Doğan Hızlan

Bir galerinin 30 yılı

2 Nisan 2019
İstanbul Galeri Nev’de, 30 yılı aşkın bir süredir modern Türk resminin en iyi örnekleri sergileniyor.

İhsan Yılmaz Hürriyet Kitap Sanat ekinde Haldun Dostoğlu ile konuşmuş.

Bu konuşmada beni en çok ilgilendiren soru ve cevap şu:

Galericiliğin püf noktasını şöyle özetliyor Dostoğlu:

“Benim için püf noktası nedir derseniz, sabır”.

Gerek galeri yönetmenin, gerek yayınevi yönetmenin püf noktası sabırdır. Galeri yönetmenliği yapmadım ama yayın yönetmenliği yaptım.

Savaşların en korkuncu, ego savaşlarıdır. Bazı sanatçıları, yazarları gökyüzünden yeryüzüne indiremediğiniz için, anlaşmayı sağlamak bir ömür törpüsüdür.

32 yılın dökümünün yer aldığı katalogda Dostoğlu’nun yazısından bir bölümü okumanız gerekir:

“1987 yılının ağustos ayında Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde, ofisini kullanmama izin veren Şule Malhan, evinin bir odasını bana açan Yılmaz Aysan, galeri mekânını bulmamıza önayak olan Beral Madra ve onun tanıştırdığı Megi Bişar dışında neredeyse kimseyi tanımadığım bu şehirde galericilik serüvenim başlamış oldu.

Yazının Devamını Oku

Müzik dinleyin ve bakın kimleri okumanızı önereceğim

31 Mart 2019
Değişiklik kişilerin, değişik duygular yaşayacağı bir gün.

Adaylar verdikleri emeklerin, vaatlerinin karşılığını bekliyorlar.

Adayların ruh hali, yakınlarının beklentileri, oy verdiği partinin aldığı sonuçlar, bizim gibi sadece oy verenlere oranla daha heyecanla sonuçları beklerler.

Kazanmak da kaybetmek de bütün bir ömrü belirleyecek bir eylem midir? Bilmiyorum, hiç aday olmadığım için neler hissedileceğini de tahmin ve tasavvur edemiyorum.

Ama iki sonuç da bence, insanın yaşamında parantez içinde kalacak bir zaman dilimi.

Her şeye rağmen yaşama sevincinin zedelenmesine müsaade etmeyin, etmeyelim.

Renan ne diyordu: “Dehanın yüzde doksan dokuzu yaşama sevinci yüzde biri yetenek”.

Eğer siyaset dünyasından biriyseniz, bir başka zamana, bir başka bahara diyebilmeyi deneyin.

Hırs kelimesi daima kötü anlamda kullanılır, oysa iyiliğe, başarıya yönelen hırs olmasa, insanlık nasıl ilerlerdi.

Yazının Devamını Oku

Küçük cep kitapları

30 Mart 2019
Günümüzde birçok bilgiyi, doğru, özet biçimde öğrenmek istiyoruz. O kadar çok öğrenilecek, seyredilecek, okunacak şey var ki kısa yoldan aydınlanmayı tercih ediyoruz. İKÜ Yayınevi’nin küçük cep kitapları bu açıdan alınmaya değer bir nitelik taşıyor.

İKÜ Yayınevi şimdiye kadar iki cep kitabı yayımladı: ‘Felsefe’ ve ‘Demokrasi’. Oxford Üniversitesi Yayınları’ndan yapılan bu çeviri kitapların başında akademisyenlerin önsözleri yer alıyor. ‘Felsefe’ kitabının Türkçe baskıya önsözünü Prof. Dr. Betül Çotuksöken yazmış: “Herkes dünyaya bulunduğu noktadan bakar; kendisinin ve bulunduğu noktanın sağladığı olanaklar çerçevesinde dünyayı görür. İnsan ne zaman ki gördüklerinin, deneyimlediklerinin ve zaman içinde biriktirdiklerinin kılavuzluğunda kendisiyle dünya arasındaki ilişki üzerinde düşünmeye başlar, işte o zaman felsefi düşünme de başlamış demektir. Başlayan bu felsefe, çoğun salt düşünme düzeyinde kalır; ancak daha güçlü bir sıçrayışla bilme ve en sonunda da düşünmenin ve bilmenin verdiği daha büyük bir güçle yaşama yolu olarak insana rehberlik etmeye başlar. Her insan üzerinde bulunduğu, içinde yer aldığı bilgi bağlamına göre, kendisi de içinde olmak üzere olabildiğince doğrudan, çokça da dolaylı olarak varlığından haberdar oldukları üzerine düşünür, konuşur, yazar. Özellikle yazma aşamasına gelindiğinde, yazan kişi kendini ötelere fırlatmış yaşarlığını kısacık ömrüyle sınırlamamış olur.”
İki temel felsefi soru
Kitabın birinci bölümü amacı da özetliyor: “Bu kitabı okumakta olan herkes bir bakıma filozoftur halihazırda. Hayatımızı, yaşayışımızı belirleyen birtakım değerlere sahip olduğumuzdan (veya sahip olduğumuzu düşünmeyi sevdiğimizden ya da değerlerimiz olmadığında kendimizi rahatsız hissettiğimizden) hemen hepimiz filozofuzdur. Dahası çoğumuz dünyanın nasıl olduğuna dair hayli genel bir resmi benimseriz. Biz dahil her şeyi yaratan bir tanrının var olduğunu ya da, aksine, her şeyin rastlantı eseri ve doğal seçilimle olduğunu düşünüyor olabiliriz.
Belki insanın, adına ruh denen ölümsüz, maddi olmayan parçaları olduğuna ya da, tam tersi, maddenin biz öldükten sonra gitgide parçalanan karmaşık dizilimlerinden başka bir şey olmadığımıza inanıyoruzdur. Dolayısıyla çoğumuzun -tüm bunlar üzerine düşünmeyenlerimizin bile- şu iki temel felsefi soruya şöyle böyle bir yanıtı vardır: ‘Ne yapmalıyız’ ve ‘varolan nedir?”

Felsefe-Çok Kısa Bir Başlangıç
Edward Craig Çeviri: Cenk Özdağ

Yazının Devamını Oku

Çelik Gülersoy’u anarak

29 Mart 2019
Çarşamba günü Sultanahmet Soğukçeşme Sokağı’ndaki Çelik Gülersoy Vakfı’nın İstanbul Kitaplığı’nda bir televizyon çekimi yaptık.

Soğukçeşme Sokağı’nda o mekânlarda daha önceki yıllarda da pek çok televizyon çekimini gerçekleştirmiştik.

Tarihi yarımadada bulunmak beni her zaman mutlu etmiştir, İstanbul’da yaşadığımı hissettirir.

Gazete ve yayınevlerinin çoğunluğunun Cağaloğlu’nda bulunduğu zamanlar, Çelik Gülersoy’un onardığı Yeşil Ev’in bahçesinde havuz kenarında otururduk. Gazeteden biraz uzaklaşmak isteyen oraya giderdi.

Eski bir konağın onarımıyla otel olan bu yerde de kaldım. Hiç kuşkusuz Gülersoy’un onardığı, yıkımdan kurtardığı başka semtlerdeki yerleri de anımsadım.

Hepsine gitmiştim. Yıldız’a, Hıdiv Kasrı’na, Üsküdar’a.

O binaları ziyaret ettiğimde zaman zaman Çelik Gülersoy ile de karşılaşır, sohbet ederdik.

Aya İrini’deki konserlerin öncesinde ya da sonrasında da uğradığımız yer Yeşil Ev’di.

Beşir Ayvazoğlu

Yazının Devamını Oku

Piyanist Feyzi Aslangil’i andık

28 Mart 2019
GEÇEN pazar akşamı özel bir lokantada Feyzi Aslangil’i andık.

Piyanist dostumuz Nihat Demirkol, unutulmaz piyanisti anlattı, fotoğraflarını sergiledi.

Beni de bu geceye davet ettiler.

Türk müziğini seven, bilen bir davetli grubu vardı.

Feyzi Aslangil’i çok dinledim, özellikle KüçükÇiftlik Park’taki konserlerde.

Aslangil, İstanbul Radyosu’nda pazar günleri saat 14.00’te saz eserleri çalardı. Türk müziği bestelerinin piyanoda çalınması ustalık ister.

Ondan sonra gelen, Türk müziği icra eden piyanistler vardı, onları da o gece saygı ile andık.

Enise Can (keman)-Fulya Apaydın (piyano) ikilisi de İstanbul Radyosu’nda saz esereri icra ederlerdi.

Yazının Devamını Oku

55. Kütüphane Haftası başladı

26 Mart 2019
Hepimizin kütüphanecilere ödenemeyen bilgi borcu vardır. Belli yaşlarda, belli dönemlerde onların yardımıyla, katkısıyla başarılı olmuşuzdur.

Eğer araştırma, inceleme mesleğinizin vazgeçilmez bir parçası ise kütüphaneye ihtiyacınız bir ömür boyu sürecektir.

Eskiden belli saatlerde açık olan kütüphanelerimizin çoğu şimdi kapılarını 24 saat açık tutuyor. Çalışan, gündüz işinden ayrılamayanlar da bu saatler içinde kütüphaneye gidebiliyorlar.

Kütüphaneler artık sadece kitap okuyanların mekânı değil, bir ailenin zamanını geçirebileceği, kitaptan DVD’ye, CD’ye kadar her olanağın bulunduğu bir yer haline geldi.

Yavaş yavaş çeşitli ilçelerde bu tür kütüphaneler açılıyor.

Yerel yönetimlerin kültür projelerinde kütüphane konusuna ağırlık vermelerini, kütüphane ile ilgili her yazımda öneriyorum.

İstanbul’daki kütüphanelerin yer sıkışıklığını görüyorum. Beyazıt Devlet Kütüphanesi ile Taksim’deki Atatürk Kütüphanesi’nde gözlemlerim bu yönde.

Anadolu’daki kütüphanelerin durumunu bilmiyoruz, yer ve kadro sorunları olduğunu sanıyorum.

Büyük sitelere, orada yaşayanların toplanacağı, yararlanacağı kitaplık mekânı konulmasının imar müsaadesi verilirken şart koşulmasından yanayım.

Yazının Devamını Oku

Seyyan Hanım söylüyor

24 Mart 2019
Çağrışım zenginliği taşıyan bazı besteler, bazı sesler vardır, onları dinlerken birkaç kuşağın müzik zevki, yaşamından kesitler, bireysel serüveni üzerine düşüncelere dalarsınız.

Seyyan Hanım’ın söylediği Tangolar (1) benim için geniş bir perspektifin anılarını canlandırdı.

Seyyan Hanım’ın CD’si daha önce çıkmıştı. Ancak bu uzunçalar (LP), orijinal taş plaklardan yeniden kaydedildi.

Önemli çalışmayı hazırlayan ve arşiv malzemesi ile genişleten: Cemal Ünlü (A: 2, 3, 4, 6 plakları: Ohannes Untur).

LP çalan pikapların yükselişini yalnız müzik mağazalarında değil, kitapçılarda da görebilirsiniz. Eski günler gibi, amplifikatörü de üzerinde olan komple aletler de satılıyor.

CD vitrininin yanındaki LP’ler daha çok ilgi çekiyor ve satılıyor.

Bu kaydı dinlerken CD ile arasındaki farkı da kulaklarım ayırt edebiliyor.

LP kabında hayatı şöyle yazılmış:

Yazının Devamını Oku

Şiirimizde olup bitenler

23 Mart 2019
Edebiyat Ortamı dergisinin ek olarak çıkardığı, Arif Ay’ın hazırladığı ‘Şiir Yıllığı 2019’ bir yılın şiir dökümünü içeriyor.

Yıllıkların önemini ve gereğini her zaman belirtmişimdir. Şiir kitaplarını izleyenler bile birçok kitabın çıktığından haberdar olamıyorlar, hele dergilere ulaşmak mümkün değil. Önceden yıllık yapanların yakınmaları eleştirilerden kaynaklanıyordu. Ne kadar nesnel davranılırsa davranılsın sıfıra indirgemek mümkün değildir.
Arif Ay’ın hazırladığı ‘Şiir Yıllığı 2019’un ‘Sunuş’unda yıllığın rakamlarla ifadesi yer alıyor: “Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da altmış çeşit derginin beş yüze yakın sayısı tarandı.”
Ay, ‘2018 Şiirine Genel Bir Bakış’ yazısında bazı saptamalarda bulunuyor: “2018’de, önceki yıllarda şiir nasılsa yine aynı çizgiyi sürdürdü. 2018’de bu çizgiyi sarsacak, değiştirecek bir şiir atılımı, bir şiir olayı yaşanmadı. Ayrıca şiir sözcük tasarrufunun en elzem olduğu bir türken, gereksiz sözcük kullanımı en çok günümüz şiirinde görülüyor. Sözcük tasarrufundan ziyade, sözcük israfıyla karşı karşıyayız. Bu şiirin dokusunu zayıflatan unsurların başında gelmektedir. Bir Yahya Kemal’in, bir Necip Fazıl’ın, Ziya Osman Saba’nın, bir Behçet Necatigil’in şiirindeki Türkçenin tadına günümüz şiirinde de varma hakkı yok mu şiir okurunun?”
İçerik sıralaması şöyle:
· Seçilen Şiirler
· Dize Seçkisi: Arif Ay
· 2018’in Seçilen Şiir Kitapları Üzerine: Arif Ay

Yazının Devamını Oku