenine anlam veremiyorum. Marsel, İstanbul’da yabancı bir tenisçiye karşı oynuyor. İnsan merak eder; ‘Gidip izleyelim, destekleyelim’ der... Spor kültürümüz bu kadar demekten fazla bir yorum yapamıyorum.
Bu arada TED Open bütün hızıyla devam ediyor... Kariyerlerinde dünya sıralamasında ilk yirmi tenisçi arasına giren tecrübeli oyuncuları ve genç azimli profesyonel tenisçileri buluşturan İstanbul Challenger Turnuvası, hafta sonu finaller, kupa töreni ve kokteyl ile sona erecek. Detaylı bilgileri, www.istanbulchallenger.org veya www.tedclub.org.tr sitelerinden edinebilirsiniz.
Bizimkiler profesyonel olma isteğindeler ancak profesyonel bir yaşam tarzı sürdürmüyorlar. Tam bu noktada takılıp duruyoruz. Bu kısır döngüyü bilhassa erkeklerde görüyoruz. Profesyonel yaşam tarzının açılımını birçok örnek vererek anlatabiliriz. Biz özetleyelim;
Çok çalışmak ve inanmak
Türkiye’nin 64 yıldan beri düzenlenen en eski uluslararası tenis turnuvası olan TED Open, 3 seneden beri American Express-İstanbul Challenger adı ile başlıyor.
Değişik ülkelerden gelen tenisçilere baktığımda hepsinin fiziksel olarak fit olduğu ortada. Adale yapıları, kasları, her an kortta ölümüne mücadele etmeye hazır görünümde. Adamlar nerede ise günün yarısını fitness salonunda geçiriyorlar. Kimi vücudunu esnetiyor, kimi lastik bantlar ile gerdirme hareketleri, diğerleri mide kaslarını güçlendirmek için onlarca mekik yapıyor...
Dayanıklılık şart
Bu çalışmaları sadece maçtan önce değil maç sonrası da yapıyorlar. Şunun çok iyi bilicindeler; tenis sadece vuruş tekniğinden ibaret değil, kortta başarılı olabilmek için kondisyon, dayanıklılık ve güç şart.
Profesyonel tenisçi olmak isteyen bütün genç tenisçilerimiz önemle tavsiyem TED Open süresince zamanlarını orada geçirmek. Maçları izlemek. Yabancı oyuncuların tenis ve kondisyon antrenmanlarını seyretmek. Kısacası ayağımıza gelen bu profesyonel havayı solmak.
Bunlar kadın, erkek tekler ve çiftler kategorileri ayrıca karışık çiftler idi.
İngilizler, tenisin kutsal çimlerinde kendilerine ait Wimbledon Şampiyonluk özlemini Andy Murray’in tek erkeklerde olimpiyat altını kazanarak giderdi. Murray bundan bir ay önce Wimbledon şampiyonluk müsabakasında Roger Federer’e yenilmişti. Geçtiğimiz hafta ise Murray aynı kortta, aynı rakip ile olimpiyat finalinde karşılaştı. Yirmi beş yaşındaki Murray muazzam seyirci desteği ve olağanüstü bir performans sergileyerek, belki de kariyerin en iyi tenisini oynayarak ezeli rakibine set vermeyip, altın madalyanın sahibi oldu. Ulusal kahraman ilan edildi. Üstelik bu 2 saatlik final maçından sonra tekrar kortta girip İngiliz partneri Laura Robson ile karışık çiftlerde yine altın için mücadele etti. Ancak Belarus’lu Azarenka/ Mirnyi ikilinse kıl payı yenilerek İngiltere’ye bir de gümüş madalya kazandırdı. Murray daha önce oynamış olduğu dört Grand Slam finalinde hep ikincilik ile yetinmek zorunda kaldı. Şampiyon olamamasının en büyük nedeni bu karşılaşmalarda oynadığı iyi tenisi bir türlü maç boyunca sürdürememesi idi. Andy Murray bu olimpiyat şampiyonluğu ile şeytanın bacağını kırarak Ağustos sonunda başlayacak Amerika Açık Grand Slam’inde Federer, Nadal, Djokovic üçlüsüne de gözdağı vermiş oldu.
Üstelik bu başarıda kadınların ön planda olması çağdaşlığın ve medeniyetin de başlıca simgeleridir. Kadın sporcularımızın son zamanlarda voleybol, basketbol ve atletizmde gösterdikleri uluslararası başarılara tenisçilerimiz ‘’Biz de varız’’ diye katıldı. Önce Wimbledon Gençler Turnuvası’nda (Dünya Şampiyonası kadar önemli) İpek Soylu ilk 16 tenisçi arasına girdi.
Geçtiğimiz Pazar ise İsviçre Klosters’de 128 genç kızın katıldığı Avrupa Gençler Ferdi Tenis Şampiyonası’nda Başak Eraydın (ENKA) seri başı olmadan ve set kaybetmeden finale çıktı. Şampiyonluk maçını kaybeden Başak, Türk tenis tarihinde ilk kez Avrupa Gençler ikincisi oldu.
Altyapı istikrarı
Bugün 18 yaşında olan Başak, annesi Deniz hanım ve babası Erol beyin de tenis antrenörü olduğundan iki buçuk yaşından beri kortlarda. Başak güçlü fiziği ile toplara süratli vuran bir oyun tarzına sahip. Bu sezon inanılmaz bir çıkış yaparak Profesyonel Future turnuvalarında 5 şampiyonluk kazandı.
Türk tenisinin altyapısı sadece İpek ve Başaklar ile sınırlı değil. Gelecekte kendilerinden bahsettirecek başka tenisçilerimiz de var. Bunların en çarpıcı örneği de Sultan Gönen (TED). Henüz 17 yaşında olan Sultan, Klosters’de aynı turnuvada dördüncü tura çıkma başarısını gösterdi. Antrenörü Aytekin Kaya ile uzun süreden beri başarılı bir çalışma sürdüren Sultan da Türk tenisinde ilklere imza atacak kapasitede.
Bahsettiklerim ve tabandan yetişen diğer genç tenisçilerimizin 2020 Olimpiyatları için devam eden ciddi adaylık sürecimizde tesis değil, sporcu sayısı ve kalitesi açısından çok önemli tanıtım verileri olduğunu vurgulamak istiyorum.
Doksanlı yılların Wimbledon kralı ise Amerikalı Pete Sampras idi. Mütevazı Sampras’ın oyun tarzı tamamen servisten sonra file önüne çıkması ile biliniyordu. Erkelerde bugünün Wimbledon maçlarına baktığımızda büyük çoğunluk arka çizgide kalmayı ve oradan toplara vurmayı tercih ediyorlar. Sampras ile Federer sadece bir kez karşılaştılar. 1991 Wimbledon çeyrek finalinde kıran kırana geçen maçı beş sette Federer kazanmıştı. Sampras 5 set boyunca servisten sonra ve her fırsatta file önünde vole vurdu. Kolay değil... Federer henüz 19 yaşında ve yıldızı parlayan bir tenisçi olarak kortlarda esiyordu. Sampras ise artık 29 yaşına gelmiş, eklem ağrıları ve muhteşem ayak oyunlarının artık yavaşladığı bir dönemde idi. Yani kaportası çürümeye başlamıştı. Oyunlar en çok 2 dakika sürüyordu. Puanlar çabuk sonuçlanıyordu. Ve en önemlisi oyunun bir akışı vardı. Yani Servis atmadan önce Djokovic gibi topu 20 defa sektiren,veya Nadal’ın servis hareketine başlamadan poposun dan şortu çekmesi,saçlarını düzeltmesi gibi.... hazırlıklar yoktu. Kıyasladığımızda şimdiki tenis nerede ise ağır çekim gibi kalıyor. Bence Sampras oynadığı riskli oyun tarzı ile çim sahada o zamanın koşullarına göre Federer’den daha başarılı bir tenisçi. Kazandıkları Wimbledon şampiyonluklarını kıyaslamıyorum. Federer ( 8), Sampras (7) kez kazandı. Riskli oyun tarzından bahsediyorum. Peki, ne oldu da Wimbledon’un çiminde herkes arka çizgide kalmaya başladı.
Öncelikle servis karşılama vuruşları artık daha üst seviyede. File önüne çıkmak için yürek ve akıcı,kıvamında servis gerekiyor Diğer önemeli neden ise ;Wimbledon’un doğal çimi o tarihlerde şimdikinden daha hızlı idi.İngilizler Çim’i 2001 yılında daha yavaş bir zemin haline dönüştürdü. Öncesinde çimin yoğunluğu yüzde yetmiş lerde idi. Bu durumda Wimbledon’un ikinci haftasında kortların üçte biri yıpranıp toprağa dönüşüyordu. Final maçlarında zemin pek çim korta benzemiyordu. Üstelik yağmur yağdıktan sonra zemin iyice yumuşuyordu. Arka çizginin etrafı balçıktan farksız değildi
O tarihten beri ise çim oranı yüzde yüz. Böylece zemin daha yavaş ve hemen yıpranmıyor. 2002 Wimbledon finalinde David Nalbandian ile Lleyton Hewitt bir kez olsun servisten sonra file önüne çıkmadılar.
Ve böylece Wimbledon’un yeni süreci de başlamış oldu. Zeminin daha yavaş olması
Tenisin en önemli stratejisi yani servis –vole oyununu da nerede ise yok etmiş oldu.
Takribi 2 hafta sonra 2012 Londra Olimpiyatları tenis müsabakaları aynı kortlarda başlayacak. Nadal’dan Federer’e, Serena’dan Sharapova’ya kısacası en iyi tenisçileri kendi ülkeleri adına madalya için mücadele edecekler. Altın alana ayrıca Grand Slam şampiyonlarının kazandığı dünya sıralaması puanların üçte biri kadar da puan verilecek. Federer aynı zeminde sıcağı sıcağına birinci olur mu yoksa Olimpiyat ruhu Djokoviç, Murray’e hatta 2008 Olimpiyat birincisi Nadal’a altın mı getirir göreceğiz...
TÜRKİYE’YE OLİMPİYAT KONTENJANI YOK
- Uluslararası Tenis Federasyonu ve Olimpiyat Komitesi elinde bulundurduğu kontenjandan faydalanmak için Türkiye; Spor Bakan Suat Kılıç’ın destekleri ve Tenis Federasyonu Başkanı Ayda Uluç’un girişimleri ile talepte bulundu. Fakat 2020 İstanbul Olimpiyatları’na güçlü adaylığını sürdürmemize ve geçen sene Sinan Erdem Salonu’ndaki başarılı geçen WTA Dünya Kadınlar Şampiyonası’na rağmen Marsel İlhan ve Çağla Büyükakçay’ı Londra’ya gönderemiyoruz.
DEĞERİNİN BİLİNÇİNDE OLMAMIZ GEREKEN BAŞARI
- BU seneki Wimbledon’da henüz 16 yaşındaki İpek Soylu’nun gençler turnuvasında ilk on altı tenisçi arasına girmesi ne kadar zor oldu ise, Türk tenisi adına bir o kadar da önemli başarı oldu. İpek’in bir Grand Slam turnuvasında ön elemeleri aşıp ana tabloda üç tur kazanması ilerde onun profesyonel kariyerini de olumlu etkileyecektir. İpek Soylu, dünya gençler sıralamasında ilk altmış tenisçinin arasında. Bu puanlar ile her gençler Grand Slam’lerine katılabilir. Bu seneki programında küçük para ödüllü profesyonel turnuvaları da oynamaya başlayacak. Öncelikle gençler kategorisinde belirli bir başarıyı yakalayıp ardından profesyonel turnuvalara da katılması hedefe yönelik doğru bir seçim.
Altı yaşında Adana’da tenise başlayan İpek tenisçi bir aileden geliyor. Annesi Serpil ve baba Sermet İpek için her türlü fedakarlığı yapıyorlar. Annesi İpek’in çok disiplinli ve liderlik vasfına sahip olduğunu söylüyor. İpek tenisçi kardeşi İrem ile 2009 yılından beri Enka Tenis Kulübü adına oynuyor ve orada antrenmanlarını sürdürüyorlar. Şükrü İlkel’in kurduğu Sumru İlkel Sporcu Eğitim Vakfı ise İpek’in turnuva masraflarını karşılıyor.
Bitmeyen tenis konularını buradaki köşeme sığdırmam mümkün olmadığından, bundan böyle diğer yazılarımı Hürriyet internet sitesinde okuyabilirsiniz.