İyi karikatürist İzel Rozental, dünyayı dolaşır, fotoğraf çeker, gittiği yerlerde karikatür toplantılarına da katılır. Uluslararası buluşmalarda Türk karikatürünü tanıtır.
Gezdiği, gördüğü yerlerin fotoğraflarını Galata’daki Schneidertempel Sanat Merkezi’nde sergiliyor.
Serginin adı:
‘Gezginin Gözü/Gezginin Defteri’.
Küratör: Aykut Köksal.
Her fotoğrafın yanında çekilen yerin özelliği, siyasi ve toplumsal durumu hakkında bilgi veriliyor.
Fotoğrafı çekilen yer hakkında bilgi istiyorsanız bu sergide ve yanındaki yazılarda bulabilirsiniz. Bir de katalog alırsanız, dünyanın olumlu olumsuz, iyi kötü yanlarıyla bir görsel tarihine sahip olursunuz.
Erdal Erzincan, bu adlardan biri. Onun hemen hemen bütün CD’lerini dinledim.
Yeni CD’sinin de adı “Şelpe” (1)
Şelpenin ne olduğunu birkaç satırla tanıtmalıyım.
Muzaffer Özdemir’in “Bağlamadan Ta’ya Şelpe” kitabını meraklısı okusun.
Erol Parlak’ın “Bağlamada Şelpe Tekniği”nden bir alıntı:
“Elin bütün tellere yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı vurulması gibi 2 fonksiyonu vardır.
Başparmak hariç diğer 4 parmakla bütün tellere vurulması.
İki ciltten oluşan ‘Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler-Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü (1875 - 1975)’ isimli kitabın başında şöyle bir ithaf var: “10 yıla yakın bir araştırmanın ürünü olan bu kitabımı; söz konusu ettiğim roman yazarlarını, edebiyat tapınağının geleneksel gardiyanlarının değer yargılarıyla değil, anlayışla ve deyim yerindeyse şefkatle, hatta merhametle değerlendiren dört değerli eleştirmene; Doğan Hızlan, Beşir Ayvazoğlu, Ömer Türkeş ve merhum Tahir Alangu ile iki duyarlı edebiyat adamı Selim İleri ve merhum Haldun Taner’e adıyorum.”
Üyepazarcı, özenli araştırmasında doğru bir yöntem kullanmış. Yazarın eserini değerlendirirken hayatını da incelemiş, böylece yazısıyla hayatı arasındaki gelgitleri ortaya koymuş. Böylece o yazarın kitabını daha doğru değerlendirmek mümkündür. Kitaptaki bazı adları dönemlerinde okudum, onlar üzerine yazdıklarımı, düşündüklerimi de anımsadım.
Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler-Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü (1875-1975)
Erol Üyepazarcı Oğlak Yayınları
Kısa bir okuma listesi:
A. Kadir
Kara Hafta komitesinde bulunanlar:
- Doğan Hızlan
- Ahmet Ümit
- Adnan Özer
- Metin Celâl
22-23 Kasım 2019 tarihleri arasında Denizbank işbirliğinde Pera Palace Hotel’de düzenlenecek haftanın teması Alfred Hitchcock. Agatha Christie’nin kaldığı otelde bu etkinliğin yapılması da ayrı bir özellik taşıyor.
Festival kapsamında bu yıl ilk kez gerçekleştirilen ve toplam 141 başvurunun olduğu öykü yarışmasını kazananlar da belli oldu.
Birincilik ödülüne
Günlük okumalarda, çoğu zaman bir iç aynaya bakar gibi oluruz. Ya hayatımızın izdüşümüyle karşılaşırız ya da birden gerçeğin ötesine hayal dünyasına sürüklenip gideriz.
Özellikle bu ilişkiyi düşündüğümde günlüklerden satırlar belleğime düşer. Günlük tutmak bugünden düne bakış perspektifini sunar bize. Hatırlamak bazen bugünümüze gökkuşağı gibi doğar, bazen de bir karaltı içinde buluruz kendimizi.
Gerek yazarlarda gerek okurlarda edebiyatın izi gündelik hayatı biçimlendirmiştir. Gündelik hayatın içinde görkem de vardır yalınlık da. Tiyatro dünyasından buna örnekler verilebilir.
Artık anılarımızda, belleğimizde yaşayan Yıldız Kenter’in Shakespeare ile Çehov karşılaştırması unutulmaz mukayese örneği olarak, evrensel ile ulusalın kesiştiği noktayı belirleme açısından da önemlidir.
Bir sanatçının gündelik hayatı incelenmeye değer, eserlerinden yansıyan notlar, eserlerini bir de bu açıdan değerlendirmeyi sağlayacaktır.
Bence ürünlerden çıkacak sonuçlar, yazarın o tarihteki ruh halini, hangi koşullar altında bunu yazdığını da ortaya koyacaktır.
Geleceklerin edebi açıdan kazançlı çıkacağı kanısındayım. Yazma tutkusunun gündelik araştırmalarda önemli bir bölümünün belireceğine inanıyorum. Böylesine araştırmalar iki açıdan da yararlıdır. Bilmediğiniz bir yazarı bu konuşmalar sırasında öğrenirsiniz, bildiğiniz okuduğunuz bir yazarı da yeniden okumak isteği doğar.
22-23 Kasım tarihleri arasında bu renkli konu tartışılacak. Aynalıgeçit Beyoğlu’nda gerçekleştirilecek bu etkinliğin programını yazıma aldım:
Daha sonra oyunlarını, filmlerini de tabii ki...
Unutamadığım kitap tanıtmalarından biri de Dikmen Gürün’ün yazdığı ‘Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikâyesi’nin tanıtıldığı geceydi.
Onun birçok oyunu içinde unutulmazlar olanlar vardır benim için.
Bunlardan biri Hidayet Sayın’ın yazdığı Pembe Kadın’dı. Uzun süre sahnelerde kaldı. Pembe Kadın sinemaya da uyarlandı. Atıf Yılmaz’ın yönettiği filmde Ekrem Bora, Sema Özcan da rol almıştı.
Hidayet Sayın, bu yıl Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Güngör Dilmen’in oyunu Ben Anadolu’yu Türkiye’de ve başka ülkelerde de oynadı. Bir oyuncunun ustalığını, değişik karakterdeki başarısını kanıtlamıştı.
Çok sevdiğim, incelikle dolu bir filmde de ona gene hayran olmuştum.
Senaryosunu
Yılmaz Öztuna’nın onu tanıtan yazısından alıntı: “Mustafa Cahit Atasoy, akademik Türk musikîsinin yarım asır boyunca en cesur savunucularından biri, yenilikçi seçkin bir bestekâr ve Arel Ekolü’nün birkaç önemli isminden biridir.
Mûsikî tarihimizin en büyük müzikologları olan Sâdettin Arel ve Dr. Suphi Ezgi’nin talebesidir. Atasoy’un mûsikî formasyonu için artık daha fazla söze gerek yoktur.”
Mustafa Cahit Atasoy (1 Mart 1926- 3 Nisan 2002) Trabzon’da doğdu. Annesi Rukiye Atasoy, babası tacir ve nakliyeci İsmail Hakkı Atasoy’dur.
İlkokulu Trabzon’da, orta ve liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde bitirdi (1947). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1952 yılında mezun oldu. Nakliyecilik, imalatçılık, ticaret ve sanayi ile uğraştı.
Musikiye ilkokulda ağız armonikası ile başladı, armonika dersi aldı ve çoksesli korolara katıldı. İstanbul’da İstanbul Belediye Konservatuvarı Şan Bölümü, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Korosu ve İstanbul Üniversitesi Korosu’na devam etti (1948).
Ankara Devlet Operası’nda Madam Hidalgo’dan şan ve Guiseppe Momo’dan opera eğitimi aldı. Türk musikisi solfeji ve nazariyatını Hüseyin Sadettin Arel’den (1948-1955) ve Dr. Suphi Ezgi’den (1948-1960); polifoniyi Hüseyin Sadetten Arel’den (1948-1955) ve Edgar Mnas’tan (1957-1960), klasik tanburu Dr. Suphi Ezgi’den ve kemanı Tahir Sevenay’dan öğrendi.
Kurucusu, kurucu yönetim kurulu üyesi ve öğretim üyesi olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda (İTÜ TMDK) Türk musikisi nazariyatı ve solfej derslerini (1982-2002) verdi.
Konservatuvarda ve sosyal bilimler enstitüsünde sayısız tez ve bitirme ödevi danışmanlığı ve jüri üyeliği yaptı
İlk sayfa Turan Oflazoğlu’nun şu alıntısıyla başlıyor: “Dilin aydınlığı içimizin aydınlığıdır.” ‘Önsöz’de Enginün kitabın niteliğini belirtiyor: “Bu ciltte yer alan yazılar Türk tiyatrosuyla ilgilidir. Yıllarca verdiğim ‘Türk Tiyatro Metinleri’ derslerinin sonucu olarak görülebilecek bu yazılar, Türk tiyatrosunun yolunu göstermiş olan Şinasi’den başlamaktadır.” Bu yazıda Türk tiyatrosunun genel özelliklerini, yazarların tarihteki yerini öğrenebilirsiniz.
Kitaptaki sıralama:
◊ Şair Evlenmesi
◊ Namık Kemal ve Tiyatro
◊ ‘Güzel Elen’ çevirisi
◊ Ahmet Mithat Efendi ve Tiyatro
◊