‘Sinan Ayakta Torunları Çadırda.’
Manşetten birkaç satır:
“Mimarlık dünyasına unutulmaz bir imza atan Mimar Sinan’ın Hatay’a bıraktığı neredeyse 500 yıllık külliyeler son felakette hiçbir zarar görmedi. Hatta bu külliyeler depremde evlerini yitiren vatandaşların sığındığı güvenli bir liman oldu.”
Mimar Sinan’ın ölüm yıldönümünde birçok eserini ziyaret ettim.
Silivri’ye her gidişimde köprüsünden geçerken onu anıyorum.
Yıllar önce bir yıldönümünde otobüs kiralamış, rahmetli Çetin Emeç başta olmak üzere yazı işlerindeki arkadaşları Selimiye Camisi’ni ziyarete götürmüştüm.
Mimar Sinan’ı ne kadar tanıyoruz? İlgililer dışında birçok okurun kitaplığında ona dair eserler yoktur.
Kısa bir süre önce yayımlanan bir kitabı okumanızı tavsiye edeceğim:
Kahramanmaraş’ın birçok kitabından söz ettim, dergilerini yazdım. Her sayfa bana şimdi hüzün veriyor.
‘yitiksöz’ dergisinin genel yayın yönetmeni beni aradı, hayatta olduğunu söyledi.
- ‘yitiksöz’ün kapağında Osman Sarı’nın iki dizesi var:
“Ey bizi bekleyip bekleyip hüzünlenen çağ
Bir hal olmuş bize bir hal olmuş bize.”
Arif Ay’ın yazısının başlığı, ‘Yarasını Saklayan Şehirler’:
“Struga Şiir Akşamları için gittiğim Üsküp’te yaşlı bir amca, ‘Benim akrabalarımın, komşularımın çoğu İstanbul’a, Bursa’ya göçtü. Ben burada kaldım Osmanlı’nın emanetini korumak için’ dediğini hatırladım.”
Struga Şiir Akşamları’na ben de gittim, bir tebliğ okudum.
En son İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda okulun yetkili kurulundan lisedaşlarım beni ziyarete gelmişlerdi. Üç mezun Cemil Meriç, Aydın Boysan ve benim adıma kitap okuma kartları hazırlamışlar ve bir de rozet vermişlerdi.
Baki Süha Ediboğlu’nun dizelerini mırıldanmaya başladım:
“Beni de alın koynunuza hatıralar.”
Selâhattin Pınar da bu şiiri bestelemişti.
Pertevniyal Valide Sultan, burayı 1872 yılında kurmuştu.
Hıfzı Topuz’un ‘Meyyale’ romanının kaynağı da onun 1880’lerde dikte ederek yazdırdığı ‘Sergüzeştname’ydi.
Ziyaretime gelen Pertevniyallilerle anılar denizinde kulaç atmaya başladık.
Albümümde bir fotoğraf hâlâ duruyor, lisenin bahçesinde ayakta duruyorum, elimde
Deprem yüzünden başka şehirlere, başka beldelere taşınanların yüz ifadelerine bakamıyorum.
Onları anlatmak için kalemi elime aldığımda her cümle bana eksik geliyor.
Otobüslere binenlerin söyledikleri bana Erich Maria Remark’ın ‘Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ romanından bir cümleyi hatırlatıyor. Terk edenlerin dönüş psikolojisini romana getiriyor:
“Terk ettiğimiz yer, döndüğümüz yer değildir.”
Hiç kuşkusuz anılar, acılar peşlerini bırakmayacak. Belki daha da kahredici yoğunlukta belleklerine düşecek.
Yıkılmış binaların başında umutla bekleyenlerin bakışlarını ancak Ahmet Oktay’ın bir dizesiyle ifade edebilirim:
“Her yüz bir öykü yazar.”
Depremin çocukların yaşamında bırakacağı izleri silmek için olağanüstü çaba göstermeliyiz. Onları eğlenirken, gülerken görelim. Güleryüzleri solmasın diyorum.
Ekrana yansıtılan göçükten çıkarılma anlarını hepimiz evimizde aynı umutla yaşıyoruz.
Bazı görüntüler, sözler, insan olmanın faziletini simgeliyor. Kundaktaki çocuklara sarılanlar sanki kendi çocuklarının mucizesini, sevincini yaşıyorlar.
Göçükten kurtulan küçük bir kızın “Kardeşimi kurtarın, o küçüktür” demesi, bir Almanın göçük altındaki yurttaşımıza Türkçe seslenmesi, ölen kızının elini bırakmayan baba, belleğimizden hiç gitmeyecek.
***
YILLAR önce bir heykel sempozyumu düzenleyen Gölcük, Değirmendere’ye gitmiştik. Deniz kıyısındaki bir kafede ağırlamıştı bizi o zamanki belediye başkanı Ertuğrul Akalın.
17 Ağustos depreminde de binlerce insanımızı kaybettik. Oturduğumuz o kafe ve sempozyumda yapılan heykeller de sulara gömülmüştü.
Art arda gelen üzücü haberlerden biri de Kıbrıslı genç sporcuların ölümü. Umutların, yarınların yok oluşu. Unufak olan şehirlerin tarihi, kültürü de tozlar arasında yitip gidiyor.
Orada çalışan basından arkadaşların çabasını, tanıklıklarını gördükçe, bazı mesleklerin nasıl fedakârlık istediğini anlıyoruz.
27 Ocak’ta dinleyicilere sunulan albümde kimlerin parçaları var:
- Âşık Daimi
- Âşık Ali Metin
- Musa Eroğlu
- Ali Özcan Dede
- Nurullah Akçayır
- Hüsnü Arkan
Hıfzı Topuz 100 yaşına bastı. Yaşadıklarını, tanıklıklarını her kuşak okumalıdır. Savaşlardan dostluklara çekilen çizgide bütün yaptıklarının ötesinde bir aydın kimliği vardır.
Tarihin seyrinde, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yürüdüğümüz bütün yollarda onun kalem izlerine rastlarız.
Külliyatını gözden geçirdiğimizde edebiyatın belgesel yanını, işlevini de öğreniriz.
İstanbul’dan Paris’e, Afrika’ya uzanan hayatında renkli tespitleri ustalıkla bize yansıtmıştır.
Zeynep Bilgehan’a huzursuzluğundan söz ediyor. Yüzyılımızda dünyayı bilen bir aydının huzurlu olması mümkün değil.
Kitaplarını okuduğum Topuz’la yıllar önce evinin üst katında bir televizyon konuşması yapmıştım. Evin duvarlarında yakın dostu olan ressamların tabloları vardı.
Çalışmalarıyla yalnız yurtiçinde değil, yurtdışında da üne kavuştu, UNESCO’da bulunduğu yıllarda bizi dünyaya tanıttı.
“Bahar yaz güzel kış
Ben sen İsa ve Yahya
Bir gülü yetiştirmek için
Yaratılmışız
Şükür Tanrıya”
Kitabın alt başlığı:
‘Sezai Karakoç ve Diriliş’e Dair’
Kitabın ilk sayfasında Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı