Ferhan Şensoy’un oyunlarını da seyrettim, kitaplarını da okudum.
Elbette onu sahnede görenlerin belleklerinde unutulmaz görüntüler yaşayacak ama adını sürdürecek olan kitaplarıdır.
Yıllar önce yayımlanan ‘FerhAntoloji’ üzerine yazımdan bir bölümü aktaracağım:
“Sıkılmadan, mizahın zeki kıyılarına vurmuş şiir ve düzyazı örnekleri.”
Haldun Taner, onun ‘Kazancı Yokuşu’ kitabı için bakın ne yazmış:
“Yazgıdaşları imişçesine yansıttığı Kazancı Yokuşu’nun insancıklarını da bu külfetsiz anlatısı içinde bizlere sevdiriyor. Bu insancıklar nasıl ezildiklerinin tortusunu günlük yaşam sevinci içinde unutuyorlarsa, yazar da sanki onlardan biriymiş gibi toplumsal ukalalıklardan, yazarca bilgiçliklere yeltenmeden anlatısının tadını çıkara çıkara onlara ayna tutuyor.”
Kitaplarından bir alıntı:
“Baba Tahir emretti günlük tutun mollalar!”
Sanatçının yaşamını, sanatındaki evrelerini de titiz bir araştırmacı olan Serhan Yedig kitaplaştırdı.
Bu tür kitapların hazırlanmasının güçlüğünü bilirim, okuduğumda verilen emeğin derecesini hemen teslim ettim.
Biyografi kitaplarının ayrıntılı olanı bize bir kişinin ekseninde dönemin siyasal, toplumsal özelliklerini de yansıtır, böylece bir sanatçının yetişme ortamının köşe taşlarını da öğrenir, değerlendirmemizde onları da yorumlarımıza katarız.
Kitabın alt başlığı:
‘Piyano Çalmak Güzelliklerde Yaşamaktır’
Kitabın başında ödül töreni fotoğrafı ve SCA Müzik Vakfı Başkanı Ali Başman’ın konuşması var.
Ödül gerekçesini de bu konuşmadan öğreniyoruz:
Arkeolog Muhibbe Darga’yı (1921-2018) tanıdıysanız onunla ilgili bir anı, unutamayacağınız bir bilgi ya da görüntü belleğinizde yer etmiştir. Ben tanıştım.
Emine Çaykara’nın ‘Arkeolojinin Delikanlısı Muhibbe Darga’ kitabını yalnız arkeologlar değil, birçok kişi okumuştur.
Arkeolojiye adanan bir yaşamın tanıklığıyla, toprak altı ve toprak üstü zenginliklerinin bir kişide buluştuğunu fark edersiniz.
A. Muhibbe Darga gibi yaşamı her zevkle kuşatan kişilerin yemekle ilgisi vardır. Ben tanıştığım kişilerin menülerini merak ederim, çünkü zevk skalasında yer alırlar.
A. Muhibbe Darga’nın ‘Kazı Başkanının Karavanası-Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri’ kitabını yeniden iştahla okudum.
Bulunabilen malzemelerden lezzetli yemekler ortaya koymanın sadeliğini ve kolaylığını görünce hemen mutfağa girebilirsiniz.
Kitabın ithafı şöyle: “Sevgili Emine Çaykara’ya.”
Sunuş, Darga’nın yemek-sofra konusundaki ritüelini bize aktarıyor: “Toprakla uğraşan, özellikle toprak altı kültür ve tarih zenginlikleriyle uğraşan, yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimini aşkla toprağa adayan bir kadın, nasıl yemekle uğraşır? Olur olur.
Oktay Akbal’ın (1923 – 2015) ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ öyküsü, İkinci Dünya Savaşı’nın tek cümlede edebiyata getirilişidir.
Oktay Akbal, roman, öykü, deneme, köşe yazısı alanında ürünler verdi.
‘Suçumuz İnsan Olmak’ kitabı Erdoğan Tokatlı tarafından 1986’da sinemaya aktarıldı.
Birçok edebiyat ödülü kazandı.
Muğla Belediyesi, son yıllarını Akyaka’da geçiren Oktay Akbal adına bir ödül düzenledi.
28 Ağustos’ta verilecek ödülün programı Akbal’ın mezarının ziyaretiyle başlayacak.
Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde yapılacak ödül töreninde Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, bu yıl ödülü kazanan Adil İzci, Oktay Akbal’ın eşi Ayla Akbal ve Hikmet Altınkaynak birer konuşma yapacak.
Ödül töreninden sonra Lozan Karikatürleri Sergisi gezilip Quartet Orkestrası eşliğinde Oktay Akbal Fotoğraf Video Gösterimi gerçekleştirilecek.
Şu sorunun yanıtını tartışıyorlar:
‘Kapalıçarşı esnaflığı bitiyor mu?’
Kapalıçarşı’nın benim ve kuşağımın yaşamında önemli bir yeri vardır. Beyazıt’ta üniversiteden çıkar, Çınaraltı’nda oturur, Sahaflar Çarşısı içinden Kapalıçarşı’ya girer, oradan Bâb-ı Âli’ye gidip Ali Avni Öneş’in kitap dağıtım bürosuna uğrardık.
Sonraları oradan da gazeteye, yayınevine giderdik.
Gençliğimde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde çalışır, öğle yemeği için de Kapalıçarşı’daki lokantaya giderdim.
Kapalıçarşı’yı öğrenebilmek için Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk’un editörlüğünü yaptığı ‘Geçmişten Geleceğe Kapalı Çarşı’ kitabını okumanızı salık veririm. Konunun uzmanlarının yer aldığı bu kitaptaki bilgileri hepimiz anlayabiliriz.
Kitapta Sahaflar Çarşısı üzerine de gerekli bilgi veriliyor.
Kapalıçarşı’nın ilk kuruluşunda buradan çıkan ürünler önce saraya gönderilirmiş. Tanzimat’tan sonra da fabrikasyon üretim başlamış.
Anadolu’nun çeşitli illerindeki müzisyenlerin icralarını toplamak, müzik zevkimizin farklılıklarını ortaya koymak açısından çok önemli bir çalışmadır. Bu kayıtlar sadece müziği anlamakta kaynak özelliğini taşımıyor. Yaşama biçimini, toplumsal ilişkileri, tercihleri de öğrenmemizi sağlıyor. Batı ile Doğu’nun buluştuğu ülkemizde, müzik tarihi birçok konuda yorumlayıcı özellik taşıyor.
Bu kaynakları her dinlediğimde, o şehri, o yöreyi tanıyorum. Cumhuriyet rejimi Anadolu’nun zevk haritasını çıkarak araştırmacılara malzeme sundu. Önce Toker’den albümün kısa hikâyesini okuyalım.
“Hem bir Yozgatlı hem de müzik sanatı ve özellikle halk müziği ile yıllardır ilgilenen biri olarak Hâfız Süleyman adını ilk defa 1989 yılında, Maryland Üniversitesi (ABD) Etnomüzikoloji Bölümü’nde misafir öğretim görevlisi olarak bulunduğum günlerde duymuştum. Üniversite bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Center of Turkish Music (Türk Müziği Direktörü) müzikolog Prof. Karl Signell; merkezi tanıtmak amacıyla müzik arşivini gezdirirken, bir ara, etnik müzikler bölümünde bulunan çok sayıda plak arasından, kapağında ‘Masters of Turkish Music’ (Türk Müziği Üstatları) yazan bir uzunçaları pikaba koyarak bana dinletmeye başladı. Plağın kapağından, eski taş plak kayıtlarından yapılmış titiz bir derleme olduğu hemen anlaşılıyordu. Sırayla dinlemeye başladık: Safiye Ayla, Hâfız Şaşı Osman, Münir Nurettin, Hafız Burhan, Hafız Kemal... filan derken, altıncı eserde klasik sazlar, uzun hava açışını hatırlatan oldukça tanıdık müzik cümlelerinden oluşan kısa bir ezgi çalmaya başladı. Bu kısa ‘yol gösterme’nin ardından adeta çığlık gibi, tiz, parlak, içli bir tenor sesi yükseldi:
‘Hasta düştüm bî-mecâlim Bafra’da
Göksel Aymaz, ‘Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar’ kitabında büyük şairin eserleri üzerine eğilirken, onu dönemin edebiyatı, edebiyatçısı, siyasal dalgalanmaları, dönemindeki şiir ortamını kale alarak inceliyor. Böylece şairi bir bütün içinde okumak çabasına girişiyoruz.
‘Sonuç’taki cümle bir tanıtımı simgeliyor: “Hayata ‘milliyetçi şiirler yazan Paşa torunu’ olarak başlayıp yirminci asrın büyük sanatçıları arasına girmiş bir avangard olarak nokta koyan Nâzım Hikmet, bu bakımdan, yalnızca ‘yapıt üretme sanatı’nı değil, aynı zamanda ‘bir şair olarak kendini üretme sanatı’nı da içeren bir şiir sanatı yaratıcısıdır.”
Ünsal Oskay’ın Önsöz’ü Nâzım’ı da, kitabın yazarını da tanıtıyor: “Son olarak da belirteyim: Nâzım Hikmet’i, onun Stalin zamanında da, Kruşçev zamanında da devlet heyulasıyla, partiyle, bürokrasiyle mücadelesinde sanatçının özgünlüğünden, insanlık için daha güzel bir hayattan yana oluşunu vurgulayarak anlatıyor. Nâzım Hikmet’in bundaki ısrarıyla, tek bir ideolojinin sanatçısı olmaktan çıkıp zor dönemdeki Anadolu insanının da, tüm bir insanlığın da hâlini görebildiği, insanlığın bir türlü değiştiremediği zor dönemindeki durumunu anlayıp, anlatabildiği, bizleri de sorunun bu yönünü algılamaya yöneltebildiği için evrensel bir sanatçı olabildiğine vurguda bulunuyor.”
Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar
Göksel Aymaz
Literatür Yayınları
ŞAİRİN KÖYLÜ TANIMI...
Aymaz, şairin kendi eksenindeki gelişimini incelerken dünyadaki başka ustaları da gündeme getiriyor, onlarla mukayese ediyor. Kitabında Ece Ayhan’ı, Cemal Süreya’yı, Orhan Duru’yu da unutmuyor. Aymaz, önce sanatın, edebiyatın toplum içindeki yerini irdeliyor. Oradan Nâzım Hikmet’e, başka ustalara yol alıyor:
Necmeddin Okyay’ın hattındaki yazı:
“Hezâr gıbtâ o devr-i kadîm efendisine” (Yahya Kemal Beyatlı)
“Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine” (Süleyman Nazif)
Sergi kataloğunun başında Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın bir Takdim’i var. Onu tanıtıyor.
Sergi küratörü Osman Özsoy kitabın hazırlanışını anlatıyor, emek verenleri tanıtıyor.
Kataloğun bölüm başlıkları şöyle:
İbnülemin Mahmud Kemal İnal