Hedef bir üst gruba çıkabilmek. Aday kadro yaklaşık iki aylık bir süre Antalya’da kamp yapıp, aynı zamanda turnuvalar oynayarak, Davis Kupası’na hazırlandı.
‘Sil baştan’ yanlış
Kamp öncesi Tenis Milli Takımımızın artık gençleştirileceği yönünde bilgiler almıştık. Doğru bir karar. Başarılı genç oyunculara şans vererek ileriye dönük bir takım kurmak, atılması gereken bir adımdır.
Ancak takımı birden sil baştan gençleştirmek ve kadroya hiçbir tecrübeli, yaşça büyük ve en azından çiftlerde deneyimi ile takımı sürükleyebilecek tenisçiyi almamak yanlış.
‘Yaşlı’ örnekler çok
Açıklanan Davis Kupası kadrosunun yaş ortalaması 19! Bu yaş ortalaması ile olsa olsa Genç Milli Takım olur. Bakın bugün Amerika Davis Kupası takımını çiftlerde temsil eden Mike ve Bob Bryan Kardeşler 35 yaşında... Djokoviç’li Sırp kadrosundaki çift oyuncularından Iliya Bozljac 28, Nenad Zimojic ise 37 yaşında...
Bunun gibi birçok örnekler sayabiliriz. Dünya tenisinde söz sahibi olan bu ülkelerde başarılı gençler yok mudur? Olmaz olur mu? Ancak gördüğünüz gibi gençleştirme birden olmuyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kadıköy Göztepe Parkı’nda ev sahipliği yaptığı uluslararası Lale Kupası Kadınlar Tenis Turnuvası bu haftanın sonuna kadar devam edecek. Toplam 50 bin dolar para ödülü dağıtılacak etkinliği, Spor A.Ş. ve Tenis Federasyonu birlikte organize ediyor.
İnanılmaz fırsatlar Türkiye’nin en iyi kadın tenisçileri yanı sıra çok güçlü yabancı oyuncuların da katıldığı tekler ve çiftler müsabakalarını başta Kadıköylüler olmak üzere, herhangi bir ücret ödemeden çok yakından canlı izlemek mümkün... Tenis turnuvasının halka açık, çiçeklerin arasında bir parkta yapılması başta çocukları ve kadınları, kısacası tüm aileleri tenis oynamaya özendirecektir. Turnuvadan sonra yine halka açık hizmet verecek yedi uluslararası kortluk tesiste isteyen herkes çok makul para karşılığında tenis oynayabilecek veya öğrenebilecek.
WTA Kadınlar Şampiyonası, İstanbul TED Open Turnuvası, İzmir Cup ve seneye tekrar başlayacak olan kadınlar İstanbul Cup etkinlikleri uluslararası arenada kendilerini ispatlamış organizasyonlar...
Avrupa standartlarını aratmayacak tesisler ve bu kadar turnuva ile performans tenisimiz aynı orantıda başarılı mı? HAYIR. Gönül ister ki bu turnuvalarda bizim Türk tenisçilerimiz başarılı sonuçlar alsın. İyi niyetle baktığımızda 75 milyon nüfuslu ülkemizde belki 20 bin civarında kişi tenis oynamakta... Etki alanını da 100 bin sayalım. Bakın bugün taş çatlasa 15-20 tenisçimiz uluslararası turnuvalarda puan toplamaya çalışıyor. Bunların 5-6’sı ATP ve WTA turnuvalarında diğerleri -yani gençler- eğitimlerini ikinci plana bırakıp junior müsabakalarına katılıyor.
FEDERASYON AİT EĞİTİM MERKEZİ
GEÇEN gün Tenis Federasyonu Başkanı Osman Tural ile görüştüğümde kendisi İzmir’deki (UTEM) Ulusal Tenis Eğitim Merkezi’ni tamamen yenileyip içinde yatakhanesi, okulu, fitness merkezi ile uluslararası bir tenis akademisine dönüştüreceklerini söyledi. Tural, başta bizim tenisçiler olmak üzere yurtdışından gelecek tenisçilere de eğitim vermek istediklerini söyledi.
Geç kalınmış ancak doğru bir proje... Neden geç kalınmış açıklayayım. Tenis Federasyonu’na bağlı ve tamamen federasyonun yönetiminde bir merkezi eğitim üssünün olmaması tenisimizin uluslararası düzeyde gelişmesini yavaşlatır. Bugün halen ulusal kamplar, gelişim eğitimleri ya Antalya’da bir otelin kortlarında ya da herhangi bir kulüpte yapılmakta...
İzmir’deki tesisin en kısa zamanda faaliyete geçeceğine inanıyorum. Gelelim tenis antrenörleri konusuna; rakamlar Türkiye’de 3 bine yakın lisanslı tenis antrenörünün olduğunu gösteriyor. Bunun 2 bini özel ders versin, 550’si de kulüplerde görev alıyor olsun.
12 AY ÇALIŞAÇAK TENİS ANTRENÖRÜ
DİĞERLERİ arasından ulusal eğitim merkezinde görev alabilecek tercihen İngilizce bilecek en az 6 full time yani 12 ay çalışacak antrenöre görev verilmesi gerekiyor. Bu antrenörlere iyi maaş verilecek. Antrenörün aklı ek para kazanabilmek için özel ders vermekte olmayacak. Bizde hala Genç Milli Takım antrenörleri aynı zamanda kulüp antrenörü... Bu sistemden artık çıkmamız lazım. UTEM tesislerin hazırlanması sürecinde zaman kaybetmemek için geçiş planının nasıl olması gerektiğini diğer yazımda belirteceğim.
Dünyanın en iyi tenisçilerinden olan Novak Djokovic ile Andy Murray arasındaki şampiyonluk maçı, iki buçuk set boyunca çok dengeli bir şekilde sürdü. Djokovic ve Murray, zaman zaman elde ettikleri servis kırma sayılarını kendi lehlerine çeviremeyince, üçüncü setin ortasına kadar hiçbiri servis oyununu kaybetmedi.
Cam sileceği Novak
BİRİNCİ seti tie-break’te Murray, ikinci seti aynı skor ile Djokovic kazandı. Karşılaşmanın bu iki setinde, İngiliz Murray, daha etkili görünüyordu. Rakibi Sırp Djokovic’i, zaman zaman adeta arabalardaki cam sileceği gibi bir sağa, bir sola koşturuyordu. Hatta bir keresinde, oynadıkları 19 puanın 17’sini üst üste kazanmıştı. Djokovic’te bir huzursuzluk vardı. Meğerse, ayakkabıları sıkıyormuş. Fakat Djokovic yine de, adeta bir jimnastikçi gibi esnek ve bir o kadar süratli hareketleriyle, Murray’nin yönlendirdiği toplara uzanıyordu.
Üçüncü sette kırıldı
PUANLARDAKİ ortalama topa vuruş sayısı, 10 civarındaydı. Diğer maçlarda ortalama topa vuruş sayısının 5-6 gibi olduğunu düşünürsek, final maçının puanları uzun sürdü. Bu durum da tabii ki iki tenisçiyi, maçın başından itibaren yormaya başladı. Herkes bu finalin, adeta futbol maçı gibi ‘penaltılarla’ yani 5. sette sonuçlanacağını düşünürken, karşılaşmanın seyri birden değişiverdi; Üçüncü set. Djokovic 4-3 önde. Servis Murray’de. Djokovic’in en kuvvetli olduğu servis karşılama vuruşları (Return) ile Murray’nin servisini kırıyor. Ve 5-3 öne geçiyor. Bu andan itibaren farklı, girişken bir Djokovic korta hakim oluyor. Üçüncü seti alıyor. Dördüncü sette de, Murray’nin son çabalarına karşı koyarak, bu seti ve üst üste üçüncü Avustralya Açık şampiyonluğunu kazanıyor.
Şişmiş nasırlar
MAÇ boyunca iki tenisçinin yüz ifadelerinden ne kadar bitkin oldukları, bedenlerindeki ağrıları nasıl hissettiğini görebildik. Fakat ikisi de buna rağmen savaşmaya devam etti. Bunun da en çarpıcı örneğinin görüntüsünü ekranlarda görebildik; Andy Murray, kort kenarında tıbbi müdahale aldığında sağ ayağındaki şişmiş nasırları dikkat çekti. Tüm nasırların üzerine yara bandı yapıştırılmıştı. Yara bandının üzerine de ağrıları fazla hissetmemek için çift çorap giymişti.
Rakibi Li Na ise, Justine Henin’nin eski antrenörü Carlos Rodriguez ile çalışmaya başladığından bu yana öz güveninde inanılmaz bir artış oldu. Dünkü finalde Çinli Li Na saldırgan, fakat bir o kadar riskli oyunu ile “dümeni” elinde tutarak galip gelme arzusunda idi. Birinci sette de bunu başardı. Ancak karşısında; sabırlı, kontrolü vuruşalar yapan, gereken yerlerde bastıran, kurşunlarını boşa harcamayan dünya bir numarası Vika vardı.
Başını çarptı oyun değişti
İkinci sette Belarus’lu Azarenka 3-1 ileride iken, Li Na topa koşarken düştü ve sol ayak bileğini burktu. Tedavi olduktan sonra oyuna devam etti. Toparlandı fakat seti kazanmaya yetmedi. Final setinde Li Na, tekrar düştü ve bu sefer başını da yere çarptı. Kort kenarında tıbbi mola almasından sonra Li Na ritmini tamamen kaybetti.
İşte o andan itibaren Azarenka “dümeni” eline aldı ve oyuna ağırlığını koyarak rakibini beşinci kez mağlup ederek yılın ilk Grand Slam’inde şampiyona oldu.
Seyirci Li Na’dan yanaydı
* Tüm beklentiler 30 yaşındaki Li Na’nın bu finalde neler yapabileceği yönünde idi. Seyirci desteğini de alan atletik yapılı Çinli raket, tenis tabiri ile kendi oyununu oynadı. Fakat bilhassa kritik puanlarda servisleri ile yaptığı çift hatalar kendisinin oyundan düşmesine neden oldu.
* Li Na sayesinde Çin’de kadın tenisinde patlama var. Avustralya Açık turnuvasına gençler ve kadınlar kategorilerine 16 Çinli bayan katıldı.
Murray yedi, Djokovic on kez kazandı. İki tenisçi de finale kadar mükemmel tenis oynadılar. Sırp Novak yarı finalde David Ferrer’i adeta çaresiz bırakarak çok net bir galibiyet aldı ve final öncesi iki gün dinlendi.
Murray ise yarı finalde üstat Federer’i ancak beşinci setin sonunda yenebildi.
Pazar günkü maç öncesi iki oyuncu da şunun çok iyi bilincinde; ‘tüm bedenin kas ağrılarını sonuna kadar hissederek ölümüne mücadele etmek’. Yılın ilk Grand Slam şampiyonunu Murray ve Djokovic’in kortta sergileyecekleri tenisten ziyade zihinsel istikraları belirleyecek.
Dünya bir numara Azarenka yarı finale çıktı.
Ancak Serena Williams’ın yarı final yolunu hiç beklenmedik şekilde 19 yaşındaki siyahi Sloane Stephens kesti. Dokuz yaşında tenis başlayan Sloane’nin, fiziki yapısı ve görünüşü adeta Williams Kardeşler’in bir karışımı. Florida doğumlu Sloane’nin güçlü kas yapısı, kuvvetli bir o kadar esnek bileği, vuruş çeşitliliği, kortta mükemmel hareket etmesi, büyük isimlerden çekinmemesi ve ayrıca genç olması, kadın tenisinde bundan sonra da söz sahibi olacağını gösteriyor. Bilhassa toprak kortta oynamayı seven Sloane, okul eğitimini evde tamamladı. Sloane’nin örnek aldığı Serena ise genç tenisçiye akıl hocalığı bile yapıyor. Fakat bu tarihi galibiyetle boynuz kulağı geçti.
Maç süresince en ufak bir konsantrasyon bozukluğu veya odaklama sorunu yaşadığın anda, maçın gidişatı birden değişiveriyor. İşte tam bu noktada dünyanın en iyi tenisçileri bile rakiplerine o ana kadar üstünlük sağladıkları halde kaybetme telaşına girebiliyorlar, hatta beklenmedik şekilde yenilebiliyorlar.
Mesela kadınlarda dokuz numaralı seri başı Samantha Stosur kendi ülkesinde ve inanılmaz bir seyirci desteği ile, Çinli Jie Zheng karşısında son sette 5-2 ilerde olmasına rağmen maçı kaybetti. Veya Erkeklerde atletik ve dramatik maçlardan tanıdığımız Fransız Gael Monfils rakibi Tayvanlı Yen–Hsun Lu’ya karşı beşinci sette kendi lehine olan dört maç sayısında servisi ile üst üste dört çift hata yaptı.
Örnek çok
Karşılaşmayı yine de ecel terleri dökerek son anda kazandı. Tenis maçlarında dönüm noktaları olabilecek bunun gibi birçok örnek sayabiliriz. Esasen tenisin her seviyesinde oynanan maçlarda izahatı güç hatta; bazen imkânsız olan birçok iniş-çıkışlar izliyoruz ve fiilen kortta yaşıyoruz. Buda tenisi izleyen ve oynayan için bu sporu bir tutku haline getiriyor.
MELBOURNE bizden dokuz saat ilerde olduğu için Avustralya Açık maçlarını gece ikiden itibaren seyredebiliyoruz. Yılın ilk Grand Slam turnuvasının karşılaşmalarını Eurosport bir ve iki, her gün on iki saat, ve yedi ayrı korttan canlı yayın yaparak ekranlarımıza getiriyor.
Tenisi biliyorlar...
Daha önceki yayınlarda genelde yabancı yorumcuların maç kritiklerini dinlerdim. Ancak artık bizimde yorumcu spikerlerimiz kaliteli, düzgün ve izlerken keyif veren sunum yapıyorlar. Emre Yazıcıol, Ali Kırçıl, Şevket Furkan Erbay, Caner Eler ve diğer spikerlerimiz kendilerini geliştirdiler. Bunun başlıca nedeni hepsinin İngilizce bilmesi ve aralarında bazıların da tenis oynuyor olmaları.