Doğan Hızlan

Nereden nereye: Tatile çıkmak

9 Ağustos 2019
Bir kentin değişimini yıllardır orada yaşayanlardan çok o şehre sonradan gelenler bilir.

Çünkü uzun süredir, kuşaklarca aynı şehirdeki kötüleşme her gün verilen, vücuda zerk edilen zehir gibi gerçekleşir.

Yazlık düzenleri nasıldı?

Adalar’dan Suadiye’ye kadar geniş bir alan yazlıktı, çoğu kimse vapurlarla ya da kamyonlarla yazlığa giderlerdi. Sıkıntı çekmeyi de olağan karşılarlardı. Su tankerlerle taşınırdı.

Silivri’nin, Kumburgaz’ın adı geçmezdi.

Ne var ki, şimdi İstanbul’da kalsanız, artık sayfiye yerleri var, yazlık olarak kullanırsanız her türlü konfor var.

Ayrıca müzeleri, uzak semtleri de gezebilirsiniz.

Ne yazık ki, müzeler çoğumuz için okul zamanı toplu ziyaret edilen mekânlardır. Oysa yalnız bir şehrin değil, bir ülkenin ruhu orada yaşar.

Türk-İslam Eserleri Müzesi’ni görmediyseniz, Osmanlı’nın tarihini bilmeden bu kentte yaşıyorsunuz demektir.

Yazının Devamını Oku

Umur Bugay’ın ardından

8 Ağustos 2019
Tiyatro sahnesinden dizisine kadar izlediğim biriydi Umur Bugay.

Bizimkiler dizisi 1989’da başlamış, 2002’de bitmiş.

Senaryosunu yazdığı dizinin yönetmeni Yalçın Yelence idi.

Türk tiyatrosunun, Türk sinemasının birçok oyuncusu bu dizide rol aldı. Aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum.

Ben bir dizi seyircisi değilim ama rahmetli annemle birlikte Bizimkiler’i seyrederdim.

Her zevkten ve kuşaktan ilgi görmenin sırrını keşfetmişti.

Aile salonu, aile yeri belki şimdi pek kullanılmıyor ama aile dizisi deyimi bence geçerli bir tür.

Oradaki kişilere hepimiz rastlayabilirdik, çoğu komşumuzdu. Dizinin kahramanlarının evinde ne beyzbol sopası vardı ne de pompalı tüfek. Çekişmeler, şikâyetler, farklılıklar bir komşuluk inceliğinde, sitemler düzeyinde gerçekleşirdi.

Türkiye’de yol verme cinayetlerinin olmadığı bir dönemin simgelerinden biri bu diziydi.

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs’ı ne kadar tanıyorsunuz

6 Ağustos 2019
GİTTİĞİNİZ bir ülkenin, bir kentin edebiyatını, edebiyatçısını bilmiyorsanız, orayı tanıdım diyemezsiniz.

Kıbrıs’a çok gittim, edebiyatçılarıyla tanıştım, hatta Karalama Defteri için program yaptım. Birçok üniversitesinde konuştum.

Hürriyet’in Kıbrıs’ta da basıldığı günler ilişkimiz daha yakındı, bu vesileyle de ziyaretlerim oldu. Namık Kemal’in sürgün yeri olarak da adanın edebiyat tarihimizde de önemli bir yeri vardır.

Değerli, sevgili dost Oğuz Karakartal’ın da hiç kuşkusuz Kıbrıs’ı, edebiyatını bize, Türkiye’ye tanıtmada büyük payı vardır.

Onun yazdığı, ‘Kıbrıs’ta Türkiye Kültür Adamları ve Eserleri 1873-1974’ kitabının tanıtma toplantısına da katılmıştım.

Şimdi tatil dönemi, Türkiye’den birçok kişi gidecek, tatilini orada geçirecek.

Kıbrıs’ı, insanlarını daha yakından tanımanız için bir kitap salık vereceğim.

Metin Turan’ın ‘Pancurları Cemile Kokulu Ada - Kıbrıs Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine İnceleme/Denemeler’* kitabını.

Önsöz

Yazının Devamını Oku

Farklı müzik beğenileri arasında bir gezinti

4 Ağustos 2019
Müzik kadar çeşitlilik içeren az tür vardır. Kulak öyle bir organdır ki, çocukluğunuzdan beri dinlediğiniz müzik iz bırakır, sonradan dinledikleriniz de onun yanında ya da üstünde kendine yer bulur. Hiç kuşkusuz çok değişken bir beğeni skalasında dolanıp dururuz.

Bazen çok bildiklerimizi yeniden bir icradan dinlediğinizde gene aynı zevki alırsınız, özgün bir yorumun yanında yeni bir söyleyiş, icra ediş sizin yeniden dinlemenizi sağlar.

Genellikle halk müziğimiz, türkülerimiz yenilenmeye çok müsaittir.

Deniz Toprak’ın “Gülüşün Kalır Bende”sini (1) dinlerken böyle bir giriş yapma gereği duydum. CD’sinde 12 parça var.

İlk parçanın sözleri iyi şair Ahmet Telli’nin, beste de bir başka ustanın emeği Selda Bağcan’ın. Son dörtlüğü yazıma aldım:

“Her gece yeniden bir talan başlar

Acı ses olur ses deli bir yağmur

Eski bir eylüle gireriz böylece

Gün biter gülüşün kalır bende”.

Yazının Devamını Oku

Sami Karaören’e saygılarla…

3 Ağustos 2019
Cumhuriyet gazetesinin ve Türk Dil Kurumu’nun temel taşlarından biri olan Sami Karaören için hazırlanan kitap ‘Güzel Günlerimiz Oldu’, beni yıllar öncesine götürdü.

Kitabın adı, ‘Güzel Günlerimiz Oldu-Sami Karaören’. Hazırlayanlar: P. Şükran Sabanuç, Mukadder Özgeç, Ömer Özgeç.
Sevgili dost Sami Karaören’le Cumhuriyet’te odalarımız bitişikti. Türk edebiyatının en tanınmış, en önemli adları ikimizin odasına uğrardı, derin muhabbetler yapılırdı -Karaören, ‘muhabbet’ kelimesini kullandığım için beni uyarabilir-.
İkinci sayfanın yazılarını yöneten yazıişleri müdürlerinden biriydi. Elbette o, yazıların bilgi, nitelik değerine bakardı ama öncelik, Türk dilinin doğru kullanılması, yalın Türkçe olması, Türkçe karşılığı olan yabancı kelimeleri yazarına başvurarak değiştirmesiydi.
İyi şiiri bilen, onları ezbere okuyan bir yanı da vardı. Tek cümleyle tanıtmak istersek; dürüst, inançlı, Atatürk devrimcisi bir Cumhuriyet aydını.
Cumhuriyet’teki dostluğumuz Türk Dil Kurumu kurultaylarında da sürdü.
Hazırlayanların ‘Sunuş’undan birkaç satır: “Sami Karaören öncelikle Cumhuriyet gazetesi okurlarının çok iyi tanıdığı, anımsayacağı bir ad.
32 yıl yazıişleri müdürü olarak çalışmış. Hazırlayanlar, Mehmet Yalçın ve aramızdan ayrılan Bedia Akarsu ile ziyaretine gitmişler, orada tanışmışlar.

Yazının Devamını Oku

Yumurta üzerine çeşitlemeler

2 Ağustos 2019
Geçen hafta Mehmet Yaşin’in ‘Yumurta Nasıl Kırılır?’ kitabı üzerine yazımdan sonra tanınmış kalp cerrahı, değerli dostumuz Bingür Sönmez aradı, yumurta konusunda bazı bilgiler vereceğini belirtti.

Bugün köşemin konuğu Bingür Sönmez:

“Sayın Doğan Hızlan,

Meslektaşlarımız arasında bir konuda yazılmış yüzlerce makale arasından bir tanesini çekerek o konu hakkında lehte veya aleyhte konuşarak akıl karıştırmak pek moda oldu. Yumurta konusunda bu çıkışların, yanlış anlaşılan verilere dayalı olup beslenme ihtiyaçları açısından topluma uzun vadede gerçekten zarar verdiği ve gereksiz paniğe neden olduğu ortadadır. Bir ay önce Çeşme-İzmir’de her iki yılda bir Avrupa ülkelerinden birinde düzenlenmekte olan ‘18. Avrupa Yumurta Kalitesi ve Yumurta Ürünleri Sempozyumu’ yapıldı. Kongreye 32 farklı ülkeden yaklaşık 200 bilim insanı katıldı. Ben de bu vesile ile yumurta konusunda ‘son 50 yılda yazılmış bilimsel makaleleri tarayarak’ bir sunum yaptım. Sizin de akıl karışıklığınızı giderebilmek için bu sunumun küçük bir bölümünü sizinle bölüşmek istiyorum.

Yumurta; 18 vitamin ve mineral, protein, yağlar ve mikrobeslenme kaynağı olarak temel bir beslenme kaynağıdır. Tabiata orijinal ambalajı içinde geldiği için hiçbir katkı maddesi ilave edilemeyen, proteininin % 95 emilebilen tek yiyecektir. Yağlar derken yumurtanın 100 gramında 200 mg kolesterol bulunması, beslenme uzmanları ve sağlık kuruluşları için tartışmalı bir gıda haline getirmiştir. Normal bir yumurtanın 50-55 gr olduğunu göz önüne alırsanız bir yumurtada ancak 90-110 mg arasında kolesterol bulunur. Vücudun günlük iç yapımının 5-5.5 gr olduğu göz önüne alınırsa 50 gramlık bir yumurtada bulunan kolesterol konuşmaya bile değmez. Buna rağmen son 40 yıl boyunca toplum, yüksek kolesterol içeriğinin kalp damar hastalığı ile potansiyel ilişkisinden dolayı yumurta tüketimine karşı uyarılmıştır.

Zaman zaman bazı araştırmacılar yumurta gibi kolesterol bakımından zengin olduğu düşünülen gıdaların, plazma kolesterol düzeyini düşürmek amacıyla sınırlanmasını önermektedir (T.R. Dawber et all, 2015). Fakat sonraki zamanlarda yapılan araştırmalar, özel olarak yumurtadaki kolesterolün kan kolesterol düzeyi ve kalp damar hastalığı üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğunu göstermiştir (Eilat-Adar et all, 2013). Bu tür yumurta aleyhinde makaleler tek tük yayınlanmakta olup, bazı meslektaşlar bu makalelerden cümleler çekerek anlamsız bir şekilde yumurta hakkında karalayıcı yorumlar yapmaktadırlar.

Amerikan Kalp Derneği 1968 yılında günde 300 mg’dan fazla diyet kolesterolü tüketilmemesini önerirken ‘haftada 3’ten fazla yumurta yenilmemesini’ de vurgulamış fakat bu rakam bizim ülkemize gelene kadar ‘hiç yenilmemesi’ şekline dönüşmüştür. Bu durum yalnızca hastalıklı popülasyonların değil, aynı zamanda sağlıklı bireylerin de ve daha da önemlisi besleyici gıdalar tüketmesi gereken yoksul toplulukların en ucuz tek protein kaynağı olan yumurta tüketiminde önemli azalmayla sonuçlanmıştır. Bu önerilerde yumurtanın yalnızca genel sağlık için önemli besinler içermekle kalmayıp, aynı zamanda kronik hastalıklara karşı koruma sağlayan bileşenleri de içerdiği hiç dikkate alınmamıştır (Maria Luz Fernandez, et all, 2016).

Bazı epidemiyolojik çalışmalar ve sistematik değerlendirmeler genel popülasyonda yumurta alımı ile kalp damar hastalığı arasında zayıf bir korelasyon bildirmelerine rağmen Amerikan Kardiyoloji Derneği aradaki zayıf bağlantı konusunda giderek artan kanıtlarla birlikte 2002 yılında yumurta tüketimi kısıtlamasını kaldırmıştır (R.H. Eckel et all 2014). Amerikan Diyet Kılavuzu Danışma Kurulu da 2015 yılında diyet kılavuzunun son versiyonunda bu kısıtlamayı kaldırmıştır (USDA National Nutrient Database 2015).

Yazının Devamını Oku

Turhan Selçuk retrospektifini hatırlatırım

1 Ağustos 2019
Türk karikatürünün büyük ustalarından Turhan Selçuk’un Galatasaray’daki sergisini mutlaka görmenizi salık veririm.

İyi hazırlanmış bu serginin kapsamlı kataloğunu da edinebilirsiniz. Böyle sergilerin katalogları kıymetini daima korur.

Yarattığı, toplumsal hareketlerin hepsini kişiliğinde bulunduran Abdülcanbaz, bütün güncelliğiyle yaşıyor.

Onun gibi birini yakından tanıyınca alçakgönüllülüğünü, sanatını, arkasındaki birikimini daha da derinlemesine idrak ediyorsunuz.

Sergiyi gezerken çoğu karelerde anılar da bana eşlik etti.

Kataloğun başında Murat Yalçın’ın Sunu’su, Turhan’ı kuşatan bütün özellikleri içeriyor:

“Yaşar Kemal, ‘Turhan Selçuk, bir edebiyat adamıdır’ demiş kırk yıl önce, ‘Çehov’da olduğu gibi Turhan’da da insanlık ağlarken gülendir.’

Gerçekten de çizginin şiiri, öyküsü, romanı (Abdülcanbaz) vardır onda. Güncel olayların, olguların ortasındaki insana tarih, bilim, kültür, sanat birikimiyle yaklaşır.”

Yazının Devamını Oku

Sedat Örsel ve heykelleri

30 Temmuz 2019
Bir gün Ankara TRT’den yöneticilerden biri aradı, adı Sedat Örsel’di.

Yaşayan Edebiyatçılar adlı bir edebiyat programı yapacaklarını, benim de bu projede çalışmamı önerdi.

İstanbul’a geldiğinde uzun uzun konuştuk, konuşacağımız birçok edebiyatçıyı tanıyordu, okumuştu, kısa süre sonra çekimlere başladık.

Gerçek bir dostluk oluştu aramızda. Her zaman yinelerim, beni radyo konuşmaları için iki kişi eğitti biri rahmetli Oktay Arayıcı, program konusunda da Oray Tuğlan.

Televizyon konusunda eğiten de Sedat Örsel. İki alanda da eksiklerim, hatalarım olmuşsa onların kabahati yoktur, benim yeteneksizliğime verin.

Ankara’dan çekime başladık.

İlk çekeceklerimiz arasında Suut Kemal Yetkin, Enver Gökçe vardı.

İstanbul’da çektiğimiz edebiyatçılar bugün arşiv değeri taşıyor.

Yazının Devamını Oku