Türkçe tangolar çok söylenen, çok dinlenen bir türdü.
Radyolarımızda da Arjantin tangolarını söyleyen bir tek solist vardı.
Bu konuda yazdıklarımı yinelemenin gereği yok.
Bugün tanıtacağım CD’nin adı “Hadi Asitanelioğlu Tangoları”.
Türkçe tangolar akordeonla çalınırdı.
Sonradan Orhan Avşar bandoneon çaldı, Selçuk Kaskan da Arjantin tangolarını söyledi.
Besteci, tangoya ilgi duyuşunu şöyle anlatıyor: Bu albümdeki kayıtlar, İstanbul’da doğan, çok küçük yaşlarındayken ilk Türk tangolarını
BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları
184 sayfa
18.50 TL
Erdem Yücel’in ‘Reşad Ekrem Koçu-Hayatı ve Eserleri’ kitabını okurken, öğrencilik anılarım canlandı. Yücel, gerçekten de onun kişiliğini, tarih eserleri içindeki yerini, gazete yazılarıyla tarihi nasıl geniş okur kitlesine sevdirdiğini anlaşılır bir dille bize aktarıyor.
Koçu’nun kitabının yazılış serüvenini anlatırken, bazı notları zamanında tutmadığı için üzüldüğünü belirtiyor. Benim daima cebimde bir akıl defterim vardır; ancak bugün genç kuşak elektronik kayıtla yetiniyor, onlar da bazen uçup gidiyor.
Vefa’dan sonra Pertevniyal’e geldi, orada hocam oldu Koçu
Kırtasiyeciler
Lokantalar
Müzik mağazaları
Zaman zaman televizyonda biri çıkar “Her gün yumurta yiyebilirsiniz” der, bir başka uzman “Çok yerseniz kolesterolünüz artar” der, benim doktorum haftada bir tane yememe müsaade ediyor. Ben de hep onun hasretini çekiyorum.
Şimdi yumurta beslenme gündeminden çıkıp ekonomi gündemine yerleşti, ihraç edilmeyince kayıplar üzerine tartışmalar yapılıyor.
Bir insanın yemek konusundaki beceriksizliğini anlatmak için “Yumurta bile kıramaz” derler. İşte ben onlardan biriyim.
Gerçeküstücü bir şair -yanılmıyorsam Andre Breton’un olacak- “İki yumurta bir araya gelmek istemiyorsa demek ki omlet olmak istemiyorlar” demişti.
Zeytinyağına kırılmış yumurtayı da severim, yanına biraz peynir de yakışır, evimden dışarda, başka şehirde isem omlet kaçamağını kimse önleyemez.
Gülseren Mungan Yavuztürk’ün “Ataç’ın Ankara’daki Sinema Günleri” yazısı...
Belleğimi yokladım, sinema üzerine yazan kaç edebiyatçı tanıyorum diye, birkaç isim anımsadım.
- Onat Kutlar
- Attilâ İlhan
- Tarık Dursun K.
- Ülkü Tamer
Yazının sunumunu aktaracağım:
“Dilimizin ve edebiyatımızın gelişimine adadığı yaşamının en verimli yıllarını Ankara’da yaşamış, gözlerini hayata bu kentte kapamış olan Nurullah Ataç, Ocak 1953’ten Mayıs 1957’ye kadar tuttuğu ünlü Günce’sinde, sınırlı da olsa bazı günler başkent sinemalarında izlediği filmlerden ve kentteki sinema yaşamından da söz açmıştır.
Evim dışında üç gün sonra hasret sürem başlıyor.
Tatil yörelerinde yazın konserler, festivaller düzenleniyor. Bazı yerlerde klasik Batı müziği festivalleri de var. Bodrum’da Doğuş Grubu’nun desteklediği müzik festivali, ağustosta başlıyor.
Ben gündüz ne yaptığınızla ilgileniyorum.
Kitap eklerinde, birçok yayın organında yaz programınıza alacağınız kitapların listesi yayımlandı.
Geniş bir seçim yelpazesi var. Özellikle seviyorsanız Batı’nın polisiye yazarlarının en tanınmışları dilimize çevrildi. Hemen hemen her yayınevinin yerli ve yabancı yazarların kitaplarını kapsayan polisiye dizisi var.
Çocuk kitapları da büyük bir kütüphaneye ulaştı.
Ne var ki ben biraz da bilimsel kitapları hatırlatmak istedim.
2019, Kurtuluş Savaşı’nın 100. yılı. Ülkenizin siyasal tarihini merak etmez misiniz? Bugün yaşadığınız Türkiye’yi tanımak zorundasınız. Çünkü o tarihi bilmedikçe bugünün tarihini anlayamazsınız.
Üstelik İZDSO, belli bir coğrafyanın içinde kalmadı; yurt çapında, dünya ölçeğinde de birçok başarılı konserler verdi, kayıtlar yaptı.
Bizim orkestralarımızın bence yazılması gereken bir yanı da ünleri dünyaya ulaşan solistlerin, icracıların, şeflerin yetişmesini sağlamak. Senfoni orkestralarımız bizim bestecilerimizin eserlerini de seslendiriyorlar, böylece yalnız ustaların değil yeni kuşak bestecilerin de başarılı bestelerini bu orkestralardan dinliyoruz.
Yurtdışı turnelerinde de bu eserleri çaldıklarında yabancı orkestraların repertuvarlarında yer almaları da mümkün oluyor.
İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1975 yılında dönemin Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel’in önerisi ve Kültür Bakanı Nermin Nefçi’nin onayı ile Devlet Sanatçısı Prof. Hikmet Şimşek önderliğinde, Ankara Devlet Operası keman sanatçılarından Tuncer Olcay’ın kurucu müdür olarak atanmasıyla bir oda müziği topluluğu niteliğinde kurulmuş, çok kısa süre içerisinde olağanüstü büyüme ve gelişme göstererek senfonik bir orkestra hacmine kavuşmuştur.
Mehmet Özel (1932-2017) görevi sırasında çok başarılı olmuş, yeni kültürel birimler açmıştır.
Nermin Nefçi de (1924-2003) bu projeyi onaylayarak İzmir’e bir orkestra kazandırmıştır.
Orkestra şeflerinden
Osman Hamdi Bey, hem resim tarihimizde hem müzecilik tarihinde önemli bir addır.
Ayrıca ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ ile de resim tarihinde özgün bir yer almıştır.
‘Bir Osmanlı Aydını’(*) adlı kitap, sanatı, kişiliği, çalışmaları üzerine özlü bilgiler içeriyor.
Sunuş’ta kitabın niteliği şöyle özetlenmiş:
“Elinizdeki küçük kitap bu ilginç kişiliğin gerçekten kim olduğu sorusuna, yaşamından ve sanatından farklı ayrıntılarla bir pencere açmaya çalışacaktır. Osman Hamdi Bey hakkındaki bu kitapçık kapsamlı, detaylı ve tamamıyla özgün bir inceleme olma iddiasında değildir. Sanatçı, daha çok yaşamöyküsüne dair derlenmiş bazı ayrıntılar ve tanıklıklar üzerinde durularak farklı yönleriyle aktarılmaya çalışırken belli başlı bazı eserleri incelenerek ressam kimliği üzerine bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Osman Hamdi Bey’in yaşamı ve 19. yüzyıl kültür-sanat ortamındaki etkinliği üzerine kafa yorulduğunda, onun çok yönlü kişiliği ilk dikkati çeken unsurlardan biridir. Bazen bir arkeolog, müzeci, bazen ressam ya da uluslararası bir serginin komiseri, bir tiyatro yazarı, belediye başkanı, bazen de oryantalist bir romanın kahramanı olarak karşımıza çıkar.
Fakat Osman Hamdi’yle ilgili kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa o da sanatçının Osmanlı yenileşme ve batılılaşma sürecinin başlıca aktörlerinden biri olduğu gerçeğidir. Batı ve Doğu arasında bir köprü olma özelliği sanatçının tüm etkinliklerinin ortak paydasını oluşturur.
Daha önce de yazlık yerlerdeki festivalleri yazmıştım.
1998 yılından beri Hakan Erdoğan Productions’ın düzenlediği ‘İstanbul Bach Günleri’, saraylar, müzeler gibi mekânlarda gerçekleştirildi.
Bach&Love, Bach Before&After, Bach&Bahar gibi isimler ve temalarla yapıldı.
Bu yaz gerçekleştirilecek ‘Bachçede Yaz Festivali’ 5 Ağustos-5 Eylül tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi Fıstıklı Teras’ta yapılacak.
Katılacak solist ve topluluklar:
16-18. yüzyıl Avrupa ve Osmanlı saray müziklerini çalan İzmir Barok: Açılış konseri. 5 Ağustos.
Globus Music Moscow: Barok müzik. 6 Ağustos.
Thomas Gabriel Trio: 21 Ağustos.