Doğan Hızlan

Dostları Nâzım Hikmet’i anlatıyor

18 Eylül 2021
Ali Özgentürk, 1995’te Nâzım Hikmet’le ilgili bir belgesel yapmayı tasarlar. Görüşmelere başlar ama film çekilemez... ‘Sessizliklerin Dokunuşu’ kitabı, film için yapılan konuşmalardan bölümler içeriyor.

Türk sinemasının iyi yönetmenlerinden Ali Özgentürk, ‘Sessizliklerin Dokunuşu-Nâzım Hikmet Üzerine Konuşmalar’ kitabını yayımladı. Kitabın öyküsü: “1995 yılında Nâzım Hikmet’le ilgili belgesel bir film yapmayı tasarlamıştım. Tarık Akan’ın oynayacağı bu film için Nâzım Hikmet’i yakından tanıyan Müzehher Vâ-Nû, Avni Arbaş, Mehmet Ali Aybar, Andrey Voznesenski, Nail Çakırhan ile uzun konuşmalar yaptık. Bazı nedenlerle, bu filmi sonra gerçekleştiremedim. Söylemedikleri söylediklerinden fazla olan, konuşurken kullandıkları kelimelerin arasında hep sessizlik taşıyan bu 20’nci yüzyıl kahramanlarının düşünceleri, tozlu kasetlerde kalsın istemedim. Onlarla yaptığımız konuşmalardan, bu kitaptan başka sende geriye ne kaldı diye soracak olursanız şöyle derim: Sessizliklerle dokunmuşlardı birbirlerine.”

Sessizliklerin Dokunuşu-Nâzım Hikmet Üzerine Konuşmalar
Ali Özgentürk
Ayrıntı Yayınları

 

KİMLERLE KONUŞULDU?

Müzehher Vâ-Nû:

Yazının Devamını Oku

Yunus Emre anmaları

17 Eylül 2021
Yunus Emre’nin vefatının 700. yıldönümü vesilesiyle 14 Eylül 2021’de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde bir anma gecesi yapıldı.

Yunus Emre’nin benim için önemi büyüktür, masamda bulunan bazı kitaplar değişir ama değişmeyen tek kitap Yunus Emre’dir.

Altın Kitaplar Yayınevi’nde iken Abdülbâki Gölpınarlı (Bâki Hoca) kitabını bana getirmişti, rahmetli Dr. Turhan Bozkurt ile severek o kitabı yayımlamıştık.

Aldığım ödüllerden unutamadığım bir tanesi Yunus Emre Enstitüsü’nün 10. Yıl Kutlamaları kapsamında enstitü başkanı Prof. Dr. Şeref Aktaş tarafından bana sunulan ‘Onur Ödülü’dür.

Türkçenin medeniyet dili kimliğiyle bilinçli ve doğru kullanılmasının sağlanması için ‘Dünya Dili Türkçe’ başlıklı bir seferberlik yürütülmesi amacıyla 2021 yılının hem UNESCO hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ‘Yunus Emre ve Türkçe Yılı’ ilan edilmesinin ardından bakanlık, yurtiçi ve yurtdışında kapsamlı etkinlikler düzenledi, düzenliyor...

Anma etkinliklerinin teması ‘Aşkın Türkçesi’ olarak belirlendi.

Arkeoloji Müzesi’nde ‘Yunus Emre Kaligrafi ve Tipografya Sergisi’ de ziyarete açıldı.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Başkanı İskender Pala şöyle dedi:

“Burada Yunus’u herkes benden daha iyi biliyor. Buraya gelen insanların her birinin gönlü Yunus diye çarpıyor. Yunus’un maneviyatından ve belki de ruhaniyetinden etkilenerek buluştuğumuza inanıyorum.”

Yazının Devamını Oku

‘Sıfır’ın Yaz Tatili’

14 Eylül 2021
Öğrenciler tatilden döndüklerinde bazı öğretmenlerin kompozisyon konusu şuydu: “Tatili nasıl geçirdiniz, tatilinizi anlatın.”

Bu konu çok garibime giderdi, Anadolu’nun uzak yerlerindeki insanların yaşamında tatil ne değişiklik yapabilirdi? Ben de yazı ve yaz tatillerini sevmediğim için ailemin tatile gittiği yerlerde bile kalmaz, sabah Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne gider, kütüphane kapandığında evime dönerdim.Yanıtlayamayacağım tek soru buydu.

Rahşan İnal’ın yazıp Müjde Başkale’nin resimlediği “Sıfır’ın Yaz Tatili” kitabını okurken bunlar zihnimde bir ordu gibi sıraya girdi.

Bakın ‘Sıfır’ın oyun bozanlığına...

“Yaz tatili başladığından beri, Ada’nın matematik defterindeki rakamlar, sayfalara boncuk gibi dizilmiş, miskin bir uykuya dalmışlardı. İçlerinden biri hariç. Sıfır, arkadaşlarının sessizliğinden ve hareketsizliğinden iyice bunalmıştı. Ofluyor, pufluyor, dışarı çıkıp kumsalda Ada ile oyun oynamak istiyordu. Defterden çıkmanın bir yolunu mutlaka bulmalıydı.”

“Solda sıfır, hiçbir değeri yok.”

Sıfırın bazı zaman işlevi inkâr edilemez. Ekonomik önlemlerde sık sık duyduğum, okuduğum, “Sıfırlar atıldı” sözüydü.

Ne var ki sağa geçince itibar kazanıyor.

Rakamlarla benim de başım pek hoş değildir. Masamda not alacak kalem ararken telefondaki arkadaşım bana bir anekdot nakletti.

Yazının Devamını Oku

Burada ne yenir, ne görülür, ne alınır?

11 Eylül 2021
Ömür Akkor tutkulu bir gezgin, biraz da maceraperest... ‘Türkiye Gastronomi Atlası’ kitabıyla ülkemizin hem tarihi zenginliklerini hem de yemek kültürünü okuyucuyla buluşturuyor. Eğlenceli bir rehber...

Otomobille, karavanla Türkiye gezisine çıkarsanız, durduğunuz her yerde “Burada ne yenir, en ünlü yemeği hangisidir, bunu en iyi hangi lokanta yapar” diye sorarsınız.

Ömür Akkor hazırladığı ‘Türkiye Gastronomi Atlası’nda işte bu soruları yanıtlıyor. Sizi yemek arama zahmetinden kurtarıyor.

Çok karayolu seyahati yapan biri değilim ama gittiğim kentlerde de böyle bir danışma kitabına ihtiyaç duyarım.

Ömür Akkor, tutkulu bir gezgin, biraz maceraperest, çok şeyin tadını çıkarmış biri.

Hayatından birkaç not yazdığımda gerisini okumak istersiniz...

- Kilis’te doğdu.

- 25.000 kitaplık özel kütüphanesi var.

- Yılda 90.000 km civarında seyahat etti.

Yazının Devamını Oku

Bakanlığa bağlı müzeler

9 Eylül 2021
Gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı gerek özel müzeler hakkında bilgi verilmesinin gerekli olduğuna inanırım.

Yaşadığınız kentteki müzelere gitmelisiniz. Çünkü sadece bugünün sergileri görsel tarihimizi anlamanızda yeterli değildir. Müzeler sadece belli malzemelerin, resimlerin saklandığı yerler değildir. Böyle bir anlayış müzeyi çağdaş etkinliklerden uzakta tutar.

Sanat tarihi bölümü bulunan üniversitelerin de müzeleri olmalıdır. O üniversitedeki öğretim üyelerinin kimilerinin de eserlerini oraya bağışladıklarını biliyoruz. Söyleşiler için gittiğim Anadolu’daki üniversitelerin, bu özelliği yerine getirdiklerini gördüm.

Yetkililerin verdiği bilgilere, yorumlarla birlikte yazımda yer verdim.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı hizmet veren 3 resim ve heykel müzesi bulunmaktadır. 1963 yılında Erzurum Resim Heykel Müzesi ve Galerisi, 1973 yılında İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi ile 1976 yılında Ankara Resim ve Heykel Müzesi açılmıştır.

ANKARA RESİM VE HEYKEL MÜZESİ
Ankara Resim Ve Heykel Müzesi olarak faaliyet gösteren yapı, Yüksek Mimar-Mühendis Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927 yılında Namazgah Tepesi’nde inşa edilmiştir. I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en güzel örneklerinden olan yapı Türk Ocakları merkez binası olarak projelendirilmiştir. Atatürk, bu projeyi Arif Hikmet’in kendi çizdiği suluboya resminden bakarak beğenmiş ve onaylamıştır.

Ayrıca, binada Türk motiflerinin kullanılmasını istemiş ve yalnızca Türk işçilerinin çalıştırılmasını emretmiştir. Türk taş ustalarının önemli bir kısmı Kurtuluş Savaşı’nda cephede şehit düştüğünden Mimar Koyunoğlu mezar taşı ustalarını toplayarak Marmara adasından binbir güçlükle getirttiği mermerler ile binanın inşaatını tamamlamıştır.

Yazının Devamını Oku

Maçka Palas’taki buluşmalar

7 Eylül 2021
Yazar evlerinin korunmasının, müzeye dönüştürülmesinin gerekliliği üzerine Hürriyet’te bir kampanya başlatmıştık. Kendi evlerinin ya da uzun süre oturdukları evlerin müze yapılması düşüncesi kabul gördü.

Abdülhak Hâmid’in Maçka Palas’ta oturduğu dairenin satılması ve popüler bir restoran işletmecisine geçmesi, tartışmaları gene alevlendirdi.

Apartmanın dışında bir plaket vardı, umarım ona dokunmamışlardır.

Şair o evde birçok konuğu kabul etmişti, en çok hatırlananı da Nâzım Hikmet’in onu ziyaretiydi. Eşi Lüsyen Hanım’la birlikte birçok edebiyatçıyı o evde ağırlamışlardı.

O katı ‘Gazup Bir Şair’ şiirinde yazmıştı Hâmid:

*

“Sanmayın yer altında bir bodrum,

açmışım gökyüzünde bir uçurum,

ki derûnunda ben varım ancak!

Yazının Devamını Oku

Müzik tarihimizden unutulmaz sesler

5 Eylül 2021
Müziğimizin önemli bestecilerinin eserlerini Enver Mete Aslan ud, İstanbul lavtası ve şehrudla icra ediyor. CD’nin adı: ‘Tel Boyunca’.

“Ud sanatçısı ve Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Enver Mete Aslan’ın ud, İstanbul lavtası ve şehrud icrasıyla hazırlanan ‘Tel Boyunca’ albümü Anadolu’da yaşamış pek çok müzik kültürüne ev sahipliği yapmaktadır. Anadolu topraklarında yaşamış ve yaşayan seslerin bir araya geldiği albüm, Enver Mete Aslan’ın besteleri ile Türk müziği tarihinde önemli konuma sahip bestecilerin eserlerinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Bestelerde mehter müziğinden çeşitli dini ve etnik müziklere, peşrevden saz semaisine pek çok örnek ‘ud ve ailesi’ ile kaydedilmiştir. Bu aileye misafir olarak Derya Türkan, Furkan Bilgi, Ali Tüfekçi ve Serkan Mesut Halili de icraları ile müziğe katkıda bulunmaktadırlar. Müziklerin kayıt, miks ve mastering aşamalarında ise Stüdyo Trio çatısı altında Uğur Özcan ve Ferhat Uçar bulunmaktadır. Enver Mete Aslan, yurtiçi ve yurtdışında verdiği konserlerin yanı sıra yaptığı akademik çalışmalarla tanınıyor. Ud için yazdığı iki eğitim kitabı ve İstanbul Lavtası için yazmış olduğu metot kitabı bulunmaktadır.”

Gençliğimde Saadet Teyzem’den ud çalmayı öğrendim, nota okumayı da. Onu dinleyenler çift mızraptaki ustalığını överlerdi. Evmizdeki müzik toplantılarında çalardı, ben de daha sonra müziğe meraklı birçok arkadaşımla evimizin bahçesinde komşulara konserler verirdim. Bir arkadaşımız keman çalardı.

Ud öğrendikten sonra Türk müziğinin birçok notalarını Beyazıt’taki Şamlı İskender’den aldım, bestecilerle orada tanıştım. Ud çaldığım için rahmetli arkadaşım Aydın Emeç de bana bir Manol ud armağan etmişti. Bakımını da Onnik Usta’ya yaptırmıştım.

Birçok notayı da kemençe virtüözü Cüneyd Orhon bana verdi.

Unutulmaz anılarım arasında biri: İstanbul Radyosu’nun alt katındaki kantinde Fehmi Tokay’ın bir şarkısının icrasına benim de udumla katılmama müsaade etmişlerdi. Fehmi Tokay, güftesi Mehmet Gökkaya’ya ait ‘Terket beni artık sende vefa yok’ bestesinin nasıl okunması gerektiğini bize anlatıyordu.

Birlikte çaldığım üstadlar Hüsnü Anıl ve Cüneyd Orhon’du.

Barış Manço’nun ‘Dağlar’ kaydının kemençe solosunu da Cüneyd Orhon çalmıştı.

O besteyi de ilk kez aramızdan ayırdıkları

Yazının Devamını Oku

Duygu Asena ödüllü kitap: Ev

4 Eylül 2021
Bu yıl Duygu Asena Ödülü’nü alan Nermin Yıldırım’ın ‘Ev’ kitabı, uzun bir yolculuğun romanı! Yıldırım, usta gazeteci Asena için “Kadınlarla ilgili sorunların yazılmasında, yaygınlaşmasında önümüzü açtı” diyor.

yi romancı Nermin Yıldırım’ın ‘Ev’ kitabı bu yıl Duygu Asena Ödülü’nü kazanmıştı. Yıldırım’a ödülünü aldığı Duygu Asena’yı sorduğumda özetle şöyle dedi: “Kadınlarla ilgili sorunların yazılmasında, yaygınlaşmasında önümüzü açtı.”

‘Ev’, uzun bir yolculuğun romanı...

Tanıtımından: “Nermin Yıldırım bizleri uzun bir yürüyüşe çıkararak, kendini evinde hissedemeyenlerin, evinden zorlu koparılanların, kaçmak zorunda kalanların, hiçbir yere sığınamayanların dünyasına ortak ediyor.”

Romanın ilk cümlesi: “Gece uzun sürdü.” İlk cümlenin çağrışımıyla geceye dair satırlar, dizeler zihnimde canlandı. Elbette başta Bilge Karasu’nun ‘Gece’si...

Sait Faik Abasıyanık’ın, ağaçlar arasında birden yazmaya başlamasını düşünüyorum. İyi yazarlar çoğunlukla birbirlerini anımsatırlar.

YALNIZLIK BİR TERCİHTİR

“Eve dönmek istemeyen beş yaşındaki halimi düşününce bir yumru yerleşti içime. İnsanın dönebileceği bir yeri olmamasının anlamını bilmiyordu henüz o sersem çocuk. Ya da bal gibi biliyordu da tam bu yüzden, orayı yitireceğini sezdiğinden dönmek istemiyordu.”

Uzun yürüyüşte elbet geri dönmeler vardır, çünkü hayatın o evresinin başı, simge olayları, adları vardır.

Yazının Devamını Oku