Geçen hafta da yeni uzun çalarını dinledim: ‘Senfonik Türk Müziği.’
Uğur Çınar, tanıdığımız, dinlediğimiz besteleri yeni bir icra lezzetiyle bize sunuyor. Farklı icralar, farklı seslendirmeler bizde yeniden o parçaları dinleme duygusu uyandırıyor.
LP’de hangi parçalar yer alıyor:
A
- Yıldızların Altında
- Nazende Sevgilim
- Kalbe Dolan O İlk Bakış
Onlar bize Gaziantep’i anlatarak, yazarak o şehri sevdirdiler.
İkisi de oranın tarihini, yaşamını, insanlarını öylesine ustalıkla edebiyata getirdiler ki hepimiz biraz oralı olduk.
Mensubu olduğum ‘1950 kuşağı’nın bu iki adının hem kendilerini severdim hem de yazdıklarını.
Onat Kutlar’la aynı apartmanda oturuyorduk. Yenikapı’daki Kemal Bey’in kahvesinden yürüyerek evimize giderdik.
Ben Türk müziğinden söz ederdim, o da türkülerden.
O bana ‘Ey gaziler yol göründü’ türküsünü söyler, ben de ona ‘Saklayıp kalb-i mükedderde’ şarkısını mırıldanırdım.
Edebiyat hayatla hele kendi hayatınızla birleştiği oranda kalıcılığı artar.
Onat Kutlar
Bülent Eczacıbaşı’nın iki kitabını bu açıdan önemsiyorum. Bu kitaplar, kütüphanelik yapıtlardır. Koltuğunuza gömülüp roman gibi okuyamazsınız ama hayatınızın, mesleğinizin bir dönemde, bir gününde bunlardan yararlanırsınız.
Bülent Eczacıbaşı, yalnız mesleğinin değil, kültür, bilim dünyasının da gelişimini izler.
Kitabın adı ‘İşim Gücüm Budur Benim - İş İnsanının Yeni Sorumlulukları’.
Kapaktaki üç sorunun yanıtını veriyor bu kitap.
İşinsanı ne iş yapar? Değişen dünyada yeni sorumlulukları nelerdir?
Karşı karşıya olduğumuz küresel, yerel sorunların çözümüne işinsanları nasıl katkıda bulunabilir?
‘Dünyanın en iyi saklanmış sırrı’
Kitap-lık’taki “Editör’den” yazısı bu açıdan önemli:
“1953 Mayıs’ında ölmüş Orhan Burian, otuz dokuz yaşında. Deneme, eleştiri, çeviri, antoloji, tarih çalışmalarıyla dolu kısa ömrünü anlatan Ufuklar dergisi özel sayısı geçti elime. Kimler yazmış, neler denmiş merak ettim.
Vedat Günyol, Muhtar Enata, Halûk Y. Şehsuvaroğlu, M. Başaran, Nurullah Ataç, Seda Şener, Celâl Sılay, Bülent Ecevit, Fikret Arık, Vahit Turhan, Suat Taşer, Atalay Yörükoğlu, Mehmet Kemal, Yusuf Mardin, Sami N. Özerdim... Daha adı unutulmuş bir bu kadar insan. Fazıl Hüsnü Dağlarca da bir ağıtla katılmış bu acılı kervana. Az çok bilirdim ama ardından yazılanları okuyup kişiliğini tanıdıkça daha çok sevdim Burian’ı.
Kendimi alamayıp ‘Kırkın Kapısındaki Genç – Orhan Burian’ kitabının yazarı, tarihçi Zeki Arıkan’ın hazırladığı, vaktiyle YKY’den çıkmış günlükleriyle mektuplarını raftan masama indirdim, ara ara göz atıyorum şimdilerde.”
- Mehmet Rifat, ‘Eugene Ionesco (1909 – 1994)’ dosyasını hazırladı.
- Sinan Bakır’ın Tuğrul Tanyol’la söyleşisinin başlığı ‘Oysa düşünmeyen bir şiir olabilir mi?’
“Şiir ilerledikçe şairin kendisi bile onun nereye varacağını bilmeyebilir. Bu nedenle ilk ve son dizenin öneminden söz ederiz. Bazen hiçbir şey söylemiyormuş gibi görünen bir şiir, o son dizeyle amacına ulaşır.”
İyi bir şairin kendi şiiri ve şiir üzerine düşüncelerini yansıtan önemli bir söyleşi.
Müzik de bilerek dinlenir, özellikle genç kuşağın buna gereksinimi vardır. Bizde sadece çalınan parça ve icracısının adı ekranlarda gözüküyor.
Hemen itiraz sesleri yükselecektir: İnternetten öğrensinler.
Hayır, konserin başında, müzik eleştirmenleri besteci ve icracı, hatta orkestra üzerine bilgi vermelidir. Başka programda enstrümanları tanıtmalıdır.
Hikmet Şimşek’in programlarını anımsıyorum.
Yurtdışında bir çok başarılı sanatçımız var; onlar hakkında ne biliyoruz, günlük gazetelerde, Andante’de çıkan yazılarla yetiniyoruz.
Türk ve Batı müziğinin de bu konuşmalara ihtiyacı var. Dr. Nevzat Atlığ yönettiği konserlerindeki program broşüründe bilgi veriyordu. Özellikle o gün verilen konserin bestecileri hakkında bilgi yer alıyor, o broşürde küçük bir sözlük de bulunuyordu.
İKSV’nin müzik festivalinde de program öncesi yapılan konuşmaların dinleyiciyi bilgilendirme açısından önemli olduğunu vurgulamalıyım.
Yıllar önce tanınmış solistlerin radyodaki sunumunu şair ve spiker
Ercüment Ekrem Talu ile Çetin Altan’ın Tokatlıyan’daki yemek sohbeti bende yer etmiş.
Rahmetli arkadaşımız Tuğrul Şavkay bir gün evine yemeğe davet etmişti. Herkes “Ne zaman sofraya oturacağız?” diye sorarken Şavkay, bütün nezaketiyle “Sosu bekliyorum” cevabını verirdi.
Şekeri olan rahmetli dostumuz Oktay Kurtböke, “Yahu bana fenalık geliyor, peynir ekmek ver yeter bari” demişti bir keresinde.
Tuğrul Şavkay üstlendiği bütün görevlerde sofra adabını uygulardı.
Şimdi yerel mutfaklar da büyük kentlere geliyor.
Sofradaki yemek düzeni üzerine ne yapılmış?
UNESCO 2010 yılında Fransızların gastronomik yemeğine somut olmayan kültürel miras unvanını verdi.
Usul çok ağır olacak ki
‘Canlı Tarihler’ kitabını bu açıdan hemen okuma gündemime aldım.
Kimlerin anıları, tanıklıkları var?
- Hattat Rifat Yazgan
- İsmail Fenni Ertuğrul
- Lem’i Atlı
Yayına Sezgincan Yağcı hazırlamış.
Takdim
Çünkü özel sayılar bir yazar üzerine çeşitli görüşlerin, saptamaların yer aldığı başvuru kaynaklarıdır. Hece dergisi şimdiye kadar 44 tane özel sayı yayımladı.
Hece’nin çıkardığı ‘Sait Faik Özel Sayısı’ da kitaplığınızda bulunmalıdır.
İçindekiler şöyle sıralanıyor:
- Sunuş
Ali Karaçalı / Sait Faik Yeniden
- Birinci Bölüm:
Hayat, Hatıra, Portre