Fuarlarda kitap satışlarının önemini daima vurgularım. Çünkü yoğun trafiğin yaşandığı büyük şehirlerde belediyelerin kitabı orada yaşayanlara ulaştırmasını önemli bir görev sayıyorum. İş çıkışlarında herkes evine yetişme çabasındayken çok az kimse bir kitapçıya uğrayabilir ve yeni kitapları öğrenebilir.
Fuarların bir başka işlevi de genç kuşağı dünyanın ve Türkiye’nin yazarlarını, düşünürlerini, bilimadamlarını tanıtmasıdır. Bir başka özellik de okurun sevdiği, okuduğu yazarla tanışmasıdır. İmza günleri bunu mümkün kılar. Ayrıca okur okuduğu kitap konusunda yazara soru yöneltmek ister. Böylece merak ettiği şeylerin cevabını bulur.
Fuarlar açıldıkları semte yalnız edebiyatın değil, sanatın diğer türlerinin de havasını estirir. Bu kitap fuarında akşamları konserler verildi. Böylece Bağcılar festival havasında bir fuar yaşadı.
Fuar sadece kapalı alandaki stantlardan ibaret değildir. Dışarıdaki etkinliklerle öne çıkar. Kapalı alandan çıktığımızda cıvıl cıvıl bir genç kuşağın mutluluğuna tanık oldum.
Artık günümüzde tasarım ve düzenleme kavramları öne çıkıyor. Dışarıdaki alanda hoşuma giden bir çalışma vardı. Türk ve yabancı yazarların, ödül kazanmış olanlarının fotoğrafları ve biyografileri sergileniyordu.
Fuarın enstalasyon çalışmalarını Belediye Başkanı Abdullah Özdemir’in eşi Nihal Özdemir tasarladı. Yayıncılarla yaptığımda sohbette hangi kitapların öne çıktığını sorduğumda genç kuşağın özellikle biyografi eserlerine ilgi duyduklarını söylediler. Hiç kuşkusuz bu biyografi merakı edebiyatçılara özgü değilmiş. Sporcuların, sanatçıların da biyografi kitaplarına yoğun ilgi olduğunu aktardılar. Buna fantastik edebiyatı da eklemek gerekiyor. Demek ki kuşaklarında okuma tercihleri zaman içinde değişiyor.
Yayınevleri bile bu eğilimleri göz önünde bulundurarak seçim yapıyorlar. Tabii ki eski bir okur olarak benim gözüm yine klasiklere ve Sherlock Holmes’a takıldı. Fuarın desteklediğim yanlarından biri de çocukların kitap alabilmesi ve yayın evlerine bir katkı sağlanması amacıyla, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine verilen beş milyonluk kitap destek fonu. Ayrıca deprem bölgesine bağışlanmak üzere fuarda kitap kumbaraları kuruldu, burada toplanan kitaplar bölgedeki çocuklara, kütüphanelere bağışlanacak.
Belediyenin kendi yayınladığı kitapları da ayrıca övgüye değer buluyorum. Bağcılar Belediye Başkanı
Özellikle ebediyete göç ettiklerinde ortada kalmalarından korkuyorlar.
Gerçekten de gittikçe küçülen evler büyük kütüphanelerin yapılmasına imkân vermiyor.
Bir yere bağışlanırsa o kitaplardan birçok kişi yararlanabiliyor.
Şimdi başta hükümet olmak üzere yerel yönetimler yazarların, sanatçıların adına kütüphane kuruyorlar. Eğer adınıza kurulmadıysa da kütüphanede bir köşeyi size ayırıyorlar.
Böylece adınız bir ölçüde orada yaşıyor.
Böyle yapılmazsa pek çok önemli kitabınız kaybolup gidiyor.
Eğer belli bir alandaki uzmanlık kitaplığıysa söz konusu olan, onu da ilgili üniversitelere bağışlamak daha doğru.
İhtisas kütüphaneleri çok fazla değil. Zeytinburnu Belediyesi’nin kurduğu sanat kütüphanesi bu açıdan iyi bir örnek.
Hem kitaplarının okuruydum hem de dostumdu.
Çalışmalarıyla Cumhuriyet ve Cumhuriyet’in ilanından bugüne bir ülkenin en önemli günlerinin belgelerle doğru tarihini yazdı ve ilkelerin ışığında değerlendirdi.
Devrimin inançlı bir kişisiydi. Bazı bilim adamları vardır ki tarihin önemli bir dönemini onları okumadan anlayamazsınız. Zafer Toprak da bu tür insanların başında gelirdi.
‘Karalama Defteri’ için konuşma yaptığında, çalışma düzenine de hayranı olmuştum. Kitaplarını dış etmenlerden korumak için jelatinle kaplamıştı.
Hazırladığı birçok çalışmasının açılışında bulundum, bunlardan biri de Lozan Sergisi’ydi.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün kurucusuydu.
Bazı kitaplarında güncel birçok konuyu bulabilirsiniz.
Benim önemli bulduğum kitaplarından biri de
Başkalarının teşhisiyle bir odaya kapanmış ve durmadan çalışmış.
Çoğumuz böyle günler geçirdik. Sormak gerekir; yazmak, çalışmak için eve kapanmamıza bir salgın mı sebep oldu? Bu soruya net bir yanıt veremeyeceğim.
O dönemde sanırım birçok kişinin ruh kurtarıcısı müzik olmuştur.
Televizyondaki müzik kanalı Mezzo’da müzisyenlerin doğaya çıkıp orada enstrümanlarını çalışlarını gördükçe gezintiye çıkmış gibi hissederdim kendimi. Bir ağacın dibinde trompetini çalan bir müzisyen sanki benim için çalıyordu.
Kendi diskoteğinizden müzik dinlemek sizi anılar yumağının içine de çeker. Bazı müzisyenlerin yaşam öyküleri de bir dinleyici olarak beni etkiler.
İki CD yapmayı düşünüyorum, biri Batı müziğinden seçmeler, ikincisi de ailemin sevdiği, dinlediği, bazılarının çaldığı besteler.
Bestelerin öyküsü benim için çok ilgi çekicidir. Onları okuyup öyle dinlerim.
SARAÇHANE’DE PAN HEYKELİ BULUNDU
Konserin şefi Aziz Shokhakimov, solisti ise genç piyanist Jan Lisiecki idi. 17 Haziran’a kadar devam edecek, Borusan Holding sponsorluğundaki festival toplam 25 konserde Salzburg Mozarteum Orkestrası, Tekfen Filarmoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Hollanda Kraliyet Concertgebouw Oda Orkestrası, Münih Oda Orkestrası, Borusan Quartet gibi önemli topluluklar seyirci karşısına çıkaracak. Festival boyunca Anne-Sophie Mutter, Barbara Hannigan, Fazıl Say, Nicolas Altstaedt, Matthias Goerne, Arabella Steinbacher, Avi Avital gibi solistlerin aralarında olduğu 60’ın üzerinde ismi dinleyeceğiz.
Bu seneki programda Cumhuriyet’in 100’üncü yılına özel geliştirilen yeni projeler, asırlar boyunca Anadolu topraklarında yaşamış birçok önemli kadın figürden ilhamla yazılan eser siparişleri, Cumhuriyet’in ilk yıllarından geleneksel Türk müziği ve İstanbul tangosu besteleri, günümüz klasik müzik dünyasının yıldız solistleri, seçkin orkestralar ve disiplinlerarası projeler de yer alıyor. Festival seyircileri sekiz eserin dünya prömiyerine, dört eserin ise Türkiye prömiyerine tanıklık edecek.
FAZIL SAY’DAN ‘CUMHURİYET KADINLARI’
Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın festivalin siparişi üzerine, Türkiyeli kadın şairlerden ilhamla bestelediği eserlerden oluşan yeni projesi de festivalde dünya prömiyerini yapacak. Cumhuriyet’in, yetenekli ve üretken kadınlarının kaleme aldığı unutulmaz şiirlerden doğan bestelerini, Say ile yıllardır aynı sahneyi paylaşan mezzo-soprano Serenad Bağcan seslendirecek. Onlara kontrbasta Volkan Hürsever, davulda Ferit Odman eşlik edecek. Cumhuriyet Kadınları’nı 8 Haziran’da AKM’de, 14 Haziran’da Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda izleyebilirsiniz.
İstanbul Müzik Festivali bu sene gençlere de özel bir yer ayırmış. Gençler tarafından, gençler için başlatılan Disko Klasik serisi bir ilk olacak. 2018’den beri TSKB’nin desteğiyle devam eden Yarının Kadın Yıldızları serisi ise bu sene de genç kadın müzisyenlerin eğitimlerine katkı sağlayacak. Genç kadın müzisyenleri başarılı kadın sanatçılarla festival sahnesinde buluşturacak. Festivalin TSKB desteğiyle Cumhuriyet’in 100’üncü yılı anısına sipariş ettiği ve genç müzisyen Cem Esen tarafından bestelenen eser de ilk defa Yarının Kadın Yıldızları sahnesinde seslendirilecek.
AİLELER VE ÇOCUKLAR PARKLARA...
Özellikle çocuklu aileler, ücretsiz Hafta Sonu Klasikleri’nde parklarda müzik eşliğinde hoş vakit geçirebilecek. The Beatles klasiklerinin dans eşliğinde seslendirileceği Bebeklere Beatles’ı bebekli aileler kaçırmasın. Konsere Doğru Konuşmaları’na katılırsanız, farklı disiplinlerden konuşmacılarla, konserlerin teması ve sanatçıların hayatlarına değinilecek sohbetlerde buluşabilirsiniz. Festival konservatuvar öğrencilerine ücretsiz, öğrenciler ise tüm İKSV etkinliklerinde 10 TL’lik Eczacıbaşı Genç Bilet uygulamasından faydalanacak.
Deniz Kavukçuoğlu hem iyi bir yazar hem güvenilir bir dosttu. Almanya’daki uzun öğrenim ve öğretmenlik yaşamından sonra Türkiye’ye döndü.
Kitaplarındaki üslupta hem bilgi hem ironi hem de siyasi bir tavır vardı. Üç unsuru da bir arada eşsiz bir senteze kavuştururdu.
Deniz Kavukçuoğlu, siyasi dalgalanmaların bizden uzağa sürüklediği kuşaktandı.
Yurda döndükten sonra TÜYAP Kitap ve Sanat Fuarları Koordinatörlüğü’nü üstlendi.
Kitap fuarlarının büyümesini, arkadaşı olan yazarların katılmasını sağladı.
Onun önerisi Bülent Ünal’ın da onayıyla beni kitap fuarlarının Danışma Kurulu Başkanlığı’na getirdiler. Uzun süre fuara, edebiyata dair sohbetlerimizi çalışma alanının, kurumun dışında da koyulaştırdık.
İnandıklarını savundu, dostlarının değerini bildi, her zaman hayatında önemli bir varlık olarak tuttu.
Türkiye sınırları içinde bütün kitap fuarlarına gittim, dostluklar orada pekişti, evlerde yoğunlaştı.
Müzik festivallerinin benim hayatımda önemli bir rolü olduğunu sık sık yinelemişimdir.
Çocukluğumla gençliğimin başlangıcında yaz ayları müzikten yoksun geçerdi.
İstanbul’da yaşadıklarımı sıralayabilirim.
Küçük Çiftlik Parkı, Tepebaşı Bahçesi, Çiftesaraylar, Türk müziğinin icra edildiği yerlerdi.
Kışın da bugün gibi hareketli bir müzik yaşamı yoktu. Türk müziği solistleri ve yabancı müzisyenler Saray Sineması’nda konser verirlerdi.
Bir de Belediye’nin konserlerine giderdim. Bir hafta Türk müziği bir hafta Batı müziği çalınırdı. Taksim Belediye Gazinosu’nda yapılırdı konserler daha sonraları da Şan Sineması’nda verilirdi.
Nevzat Atlığ’ın korosu da ilgiyle dinlenen bir topluluktu.
Tiyatronun altın çağı yargısı çok mu abartılı olur bilemiyorum.
Dergi vitrinlerini popüler edebiyat dergileri ve magazin dergileri kaplıyor. Hiç şüphesiz edebiyat/sanat dergileri onlar kadar satmayabilir ama bence kurumların sadece kâr odaklı bir anlayışı benimsemeleri, az da olsa okur çeşidini yok saymak anlamını taşır.
Bazı yabancı müzik dergileri de bu mağazalarda bulunmuyor.
Dağıtım şirketlerinin kitap okuru kadar dergi okurunu da kale almasını öneriyorum ama yapılacağına da inanmıyorum.
Kitap mağazalarında long play çalan pikaplar satılıyor, bu anlayıştan dergilerin de yararlanması gerekir.
Kitap mağazalarının daha özenli bir anlayışı uygulamalarını bekliyorum.
Çoğu okura yardımcı olmalı.
Yapılması gerekenlerden bir bölümünü hatırlatmak isterim.
Türkiye’de verilen edebiyat ödüllerini kitapçılar görmezden geliyor. Sorsanız, bu konuda yanıt da alamazsınız.