Bana bir liste verdiler, sahnelenip sahnelenmediği konusunda da gerekçeler sundular.
Ödenekli tiyatrolar ile hiç kuşkusuz özel tiyatrolar arasında oyun seçimi açısından fark vardır.
Ödenekli tiyatroların Türk ve dünya tiyatrosunun klasiklerini sahneleme sorumlulukları vardır. Bütün kuşaklar tiyatro edebiyatı tarihini bu yapıtlardan izleyip öğrenirler.
Tiyatro yazarları sorusunu sorduğumda, ikisi de genç tiyatro yazarlarının başarılı eserler verdiğini, onların da oynandığını, seyirci ilgisini de çektiğini söylediler.
Batı’da geçmişin ustalarını da andığımda, bizim tiyatro yazarlarımız o derece evrensellik kazanamadı yargısını ilettiler.
Bu savı tiyatro tarihçilerine tiyatro eleştirmenlerine bırakıyorum.
Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatrosu hiç kuşkusuz buna belli bir oranda riayet ediyorlar. Ödenekli tiyatroların da bir ada bağlı olarak yaşadıklarına ben iki örnek verebilirim, Genco Erkal ve Ferhan Şensoy.
Tiyatro seyircisinin arttığını, birçok semtte küçük salonlarda büyük seyirci topladıklarını gene eleştirmen arkadaşlarım anlattılar.
Bir 19 Mayıs öncesi konuşma için gittiğim On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nin konuşma aralığında Samsun’u gezmiştim, Atatürk’ün Samsun’a gittiği vapurun içinde de bir fotoğraf çektirmiştim.
Samsun’a birkaç kez gittim, değerli dostum Prof. Dr. Yavuz Demir’in etkinliklerine, sempozyumlarına katılmıştım.
Yıldönümlerinin önemi birçok açıdan vurgulanmalıdır. Akıp giden yıllar içinde, önemli hareketler bile unutuluyor, es geçilebiliyor. Oysa bir başlangıç tarihi ve sonrasını anmak onu yeniden değerlendirmek bugün için birçok hususlar taşıyor, ayrıca bugüne tuttuğu ışık gündeme geliyor.
Her tarihi başlangıç zaman içinde evrilebilir, o günün koşullarıyla bugünün koşulları arasında fark vardır.
İnceleme yapacaklar bu zaman dilimini bir bütün içinde değerlendirmelidirler.
Ne yazık ki birçok kişi bunu düne övgüyle anlatıyor, birçok kişi de bugüne kaldı diye bakıyor. Oysa ikisi de inceleme anlayışı bakımından yanlış, her hareketi 100. yıl içinde yorumlamak, bugüne getirmek gerekiyor.
Hiç kuşkusuz bu inceleme yapılırken, dünya koşullarını göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bugün ne yapmalı, ne yapılabilir sorusunun yanıtı nesnel bir araştırma sonucunda uygulamaya konulmalıdır.
Edebiyatın atardamarı dergilerdir. Bir yanıyla yeni ürünleri onlardan okursunuz, bir yanıyla geçmişin ustalarını anımsarsınız.
Sizi de yeni adlardan, akımlardan haberdar ederler. Geçmişin ustaları üzerine yazılar da onu yeniden okumanızı sağlar. Böylece genç kuşak da onların eserlerine ilgi duyar, eksiklerini giderir.
Bu ay hangi dergilere baktım:
Toplumsal Tarih
Kendi Kalemiyle Nâzım Hikmet
Andante - Türkiye’nin Klasik Müzik Dergisi
Sevgisi ve Sesiyle Yüreklere Dokunuyor: Serenad Bağcan
Hece
Besteyi Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmorni Orkestrası seslendirmişti:
Solistler Burcu Karadağ (ney), Hakan Güngör (kanun), Aykut Köselerli (kudüm, bendir, darbuka) idi.
Bu konserden söz eden yazıma Burcu Karadağ’ın bir sözünü almışım:
“Hiç inanmadan, hiç hissetmeden, hiç hasret çekmeden neyzen olunmaz.”
Burcu Karadağ’ın yeni CD’sini birkaç kez dinledim.
Adı: “Ney in Ettno Jazz”
Diğer sanatçılar:
BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZUNESCO’nun Tarihi Miras Olarak Kabul Ettiği
Yeni Akdeniz Diyeti
Prof. Dr. Metin Özata-Dr. Atilla Bektaş
Kitabın başındaki uyarıyı dikkatle okuyun: “Bu kitapta anlatılanlar halkımızı bilgilendirmeye yöneliktir. Teşhis ve tedavi için kullanılamaz. Teşhis ve tedavi için mutlaka doktorunuza danışınız ve ona göre tedavi olunuz. Kitapta sunulan bilgilerin yanlış anlaşılmasından ve yanlış uygulanmasından doğabilecek her türlü sağlık sorunu, hasar veya kayıptan yazarlar ya da yayıncı sorumlu tutulamaz.“
‘Önsöz’de kitabın, Akdeniz diyetinin özelliği vurgulanıyor: “Kronik hastalıkların önlenmesinde en faydalı beslenme tarzı Akdeniz diyetidir ve bu nedenle UNESCO tarafından tarihi miras olarak kabul edilmiştir. Kitapta bugüne kadar sağlık için en faydalı beslenme şekli olarak bilimselliği kanıtlanmış olan ‘yeni Akdeniz’ tipi beslenme anlatılacaktır. Bu beslenme şeklinin ‘yeni Akdeniz diyeti’ olarak adlandırılmasının nedeni, geleneksel Akdeniz diyetinin yeni bilimsel araştırmalarla yeniden şekillendirilmesidir. Akdeniz tipi beslenme bir diyet değil, yaşam biçimidir.”
Kitap, yedi bölümden oluşuyor:
Akdeniz diyetinde de ülkelere göre değşiklikler, farklar vardır. Bu farklar bu bölüm başlığı altında yazılmıştır. Nasıl bir kahvaltı salık verilir? “Proteince yüksek bir kahvaltı, gün boyunca daha az acıkmayı sağlamanın iyi bir yoludur. Örneğin, kahvaltıda yumurta tüketilmesi çok iyi bir seçenektir. Yumurtada bulunan kolin, yağın karaciğerde birikmesini engellemeye yardımcı olurken hafıza kaybının önlenmesinde de etkili olabilmektedir.
Mektup edebiyatımız örnekler bakımından zengin bir toplama kavuşmuştur.
Zaman zaman, bu mektuplar kitaba dönüştüğünde sözünü ederim.
Daha önce onlardan söz ettiğim için tekrarlamayı gereksiz buluyorum, bu konuda Nedret Gürcan, Turgut Çeviker’in arşivinden bazı örnekler yayımlandı.
Şimdi öyle bir mektuplaşmanın vuku bulduğunu sanmıyorum, bilgisayar bana kalırsa mektuplaşmayı bitirdi.
Oysa kâğıdından mürekkebine kadar, kişinin beğenisini simgeleyen bir haberleşme aracıdır.
Mektup üzerine şiirler de vardır. Mektup üzerine türküler de vardır. Teknoloji alışkanlıklarımızı da, zevklerimizi de değiştiriyor, çalışmamızı kolaylaştırıyor.
Cumhuriyet kuşağının çalışkanlığı her zaman beni etkilemiştir, işlerine düşkünlüğü, durmadan, gece gündüz demeden çalışmaları.
Böyle bir örnek kitap dikkatimi çekti.
Üç öykü seçiciler kurulunda yeni öykü kitaplarını okudum.
Kişisel yargımı tartışabilirsiniz. Son zamanlarda edebiyatın yükselen türü öykü.
Genç öykücüler, sadece yetenek eşliğinde yazmıyorlar, türün iyi örneklerini okuyarak, yurtiçi ve yurtdışındaki yaşantılarını edebiyat süzgecinden geçirerek sunuyorlar.
Dikkatimi çeken bir başka özellik de, yurtdışında okuyan veya yurtdışında uzun süre kalmış olan ya da orada yaşayanların Türkçeye ayrı bir dil lezzeti kattığı kanısındayım.
Konu zenginliği ilk okumalarda vereceğiniz toplam kararı oluşturuyor. Türkiye gibi Anadolu’dan büyük kentlere kadar uzayan nüfus çeşitliliği, zengin malzemenin kaynağı.
Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yaşayanlar, özellikle Köy Enstitülü yazarlar, bize Anadolu gerçeğini ilettiler. Tanıklığın verdiği inandırıcı gücü onlardan okuduk.
Onlar olmasaydı dünün Anadolu’sunu bilmeyecektik.
Bugünün kuşağı ise yerel sınırları aşmış, dünyayı bir bütün olarak algılıyorlar.
Evimizde edebiyat toplantıları organize ederdi edebiyat dünyası burada şekillenirdi.
Hatta babam Aziz Nesin’i Yahya Kemal Beyatlı ile tanıştırarak onu edebiyat dünyasına sokmuştur.
Annem Suat Kural ise İstanbul Kız Lisesi’ni bitirmiş , İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş ancak babam ile evlenince okulu bırakmak zorunda kalmış.
Bir fotoğraf karesinden dostlukların öyküsü, buluşmaların tarihini çıkarmak mümkündür.
Ara Güler’in fotoğrafın tanıklığını vurgulaması, gerçeğin tekrarlanmasıdır.
Orhan Kural,