Doğan Hızlan

‘Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine’

19 Ağustos 2021
İbnülemin Mahmud Kemal İnal sergisi bu adla sunuluyor.

Necmeddin Okyay’ın hattındaki yazı:

“Hezâr gıbtâ o devr-i kadîm efendisine” (Yahya Kemal Beyatlı)

“Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine” (Süleyman Nazif)  

Sergi kataloğunun başında Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın bir Takdim’i var. Onu tanıtıyor.

Sergi küratörü Osman Özsoy kitabın hazırlanışını anlatıyor, emek verenleri tanıtıyor.

Kataloğun bölüm başlıkları şöyle:

İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Yazının Devamını Oku

Fatih Belediye Başkanı ile kütüphaneleri konuştum

17 Ağustos 2021
Hafta sonu Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’la başkanlık binasında açılan ‘İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ sergisini gezdim. Onu daha sonra yazacağım.

Semt ve ilçe kütüphanelerinin önemini sık sık vurgularım. Gençliğimizde benim en çok yararlandığım kütüphane Beyazıt Devlet Kütüphanesi idi, efsanevi Başkan Muzaffer Gökhan’dan başlayarak orada müdürlük yapanların hepsinden yardım gördüm.

Onlar da bana ilk kez düzenlenen okuyucu ödülünü layık gördüler. Yaşayanlara uzun ömürler diliyorum, aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyorum.

Bir başka kütüphane de yine Beyazıt’taki Belediye Kütüphanesi idi.

Kütüphanelerden ancak mesai saatleri dahilinde yararlanabilirdiniz, öğle paydoslarında da kapanırdı.

Büyüyen, trafiğin yoğun olduğu İstanbul’da bu koşullar altında kütüphaneden yararlanmak mümkün değildi.

Üstelik öğrenciler ders çalışmak için bu kütüphanelere geldiği için çoğu zaman araştırmacılar, müdürün ayırdığı bir bölümde çalışabilirlerdi.

Biz Çınaraltı’nda toplandığımızda, takıldığımız bir konu için Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne uğrar, söz konusu kitaba bakardık. Çınaraltı’ndan da Sahaflar Çarşısı’na uğrayıp Cağaloğlu’na giderdik.

Yazının Devamını Oku

‘Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor’

15 Ağustos 2021
Aşağıda okuyacağınız yazı ile birlikte kargodan üç CD’den oluşan bir albüm geldi.

“Sayın Doğan Hızlan,

Ben Özlem Doğuş Varlı. ‘Kadınlar Dünyayı Çalıyor / Söylüyor-1’ albüm çalışmasının koordinatörü ve genel sanat yönetmeniyim.

Özellikle geleneksel dünya ezgilerini seslendirme hayaliyle çıktığım yolda, etnomüzikolojinin engin çalışma alanı içerisinde dinlemek, anlamaya çalışmak, topluluklar üzerinde gözlemler yapmak bu yolun bana kattığı en güzel kazanımlar oldu. Ancak dönüp bir baktım ki toplumsal cinsiyet konuları, müzik ve toplumsal cinsiyet sorgulamaları, müzik ve kadın çalışmaları en fazla yoğunlaştığım konular olmuş ve etnomüzikolojinin özellikle ötekileştirilen toplum yapıları ve müzikleri üzerine yoğunlaşma eğiliminin ben de etkisinde kalmışım.



Tez konularımı da biçimlendiren kuramsal çerçevenin toplumsal cinsiyet teorileri ile örgülenmiş olması da bir tesadüf olmadı böylelikle. Her yıl muhakkak tiyatro geçmişim ve vokal kullanımım ile sahalardan gözlemlediğim kadın portrelerini sahnelemeye başladım. Ancak bu bireysel çalışmalarımı kolektif bir yapıya büründürme arzum beni yaklaşık olarak 3.5 yıl önce Kadınlar Dünyayı Çalıp/Söylüyor (sonrasında çalıp kısmı çalıyor oldu), adını koyarak hayal ettiğim hareketi başlatmış oldum. Öncesinde alanında önde gelen kadın icracılar, seminerler ile başladığım yolculukta, bu yıl itibarıyla kurucu başkanı olduğum Etnomüzikoloji Derneği çatısı altında aynı üst başlıkla Müzik ve Kadın sempozyumu düzenledik. Yaklaşık olarak 75 bildirinin ve 12 uluslararası müzik performansının yer aldığı sempozyum videoları aşağıda yer alan linkte yer almakta. Ayrıca ekim ayında aynı başlıkla bir kolektif kitabımız da yayınlanacak. Ancak somut bir çözüm de ortaya koymak gerekiyordu. Bu yılın ocak ayı itibarıyla albüm içeriğini şekillendirmeye başladım. Bir diğer önemsediğim husus geleneksel müziğimizde kadın enstrüman icracılarının azlığı veya görünürlüklerinin zayıf olduğu probleminin altını çizmekti. Zira erken yaşta başlanması gereken enstrüman eğitimi, Türk Müziği çalgıları için yalnızca Türk Müziği konservatuvarlarında mevcut. Bu konuda da mezunu olduğum İstanbul Teknik Üniversitesi başı çekmekte. Devlet konservatuvarları çatısı altında bazı okullarda lisanstan itibaren başlanabiliyor. Hal böyle iken kız çocuklarımız aileleri tarafından kurumsal olmayan çatılar altına güvenilir bir şekilde çocuklarını gönderemedikleri için birçok yetenekli, istekli kadın öğrencilerimizin varlığından dahi haberdar olunmuyor. Diğer bir sorun kurumsal çatılar dışında verilen eğitimlerde de 1-2 Türk Müziği enstrümanı öğretiliyor olması ki bunların da pek sağlıklı olduğu söylenemez.

Yazının Devamını Oku

Dünya edebiyatının, sanatının tutanağı

14 Ağustos 2021
Selçuk Altun’un kaleme aldığı ‘Kitap İçin 4’ü okumaya başlayınca edebiyat, sanat, resim ve müzik dünyasında bir gezintiye çıktım. Günümüz okurunun tezcanlılığına, meşrebine uygun bir kitap. Canınız sıkıldıkça, zihninizi açacak...

ünlüklere hayranım, onlar belleğimizin gizli uyarıcıları. Selçuk Altun’un ‘Kitap İçin 4’ kitabını alır almaz, beni bir merak sardı. Şöyle bir taradım; kimler var, neleri gündeme getirmiş... Kitabı Ali Poyrazoğlu’na ithaf etmiş: “Değerli sanatçı, bibliyofil ve koleksiyoner Ali Poyrazoğlu için...” Önsöz’de Ali Poyrazoğlu ve benim onu desteklememizden söz ediyor. Benimle ilgili bölümleri okudukça, bir günlüğün lezzetini duyuyorum.

Leylâ Erbil’in (1931-2013) Altun için söylediğine ben de katılıyorum: “Yazılarını okudukça ne kadar az şey bildiğimi fark diyorum.” Kitaptaki bilgiler, yorumlar sadece ülkemizin edebiyatı, sanatı, resmi, müziğiyle sınırlı değil. Yıllıkların olmadığı bir yayın dünyasında Altun o işlevi de üstleniyor.

Sık sık andığım Prof. Dr. Hikmet Birand için yazdıkları şöyle: “Prof. Dr. Hikmet Birand (1904-1972) Doğan Hızlan ile Enis Batur’un her fırsatta saygıyla andığı bir denemeciydi. Bitki sosyolojisinin kurucusuydu, tüm servetinin burs olarak kullanılmasını vasiyet etmişti.”

Kitap İçin 4 Selçuk Altun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

DÜNYANIZ ZENGİNLEŞİR

Satırlarda gözden kaçırmamanız gereken kitap adları var. Seçici bir kalemden salık verilen önemli bir kütüphane yapabilirsiniz. Adı verilenler çok bireysel tercihler değil, çünkü gerekçelerini de sunar. Saptamaların, yorumların, unutulmaması gereken anıların yanı sıra siyasal eleştiriler, siyaset dünyasından portre tanımları da kitapta yer alıyor. Yanılgılardan söz ettiği satırlar gülümsetiyor: “Paris polisi her gün Lenin’in oturduğu kahveyi gözleyip rapor ediyor, çok tartışıyor, gürültü çıkarıyor diyorlar. Küçük bir yanılgı. Bağırarak konuşanlar Leninciler değil, Dadacılar...”

Selçuk Altun’un ‘Kitap İçin’lerini niçin severim? Kısa, vurucu notların ardında bilgi vardır, alıntılar okunmuş kitaplardan sızan görüşlerdir. Artık uzun uzun okumaların günümüz insanının canını sıktığını biliyoruz. Canınız sıkıldıkça, bu kitaptan bir bölüm okursunuz. O size bir anımsatmadır, bir çağrışım başlangıcını yaratır. Bunlardan yola çıkıp bir kitaba yönelebilirsiniz ya da hayata dair bir yorumda bulunmanızı sağlar.

Yazının Devamını Oku

Dergi sayfalarında bir dolaşma

13 Ağustos 2021
Pandemi döneminde bizi edebiyattan, sanattan haberdar eden dergileri varakladım. Seçmelerde kendi beğenim dışında karşıt görüşlerin de yer aldığı yazılara da değindim.

Ne yazık ki dergi dağıtıcıları, çıkan her sayının okura ulaşmasını sağlayamıyor. Nedenini sorduğumda genellikle şu yanıtı alıyorum. Çok satmıyorsa getirmiyoruz.

Birçok kitap mağazasının yönetiminde gezici görevliler var, onlar satış raporlarını genel yönetime sunuyorlar, salt satışa göre karar veriliyor.

Geniş bir beğeni anlayışı pandemiye kurban edildi. Dergileri tanıtmamın bir amacı da bulunmazlık anlayışına karşı bir çözüm.

VİRÜS

HER sayısının ilk sayfalarında bir ressamın ürünü var. Bu sayıda Salih Urallı’nın bir eseri. Önsöz’de derginin içeriği tanıtılıyor. ‘Elinden’ bölümünde Ülkü Tamer’in elyazısıyla şiirlerini okuyoruz.

Kuşakdaşım Ülkü Tamer için yazımın başlığı: ‘Zaman onun lehine çalışıyor’.

Şiirlerini okuyanlar -okumadılarsa iyi bir şairi tanımıyorlar demektir, hemen bu eksikliklerini gidersinler  düzyazılarını da ihmal etmesinler. Şairlerin düzyazılarını okurum, onlarda şiirlerine dair gizler vardır.

Yazının Devamını Oku

Hayat normale dönüyor (mu?)

10 Ağustos 2021
Türkiye'de özellikle yaşadığım İstanbul’un semalarında müzik yankılanmazsa terk edilmiş şehir duygusu beni kaplar.

Gazetelerden, pandemiyle ilgili açıklamalardan takip ettiğim de festivallerin yapılıp yapılmayacağıdır.

Hiç kuşkusuz bu beklentinin başında İstanbul Müzik Festivali gelir.

Konserleri, icraları salonda, açık havada dinlemenin özlemini bütün müzik severler duymuşlardır.

Elbette kapalı mekânlarda dinlemenin zevki başkadır.

Başlangıcından bugüne ajandamda yer verdiğim festival, İstanbul’un klasik müzik zevkini tatmin etmiştir.

Açık mekânlarda söz konusu değil ama salonlar için aşı meselesi gündeme gelecek mi?

18 Ağustos’ta başlayacak festivalin teması ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ olarak belirlendi.

Mekânlar şöyle: Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, Rahmi M. Koç Müzesi, Venedik Sarayı, Sakıp Sabancı Müzesi, Fransız Sarayı, Saint Benoit Fransız Lisesi, Arter, Four Seasons Hotel, Atatürk Kent Ormanı, Fenerbahçe Parkı, Yıldız Parkı, Maximum Uniq Açıkhava.

Yazının Devamını Oku

Fidanlar yeşerir, ya kitaplar...

8 Ağustos 2021
Değerli okurlarım, yıllardan beri pazar günleri müzik üzerine yazar, yeni LP’leri, CD’leri, müzik kitaplarını tanıtırım.

Yangın beni başka bir alana sürükledi. Herkes fidanları bağışlıyor, ileride yeşerecek diyor. Ya evlerde yanan kitaplar, onların yerine gelmesi mümkün değil. Bence mekânlar yapıldıktan sonra, kütüphane kurma kampanyası başlatılmalı...

Yazımda sevgili dostum, sahaf Emin Nedret İşli’nin bilgisinden ve belgelerinden yararlandım...

Tabii afetler, birçok şeyi silip süpürür. Bazıları zaman içinde yerine konur ama kitap, özellikle yazma kitapların sayfalarını bir daha açamayız.

Hiç kuşkusuz tabii afetlerin yanı sıra, işgaller, savaşlar da tahribin baş suçlularıdır, kütüphaneler tarihinin kara sayfalarında dünya var oldukça lanetle anılırlar.

Yalnız genel kitaplıklar değil, pek çok özel kitaplık ve kütüphane yanarak kül olmuştur.

Mustafa Cezar, ‘Osmanlı devrinde İstanbul yapılarında tahribat yapan yangınlar ve tabii afetler’ başlıklı yazısında, Fatih döneminden başlayarak 1918 yılına kadar yaşanan yangın felaketlerini tek tek yazmıştır.

Cezar, yazısında 1569’dan başlayıp 100’den fazla büyük yangını tespit etmiştir. İstanbul’da bir mahallede başlayan yangınlarda; kitap, yazma, hat gibi birçok eser yok olmuştur.

Pertevniyal Lisesi, Türkçe-edebiyat hocası

Yazının Devamını Oku

Türk müziğini bilerek dinlemeli

7 Ağustos 2021
Ergun Balcı’nın hazırladığı ‘Nevzat Atlığ: Mûsikîmizle Övünmemiz İçin’ adlı kitabı okuduğumuzda kendini müziğe adamış Türk musikisi koro şefi Nevzat Atlığ’ın çalışmaları konusunda bilgiler öğreniyoruz.

Müzik elbette önce kulaklara ulaşır. Kulaklara ulaşmadan önce bilgi edinirseniz elbette o parçadan çok daha fazla zevk alırsınız. Bugün dinlediklerimizin yaratıcıları, uygulayıcıları, icracıları hakkında kitaplar bir müzikseverin kitaplığında bulunmalı. İyi konserleri belleğimden geçirdiğimde hiç kuşkusuz önce Nevzat Atlığ’ın korosunu hatırlarım. Pazar günleri 15 günde bir AKM’de saat 11.00’de gerçekleştirilen konserlere giderdim. Koltuk arkadaşlarım da Ayhan Songar ve Ahmet Kabaklı’ydı.

Kahire’de bir kongreye gittiğimizde de Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi’nin bahçesinde koroyu dinlemiştim. Dr. Nevzat Atlığ her konser için mutlaka o güne kadar arşivlerde kalmış bir besteyi seslendirirdi. Konserlerin kayıtları yapıldı, notaları yayımlandı; bu yönden de hizmetlerini anmalıyım. Şimdi Bodrum’da yaşıyor, orada da çalışmalarını sürdürüyor.

Ergun Balcı’nın hazırladığı ‘Nevzat Atlığ: Mûsikîmizle Övünmemiz İçin’ adlı kitabı okuduğumuzda kendini müziğe adamış birinin ekseninde Türkiye’de Türk müziği çalışmaları konusunda bilgiler öğreniyoruz. Bakın, Nevzat Atlığ kendini nasıl tanıtıyor: “Mesut Cemil Bey’i (müzisyen, besteci ve tambur ustası) ne kadar devam ettirip kendi şartlarım altında ne kadar geliştirebildiysem, aynı ilkeler doğrultusunda gerekli yenilikler getirebildiysem kendimi o kadar liyakatli bir halef sayarım.”

Nevzat Atlığ: Mûsikîmizle Övünmemiz İçin
Ergun Balcı
Kubbealtı Neşriyatı Yayınları

MÜZİĞİMİZE NASIL BAKIYORLAR?

Kitabın ilk yazısı, ‘Övgüsüz Anlatılamayan Bir Ömrün Başlangıç Metni’ ‘Ah, O Güzel İnsanlar, O Güzel Çocukluk’, ‘İstanbul’da Bir Tıbbiyeli’, ‘Konservatuvar’dan Radyo’ya Kısa Yol’, ‘Hoş Sadâ Peşinde’, ‘Devletin Kutlu Katına Doğru’ ve ‘Nihayet’ olmak üzere altı bölümden oluşuyor. Ama önce kitabın yazılış düzenini tanıtayım. Her bölümün başında bir şairden, bir yazardan, bir besteciden ayrıntı var. Kitapta Sâmiha Ayverdi ve Abdülhak Şinasi Hisar’dan alıntılar da var.

Yazının Devamını Oku