Şimdi bayramı evimizde kutlayacağız, teknolojinin nimetlerinden yararlanacağız, birbirimizin bayramını görüntülü kutlayacağız. Bu arada evlerinin dışında, başka mekânlarda geçirecekler de özgürlüğün tadını çıkaracaklar. Dinlenecekler, konuşacaklar, seyredecekler, müzik dinleyecekler. Vakit geçirecek unsurlar çok.
Çocuklara eski bayramları anlatmalarını salık veririm. Geleneklerin bir toplumu ve bireyi nasıl biçimlendirdiğini öğrensinler. Babalarını dedelerini daha hoşgörüyle anlarlar.
Anneannem aile büyüğü olduğu için, ziyarete gitmekten çok, ziyarete gelirlerdi. Bir misafir varken diğeri geldi mi onlar kalkardı, nezaket icabıydı.
Benim çocukluğumda ziyaretler yoğun olduğu için, vasıtalar ve caddeler kalabalıktı, gidilmezse gönül koyarlardı.
Bayram sofralarının görkemini birçok kimse anımsar.
Binmesem de bayram yerlerini gördüm, arabaları izledim.
Ziyaretlerde elbet armağanlar da verilirdi.
Yaşamın hızı arttıkça, bayram günleri tatil yapma günlerine dönüştü.
Bu girişim önemli bir eksikliği gidermektedir. Çünkü hemen hemen dünyadaki tüm arkeoloji enstitülerinin Türkiye’de ofisleri vardır. Bunca arkeolojik çalışmanın yapıldığı ülkemiz için bu enstitünün olmaması şaşılacak bir durumdur.
Proje neyi amaçlıyor:
Tarihsel, kültürel değerlerin bilimsel, sanatsal, turistik ve ekonomik açılardan daha yoğun bir çalışmayla gerçekleştirilmesi, enstitü sayesinde de sürdürülebilirliğinin sağlanması.
Bu proje doğrultusunda çalışma alanları şöyle sıralanabilir:
* Mekân
* Organizasyon
* Kütüphane
* Arşiv
Kuşların toplanması, birbirileriyle muhabbet etmesi çok hoşuma giderdi.
Eminönü’nde de aynı hareketi dakikalarca seyrederdim.
Karantina günlerinde meydanlardaki duruşlar bana hüzün veriyor, yalnızlığın en somut halini o zaman hissediyorum.
Yem vermeye gelenleri tanıyorlar sanki. Evden dışarı çıkabildiğim ilk gün kuşlara gideceğim. Birçok dostum da özledikleri kuş seslerini şimdi daha fazla duyduklarını söylüyor. Şehrin gürültüsü yerine o sesleri duymak ancak bir mecburiyet sayesinde mümkün olacakmış.
Ramazan boyunca her gün saat 19.00’da TRT 1’de Feridüddin Attar’ın ‘Mantık Al-Tayr’ından (Abdülbaki Gölpınarlı çevirisi) esinlenilerek hazırlanan ‘Kuşlarla Yolculuk’ dizisinin her bölümünde, eserdeki 9 kuşu simgeleyen dervişlerin ve ‘Hüdhüd’ü simgeleyen Şeyh’in hayata bakış açılarını, yaşam felsefelerini, kainat, tabiat ve insanla ilişkilerinin öykülerini seyredecekiniz.
9 ayrı kuşun yanı sıra ‘papağan’ı temsil eden, ‘ölümsüzlük iksirini’ sergileyen Seyyah’ın ‘imtihan’ı da işleniyor.
Feridüddin Attar, 1136 yılında Nişabur’da (İran) doğdu, 1221’de aynı yerde bu dünyadan ayrıldı.
Kitabın özelliğini şöyle özetleyenler olmuştur. Tasavvufu günlük dile aktarmıştır.
Benim de dinlediğim sanatçılardan biri.
Rol aldığı ‘İnsanlar Yaşadıkça’ filminde nedense onun rolünden çok Montgomery Clift’i anımsıyorum.
Çok Oscar’lı film James Jones’un ‘From Here to Eternity’ romanından sinemaya aktarılmıştı. Yönetmeni de Fred Zinnemann’dı.
Filmdeki trompet karesi bir çoğumuzun belleğinde kaldı. Kitabın çevirisi de Altın Kitaplar Yayınevi tarafından yayımlanmıştı.
Bir Türk caz solisti Esra Zeynep Yücel, son olarak Frank Sinatra’ya adadığı bir longplay çıkardı.
‘Dear Frank
Tribute to Frank Sinatra’
Kayıtta 10 parça seslendiriliyor.
Okuduklarımı, dinlediklerimi, yazdığım kalemleri biriktiriyorum. Eve kapatılınca bu zevkin benim için kurtarıcı olduğuna karar verdim. Bir köşeye koyduğum kitapları okudum, okur ihmalkârlığımı telafi etmeye çalıştım.
Yıllar önce dinlediğim hatta itiraf edeyim alıp dinlediğim long play’leri çaldım. Onları çalarken, kitapları okurken, dolmakalemimle yazarken onlara anılar da eşlik etti.
İlk ciltli kitabım olan Alfabe’den başlayıp sanal bir geziye çıktım, uğradığım bütün kitapçıları anımsadım, yayınevi ziyaretlerimi zihnimde tazeledim.
Yıllar önce müzik seti getirmenin güçlüğünü, ona kavuşunca duyduğum sevinci düşününce, bugüne bir hatıralar çizgisi çektim.
Hayatı düz bir çizgi değil, başarılarla başarısızlıkların karması bir yumak olarak tanımlamalı, düşünmeli bir arada, ne var ki bellek denilen iyimser organ daha çok güzellikleri canlandırıyor.
Erken emekliliğin olduğu ülkemizde insanlar mutlaka bir meşgale bulmalılar, yaratmalılar. Sevdiğiniz makaleleri kesip dosyalasanız, bir fotoğraf albümü yapsanız, televizyonun bazı programlarını esiri olmadan seyretseniz. Hangi tür müziği severseniz sevin, şimdi kanallardan istediğiniz parçayı, birkaç kişiden dinleyebilirsiniz.
Şerif Antepli’nin çıkardığı “Collection” dergisinin okurlarındanım. 20. yılına vardı. Kutlanacak bir çaba.
Bu dergiyi okursanız, değişik konularda, alanlarda bir koleksiyona başlayacağınızdan şüphem yok.
“Çok beğendim, yazarın bütün kitaplarını okumak istiyorum, hepsini bulabilir miyim?”
Okur bu konuda üç açıdan zorlanır.
Birincisi, yazarın kitapları birkaç yayınevine dağılmıştır.
Bu durumu eleştiremeyiz, çünkü ekonomik nedenler bu parçalanmayı ortaya çıkarmıştır. Yazarlar transfer düzeninde bunu yaparlar.
Eskiden, yazarın bu kadar ekonomik itibar görmediği zamanlarda tek bir yayınevi basardı kitaplarını.
İkinci nedene gelince... Tükenen kitap eğer çok satanlar listesinde yer almamışsa, yayınevleri yeni baskısını yapmazlar.
Üçüncü gerekçe bence en çözülmez bir soruna gelip dayanır.
Yazarın mirasçısı ile anlaşma yapmak mümkün olmaz. Ya da o kadar çok mirasçısı vardır ki onları bulmak, bir araya getirip anlaşma sağlamak, eski deyimle deveye hendek atlatmaktan daha zor ve daha da imkânsızdır.
Edebiyat başlığı altındaki listeyi okuyalım:
1) Şeker Portakalı / Jose Mauro De Vasconcelos
2) Hayvan Çiftliği /George Orwell
3) Körlük / Jose Saramago
4) Bir İdam Mahkûmunun Son Günü / Victor Hugo
5) Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir / Hakan Mengüç
6) Sineklerin Tanrısı / William Golding
7) Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu / Stefan Zweig
Yabancı turistlerle yerli turistlerin bir arada dolaşması çok hoşuma giderdi. Yabancı turistler de bu zamanı Sultanahmet’te yaşarlardı.
Önceleri Sultanahmet Camisi avlusunda ‘Dini Yayınlar Kitap Fuarı’ açılırdı.
Kuran’dan başlayarak, İslam konusundaki yayınları bu fuara katılan kitapçılardan alırdık.
Akşamları da Sultanahmet Camisi üzerinde ışık oyunları yapılırdı.
Fuar daha sonra Beyazıt’a taşındı, iftardan sonra hem müzisyenler tanınmış bestecilerin eserlerini icra ederler, hem de söyleşiler yapılırdı.
Fuar Beyazıt’a taşındıktan sonra, Sultanahmet Meydanı’nda ramazan aylarında çeşitli dükkânlar açılırdı. En uzun kuyruk, tatlıcı standlarının önünde olanıydı, yabancıların çoğu ayaküstü kâğıt tabağa baklavaları koyup yerlerdi.
Ziyaretçilerin çoğu Türk İslam Eserleri Müzesi’ni ziyaret ederlerdi. O yıllarda müzenin müdürü Nazan Ölçer’di. Müzede birçok önemli sergi açılışı yapılmıştı.
İftarların yapıldığı lokantalardan biri de