Eski köşe yazarları en ciddi konularda bile mizaha başvururlar, konuyu daha iyi anlamamızı sağlarlardı.
Bu yazı da nereden çıktı derseniz, açıklayayım. Hafta sonunu Bursa Kitap Fuarı’nda geçirdiğim için, Karagöz ile Hacivat’ın şehrinde bu konuyu düşündüm.
Karagöz ile Hacivat’ı çok severim, o oyunlar hem kişisel eleştiriyi içerir hem de toplumsal saptamaları. Sınıflar arası bir söz şölenidir.
Hoşlanmadığım sözlerden biri de ağır ol molla desinler uyarısıdır.
Mizah sanırım televizyonlara ve bir de sinemamıza kaldı. Genellikle hafta sonlarında köşe yazarları, yazılarını fıkralarla süslerlerdi. Nasreddin Hoca’dan alıntılar yaparlardı.
Mizah tarihimize baktığımızda, eleştirel söylemlerde en çok dikkati çeken bu tür yazılardı.
Bazılarını okurken kahkahalara boğulur, bazen de bir gülümseme ile yetinirdik.
İnce zekânın yergisi de övgüsü de bir edebiyat lezzeti taşır.
Özellikle Türk Beşleri’nden Adnan Saygun’u her zaman repertuvarına koyması ona ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Hocası olan besteci 2. piyano konçertosunu ona ithaf etmiştir.
Ulusal ve uluslararası birçok ödül almıştır.
Bütün dünyayı dolaştı iyi orkestralar eşlik etti, 20’yi aşkın CD’si çıktı.
Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nin sanat danışmanlığını yapmaktadır.
Çalışmalarından konu başlıklarını özetledim:
İz TV’nin yaptığı belgesel tamamlandı, yayına girdi.
9-10 Mart’ta İzmir’de piyano öğrencileriyle bir workshop gerçekleştirecek.
Sermet Muhtar Alus, 1887’de İstanbul’da doğdu, 1952’de yine İstanbul’da öldü. Aslında magazin basını İstanbul’un, gerçek İstanbul’u yansıtmayan semtlerini seçiyor yazmak için. Çünkü ilgilendikleri kişiler oraya gidiyor. Bu semt de genellikle Pera oluyor. Yani kozmopolit bir semt.
Elbet Tanzimat’tan bu yana oranın kültürü önemli ama diğer semtlerin, başta Tarihi Yarımada olmak üzere, bir ülkenin kültürünü, yaşama biçimini oluşturan semtleri de ihmal ettiğiniz anda eksik bir şehir tarihi yerleşir belleğinize.
Kibarı, uleması, esnafı, komiği...
Gerçekten de bir şehir rehberi bu kitap. İstanbul’u, kenar semtlerini de anlatan yazarlar okunmalı. Mahmut Yesari’yi, Osman Cemal Kaygılı’yı, İstanbul’da yaşayan biri okumadıysa, yaşadığı şehri bilmiyor demektir. Hiç kuşkusuz bu adları izleyen ustalık derecesinde iki ad daha var: Orhan Kemal ve Adnan Özyalçıner. Çünkü onlar da tanıklıklarını ustaca okurlarına aktardılar.
‘İstanbul Kazan Ben Kepçe’ kitabının bu baskısını değerli tarihçi Necdet Sakaoğlu hazırladı. Önsöz’den bazı satırları okuyalım: “Ahmet Rasim, Çaylak Tevfik, Musahipzade Celâl, Abdülhak Şinasi, Sermet Muhtar... Eski aydın İstanbulluların, bize eserler bırakan son temsilcileridir. Onlarla birlikte, uzun bir süreçte her ulustan ve dinden insanların yeşertip yaşattığı İstanbul kültürünün, giderek İstanbul topografyasının yitirilmekte olması bu kenti sevenler için onulmaz bir acı nedenidir. Kentin, eski özelliklerini koruduğu yıllarda hazırladığı bu rehbere, Sermet Muhtar Alus’un ‘İstanbul Kazan Ben Kepçe’ adını vermesi, içerik zenginliği ve farklılığı bakımından tam bir zarf-mazruf uygunluğu örneğidir. Çünkü bu çok iyi planlanmış eserde, İstanbul’un salt semtleri, eski eserleri, anıtları değil, bunlarla içli dışlı her şey, yaşanan bir kent ve payitaht, ricali, kibarı, uleması, esnafı, kalem efendisi, memuru, komiği, meyhanecisi, ayyaşı, kabadayısı... ile, mekânları ve tarihiyle bir film gibi verilmiştir.”
Anılarımı canlandırıyor
Bu önsözdeki en önemli saptama, bir semti insanlarıyla anlatmaktır çünkü o insanları tasvir etmediğiniz sürece, yaşayan bir rehber olması imkânsızdır.
Kurumların, yerel yönetimlerin Vedat Günyol gibi adları yaşatmak için çaba göstermeleri gerekiyor.
Mustafa Köz, Vedat Günyol Belgeliği’nin de Türkiye Yazarlar Sendikası Müzesi’nde açılacağını söyledi.
Vedat Günyol anısına 3. kez düzenlenen Vedat Günyol Deneme Yarışması’nın ödül töreni, 3 Mart tarihinde Kartal’da gerçekleştirildi. Yarışmayı, ‘Sanatımı Koru Ey Tarih’ adlı dosyası ile kazanan Hakan Güngör, ödülünü Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı Mustafa Fehmi Okay’ın elinden aldı.
Ödül töreni öncesinde ‘Uzak Yakın, Vedat Günyol Anılarıyla Resim Sergisi’nin açılışı gerçekleştirildi.
Bu yıl seçici kurul üyelerince, yarışmaya katılan kitaplar arasından, Vedat Günyol Deneme Ödülü’ne ilişkin düşünce birlikteliği sağlanamadığından, ödülün sadece ‘Genç Deneme Yazarı’ kategorisinde verilmesi uygun görülmüş.
Vedat Günyol Deneme Ödülü Seçici Kurulu şu isimlerden oluşuyor:
Celal Ülgen,
Cengiz Bektaş,
Bursa’da önemli müzeler var, tekstilden Malik Aksel’in resimlerine kadar bilgi ve görgümüzü arttıracak eşya ve objeleri görebilirsiniz.
Bursa’nın bir orkestrası da var.
Ben her gidişimde Mudanya’ya uğrarım, Trilye’yi gezerim. Zeytinlerin, zeytinyağı şişelerinin ortasında, Ege/Akdeniz karışımı bir ruh halini yaşarım.
Sanırım Bursa’nın adı geçince hepimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiirinden dizeler mırıldanırız.
Bir kenti edebiyatçıların rehberliğinde gezen, yaşayan biri için bu şiir okunmadan, bilinmeden Bursa gezilmez.
Bursa’da 17. TÜYAP Kitap Fuarı 9 Mart’ta açılıyor, 17 Mart akşamı da kapanıyor.
Fuarlarda dolaşmayı severim, kitaplar arasında fantastik bir dünyadaymışım gibi hissederim kendimi.
Çocuk ziyaretçilerin de ayrı bir havası vardır, kitap alırlar, arkadaş toplulukları oturup birbirlerine aldıkları kitapları anlatırlar.
Bu sempozyumların kitaplaşması ise tanınma yaygınlığını arttırıyor.
MSGSÜ’de (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) düzenlenen Neşet Günal Sempozyumu’ndaki konuşmalar kitap halinde yayımlandı.
Kitabın editörlüğünü Aydın Ayan üstlenmiş.
Sempozyum dönemin rektörü Yalçın Karayağız tarafından yapılmıştı.
O sempozyuma ben de katılmıştım. Neşet Günal’ı tanıdım, konuştum, resimleri benim için Anadolu coğrafyasının, insanının, köylüsünün belleğimde kalan ürünleridir. Onları, yaşadıklarını, çilelerini o yüzlerden okursunuz.
Bir ressam, yaşadığı ülkenin insanlarını böylesine bir ustalıkla tuvaline yansıtıyorsa ustalığı tartışılmaz.
İlk oturumda onun belgeselini çeken Sami Şekeroğlu’nun konuşmasını dinledik.
Birinci ‘Toprak Adamları,’ ikincisi de ‘Neşet Günal Belgeseli’ydi.
Halk müzikleri, bir ulusun her anının müziğidir. Üzüldüğünde, sevindiğinde onu müzikle duyurur.
O ülke neyi dinliyorsa, müzik dışındaki zevklerini tayinde güvenilir bir rehber bulmuş olursunuz.
Genel müdür Osman Arslan, albümün başındaki, “Kalpten Kalbe Giden Görünmez Yoldur Müzik” yazısında albüm için ne diyor:
“Ülkesinin milli değerlerine duyduğu bağlılıkla, her daim iyiliğe ve güzelliğe kulak veren halkın bankası Halkbank olarak, bizler bu albümü dinlemekten büyük keyif aldık. Kalpten kalbe giden görülmez yollarda, büyük üstadımız Neşet Ertaş’ın Gönül Dağı’ndan başlayıp dünya halklarının müziklerini bizimle buluşturan bu albümü sizlerin de çok seveceğine inanıyoruz”.
Albümün başındaki Türk Halk Müziği yazısı, türkülerden uzun havalara kadar her şeyimizin yansıdığı parçaların önemini, yerini tekrarlamanın gereği yok.
Yazıda tarih boyunca, tanınmış halk ozanlarının adı veriliyor.
Dadaloğlu
Köroğlu
Değişik müzik türleri üzerine kitapların yayımlanması, bu alanda kitaplığımızı zenginleştiriyor. Bilinçli bir seyirci yetişmesini sağlıyor.D
Serhan Bali’nin ‘Müzikte Romantik Dönem Bestecileri’ kitabı, dinlediğimiz birçok bestecinin yaşamını, sanatını, müzik tarihindeki yerini inceliyor.
Yalın bir üslupla yazılan kitap, kişiliklerin de tanıtılması açısından rahatça okunan bir çalışma.
Kitabın ithafında şu yazılı: “Anneme ve babama”.
Müzikte Romantik Dönem Bestecileri
Serhan Bali