Kent Oyuncuları’nı birçok kişi seyretmiştir. Yıldız-Müşfik Kenter kardeşlerin yanında Kent Tiyatrosu’nun önemli bir ismi de şair ve tiyatro dünyasının unutulmazı Kâmran Yüce’dir. Üçünü de seyreden biri olarak tiyatro tarihimizdeki vazgeçilmez yerlerini unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Hiç kuşkusuz bu isimlere Şükran Güngör’ü de katmak gerekir.
Çevirmen, yayın yönetmeni Kâmran Yüce’nin kızı Deniz Yüce Başarır’ın büyük emekle hazırladığı ‘Perde Kapanmasa Görecektiniz’ kitabı, yalnız Kenterlere değil, tiyatro tarihimize de ışık tutuyor.
Kitabın kapağı şöyle:
“Perde Kapanmasa Görecektiniz
Kâmran Yüce’nin arşivinden Kent Oyuncuları’nın Kuruluş Hikâyesi (1959-1986).”
Kitabın adı Yüce’nin bir dizesinden alınmış.
Kitabın ilk yazısı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ait…
Deniz Yüce Başarır ‘Başlarken’ yazısında kitabın oluşumunu kaleme alıyor. Çalışmaların temelini gerçekleştiren Başar Başarır’ı şu cümleyle tanıtıyor: “Değerli eşim Başar Başarır’dan rica ettim: Babamın arşivini benim için tarar mısın, diye. Çünkü tiyatronun belleği, 1986’daki ölümüne kadar oyunculukla birlikte, dergi, afiş, ilan, basınla ilişkiler gibi birçok işi de yürüten babam Kâmran Yüce idi.
Yahşi Baraz’ın ‘Fahrelnissa Zeid – Fırtınaya Doğru’ kitabı uluslararası önemde bir sanatçımızın hayatını, sanatını ayrıntılı bir çalışmayla bize iletiyor.
Yahşi Baraz, sergileriyle, çalışmalarıyla, kitaplarıyla Türk resmine büyük katkıda bulunmuştur.
Kitaptaki yazıların ana başlıkları:
Sunuş / Yahşi Baraz
Fırtınaya Doğru / Oğuz Erten
Fahrelnissa Zeid’e Yeniden Bakmak: Batılı Görüntünün Doğulu Kökeni / Hasan Bülent Kahraman
Hayatın İlk On Beş Yılı
Ahmet Sait Akçay’ın ‘Modern Afrika Edebiyatı - Dönemler, Temalar, Yaklaşımlar’ kitabını görünce hemen okumaya başladım.
Akçay daha önce de ‘Hece’ dergisinin ‘Afrika Özel’ sayısının editörlüğünü yaptı.
Afrika’nın edebiyatını, edebiyatçılarını okursak siyasal olayları bir düşünce temeline oturtabiliriz.
Yazar kitabı kime adamış:
“Dost, mentor ve kardeş olarak gördüğüm Sevgili Harry Gruba’ya, -hiç eskimeyecek- anısına.”
Kitap 24 bölümden oluşuyor.
Giriş’te Afrika edebiyatının çeşitliliğini tanıtıyor.
“Ex Africa semper aluquid novi, ‘Afrika’dan her zaman yeni bir şeyler çıkar’”
436 sanatçının 1240 eserine ev sahipliği yapan Contemporary İstanbul; koleksiyonerleri, uluslararası basını ve de sanatseverleri yeni adresi Tersane İstanbul’da ağırlıyor.
Fuar, bu akşam sona erecek. Uluslararası bu tür fuarların, sergilerin en önemli yanı, dünyadaki eğilimleri, yenilikleri, girişimleri yaşadığımız ülkede görebilmek.
Bu yıl CI’nın sergisini basından izledim. Yeni ve açık mekânda açılmasını gerek ziyaretçiler gerek sanatçılar açısından çok yerinde buldum.
Tatil günleri pandeminin yasakladığı dönemlerde birçok kişinin nasıl sıkıldığını bilirim. Hele hafa sonu tatillerini sanatsal etkinliklere adamış insanların sıkıntısının derecesini tahmin edemezsiniz.
Koleksiyoncuların da bu sergiyi beklediklerini hepimiz biliyoruz, çünkü tek tek galerileri gezmenin yoruculuğu düşünüldüğünde Türk resminin önemli adlarını bir arada görebilmek sanırım alıcılar için de bir fırsattır. CI’nın bir başka yanı da sanatseverlerin sanatçılarla buluşabilmeleri, konuşabilmeleridir. Ayrıca onların kitaplarının da bu konuda meraklıların kitaplıklarını zenginleştireceklerini umuyorum.
Akbank’ın ana sponsorluğundaki 16. Contemporary İstanbul ön izlemenin ilk günü, Türkiye Turizm ve Tanıtım Geliştirme Ajansı-TGA’nın desteği ile uluslararası basın için yapılan basın toplantısıyla başladı. İngiltere, Rusya, ABD, İsviçre, Hollanda ve Almanya’dan fuar için TGA ve CI davetiyle İstanbul’a gelen 30 basın mensubunun katıldığı basın toplantısında CI Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, uluslararası basına, CI ve İstanbul’un geleceğini anlatan kısa bir sunum ve konuşma yaptı. Prof. Hasan Bülent Kahraman’ın konuşması ile devam eden program, Prof. Marcus Graf’ın rehberliğinde yapılan fuar gezisiyle devam etti. 16. edisyon için İstanbul’a gelen gazeteciler, üç günlük program dahilinde Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Arter, Meşher ve Contemporary İstanbul Vakfı’nın Fişekhane’de bulunan sanat alanı Cocoon’u ziyaret ettiler. Gazeteciler bunların yanı sıra İstanbul’un tarihi yapıtlarını da gezdiler.
16. CONTEMPORARY İSTANBUL’DA SANATSEVERLER NELER GÖRECEK?
*
Metin Turan’ın ‘Beyaz Güzel Bir Boşluk-Edebiyat Yazıları’ kitabını beğendim. Kitap dergileri, edebiyat dergileri hiç kuşkusuz bu anlayışı benimsemelidir. Dergilerde fiction (kurgu) ve non fiction (kurgu dışı) başlıklı bölümlerde satışlara göre listeler yapılıyor. Oysa Batı dergilerinde okuduğum bölüm ‘Eleştirmenlerin Seçtikleri’dir. İşte inceleme kitaplarını, popüler olmayan kitapları ancak bu bölümden öğreniriz.
Kitabın önsözünde edebiyat/toplum bağına değiniliyor:
“Edebiyatımızın yaşamımızdaki işlevini sadece okuma merakıyla ölçülendiremeyiz. Başka sanatsal üretim ve etkinlikler gibi edebiyatı hayatımızdaki kabalıkları, kalınlıkları ayıklama olarak da düşünmek gerekir. Buysa öğrenmekle olasıdır. Türk edebiyatını kavrama çabam, bu edebiyatı var eden şahsiyetleri öğrenme çalışmalarımdır. Türk edebiyatçısının ‘toplumsal olanla’ bu denli ilişkisi, bizlere onlar ve yapıtları üzerinden belli dönemlerin sosyal ve siyasal kesitlerini, eğitim ve sanat politikalarını öğrenme olanağı sağlamaktadır.”
İçerik listesi şöyle:
-Romantik Tarihçilikten Halkçı Folklorculuğa Bir Mecbur Anlatıcı: Yaşar Kemal.
“Yaşar Kemal, sıklıkla kendisinin ‘angaje’ bir yazar olduğunu vurgular ve bu angajeliğini barıştan yana olmak, savaş karşıtı olmak, sömürünün, haksızlığın karşısında durmak, hakkı olanla hakça bölüşmek olarak ifadelendirir. Anlatıcı olarak mecburluğu burada yatar.”
-Yazınsal Gelişim ve Toplumsal Değişim Bağlamında Adalet Ağaoğlu Öykücülüğü.
“1970’ler sonrası Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden ve roman, deneme, tiyatro yapıtları yanı sıra, hikâyeleriyle de yazınımızda kendi özgün varlığını kanıtlayan bir yazardır Adalet Ağaoğlu.”
Şimdiye kadar orada Türkçe yazan ya da Almanca yazanlar konusunu işledim.
Elbette kültür ve edebiyat söz konusu olunca, yabancı ülkede bunları kuşatan kültüre değinmek şart.
60. yılda bu konuda araştırmaların yapılması gerekiyor.
Nuran Özyer’in ‘Dün Yabancı Bugün Arkadaş (?), 60 Yıldır Almanya’da Öykülerde Göç Edenler’ kitabı bize edebiyat yoluyla, göç olgusunun haritasını çıkarıyor:
“İç ve dışgöç olarak ikiye ayrılan göç olgusu, beraberinde birçok sorunu da getirir. Ülkemizde, özellikle tarım alanında hızlı makineleşme sonucu kırsal kesimlerden kente yönelen iş göçü, daha sonraları çok sayıda Türk vatandaşının ülkesinde yaşanan işsizlik nedeniyle göçmen işçi olarak başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine dışgöçler izlemiştir.
Toplumumuzda yaşanan bu hızlı değişim sürecinin sonucu olarak ortaya çıkan içgöç olgusu ve beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal sonuçların 1950’li yıllardan itibaren ciddi bir biçimde önem kazandığı görülmektedir.”
Özyer, inceleme kitaplarından ve günlük olaylardan yola çıkarak Türklerin, özellikle çocukların uyum sorunlarını inceliyor. Almanca konuşmamaları yüzünden, Türkiye’de başarılı olan çocuklar burada başarısız olmaktadır.
Başka açıdan da bakmak gerekir. Çünkü çoğu aileler buraya çalışmaya gelip para kazanıp ülkelerine dönmeyi planlamışlardır. Oysa çocukların düşünceleri farklıdır.
Bu merakınızı giderecek bir çalışma, Ömür Ceylan’ın ‘Ömürlük Şarkılar–Şarkılaşan Ömürler’ kitabı.
Türk müziğinin ölümsüz bestelerinin öyküsünü okuyacaksınız burada.
Yazar kitabı kime adamış?
“Adıyla ömrümü, varlığıyla gönlümü dolduran kızım Şiir’e...”
Şarkıların öyküsünün ardında derin aşklar vardır, kavuşamayanlar, yıllar sonra muradına erenler, beni etkiler.
Aragon’u da her dinleyişte anarım:
“Mutlu aşk yoktur.”
‘Ömürlük Şarkılar–Şarkılaşan Ömürler’
Orhan Veli’nin şiirlerini çoğumuz okuduk. Türk şiirine getirdiği yenilikleri tam anlamıyla fark edebildik mi? Evet, diyemeyeceğim. Çünkü Garip Üçlüsü şiirin tarihi üzerine düşünerek bir yenilik yaptı. Şairi anlayabilmek için onun düzyazılarını okumanın şart olduğu kanısındayım.
Orhan Veli’nin şiirlerini bilenler, yazılarını okuduktan sonra, yeniliğin köşetaşlarını daha iyi anlayacaklar. Bu bilgi, onun şiirini yorumlamakta yardımcı olacağı gibi başka şairler de şiir üzerine genel düşünce için bundan yararlanabilir.
Orhan Veli’nin ‘Bütün Yazıları’nı okurken birkaç cepheye açılım olanağı buldum.: Garip Üçlüsü şiire ne getirdi? Şiiri şairanelikten kurtarırken nasıl bir anlatım biçimi oluşturdular?
‘Garip’in ilk basımının önsözü... Şiir tarihinin bu önemli belgesi, Garip’in üç şairinin; Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın sonraki şiirleri üzerine izler içeriyor.
‘Garip’ yalnız Türk şiiri verileriyle kaleme alınmış bir yazı değil, şiirin dünyadaki serüvenini de değerlendiriyor: “Edebiyat tarihindeki her yeni cereyan şiire yeni bir hudut getirdi. Bu hududu azamî derecede genişletmek daha doğrusu, şiiri huduttan kurtarmak bize nasip oldu.
Şiire yeni bir dil getirme cehdi işte böyle bir kurtulma arzusundan doğuyor. ‘Nasır’ ve ‘Süleyman Efendi’ kelimelerinin şiire sokulmasını hazmedemeyenlerse şairaneye tahammül edebilenler, hatta onu arayanlar, hem de bilhassa arayanlardır.
Halbuki eskiye ait olan her şeyin, her şeyden evvel de şairanenin aleyhinde bulunmak lâzım.”
Orhan Veli, halkın içinden çıkan şiiriyse, edalarının güzelliği için zikrediyor: