Ama ben yaza veda ederken bir hüzün yaşamıyorum. Nedense küçüklüğümden beri bende yaz alerjisi var. Belki de benim gibi düzene bağımlı kişiler hayatlarındaki küçük bir değişikliği bile içlerine sindiremiyorlar. Ailem yazlığa giderken ben de çantamı alır kütüphanenin yolunu tutardım.
Bütün hayatım değişti sanırdım yazlık yerlerde. Kitaplarım yok, plaklarım yok, kalemlerim yok. Göçmenlik duygusu beni rahatsız ediyor. Ne tuhaftır, böyle günlerde göçe dair okuduğum bütün kitaplar sayfa sayfa aklımdan geçiyor.
Sonbahar geldiğinde yıllardan beri iki büyük şairin dizeleri belleğime düşer.
Biri iyi Türk şairi Ülkü Tamer’indir:
“Yazın bittiği her yerde söylenir.”
Diğeri de iyi Fransız şairi Arthur Rimbaud’ya ait:
“Birdenbire sonbahar.”
Annemin hatırı için yazlığa gider iki gece üç gün sonra şehrin dağdağasına koşardım.
Atatürk Cumhuriyeti’nin müzik alanında yaptıklarını bugün tanıtacağım kitaptan okursanız müzik tarihimizin önemli bir aşamasını öğrenmiş olursunuz.
Kitabın adı: ‘Türkiye’nin Milli Opera Kurumu ‘Devlet Operası’nın Kuruluş Öyküsü ve Edebiyatçıların Değerlendirmeleri (1936 - 1941)’
İlk sayfada kitabın yazarı Murat Katoğlu’nun biyografisi yer alıyor.
İlk ‘Sunum’ yazısından: “Devlet Opera ve Balesi tam bir Cumhuriyet kurumudur. İcracı sanatçıları, yorumcuları, solistleri ve kompozitörlerinin eğitimi/öğretimi, dünya opera repertuvarının sahnelenmesi ve yerli opera eserlerinin yaratılıp oynanmasıyla, yani bu sanatın bütün unsurlarıyla Türkiye’nin sanat hayatında Cumhuriyet rejiminin bilinçli örgütlenmesiyle yer almıştır. Elinizdeki kitap, bu kurumu oluşturan düşünsel yön duygusunu ve bunun sonucu olan heyecan verici doğum dönemini (1936 - 1941) hikâye etmektedir.”
Çeşitli konularda, edebiyattan resme, siyasal tarihe, sanatın diğer alanlarına kadar yapılan çalışmalar içinde müziğin adı geçmiyor.
Birçok kimse marş yapıyor, ben onları değerlendiremem, müzikçilere bırakıyorum. Ben hâlâ ‘Onuncu Yıl Marşı’nı dinliyorum, sözlerini iki iyi şair Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal yazmış, Cemal Reşit Rey bestelemişti. Böyle bir kadro oluşturulabilir mi, yorum yapamıyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni bir marş için yarışma açabilir mi? Böyle bir düşüncesi var mı?
Onun dışında birçok genç bestecimiz var, onlara eser ısmarlanmasını öneriyorum. İlle de marş formunda değil, konu serbestliği tanınmalı.
Evin İlyasoğlu’nun müzik tarihi kitabında genç besteciler listesine bir göz atsanız, böyle bir yarışmayı gerekli görürsünüz.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in çok sesli müzik için yaptıklarını düşündüğümüzde bunun zorunlu bir girişim olduğu kanısındayım.
Yalnız Batı müziği için değil bu önerim, Türkiye’deki bütün müzik çeşitleri için geçerli.
Cumhuriyet’te kurulan konservatuvarların halk müziği açısından önemini tartışamayacağımız derleme çalışmalarının müziğe katkılarını unutmayın.
‘İsmail Sâib Sencer
Sûfiler Arasında
Bir Âlim, Ulemâ
Arasında Bir Sûfî’
Kitap kimlere ithaf edilmiş:
(İsmail Sâib Sencer Muhiblerinden Ömer Arısoy ve Ramazan Minder’e)
Mitoloji denince çağrıştırdığımız bütün konuları kapsayan incelemeler bu sayıda yer alıyor.
Editörlerden bölümünde Uğur Polat, Merve N. Türksever’in özel sayı üzerine bilgi yazısı var:
“İnsanın sosyal yaşamındaki tüm kritik anlarda, eski mitik kavramların tekrar söz sahibi olmasına engel olan akılcı güçler tereddüde düşerler.
İşte bu anlarda mit yeniden doğar...”
(Cassirer’in The Myth of the State adlı eserinden aktaran Robert A.Segal)
“Mith felsefede rasyonelleşir.”
(F.M. Conford’dan aktaran J. Vernant - Antik Yunanda Mith ve Düşünce)
“Mitler, bilgeliğin özünü oluşturan, insanlığın hayatı anlamlandırma, olayları açıklama ve yorumlama çabası ile otaya çıkan mitler; insana, doğaya, evrene dair kültürel bir perspektif sunar. Bu nedenle mitler edebi, tarihi, felsefi, bilimsel, psikolojik, sosyolojik, antropolojik olmak üzere pek çok açıdan ele alınabilir.
Müziği birçok filmde kullanılmıştır. Bazılarını seyrettim.
‘Richard Wagner - Geleceğin Sanat Eseri’ kitabını okurken diskoteğimden bir Wagner icrası koydum CD çalarıma, ayrıca sinemada çalınan parçalan üzerine de sinema eleştirmeni Uğur Vardan’dan bilgiler aldım.
- Francis Ford Coppola’nın filminde müziği kullanıldı.
- Fatih Akın
Gecenin geç saatinde kitapçılar kapalı olduğundan Sevgili Onat (Kutlar) gece yarısı kitapçılığına ihtiyaç duyulduğunu söylerdi.
Caddenin eski haliyle bugünü karşılaştırmayı deneyeceğim.
Karaköy’den Tünel’e binip Beyoğlu’na adım attığımızda bizi ilk karşılayan Lâle Plakçısı’ydı, müziğin her türünden CD ve LP’lerini burada bulabilirdik. Hakan Atala danışmanlık yapardı.
Biraz ileride Hachette Kitabevi vardı, bir anımı tekrar yazmanın tam zamanı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın derslerine gidiyorum. Bir gazetede tiyatro eleştirisi yazacağım, o gün de Tanpınar, Fransızca bir tiyatro kitabından söz ediyor, Racine’den Abdülhak Hamit’e uzayan bir yolculuk... Ona tiyatro konusunda İngilizce kitap tavsiyesinde bulunmasını rica ediyorum.
İngilizce iki kitabın adını öğrenip Hachette’e gidiyorum ve iki kitabı alıyorum. O yolun üzerinde daha iki kitabevi var: Frenç Amerikan, Alman Kitabevi.
Sonraki yıllarda orası yıkılıyor, İsveç Büyükelçiliği’nin bahçesi açılıyor.
Galatasaray’da
Yazdıkları kadar konuşması, dostluğu da anılmalıdır. İhmal edilmemesi gereken bir yanı da denemeciliğidir.
Edebiyatın, edebiyatçılığın hırçınlık değil dostluk üzerine kurulduğunu kanıtlayan ustalardan biridir. Cumhuriyet’i sindiren, bunu yazılarında yansıtan kimliğini de belirtmeliyim.
* kitap – lık dergisi yeni sayasında Oktay Akbal dosyası yayımladı.
Kapaktaki sunum şöyle: