Bir zamanlar çok popüler Kemal Özkan (1934–2014) adında bir sünnetçimiz vardı.
Hatta verdiği reklamın sloganını da anımsıyorum:
“Bugün sünnet, yarın deniz.”
Levent civarında bir sünnet sarayı vardı. Bu binanın bahçesine de Gürdal Duyar’a bir heykel siparişi verilmişti.
Açılışa Leylâ Erbil ile beni davet etmişti.
Heykelde Kemal Özkan’ın yanında iki çocuk duruyordu.
Heykelin açılışından sonra yanlış anımsamıyorsam ikimiz de birer kısa konuşma yaptık.
Cumhuriyet’in dünü, bugünü bu kitaplarda yer alıyor.
Bu dizideki kitaplardan biri de şu: ‘Türk Devletleri Tarih Atlası.’
Kitap iki farklı boyutta yayımlandı, biri ciltsiz, diğeri de büyük boy ve ciltli.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yayın anlayışını sürdürmesini öneriyorum.
Kitabın destekleyicileri:
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Nata Vakfı, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı.
Ana başlıklar:
İslam Öncesi Avrasya’da Türk Devlet ve Toplulukları
Bazen bir derginin koleksiyonunu bulursunuz ama aradığınız sayı yoktur, gerçekten de bütün çabalarınız boşa gider.
Tıpkıbasımların birkaç özelliği vardır. Zamanın kullanılan hurufatından sayfa düzenine kadar birçok alanın tarihini bulursunuz. Yıllar önce yayımlanmış derginin yazarlarını, edebi anlayışını da öğrenirsiniz, derginin kimiliğini de.
Kahramanmaraş’ta yayımlanan Hamle dergisinin tıpkıbasım cildini görünce bunları düşündüm.
Hangi yılları kapsıyor: Kasım 1952–Nisan 1958.
Hamle’nin Tıpkıbasımı Üzerine:
“Çağını okumak, yaşadığı çağa kendisinden bir şeyler eklemek insanın bastırılamaz merakıdır. Gelecek zaman, bilinmezliğiyle insandaki merak duygusunu kışkırtır. Bugünü yaşayaduran insanoğlu yarınını güvene alabilmek düşüncesinden kopamaz. Bundan dolayı insan, hayatını zenginleştirecek derinliklere yolculuklar düzenler. Bireyler için geçerli olan bu durum toplumlar için de geçerliliğini korur. Çünkü gelecekte yankılanacak her ses ve eylem ister bireyin, isterse toplumun olsun, varlığının güvencesi olur.”
Hayrettin Güngör/Belediye Başkanı
Birçok semtte, devlet ve yerel yönetimler kütüphane açıyor, 7/24 hizmet veriyorlar. Hiç kuşkusuz bu çok önemli bir çaba.
Peki kütüphanelerimizde LP’leri, CD’leri ve başka kayıtları dinlemek mümkün mü?
Hayır.
Kütüphane açacakların ses tarihini de düşünmelerini öneriyorum.
Zaman zaman bazı koleksiyon dükkânlarını dolaşıyor, oralarda makaralı teypleri, kasetleri görüyorum.
Bu kayıtları alsanız ne yapacaksınız, çoğumuzun evinde kasetçalar yok. Kütüphane açanlar bir bölümde de bunları satın alıp okurlara dinletmeliler.
Evlerinde LP, CD koleksiyonu olan ancak bunları bağışlayacağı yer bulamayan pek çok kişi biliyorum. Bunların bağışlanacağı bir merci olduğunu sanmıyorum.
Sözgelimi yıllar önce Yapı Kredi’nin yaptığı
Türkiye’nin çeşitli alanlarındaki hareketlerin, yaşama biçimlerinin tarihini öğrenmek için mutlaka İstanbul tarihini bilmek gerekir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e baktığımızda hem Osmanlı’daki yaşama biçimlerinin ve düşüncelerinin hâlâ yaşadığını, ardından da Cumhuriyet’le gelen Batı’nın, hayatımıza ve zevklerimize yansıyışını görürüz. Elbette Doğu-Batı tartışmasında Osmanlı ile Batı değişik biçimlerde birbirinin içinde gelişmiştir çünkü Tanzimat’la başlayan Batılılaşma birçok alanda gelişimini Cumhuriyet’te bulmuştur.
Gökhan Akçura’nın kitabını okurken geçmişteki durumu yorumlayan bazı satırların bu-gün de yaşadığını ve yaşatıldığını görmekteyiz. Her zaman söyleriz; bugünü anlamak için dünü bilmek şarttır. Çünkü hiçbir gelişim birdenbire ortaya çıkmaz ve gökten inmez. Hepsi zamanın içinde oluşumunu tamamlar. Şimdi bize olağanüstü gelse de...
Bazı bölümlerden yapacağım alıntılar İstanbul tarihinin belkemiğini tanıtacaktır...
Lunaparklar nasıl başladı?
Gorbaçov’un ölümünden sonra siyasi kişiliği üzerine tartışmalar başladı.
Berlin Duvarı’nın yıkılması üzerine yorumlar da yeniden canlandı. Yıkılan duvardan bir parçayı bana iyi şair Gültekin Emre getirmişti, çekmecemde duruyor.
Doğu Almanya lideri Erich Honecker’in bir sözü de belleğime yerleşmiş:
“Almanlar kazandıklarını sandıklarının sevincini yaşıyorlar, bir gün gelecek kaybettiklerini anlayacaklar.”
Birleşmede müzisyenlerin rolünü de okuduk. En çok da Kurt Masur’un adı geçiyordu. Öyle siyasal olaylar var ki döneminde nesnel değerlendirmeler yapılamıyor, o görev tarafsız tarihçilere kalıyor.
Savaşlar nereden çıkar, nedenlerini sıralayabilir miyiz?
İşte bir kitap, birçok karanlıkta kalmış olayı, kişileri değerlendiriyor.
Okumaya başladığımda, damıtılmış bilginin etkileyiciliğini gördüm.
Hiç kuşkusuz listenin başında Atatürk’ün ‘Nutuk’u gelir. Kurtuluş Savaşı’nın tarihinin yazıldığı kitaplar, bilinçli bir kutlamanın malzemeleridir.
Ben bu tür bayramlarda kitapçıların vitrin çalışmaları için bazı önerilerde bulunacağım.
Kitapçılar ne yapmalı?
Mesela bu haftanın vitrini, kitapçılarda bir köşe, 30 Ağustos ve Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in kuruluşunu konu alan kitaplardan oluşturulabilirdi.
Ana babalar, çocuklar seçimi bu köşeden yapmalı. Büyüdükçe Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i niçin sevdiklerini, bugünkü yaşamı bir liderin nasıl kurduğunu okuyarak daha iyi anlarlar.
Bazı kitaplar var ki yayınlandığında büyük satış rakamlarına ulaşır.
Turgut Özakman
Ali Mümtaz Arolat’ın ‘Bir Gemi Yelken Açtı / Hayal iklimlerine’ dizesi belleğimin değişmez gedikli konuğudur.
‘Bir Gemi ve Tekne Koleksiyonu’ kitabını okurken denize dair birçok şiir sökün etti.
Kimler mi?
Yahya Kemal Beyatlı – Açık Deniz
Necip Fazıl Kısakürek – Azgın Deniz
Erdem Bayazıt – Deniz
Orhan Veli Kanık