Dr. Ecz. Metin Uyar

Gündemimiz B vitaminleri

13 Ağustos 2022
Beynimizi sağlıklı ve genç tutan bir numaralı vitamin olduğu söylenen B vitaminlerinin farklı türleri, depresyondan kaygıya birçok sorunla mücadelede destekçimiz oluyor.

Bir ay boyunca günlük vitamin B6 takviyesi almanın anksiyete ve depresyonu azalttığını ortaya koyan güncel bir araştırmanın sonuçları Human Psychopharmacology dergisinde yayımlandı. Çalışma için Dr. David Field ve ekibi 300’den fazla katılımcıya günlük önerilen dozun üzerinde B6 ve B12 vitamin takviyesi verdi. Bu takviyeleri alan ve almayan grupla yapılan karşılaştırmalar sonucunda, B6 takviyesi alanların depresyon ve endişe durumlarında azalma tespit edildi.

Aslında bu çalışma B grubu vitaminler ve mental sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen çok sayıda çalışmadan sadece en yenisi. Son yıllarda yapılan araştırmalar B vitaminlerinin beynimiz üzerinde oldukça büyük bir etkisi olduğunu gösteriyor. Harvard Tıp Fakültesi psikiyatrı Dr. Uma Naidoo, bu ay beynimizi sağlıklı ve genç tutan bir numaralı vitaminin B grubu vitaminleri olduğunu açıkladı. Depresyon, demans ve mental bozuklukların çoğu zaman B vitamini eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koyan güncel vaka çalışmaları da var.

İşte tüm bu gelişmeler B vitaminlerini gündemimize taşıdı. Peki, B vitaminlerinin farklı türlerinden nasıl yararlanabiliriz ve doğal kaynaklardan onları nasıl alabiliriz? Acıbadem Üniversitesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hilal Bardakcı ile konuştuk.

Vitamin B1

Enerji metabolizması için önemli

B1 vitamini veya diğer adıyla ‘tiamin’, hücrelerimizin enerji metabolizması için çok önemlidir. Beynimiz, vücudumuzdaki metabolik olarak en aktif organlardan biridir, bunu koruyabilmek için tiamine ihtiyaç duyar. Tiamin eksikliğinin depresyon ve alzheimer’la ilişkisini gösteren çalışmalar var. En iyi tiamin kaynakları fermente ürünler, kuzu eti (özellikle kuzu ciğeri), yumurta, buğday, yulaf kepeği, patates, kuruyemişler (özellikle fındık), mercimek, ay çekirdeği ve mısırdır. Çay, kahve, yabanmersini, pancar, kırmızı lahana, brüksellahanası gibi gıdalarsa tiamin emilimini azaltan bileşenler içerdiğinden bunları tiamin içeren besinlerle birlikte tüketmemek gerekir. Ayrıca yüksek ısıyla pişirme de besinlerdeki tiaminin yapısını bozar. Dolayısıyla en doğru çözüm, tiamini gıda desteği olarak almak ve sonrasında 2-3 saat süresince antitiamin özellikteki besinleri ve içecekleri tüketmemektir.

Yazının Devamını Oku

Açık hava keyfinizi hiçbir şey bozmasın

6 Ağustos 2022
Yazın dışarıda vakit geçirmenin tek kötü yanı sinek ve böceklerle verdiğimiz mücadele. Peki onları nasıl uzaklaştırabiliriz? Isırıldıysak neler yapmalıyız?

Sıcak havalarda hem dışarıda daha çok vakit geçiriyoruz hem de daha açık kıyafetler giyiyoruz. Orman, deniz veya göl kenarı gibi alanlarda doğayla temasımız artıyor. Tabii doğayla temas beraberinde sivrisinekleri ve bazı böcekleri de hayatımıza sokuyor ve ısırıklar mevsimin en önemli sorunlarından biri haline geliyor. Onlardan nasıl korunacağımızı ve ısırıldıysak ne yapacağımızı bilmek gerekiyor. Çünkü bu bilgiler sadece yaşam kalitemizi arttırmıyor, bazen hayatımızı bile kurtarabiliyor. Konuyu dermatoloji uzmanı Dr. Mehtap Kıdır’la konuştuk...
Sezonun en iyi avcılarıyla başlayalım; sivrisinekler... Kanımızı emmek üzere hep peşimizdeler. Evde pencerelere sineklik takmak onlardan korunmak için iyi bir önlem. Ama yazın evdeyken balkonlarda veya teraslarda geçiyor zamanın çoğu.



O durumda vücudumuzun saldırıya açık yerlerini kapatacak şekilde giyinmek kısmen koruma sağlıyor. “Bu sıcakta nasıl uzun kıyafetler giyelim” diyenleri de duyar gibiyim. İşte o noktada eczanelerde satılan, sivrisinekleri ve bazı böcekleri kaçıran vücut spreylerinden yararlanabilirsiniz. Bu spreyleri vücudunuza belirli aralıklarla sıkmanız yeterli. Hatta kendi spreyinizi kendiniz de üretebilirsiniz. 150 ml lavanta hidrolatına (yağ elde edilirken altta kalan su) çocuklar için 20’şer damla, yetişkinler içinse 40’ar damla sitronella, lavanta ve palmarosa uçucu yağlarından damlatarak hazırlayacağınız karışım, bu noktada işinize yarayabilir. Balkonunuza koyacağınız bir saksı fesleğen de kokusuyla sineklere karşı doğal bir kalkan görevi üstlenir.

Ne kadar önlem almaya çalışsak da her an savaştaymışçasına hazırlıklı olamıyoruz tabii. İşte öyle anları da hiç kaçırmıyor, iyi değerlendiriyorlar. Örneğin, koruyucu spreyinizi sıkmayı unuttuğunuz bir açık hava etkinliğinde sizi yakalayıp ısırabiliyorlar. Bu durumda ilk yapmanız gereken, o noktayı sabunlu suyla yıkamak. Çünkü sizi ısırırken ağzında bulunan salgılar bakteri de taşıyabiliyor. Ayrıca o salgılar daha çok kaşıntı yapabiliyor. Sabunlu suyla yıkamak o salgının uzaklaşmasını sağlıyor. Ardından da buz uygulaması gerekiyor. İlk bir saat içinde ısırılan bölgeye buz uygulamak alerjenlerin salınımını azaltıyor. Bu da kaşıntı hissini geçiriyor ve ödemin daha az olmasını sağlıyor. Buz uygulamasının ardından eczanelerde bulunan antihistaminik kremlerden de yararlanabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Bağışıklıklarını her şartta güçlü tutalım

30 Temmuz 2022
COVID-19 vakalarının yeniden arttığı bugünlerde çocuklarımızın sağlığını korumaya dikkat etmeliyiz. Vitamin ve mineralleri mümkün olduğunca doğal kaynaklarından temin etmeye çalışmak, takviye gereken durumlardaysa doktor ya da eczacı önerisine başvurmak çok önemli.

İçinde bulunduğumuz pandemi dönemi bize hem çocuklar hem yetişkinler için güçlü bir bağışıklık sisteminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için neler yapabiliriz? Hangi takviyeleri kullanmalıyız? Nelere dikkat etmeliyiz? Nelerden kaçınmalıyız? Bu soruları kendimize daha çok sorar olduk. Ancak konu çocuklarımızsa cevapları bir uzmanın vermesi çok kritik! Aksi takdirde çocuğumuz için iyi bir şey yapmaya çalışırken ona zarar da verebiliriz. Bu nedenle sorularımı çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Melis Bayram Şirinoğlu’na sordum...

Meyve ve sebzeler en doğal destek.

Dr. Şirinoğlu güçlü bağışıklık sisteminin temellerinin gebelik öncesi dönemde atılmaya başladığını anlatıyor. Artık sıkça duyduğumuz ‘mikrobiyota’ kavramı bu noktada karşımıza çıkıyor. Mikrobiyota bizlerle birlikte ortak yaşam süren, vücudumuzun çeşitli bölgelerinde bulunan bakteriler, virüsler, mayalar ve parazitler gibi mikroorganizmaların tümüne verilen isim. Dr. Şirinoğlu “Son zamanlarda yapılan çok sayıda araştırma gösteriyor ki annenin gebelik öncesi ve sırasındaki beslenmesi, alışkanlıkları, yaşam tarzı bebeğin mikrobiyotası üzerinde oldukça etkili. Ayrıca normal doğumun ve bebeğin anne sütü almasının da bebeğin mikrobiyotası üzerinde olumlu etkisi kanıtlandı” diyor.

Pandemiyle çocukların bağışıklığını güçlendirecek takviye arayışlarında da belirgin bir artış görüldüğünü anlatan Dr. Şirinoğlu, bir konuda da uyarıyor: “Bilmeliyiz ki doğal bağışıklığı güçlendirmenin en doğal ve iyi yolu sağlıklı ve dengeli beslenmek, vitamin ve benzeri takviyeleri doğal yollarla almak, yeterli fiziksel aktivitede bulunmak, uygun süre uyumak ve stres, kaygı gibi negatif düşüncelerden uzak durmaktan geçiyor. Bir de kazanılmış bağışıklık var ki bunu desteklemenin en güzel ve önemli yolu aşılar. Önerilen çocukluk çağı aşılarının belirlenen zamanlarda yapılması büyük önem taşıyor.”

Dr. Şirinoğlu gerektiği zaman çocuklara uygun takviyeler verilebileceğini, ancak bunun için mutlaka çocuk doktoruna danışılması gerektiğinin de  altını çiziyor: “Arkadaş, komşu veya aile bireylerinin önerisiyle çocuklara vitamin ve mineraller gibi takviye edici gıdalar verilmesi, doktor veya eczacı tarafından önerilmeyen bitkisel ürünlerin tüketimi çocuklarda zehirlenme ve organ hasarı gibi sonuçlara yol açabiliyor. Ayrıca yararlı bile olsa dozu kaçırmamak gerek. Her şeyin fazlasının zarar getireceğini de unutmayalım.”

D vitamininin önemi

Bu aralar çok gündemde olan bir konu da D vitaminiyle bağışıklık sistemi ilişkisi. Dr. Şirinoğlu’yla bu konuyu da konuşuyoruz: “D vitamini çocukluk çağı için çok önemli bir vitamin. İlk 2 yaşta doktorca belirlenmiş standart dozlarda rutin kullanımı önerilmekte. Sonraki yaşlar için ölçümlerinin yapılması ve varsa eksikliğin giderilmesi önem taşıyor. Vücudumuzda D vitamini sentezinin yolu güneş ışığından günde 10-15 dakika doğrudan, diz ve dirsek altıyla yüz ve boyun bölgesinin faydalanmasından geçiyor.”

Yazının Devamını Oku

Havuza ve plaja giderken bunlara dikkat!

23 Temmuz 2022
Serin sulara dalarken yazın tadını çıkarmak çok keyifli ama bazen bu güzel deneyim bir pişmanlığa dönüşebiliyor. Farkında olmadan yaptığımız küçük hatalar sağlık sorunları yaratabiliyor. En sık yaşanan problemlere karşı önlemlerimizi alarak istenmeyen durumlardan olabildiğince korunabiliriz.

Yaz aylarında sık görülen güneş çarpması, isilik, ayak mantarları, dış kulak yolu iltihabı, konjoktivit veya sistit gibi tatilde canımızı sıkacak rahatsızlıklardan korunmak için küçük önlemler alabiliriz...

Güneş çarpması
Sıcak çarpması olarak da bilinen bu durum, güneş altında uzun süre vakit geçirmek sonucunda oluşur. Bulantı, kusma, soluk alıp vermenin hızlanması, tansiyon düşüklüğü, ciltte renk değişikliği, baş ağrısı veya çarpıntı gibi belirtilerle ortaya çıkan güneş çarpması ciddi sonuçlar doğurabilir. Uzun süre sıcağa maruz kaldıysanız ve bu belirtileri hissediyorsanız acile başvurun. Korunmak için özellikle 10.00-16.00 saatleri arasında gölgede olmak en iyisidir. Günde en az 2.5-3 litre su içmek, dar ve kalın kıyafetler giymemek, şapka takmak, güneş gözlüğü ve yüksek koruyucu faktörlü güneş kremi kullanmak yapabilecekleriniz arasında.

İsilik

Yazının Devamını Oku

Cildimizin kaderi bizim elimizde

16 Temmuz 2022
Güneşle temasımızın artması bir riski de beraberinde getiriyor: Güneş yanıkları! Hem tatilimizin tadını kaçırmamak hem de cilt kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarından korunmak için cildimize özen göstermeliyiz.

Bayram tatiliyle çoğumuz sahillere akın etti. Denizin, kumun ve güneşin keyfini çıkarmak harika. Ama güneşle ilişkimizi dengede tutmazsak tatilin tadı kaçabiliyor. Üstelik bu sadece anlık bir sorun da değil. Güneşin neden olduğu cilt yanıkları, cilt lekelerinden cilt kanserine ciddi sorunlara yol açabiliyor. Dermatoloji uzmanı Doç. Dr. Sibel Berksoy Hayta çocukluk çağında oluşan güneş yanıklarının cildimizin kaderini belirlediğini söyledi ve bu konudaki tüm sorularımızı cevapladı...


Belirtilere dikkat!

Güneş yanığı, cildin güneş ışığına korumasız, bilinçsiz ve yoğun maruz kalması sonucu oluşur. Deride kızarıklık, hassasiyet, şişlik, sertleşme, kaşıntı ve ağrı güneş yanığının ilk hafif belirtileridir. Yanan bölgede su toplamış alanlar ve bunların patlamasıyla meydana gelen yaralar, deride soyulmalar güneş yanığının şiddetli belirtileri arasındadır. Geniş alanları kapsayan yanıklar halsizlik, bulantı, kusma, sersemlik hissi, baş ağrısı, ateş ve titreme gibi şiddetli başka belirtilere neden olabilir.  Bu gibi durumlarda bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir.

Elbette doğru önlemlerle güneş yanıklarından korunmak mümkün. Geniş kenarlı şapkalar ve güneş gözlükleri takmak, güneş filtreli kumaşlardan yapılan kıyafetler giymek, 10.00-16.00 saatleri arasında açık alanlarda bulunmamak, hem UVA hem de UVB filtreli güneş kremleri kullanmak ve uygun aralıklarla tekrarlamak korunmada en önemli basamaklar...

Yazının Devamını Oku

Doğa her derde deva

9 Temmuz 2022
Bazıları mutluluk veriyor, sakinleştiriyor, zihni berraklaştırıyor; bazıları nefes açıyor, kaşıntıyı gideriyor, sinekleri kovuyor, ağrıları kesiyor, hatta saç-sakal çıkarıyor. Faydalarını öğrendiğinizde evinizden eksik etmeyeceğiniz, doğanın sunduğu, adeta mucize niteliğinde beş uçucu yağ...

Rahat bir uyku için
Lavanta yağı
(Lavandula angustifolia)

Hoş kokulu lavanta bitkisinin uçucu yağı özellikle sivrisineklerin taarruza geçtiği bu günlerde yardımınıza koşacak. Çünkü bu yağ sinek ve böcek ısırıklarının sebep olduğu kaşıntıları gidermede son derece etkili. Zeytinyağı veya Hindistan cevizi yağı gibi sabit yağlarla seyrelterek cildinize tatbik ettiğinizde veya doğrudan ısırığın üzerine bir damla damlattığınızda kaşıntıyı hızla azalttığını göreceksiniz. 4 yaş altı çocuklarda doktoruna danışarak kullanılması daha uygun. Lavanta yağının sakinleştirici etkisi de var. Yağı roll-on şişe içine veya hava yayıcıya koyup koklamanız daha dingin hissetmenizi ve rahatlamanızı sağlar. Geceleri yastığınıza damlattığınız 1-2 damla lavanta yağının da uykuya geçişinizi kolaylaştırdığını fark edeceksiniz.

Kaygılarınız uçup gidecek
Bergamot yağı

Yazının Devamını Oku

Yazın besin zehirlenmesine dikkat!

25 Haziran 2022
Acilde sordukları ilk soru: “Et, tavuk, balık yedin mi, süt içtin mi?” Havaların ısındığı bugünlerde vakalar artıyor. Çabuk bozulan gıdaları tüketirken daha dikkatli olmalıyız. Peki, zehirlendiğimizi nasıl anlarız ve neler yapmalıyız?

Geçen cumartesi gecesi beni uykumdan uyandıran bir mide bulantısıyla yataktan fırladım. Kendimi doğruca banyoya attım ve içimde ne varsa çıkardım. Sabah uyandığımda bağırsaklarımın da bozulduğunu fark ettim. Pazar gününün neredeyse tamamını uyuyarak geçirdim. Yediğim bir şeyden zehirlendiğimi düşündüm. Ancak Taksim Acıbadem Hastanesi acil tıp uzmanı Dr. Mustafa Serkan Vurucu ile konuşunca bunun bir besin zehirlenmesi değil ‘besin dokunması’ olduğunu anladım. Bir şey yedikten sonra günde üç-dört kez ishal şeklinde dışkılama söz konusuysa ama bu durum günlük hayatı etkilemiyorsa; kusma fazla değilse, ateş, eklem, kas ağrısı ve kırgınlık yoksa buna ‘besin dokunması’ deniyormuş. Benim başıma gelen tam da böyleydi.

Geceler tatsız bitmesin

Dr. Vurucu böyle bir durumda ishal diyetine başlanması gerektiğini anlatıyor. Patates püresi, pirinç lapası, yağsız yoğurt çorbası, şeftali, muz, yağsız peynir gibi yiyeceklerle günlük 3 litre sıvıya ek olarak şekersiz çay ve soda bu diyette başlıca tercih edebilecekleriniz. Beş gün boyunca günlük probiyotik takviyesi almanın da bu süreçte destekleyici olduğunu belirtiyor. İshalin ikinci ve üçüncü gününde karın ağrısı ve şişkinlik yaşanabileceğini de ekleyen Dr. Vurucu “Ilık su torbası uygulaması ve yürüyüş bağırsak hareketlerinin normale dönmesini kolaylaştırır” diyor.

Oysa besin zehirlenmesi yukarıda bahsettiğimizden farklı bir durum: Beş kereden fazla su gibi dışkılama, vücutta kas ve eklem ağrıları, 37.5 ile 38 derece sınırlarında devam eden bir ateş, kusma ve ağızdan herhangi bir şey alınamaması, yani bir şey yiyip içememe… Dr. Vurucu “Böyle bir durumda direkt acil servise başvurmanız gerekiyor. Hastanede öncelikle enfeksiyona yol açan etken tespit ediliyor. Ona uygun tedaviye başlanıyor. Ayrıca hastaya kaybettiği sıvıyı geri verme, bulantısını rahatlatma ve mineral kaybını gidermeye yönelik de serum tedavisi uygulanıyor. Hasta tekrar kendisi bir şey yiyip içebilene kadar da tedaviye devam ediliyor.”

Dr. Vurucu besin zehirlenmesi dışında da hafta sonları çok sık ishal vakasıyla karşılaştıklarını belirtiyor. Bunun özellikle cuma ve cumartesi gece eğlencelerinden sonra yaşanmasının alkol, meze ve bol yemeye bağlı olduğunu anlatıyor. Bu gecelerin tatsız bitmemesi için de önerileri var: Geceye bir mide koruyucu ilaçla başlayıp aç karnına alkol almamamızı, yemekten sonra içeceksek de aldığımız alkolle aynı miktarda su tüketmemiz gerektiğini ve alkol kaynaklı geciken tokluk hissini beklemeden ve abartmadan yemeyi kesmemizi tavsiye ediyor.

Özellikle yazın gastroenterit (bağırsak enfeksiyonu) vakalarında artış görüldüğünü de anlatan Dr. Vurucu, hem dışarıda daha çok yediğimiz için hem de sıcakların etkisiyle daha çabuk bozulan gıdaların bu duruma yol açabildiğine dikkat çekiyor. Acilde sordukları ilk soruysa “Et, tavuk, balık yedin mi veya süt içtin mi” oluyormuş. “Pişirilmiş dahi olsa iki saatten uzun süre dışarıda kalan et, tavuk ve balık zehirlenmenize yol açabilir” diye de uyarıyor. Ayrıca kişinin bağırsak florasının da zehirlenmede belirleyici olabildiğini söylüyor: “Dışarıda sık yemek yiyen ve florası iyi bakteriler açısından zengin kişilerde zehirlenmeye bağlı semptomlarla daha az karşılaşıyoruz. Çünkü bağırsak florası iyi olduğunda ishale yol açan zararlı etken bağırsağa tutunamıyor ve vücuttan atılıyor” diyor. 

Özetle, siz siz olun, tereyağı, peynir, süt, yumurta, yoğurt, et, tavuk, balık gibi çabuk bozulabilen gıdaları bu dönemde dikkatle tüketin. Bağırsak floranızı iyi bakterilerin miktar ve çeşitliliği açısından da zengin tutmaya çalışın. 

Yazının Devamını Oku

İyimser olmak ömrü uzatıyor

18 Haziran 2022
Dünyada yaşanan olumsuzluklar, işimizde ya da ailemizde gelişen sorunlar bazen hayata olumlu bir pencereden bakmamızı zorlaştırıyor. Oysa Harvard Üniversitesi’nin son araştırması olumlu düşünmenin ömrü 4.4 yıl uzattığını ortaya koyuyor. Bu, düzenli sporun yarattığı etkiden bile daha fazla. İyi de dünyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen iyimser olmak mümkün mü? İşte size ipuçları...

Su sıralar sıcak hava dalgasının etkisi altında değiliz ama adeta olumsuz hava dalgasının etkisi altındayız. Kiminle konuşsam olumsuz bir konu sohbetin gündemine yerleşiveriyor. Ekonomi, kadına şiddet, salgın... Başlık değişse de insanı daha da karamsar olmaya iten bir sürü cümleyle sürüyor sohbet. Oysa Harvard Üniversitesi Sosyal ve Davranış Bilimleri Departmanı tarafından geçen günlerde yayımlanan çalışma gösterdi ki iyimser olmak ömrümüze ömür ekliyor. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) tarafından da desteklenen çalışmada 159 bin 255 kadın 26 yıl takip edildi. Ve optimistlerin daha sağlıklı oldukları ve daha uzun süre yaşadıkları ortaya kondu. Öyle ki bu kişilerin 90-95 yaşını geçme oranı çok daha yüksek.


Olumluya odaklan
Çalışmaya göre optimist bakış açısı ırk ve etnik köken fark etmeksizin kişinin yaşam süresine ortalama 4.4 yıl katıyor. Bu, uzmanların sağlıklı yaşam için vazgeçilmez önerisi halini alan düzenli egzersiz yapmanın etkisinden bile daha yüksek. Zira düzenli egzersiz yaşam süresini ortalama 0.4-4.2 yıl arttırıyor. Yakın zamanda yayımlanan bir başka çalışmada da daha iyimser bireylerin kronik hastalıklardan mustarip olma ve erken ölme olasılıklarının daha düşük olduğu belirtilmişti.
Kimilerinizin “İyimser olmayı isteriz de nasıl olacağız” dediğini duyar gibiyim. Tam bu noktada iyimserliğin ne olduğunu anlamak gerekiyor. İyimserlik iyi şeylerin olacağına dair genel beklenti veya geleceğin olumlu olacağına dair inanç olarak tanımlanıyor. Evet, iklim değişikliği, savaşlar, hastalıklar, ekonomik problemler hepimizin canını sıkıyor. Ama zaten iyimserlik bunları tamamen yok saymak ve ‘Alice Harikalar Diyarında’ yaşamak değil. ‘Gerçekçi iyimserlik’ negatifin farkında olarak pozitife odaklanmak anlamına geliyor.
Peki, bu farkındalıkla olaylara iyimser bir pencereden bakmak ne kadar mümkün? Bu konuda birtakım ipuçları vermek istiyorum. Öncelikle kötü bir deneyim yaşadığımızda kendimize sormamız gereken ilk soru ‘Bu durumda ne yapabilirim’ olmalı. Eğer durumu değiştirebilme imkânınız varsa hemen harekete geçmek gerekiyor. Mümkün değilse olayın tamamen negatif yönüne odaklanmak yerine olumlu yanını bulmak daha iyi hissettiriyor. Bazen sorunu ortadan kaldırmak mümkün olmayabiliyor. Mesela sevdiğimiz birini kaybetmenin acısını yaşıyoruz. O zaman profesyonel bir destek almak en iyi seçenek olabiliyor.

Yazının Devamını Oku