Dr. Ecz. Metin Uyar

‘Yağmur Sönmez yaşatıyor’

2 Nisan 2022
Eczacılık fakültesi öğrencisi Yağmur Sönmez iki hafta önce erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. Bu acı olayın ardından eczacı Cem Kılınç, Sönmez’in adını yaşatmak için bir proje başlattı. Proje kapsamında belli sayıda eczacılık öğrencisi kadına HPV (Human Papilloma Virus) aşısı ücretsiz yapılacak. Aşı, rahim ağzı kanserini yüksek oranda önlüyor.

İki hafta önce bugün yaşam dolu, gencecik bir öğrencim kendisine kafayı takmış bir erkek tarafından AVM otoparkında pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Okuduğum haberde Yağmur Sönmez ismini
görünce ‘Ateş düştüğü yeri yakar’ ne demek anladım. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyor, haberin gerçek olmadığına inanmak istiyor ve okuduklarımı kabullenemiyordum. Ama ne yazık ki haber gerçekti!


Yağmur Sönmez, 21 yaşındaydı.

Hayali eczacı olmaktı
Pazartesi kampüste anma töreni düzenlendi. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Köksal Akkoç “Biz öğrencilerimizle çok şey paylaşıyoruz ama bu kadar acısını hiç paylaşmamıştık” derken gözünden akan yaşlara tüm öğrencilerimizin ve hocalarımızın gözyaşları eşlik etti. Yağmur’un yakın bir arkadaşı “Çok hayat dolu, çok mutlu bir insandı. Hayatımda gördüğüm en iyi ve düşünceli insandı. Ve eczacı olmak onun en büyük bir hayaliydi, insanlara faydalı olmayı çok istiyordu” dedi.

Yazının Devamını Oku

İşte yine o dönem: Hoşgeldin bahar alerjisi!

26 Mart 2022
Hapşırık, öksürük, burun akıntısı, göz kaşıntısı... Bol karlı kışın ardından hevesle beklediğimiz bahar günleri, alerji semptomlarıyla kâbusa dönüşmesin. Basit adımları ve önlemleri hatırlayalım...

COVID-19 salgını sona ermeden duyduğumuz her hapşırık, öksürük sesi ya da gördüğümüz her burun akıntısı manzarası zihnimizde o korkutucu soruyu yaratıyor: “Acaba koronavirüs mü?” İşte hepimizin bu soruyla baş etme becerisini test edebileceği yılın o malum dönemi, ‘bahar alerjisi’ sezonu geldi çattı. Tıbbi adı ‘mevsimsel alerjik rinit’ olan, halk arasındaysa ‘bahar alerjisi’ ya da ‘saman nezlesi’ denen sorunun gözlerde sulanma, damakta ve boğazda kaşıntı hissi, burun tıkanıklığı gibi çeşitli etkileri, doğanın yeniden canlandığı bu dönemi bir anda can sıkıcı hale getirebiliyor. Fakat unutmayın ki tüm bunları bedeniniz sizi alerjenlerden (polen, toz, küf vb.) korumak adına yapıyor. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak için sağlıklı ve dengeli beslenmek, yeterli su içmek, düzenli uyku ve stresten olabildiğince uzak durmak, baharda da sağlığınızı korumak için öncelikleriniz arasında yer almalı...
Önceki yıllarda da vücudunuzun polenlere verdiği tepkilerin farkındaysanız, evinizi havalandırırken dikkatli olmak; açık havada zaman geçirdiğinizde döndüğünüz zaman kıyafetlerinizi değiştirmek ve duş almak atabileceğiniz en temel adımlar. Burun mukozasının nemli kalması adına bol su içmeye dikkat edin. Eğer doktorunuzun verdiği, bu soruna yönelik kullandığınız bir ilaç varsa, onu da yine doktorunuza danışarak kullanmak bu dönemi rahat geçirmenizde destek olabiliyor. Evde HEPA filtreli hava temizleyici cihazları kullanmanın semptomların azalmasına yardımcı olabileceği de belirtiliyor.

Doğal çözüm önerileri

Polen sayısının yüksek olduğu sabah saatleri yerine açık hava yürüyüşü için öğleden sonrayı beklemek basit ama etkili bir önlem. Ayrıca sıkıntıların dış ortamda artıp artmadığını gözlemlemek bahar alerjisinin başka bir rahatsızlıktan farkını anlamak için iyi bir yöntem. Öte yandan uluslararası yayınlarda uzmanlar, bahar alerjilerinin bu yıl ‘daha erken’ başlamasını iklim değişikliğiyle ilişkilendiriyor. Örneğin, Kuzey Amerika’da havalar beklenenden erken ısınınca bitkilerin polen üretimi zamanlamasının değişmesi sonucu alerji belirtilerinin kış aylarında dahi görülebildiğine dikkat çekiliyor.

Yazının Devamını Oku

Haydi mutluluk skorumuzu arttıralım

19 Mart 2022
Yarın Dünya Mutluluk Günü. Bu özel günü, son yapılan araştırmaların sonuçlarına bakıp kişisel mutluluğumuzu arttırmak için ne gibi adımlar atabileceğimizi düşünerek geçirmeye ne dersiniz?

Birleşmiş Milletler’in 2012’de ilan ettiği 20 Mart Dünya Mutluluk Günü, yılda en azından bir kez de olsa mutluluk üzerine düşünmek ve farkındalık oluşturmak için önemli bir fırsat. İki yılımızı sevdiklerimizin yaşamını tehdit eden COVID-19’la geçirdik. Pandeminin getirdiği yaşam stili değişikliklerinin yanında bir de ekonomik sıkıntılar, iklim sorunu, dünya gündemindeki Ukrayna-Rusya savaşı, açlık ve kuraklık tehlikesi var. Hepsinin mutluluğumuz üzerinde önemli etkileri oluyor.
Başarı üzerinde de etkili
Mutluluk üzerine yapılan araştırmalar da gündem değiştikçe odağına farklı konuları alarak devam ediyor. Örneğin Journal of Happiness Studies’de (Mutluluk Araştırmaları Dergisi) yayımlanan güncel bir araştırma mutluluğun işteki başarıyı olumlu yönde etkilediğini ortaya koydu. MIT Sloan Management Review dergisi yazarlarınca özetlenen çalışmada “Hangisi daha önce gelir? Başarı mı mutluluk mu” sorusunun peşine düşüldü. Pozitif psikolojinin babası olarak adlandırılan Martin Seligman’ın da ekibinde yer aldığı araştırma için 1 milyon Amerikan askeri beş yıl boyunca takip edildi. Öncelikle iyilik hallerini ve iyimserliklerini puanlamaları istenen askerlerin, yıllar içinde performansları nedeniyle aldıkları ödüller de takip edildi. 1 milyon askerin yüzde 12’si bu süreç içinde ödüle/madalyaya değer görülürken buna bağlı sonuçlar şaşırtıcı oldu. Ödüllendirilen askerlerin büyük çoğunluğunun iyilik hallerini yüksek puanlayan gruptan olduğu görüldü. İyilik halini en düşük puanlayan grupla aradaki dört kat fark, beklenenden çok daha yüksekti. Araştırma için dünyanın en büyük işvereni olarak adlandırılan ABD ordusunu seçen çalışma, mutlu çalışanların başarılı olma ihtimalinin arttığını gösterdi.
İşyeri arkadaşlıkları önemli
Öte yandan COVID-19 çalışma biçimimizi de etkiledi. Pek çok kişi evden çalışıyor, bir kısımsa ofislere döndü. Ama yeni düzen nasıl olacak, tamamen eskiye dönecek miyiz, net değil. Şu bilgi aklınızda olsun: Forbes’un haberine göre işyerinde bir arkadaşının olması kişilerin mutluluğunu arttırıyor.
Journal of Happiness Studies’de yayımlanan bir diğer araştırmaysa uzun süre ‘araya mesafe koyarak’ yaşadıktan sonra sosyal etkileşimin değerini net bir şekilde anladığımız şu dönemde kişinin kendini dinlemesinin ve istekleri doğrultusunda seçim yapmasının önemine işaret ediyor. Çalışmanın sonucuna göre insanların katılmak istemediği bir sosyal ortamda bulunmasına kıyasla, istemediği ortamlara girmemeyi yani bilinçli olarak yalnız olmayı seçmesi; iyilik hali üzerinde daha olumlu etki yapıyor. Kişilerin istediği insanlarla vakit geçirmesi tahmin edileceği gibi mutluluklarını da olumlu etkiliyor. Yani, bir dahaki sefere kendinize hatırlatın; katılmak istemediğiniz o plana ‘hayır’ demek, sizi daha mutlu bir insan yapabilir.
Özetle; güncel araştırmalar bir kez daha gösteriyor ki mutluluk çok kişisel bir konu. ‘Mutluluk Doktoru’ adlı kitabımda mutlu olma yolunda sizi destekleyecek çok sayıda öneriye yer vermiş olsam da kitabımın sonunda da belirttiğim gibi herkes kendi özgün mutluluk reçetesini oluşturmalı.

Yazının Devamını Oku

Kalp dostu beslenme: Denge var, stres yok

12 Mart 2022
Amerikan Kalp Derneği beslenme önerilerini yıllar sonra güncelledi. Bu kez ne yapılıp yapılmayacağı konusunda uzun uzun listeler vermek yerine ‘denge’ye ve ‘bilinçli olma’ya vurgu yaptı. Yasaklar ve zorunluluklar olmadan, stres altında hissetmeden de sağlıklı olunabileceğine dikkat çekti.

Sağlıklı beslenme düzeninin kalp hastalıklarının hem önlenmesi hem de tedavisinde önemli bir rol oynadığı biliniyor. Öte yandan bunu hayatımıza adapte etmek o kadar basit değil çünkü herkes için geçerli olan tek bir ‘doğru’ yok. Harvard Tıp Fakültesi de bu ay internet sitesi Harvard Health’te paylaştığı yazıyla odağına bu meseleyi aldı. Amerikan Kalp Derneği (American Heart Association) beslenme kılavuzunu 15 yıl sonra ilk kez güncelledi.

Bu kez protein, yağ gibi spesifik besin maddelerine yönelik olarak ‘yapılması gerekenler’ veya ‘yapılmaması gerekenler’, ‘mutlaka’lar ya da ‘asla’lar yok. Yeni yönergeler sağlıklı beslenme modelleri üzerinde duruyor; yasaklar ve zorunluluklar olmadan, stres altında hissetmeden de sağlıklı olunabileceğine dikkat çekiyor. Kasımda çevrimiçi olarak ‘Circulation’da yayımlanan yeni yönergeler, belirtilen temel kuralların sınırları içinde kaldığınız sürece kendi zevklerinize, ihtiyaçlarınıza ve yaşam stilinize uygun şekilde sağlıklı bir beslenme düzeni kurabileceğinize vurgu yapıyor. Genel olarak dört temel maddede kılavuzu özetlemek mümkün:

Sadece evde değil, her yerde...

* İlk olarak kalori alımınızı fiziksel aktiviteyle dengelemek, sağlıklı bir kiloda olmak veya kalmak gerekiyor. Fazla kilo ve obezitenin kardiyovasküler hastalıklarda riski arttırdığı biliniyor. Dolayısıyla yediklerimiz-içtiklerimiz konusunda bilinçli davrandığımız, fiziksel aktiviteyi beslenmemize uygun olarak düzenlediğimiz bir yaşam stili öneriliyor.

* Diğer bir madde ‘sağlıklı bir beslenme düzenine sahip olmak’. İyi ama bu ne demek? Çok çeşitli sebze ve meyvelerin, tam tahıllı besinlerin, sağlıklı protein kaynaklarının (ağırlıklı olarak baklagiller ve yemişler, sonrasında az yağlı süt ürünleri, işlenmemiş et ürünleri vb.), palm yağı, Hindistan cevizi yağı gibi yağlardansa zeytinyağı, ayçiçeğiyağı gibi ‘likit ve tropik olmayan’ bitkisel yağların tercih edilmesi anlamına geliyor. Yani minimum düzeyde işlenmiş gıdanın, ilave şekerli besinin tüketildiği, az tuzlu ya da tuzsuz beslenmenin tercih edildiği, alkol tüketiminin asgari düzeyde tutulduğu (ya da tüketilmediği) bir düzen.

* Sadece evde pişirirken ‘sağlıklı’ sınırlarda kalmak yeterli değil. İster evde hazırlansın, ister dışarıdan sipariş edilsin ya da bir restoranda yensin önemli değil; ne yediğimize her zaman dikkat etmemiz gerekiyor. Bir fast-food zincirinde dahi menüden daha sağlıklı, minimum katkı maddeli, az tuzlu, küçük porsiyonlu seçenekleri tercih etmek mümkün. Sadece içeceğin en büyük boyunun bile ne kadar şeker içerdiğini aklımıza getirirsek buna uygun bir tercih yapabiliriz.

* Elbette tütün mamullerinden uzak durmak da listede yer alıyor. Sigara ve benzeri tütün ürünlerinden uzak durmak, pasif içicilik de dahil olmak üzere sağlığımız için önem taşıyor.

Yazının Devamını Oku

Bergamotu nasıl bilirsiniz?

5 Mart 2022
Çayını ve yağını iyi biliyoruz... Peki ama nedir bu bergamot? Nasıl bir bitkidir, ülkemizde yetişir mi, faydaları neler? Çiçeklerinin güzelliğiyle de hayran olunacak bu bitkiyi yakından tanıyalım...

Pek çok kişinin bergamot aromalı çayı sevip sevmediğine dair net bir fikri olsa da bergamot dendiğinde gözünün önünde net bir resim canlanmıyor. Ağacı, şekli, rengi...
Latince adı Citrus bergamia olan bergamotu genelde kokusuyla hatırlıyoruz.
Bir çeşit turunçgil olarak geçen, sedefotugillerden olan bergamot ortalama 4 metre boyunda bir ağaç. Meyveleri küçük bir portakal kadar ve şekil olarak armudu andırıyor. Nisan-mayıs aylarında açan küçük, beyaz bergamot çiçekleriyse görenleri hayran bıraktıracak cinsten... Pek çok narenciye gibi sezonu ekim-mart arası. Meyvesi ilk bakışta limona benzese de özellikleri çok farklı. Oldukça ekşi tadı nedeniyle direkt meyvesi yenmiyor ama bazı tariflerde kullanılıyor; örneğin reçelini ülkemizde bulmak mümkün. Peki genelde çayı ve yağıyla hayatımızda olan bergamotun faydaları neler?

Ruha iyi geliyor

Bergamotun stres, anksiyete ve olumsuz ruh hallerine iyi gelebildiği; gevşetici ve rahatlatıcı etkisiyle uykuya destek olabildiği biliniyor. İçerdiği ‘polifenollerle’ antioksidan özelliği olan bergamot, ‘kötü kolesterol’ denen LDL kolesterolü düşürmede ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkili olabiliyor. Ayrıca sindirim sisteminin çalışmasına ve hazımsızlığa iyi gelebiliyor. Antioksidanlar kardiyovasküler sağlık için önemli. Kafein içerdiği için enerji veren bergamotun ‘antienflamatuar’ özelliği de araştırmalarda ele alınıyor. Meyvenin kabuğundan üretilen bergamot yağıysa aromaterapide, masajlarda ya da buhar banyosu metoduyla kullanılabiliyor.
Kökeni Güneydoğu Asya’ya uzanan bergamot, ülkemizde özellikte Doğu Akdeniz’de; Adana, Mersin ve Hatay gibi şehirlerde yetiştiriliyor. Bugün en çok İtalya’nın Kalabriya bölgesinde üretilse de bergamotu Brezilya’dan Fildişi Sahilleri ve Çin’e kadar dünyanın farklı noktalarında yetiştirmek mümkün.


Yazının Devamını Oku

Çocuklarda bağışıklığı güçlendirmenin

26 Şubat 2022
Son dönemde gençlerde ve çocuklarda da koronavirüs vakaları görülüyor. Onları hastalıklardan korumak için ekinezyadan sarımsağa ‘bitkisel güç’lerden yararlanabiliriz.

Pandeminin ikinci yılını da doldurduk ama COVID-19 hayatımızın hâlâ odağında. Bu süreçte COVID-19’a dair sürekli güncel veri paylaşan ülkelerden biri İngiltere oldu. Ülke çapında pandeminin başlangıcından bu yana yürütülen ve bugüne kadar 2 milyondan fazla kişinin katıldığı ‘React’ adlı çalışmanın, 2022’nin ilk iki haftasını kapsayan sonuçları açıklandı. Bu çalışmanın 17’nci fazında 100 bin kişiye PCR testi yapıldı ve pandeminin başından beri en yüksek vaka oranı görüldü.

Çalışmanın bu fazında dikkat çekici bir ayrıntı daha var. Okulların açılmasından sonra çocuklar ve gençler arasında hızla artan COVID-19 vakaları... Türkiye’de de son günlerde “Bizim çocuk okuldan COVID-19 kapmış” cümlesini çok sık duyar oldum. Soğuk algınlığı ve influenza kaynaklı mevsimsel grip vakalarının da artışta olduğu bir süreçteyiz. Yani çocukların ve gençlerin bağışıklık zırhlarını kuşanmasının tam zamanı.

Geçen hafta Sabri Ülker Vakfı tarafından düzenlenen 2’nci Uluslararası Beslenme, Sağlık Okuryazarlığı ve Eğitim Konferansı’nda ‘Doğal ürünleri kullanarak çocukların bağışıklık sistemini güçlendirmek’ başlıklı sunum bu nedenle dikkatimi çekti. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Didem Şöhretoğlu’nun güncel bilimsel çalışmalar ışığında hangi doğal ürünlerin çocukların bağışıklığını destekleyebileceğini anlattığı sunumundan bilgileri derledim.

Prof. Şöhretoğlu konuşmasına “Doğal bileşikler kişinin antiviral bağışıklık yanıtını iyileştirebilir,
bu da enfeksiyonu daha hafif şekilde atlatma olasılığını arttırabilir” diye başladı ve o doğal bileşiklerin neler olabileceğine dair örnekler verdi...

Kara mürver: Kurutulmuş çiçeklerinin ve taze meyvelerinin hem bağışıklık sistemini güçlendiren hem de antiviral etkisi var. Soğuk algınlığında kullanılan bu bitkinin kurutulmuş çiçeklerinin 3-5 gramı, 12 yaş ve üstündeki çocuklarda/gençlerde çay şeklinde tüketilebiliyor. Standardize ekstresini de kullanabileceğimiz mürveri, pekmez şeklinde de tüketebiliriz.

*

Yazının Devamını Oku

Kadınların mucize hormonu Progesteron

19 Şubat 2022
Gebe kalmaya hazırlıyor, gebeliğin sürdürülmesinde görev alıyor, düşükten koruyor ama doğum kontrolünde de yardıma koşuyor... Progesteron hormonunun kadınlara vaatleri çok! Ancak doktor kontrolü dışında kullanmamak gerekiyor.

Son dönemde giderek önemi daha iyi anlaşılan bir hormon progesteron. Öyle bir hormon ki hem gebeliğin gerçekleşmesinde ve sürdürülmesinde etkisi büyük hem de gebelikten korunmada... Kritik öneme sahip, birbirinin zıddı etkilere tek başına yol açabilen
bu hormonu kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Belgin Selam ile masaya yatırdık.  

Prof. Selam öncelikle şunları söylüyor: “Progesteron ve östrojen hormonu beraber çalışıyor. Yumurtlama sonrası yumurtalıklarda oluşan kistik yapı, âdet döngüsünde yaklaşık 10-12 gün boyunca progesteron üretiyor. Gebelik olmazsa progesteron ve östrojen seviyeleri keskin bir şekilde düşüyor ve âdet kanaması başlıyor. Gebelik olursa döllenmiş yumurtanın yerleşebilmesi için rahim içindeki doku olan ‘endometrium’u destekliyor. Progesteron rahim duvarının kılcal damar ağını zenginleştiriyor, rahim duvarını kalınlaştırıp embriyonun tutunmasını sağlıyor. Böylece düşükleri engelliyor.”

NASIL KULLANILDIĞI ÖNEMLİ

İşin ilginç yanı, progesteronun aynı zamanda gebelikten korunmak için bir doğum kontrol yöntemi olarak da kullanılması... Prof. Selam progesteronun ne zaman, hangi dozda ve ne kadar süre kullanıldığının etkide belirleyici olduğunu söylüyor: “Âdet döngüsünün ortasından başlayarak 10-14 gün kullanıldığında âdeti düzenleyici etkisi ortaya çıkıyor. Ancak doğum kontrol hapı olarak kullanıldığında, âdetin ilk gününden başlayarak tüm ay boyunca düşük dozda progesteron takviyesi alınıyor. Bu da rahim içinin incelmesine sebep oluyor ve yumurtlamayı önleyici özellik taşıyor. Böylece gebeliği engelliyor.”

Sadece progesteron içeren doğum kontrol hapları, özellikle östrojen kullanamayan, ileri yaştaki veya emziren kadınlarda tercih ediliyor. Bu özel durumlar dışında progesteronun, östrojenle birlikte kombine olarak doğum kontrol haplarında yer aldığını da öğreniyorum.

Yazının Devamını Oku

Cicim aylarını nasıl uzatırız?

12 Şubat 2022
Aşkın biyokimyasını anlayarak ilişkinizin kalitesini arttırabilir, hatta aşkınızın doruk noktasını deneyimleyebilirsiniz. Ona sarılmak, kendisini iyi hissettirecek bir aromaterapi yağıyla masaj yapmak bağınızı güçlendirebilir. Probiyotikler, D vitamini, yeşil çay, muz, çikolata, çilek ve badem de aşkınızı diri tutmaya katkı sağlayabilir.

Bu aralar ‘havada aşk kokusu var’. Zira öbür gün 14 Şubat. Filmlerin, şarkıların, şiirlerin ve daha nice eserin ilham kaynağı olan aşkı Aristo’dan Shakespeare’e pek çok yazar ve filozof anlamaya, anlatmaya, tanımlamaya çalıştı. Peki ya bilim aşkı ne kadar anladı? Aşkın biyokimyasal bir formülü var mı, varsa bileşenleri neler?

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Özsavcı aşkın biyokimyasının çözüldüğünü söylüyor. “Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar sayesinde artık bu konuda çok daha fazla şey biliyoruz. Shakespeare ‘Aşkın gözü kördür ve sevenler göremez’ diyerek, âşık bir kişinin sevdiğini gözleriyle değil, beyniyle gördüğünü söylemişti. Yıllar sonra bilim bunu doğruladı. Aşkın sembolü kalp olsa da, kaynağı beyin” diyen Özsavcı aşkın üç aşaması olduğunu anlatıyor.

‘ELEKTRİK ALMA’ AŞAMASI

İlki şehvet veya kimyasal uyum aşaması... Hipotalamus, testis ve yumurtalıklardan gelen seks hormonları olan testosteron ve östrojen üretimini uyarıyor. Bu hormonlar cinsel isteği arttırıyor. Özellikle testosteron libido artışında büyük rol oynuyor. Aşkın bu başlangıç aşamasında feromonlar önemli. Feromon salgılanması her iki cinsiyette de derinin nem oranını ve deri elektrik iletkenliğini değiştirerek, sempatik sinir sistemi aracılığıyla bireylerde terleme veya heyecan duyma duygularının başlamasına yol açıyor. İlk tanışmada ‘elektrik alma’ teriminin gerçeğinde bu mekanizmanın varlığı olduğu düşünülüyor. Kimyasal uyum aşamasında kişilerde nabız artışı, tükürük artışı veya ereksiyon görülüyor.

ROMANTİK DÖNEM

İlişkinin ilk birkaç haftasını veya ayını kapsayan ikinci aşama, ‘cazibe veya romantik aşk dönemi’ olarak adlandırılıyor. Bu süreçte beyninizin hipokampus gibi bölümlerinde değişiklikler meydana geliyor. Bunlar madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren diğer durumlarda da aktifleşen, kişiye ‘ödüllendirilmişlik’ duygusu veren kısımlar. Beynin birincil ‘ödül’ merkezleri yüksek düzeyde dopamin salgılanmasına ve norepinefrinin açığa çıkmasına yol açıyor. Ve karşınızdaki kişiye ilginiz doruk noktaya çıkıyor. Üzücü olansa beynin aşkı destekleyen bu etkisi, zamanla azalmaya başlıyor.

SADAKAT VE KALICI SEVGİ

Yazının Devamını Oku