Dr. Ecz. Metin Uyar

Nane-limon mevsimi geldi...

29 Ekim 2022
Çevremizde “Üşüttüm” diyen insanların sayısı giderek artmaya başladı. Hangi bitki çaylarıyla bağışıklık zırhlarımızı kuşanabileceğimizi Doç. Dr. Hilal Bardakçı anlatıyor...

Sonbahar ve kış aylarında hastalıklarla baş etmenin yollarından biri de bitki çayları. Bağışıklık güçlendirici, C vitaminli, antiinflamatuar veya antioksidan içerikli bitkisel çaylar hem boğazımızı yumuşatıyor hem de aromalarıyla bize rahatlatlama hissi veriyor. Doç. Dr. Hilal Bardakçı’ya bu çayların faydalarını sorduk.

İlk tercihimiz
Nane
Kuvvetli antioksidan, antiviral ve antibakteriyel içeriğiyle nane, kış aylarında hastalıklarla mücadelede genelde ilk tercihimiz oluyor. Bu etkilerinden, bileşimindeki ‘fenolik’ maddeler ve uçucu yağ sorumlu. 1 avuç taze nane yaprağını ya da 1 çay kaşığı kurutulmuş naneyi bir bardak kaynatılmış suda, 5-10 dakika bekletip tüketebilirsiniz. Safra kesesi ve karaciğer hastalıklarında kullanımı önerilmez.

A, C, E vitaminli
Kuşburnu

Yazının Devamını Oku

‘Astım hastaları eve kapanmamalı, aktif olmalı’

22 Ekim 2022
Mevsim geçişleri, viral enfeksiyonlar ve soğuk hava astımı tetikliyor. Ancak bu hastalık kişinin normal bir yaşam sürmesine hatta aktif bir spor hayatının olmasına engel değil. Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Tunçalp Demir: “Dünyada astım hastası olan birçok profesyonel sporcu var.”

Nefes almada zorluğa neden olan astım dünyada en sık görülen hastalıklardan biri. Obeziteden hava kirliliğine birçok faktörden etkileniyor. Ayrıca mevsim geçişleri, viral enfeksiyonlar ve soğuk hava da astımın en önemli tetikleyicilerinden. Göğüs hastalıkları uzmanı ve GlaxoSmithKline (GSK) Türkiye Solunum Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Tunçalp Demir bu hastalığa ilişkin sorularımızı cevapladı.

* Astım hastası denince insanların zihninde genelde nefes almada zorluk çeken biri canlanıyor. Alanın uzmanı olarak astımı siz nasıl anlatıyorsunuz?

Aslında insanların tanımladığı şekilde nefes alma zorluğu demek çok da yanlış değil ama biraz daha bilimsel olarak değerlendirirsek; astım hava yollarında periyodik daralmalarla seyreden, farklı mekanizmaların rol aldığı, kronik iltihabi bir hastalık olarak tanımlanabilir.

* Nefes alma zorluğu çeken okurlarımız ‘Acaba ben de astım hastası mıyım’ diye düşünebilir. Astımı diğer nefes alma zorluklarından ayıran temel belirtileri nelerdir?

En önemlisi nefes darlığı ancak astımın bunun dışında hırıltı, hışırtılı solunum belirtisi  vardır. Bir kedi mırıltısı gibi sesler gelir göğüsten. Göğüste sıkışma hissi, ağrı, baskı ve öksürük astımın en temel özellikleridir. Bir başka özelliği de değişkenlik göstermesidir. Hastaların yakınmaları zaman içinde sıklık ve şiddet açısından farklılık gösterebilir. Örneğin, sabah kalkıyor, her şey çok iyi, birkaç saat sonra çok kötü olabiliyor. Daha sonra birkaç gün iyi, birkaç gün kötü gidebiliyor. Bu değişkenlik astımın en tipik, ayırt edici özelliği olarak karşımıza çıkıyor.

* Astımın dünyada ve Türkiye’de görülme sıklığı nedir? Benim eczanem var, sanki hastalarla daha sık karşılaşmaya başladım...

Aslında haklısınız. Şöyle baktığımız zaman astım aslında en sık görülen hastalıklardan bir tanesi. Tüm dünyada 300 milyondan fazla astım hastası olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar var ama en güvenilir olanlarından birine göre; erkeklerde görülme sıklığı yüzde 7.1, kadınlarda yüzde 9 gibi. Çocukluk çağındaysa bu oran yüzde 11-12’lere çıkıyor. Kabaca baktığımızda her 10-11 kişiden 1’i astım hastası.

Yazının Devamını Oku

‘Sanal hastanelerde muayene olacağız’

15 Ekim 2022
Giyilebilir sağlık teknolojileri, yerimize muayene olan avatarlarımız, idrar tahlili yapan pisuvarlar... Sağlık sektöründe bizi nasıl bir geleceğin beklediği önümüzdeki hafta The Future Healthcare Istanbul’da (FHI) konuşulacak. Bu önemli konferans öncesi FHI’ın kurucusu ve CEO’su Çağlar Gözüaçık’la bir araya geldik.

Teknolojiden en çok faydalanan ve gelişmelere en açık alanların başında sağlık geliyor. Son yıllarda teknoloji firmaları da sağlık alanındaki yatırımlarını ciddi şekilde arttırdı. Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek The Future Healthcare Istanbul (FHI) konferansında geleceği şekillendirecek sağlık konuları ele alınacak. Etkinliğin bu yılki teması: Geleceğe yakından bakmak!



FHI’ın kurucusu ve CEO’su Çağlar Gözüaçık’a göre hasta ve hasta yakınlarının yaşamını kolaylaştıracak onlarca yenilik hayatımıza girmeye hazırlanıyor: “Artık sadece içilen veya yutulan ilaçlar değil, aynı zamanda giyilebilir tedaviler üzerinde çalışılıyor.
Pek çok kronik rahatsızlıkta hastaların durumunun takip edilmesi çok önemli. Bunun için de düzenli ölçüm ve takip yapan cihazlardan yararlanacağız. Örneğin, kardiyovasküler hastalığı olan birinin kalp ritmi, giydiği bir tişörtle düzenli şekilde takip edilebilecek. Bu veri hastanın telefonu ya da ortamdaki modem aracılığıyla anlık olarak hekimleriyle paylaşılabilecek.”

Gözüaçık’tan tahlillerin de artık çok daha farklı şekillerde yapılabileceğini öğreniyoruz: “Gelişmekte olan cihazlarla sonsuz bir olasılıklar dünyasına açılıyoruz. İdrar tahlili yapan pisuvarlar gibi...”

Yazının Devamını Oku

Bu sonbahar saçlarımız müthiş olacak

8 Ekim 2022
Yazın deniz suyu, havuzun kloru saçlarımızı kurutuyor. Ardından da kuruyan saçlarımız dökülmeye başlıyor. Buna dur demek mümkün mü? Uzmanlara göre, evet mümkün!

Siz de yazın saçlarınızın yıpranmasından, sonbahardaysa dökülmesinden şikâyet edenlerden misiniz? Korkmayın, yalnız değilsiniz. Bu aslında mevsimlerin saçlarımız üzerindeki doğal bir etkisi. Çünkü sağlıklı insanda saç sürekli bir döngü içinde. Saçların belli büyüme dönemleri var.



Her saç kökünden çıktığı andan itibaren büyüme başlıyor. Ancak birkaç yıl sonra bu evre duruyor ve dinlenme evresi başlıyor. Saçlar iki-üç ay süren dinlenme evresinin ardından dökülmeye başlıyor. Ancak bu rutin döngü mevsimlerden etkileniyor. Dermatoloji uzmanı Prof. Dr. Ayten Ferahbaş Kesikoğlu bu döngüyü şöyle özetliyor: “Yaz aylarında özellikle deniz suyu ve havuz kloru etkisiyle saçlarımız kuruma eğilimine giriyor. Güneşle birlikte saçlı derinin UV ışınlarına maruz kalması ve sıcak havayla kan damarlarının genişlemesi saça giden kan akımını arttırarak saç büyümesini de uyarıyor. Ancak fazla güneş ışığına maruz kalındığında, vücut melatonin üretmeyi azaltıyor. Melatonin, beynin uyanıklık ve uyku döngülerini düzenlemeye yardımcı olan bir hormon. Saç köklerinin de melatonin için reseptörleri var. Melatonin miktarının azalması saçın büyüme evresinden dinlenme evresine geçişini hızlandırıyor. Sonra da zaten dökülme evresi başlıyor. Bu nedenle sonbaharda saç dökülmesi artıyor.” Yani sonbaharda güneş ışınlarının azalması, havaların soğuması ve melatonin seviyesinin azalmasıyla dinlenme evresine giren ve kuruyan saçlarımız dökülmeye başlıyor. Ama bunu engellemek elimizde...

Şampuan seçimi önemli

Yazının Devamını Oku

Sağlığınızı tıklaya tıklaya bozmayın

24 Eylül 2022
Yeni bir araştırma, uzun süre olumsuz haberlere maruz kalmanın hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımız üzerinde negatif etkileri olabileceğini ortaya koydu.

Olumsuz haberler girdabına kapılmak! Hepimizin zaman zaman yaşadığı, hatta bazen de eşine dostuna yaşattığı bir durum. The Guardian’da yayımlanan bir yazı tam da bu konuya parmak bastı. Benim ‘olumsuz haber girdabına kapılmak’ olarak tarif ettiğim konu, İngilizce ‘doomscrolling’ diye geçen tabirle paralel. Kötü, korkunç son, kötü kader, kıyamet gibi anlamlara gelen ‘doom’ kelimesiyle bilgisayar, tablet, telefon gibi teknolojik cihazlarda ekranı ‘kaydırma’ anlamına gelen ‘scrolling’i yan yana getiren ‘doomscrolling’; üzücü, umut kıran ve depresif etkileri olsa da kişinin olumsuz haberleri ardı ardına okumaya devam etmesi olarak tanımlanıyor.

COVID-19 pandemisini daha yeni yeni arkamızda bırakıyorken, medyada Ukrayna’daki savaştan iklim krizinin etkilerine ve ekonomik sıkıntılara kadar çok sayıda ‘kötü’ haberi kolaylıkla bulmak mümkün. Fakat Health Communica-
tion adlı dergide yayımlanan yeni bir araştırma da internette negatif haberler arasında sörf yapmanın ruhsal ve bedensel sağlığa olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.

Devamlı alarm hali

Yazının Devamını Oku

Bebek nasıl beslenmeli?

17 Eylül 2022
Her ebeveyn bebeğini en iyi şekilde beslemek ister. Ama ne yapsa endişelenmekten de kendini alamaz. Dr. Melis Bayram Şirinoğlu’nun ‘Kim Korkar Ek Gıdadan’ adlı kitabı bebeklerin doğumdan 2 yaşına kadar nasıl beslenmesi gerektiği konusunda rehber niteliğinde.

Bebeğini ilk kez kucağına alan bir ailenin mutluluğu tarif edilemez. Ancak bu mutluluk, cevaplanması gereken birçok soruyu da beraberinde getirir. Hele bebeğin beslenmesiyle ilgili olanlar  ilk sıradadır. Anneler “Sezaryenden sonra sütüm gelir mi? Ya sütüm yetmezse? Kaç yaşına kadar emzirmeliyim? Emziremiyorum, ben yetersiz bir anne miyim” gibi yüzlerce soruyla mücadele eder. Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Melis Bayram Şirinoğlu’nun bebeğin doğumundan
2 yaşına kadar nasıl beslenmesi gerektiğini anlattığı yeni kitabı aileler için rehber niteliğinde. Kitaptan bazı bilgi ve tarifleri sizler için derledim.


Sağlıklı yaşamın temelleri 0-2 yaş arası beslenmede atılıyor. Yani bu 2 yıl, sağlık açısından çocuğunuzun geleceğine yatırım yaptığımız bir dönem. Dr. Şirinoğlu bebeklerin ilk 6 ay -herhangi bir engel yoksa- anne sütüyle beslenmesini öneriyor. Sezaryen doğum yapan bazı annelerin ‘sütüm gelmeyecek’ endişesine kapıldığını ancak sezaryen doğumdan sonra hemen emzirmeye başlayan pek çok anne olduğunu da yazıyor. İlk  6 ay tıbbi gereklilik olmadığı sürece, ek olarak su içirilmesi dahi gerekmezken D vitamini gibi bazı vitamin ve mineraller doktor kontrolünde verilebiliyor. Yine ilk 6 ay bebeklerin ağırlığında günde ortalama 20-30 gram bir artış olması gerektiği de belirtiliyor.

Emziren annelerin yiyip içtiği her şeye titizlik göstermesi gerektiği de kitapta örnekleriyle detaylıca açıklanıyor. Annenin günde ortalama 3 litre su içmesi ve bebekle tensel temasını arttırması gibi anne sütünü çoğaltan öneriler de sıralanıyor.

Dr. Şirinoğlu, annenin emziremediği özel durumlarda da mutsuzluk, kaygı ve yetersizlik hissine kapılmamasını öğütlüyor. Onlara özel formül mamalar ve alternatif öğünler tavsiye ediyor.

Annelerin strese girdiği dönemlerden birinin de ek gıdaya geçiş süreci olduğunu belirtiyor Dr. Şirinoğlu. 6 ayını tamamlayan sağlıklı bebekler için ek gıdaya geçişte süreci kolaylaştıracak çok sayıda öneriyi kitapta bulabiliyorsunuz. Ardından da bebeğin yaşına göre tüketmesi, uzak durması gereken besinler ve aylara göre verilen alternatif menüler, tarifler geliyor.

Yazının Devamını Oku

Sivrisinekler sanki bu yaz bir başka ısırıyor

10 Eylül 2022
Isırılan bölgeler kocaman şişiyor, kızarıyor. Sivrisinek ısırıklarının ardından yoğun alerjik reaksiyon yaşayan, hatta acillik olan bile var.

Yılın bu ayları, eczanede sivrisinekler tarafından ısırılıp kaşıntı, kızarıklık gibi semptomlarla gelen insanlarla sık karşılaştığım bir dönemdir. Ancak bu yıl vakalar geçmiş yıllara göre biraz farklı. Son dönemde sivrisinekler tarafından ısırıldıktan sonra hastaneye kaldırılan insanlara dair haberler de artmaya başladı. Bakın uzmanlar neler anlatıyor...

Salgına yol açabilir

Prof. Dr. Çağrı Büke (Enf. hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı)     

* Sivrisinek ısırıkları ve bunlarla bulaşan enfeksiyon hastalıklarının her yıl yaklaşık 1 milyona yakın kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Sıtma, dang humması, Rift Vadisi ateşi, zika virüsü hastalığı ve Batı Nil humması sivrisineklerle bulaşan ve ölümcül seyirli enfeksiyon hastalıklarıdır.

* Son yıllarda sivrisineklerle bulaşan enfeksiyon hastalıklarının artışında en önemli faktörlerin başında iklim değişikliği gelmektedir. Yine iklim değişiklikleri sivrisineklerle bulaşan hastalıkların görülme süresinde uzamaya neden olabilir.

* Güncel bir hastalık olan Batı Nil virüsü enfeksiyonu Avrupa’da 1950’den beri özellikle de temmuz-

Yazının Devamını Oku

Şimdi çayın baloncuklusu moda...Dikkat, bağımlılık yapıyor!

20 Ağustos 2022
En havalı caddelerde sayısı giderek artan bubble tea (baloncuklu çay) mekânlarının önü gençlerle dolu. Ancak bu yeni moda çaylar sağlığımız için bir tehdit oluşturuyor mu?

Geçen hafta ABD’de yaşayan küçük kuzenlerim Türkiye’ye geldi. Onları şehirde gezdirirken ‘bubble tea’ dükkânlarının çoğaldığını fark ettim. Üstelik gençler ciddi şekilde rağbet gösteriyordu. Kuzenlerim ABD’de de bubble tea’nin çok popüler olduğunu söyledi. Araştırınca pek çok ülkede bu yeni moda çayın hızla yaygınlaştığını gördüm. Çocukların ve gençlerimizin yoğun ilgi gösterdiği bu çayların içeriğinde ne var, kalorisi ne kadar ve sık tüketmek sağlığımızı nasıl etkiliyor? Tüm sorularımı diyetisyen Hale Taşgın’a sordum.


Yüzde 40 şeker içeriyor

Bubble tea’ler Tayvan’dan tüm dünyaya yayıldı. Çok farklı aromaları olan ve şuruplarla renklendirilen bu çaylar özellikle çocuklar ve gençler arasında hızla popülerleşti. Üstelik bu çaylar bildiğimiz çaylar gibi görünmüyor, içinde yuvarlak topçuklar var. Bu topçukların içiyse şekerli sıvılarla dolu. Her birinin aroması da seçtiğiniz içeriğe göre değişiyor. Çayı pipetle içmeye başladığınızda, toplar da ağzınıza geliyor ve bir süre sonra patlıyor. Topların içindeki sıvı da böylelikle ağzınızda dağılıyor. Hale Taşgın patlayan o topların dış kısmının tapyoka nişastasından yapıldığını söylüyor. Bu maddenin sindirimi zor, şeker oranı yüksek ve bağımlılık yapan bir karbonhidrat türü olduğunu da anlatıyor. Kişinin içtikçe daha fazla içme ihtiyacını tetiklediğini özellikle vurguluyor Taşgın. Bu çayların sık tüketiminin kan şekerinde oynamalar yaratarak insülin direncine sebebiyet verebileceğine ve süreci şeker hastalığına kadar götürebileceğine de dikkat çekiyor.

Bubble tea’lerin içindeki şurup benzeri aromalarınsa karaciğer yağlanmasını arttırabildiğini öğreniyorum. İçeriğindeki özel nişasta türünün melatonin hormonunun düzgün çalışmamasına yol açarak kişinin bağışıklığını düşürebildiğinin ve uyku düzenini olumsuz etkilediğinin de altını çiziyor Taşgın. Bu nedenle gece geç saatlerde ve uyku öncesi içilmesini de doğru bulmuyor. “Normal çay veya kahve ekstra şeker koymadığınız sürece şeker içermez. Kalorisi de yoktur. Bir küp şeker attığınızda dahi 5 veya 10 kalori almış oluyorsunuz. Oysa bubble tea’ler yüzde 40 oranında şeker içeriyor. Bir porsiyonu 250-300 kaloriye denk geliyor. Bu da 30-35 küp kesme şeker demek. İçeriğindeki şeker, früktoz şekeri olduğu için doğrudan kan yağlarını arttırarak karaciğer yağlanmasına zemin hazırlıyor” diyor. Çay olarak adlandırıldığı için ailelerin de tehlikenin tam olarak farkında olmadığına dikkat çeken Taşgın, ebeveynleri çocuklarını bu konuda bilinçlendirmeye davet ediyor.

Sağlıklı tercihler mümkün

Yazının Devamını Oku