Volkswagen grubu arabaları olan Volkswagen, Audi, Porsche, Skoda ve Seat'ın yanısıra ağır vasıtada Scania'nın distribütörlüğünü yapan Doğuş Otomotiv'in yüzde 30'u halka açılıyor. Konsorsiyum üyesi kuruluşlar hem içerde hem de dışarda Doğuş Oto halka arzına yoğun talep olduğunu belirtiliyor. Hatta talebin bugünden arz tutarının üzerine çıktığı belirtiliyor. Cuma günü talep toplama ayağı sona erecek olan halka arzda 150 ile 180 milyon dolar arasında bir gelir bekleniyor. Halka arzda hisse senedi fiyatı 6 bin 750 lira ile 8 bin 250 lira arasında ve bu hesaba göre şirketin tamamının piyasa değeri ise 500 ile 600 milyon dolar arasında gerçekleşecek. Şirket hisseleri gelecek hafta borsada işlem görmeye başlayacak.
Borsada işlem görmeye başladıktan sonra hisse senedi fiyatı arz fiyatının altına gelirse Garanti Yatırım hisse senedini piyasadan satın alarak fiyatı destekleyecek. Ayrıca şirket ortaklarına da 6 ay süreyle fiyat arz artışı nedeniyle düşüşünü engellemek için hisse satış yasağı getirildi. Doğuş otomotiv ayrıca 5 yıl boyunca karının en az yüzde 50'sini de kar payı olarak dağıtma taahhütünde bulundu.
Bir de gazetelerde bulamayacağınız ek bilgi. Halka arzdan sonra ek bir yüzde 4.5’lik satış daha yapılabilecek. Yani böylelikle şirketin halka arz tutarı 200 milyon dolara yaklaşacak.
Koç Holding ve dünyanın en büyük tarım makinesi üreticilerinden New Holland'ın ortaklığı olan Türk Traktör ise sermayesinin yüzde 25'ini halka açtı. Hisse senedi cuma günü borsada 8 bin lira fiyattan işlem görmeye başlayacak. Halka arzdan elde edilen gelir ise 94 trilyon lira seviyesinde. Yılda 35 bin traktör üreten kuruluş yüzde 60 pazar payı ile sektörün lideri konumunda. Başta ABD olmak üzere 50 ülkeye ihracat yapan şirketin 2003 yılı karı ise 41 milyon dolar oldu.
Ama işin görünmeye bir tarafı var ki o da bayağı bir can sıkıcı olmaya başladı. Hazine’nin borçlanma maliyetinden bahsediyoruz. Nisan ayı başında % 22 seviyesinde olan faizler şimdilerde yüzde 26 seviyesinde. Basit bir hesap yaparsak Hazine’nin nisan ayından bu yana iç borçlanmasına ödediği reel faiz neredeyse 14 puan seviyesinde. Böyle olunca da bankaların bugünkü ihalelerde Hazine’ye neden borç vermeye bu kadar iştahlı olduğu ortaya çıkıyor. Böyle bir getiriyi bir daha bulmaları mümkün değil çünkü.
2003 yılı boyunca ve 2004 yılının ilk üç ayı içinde uzun vadeli gösterge faizin sürekli olarak gecelik fonlama maliyetinin altında şekillendiğini izledik. Arada yaşanan çıkışlar da fazla uzun süreli olmadan atlatıldı. Gösterge faizin fonlama maliyetinin altında olması ise bankaların yaptığı bir fedakarlık değil. Çünkü uzun vadede faizin daha da düşeceğini ve sonunda kar yazacaklarını biliyorlar.
Ama bugünlerde yüzde 24.6 seviyesinde olan fonlama maliyetinin 2 puan üzerinde faiz rakamları ile karşılaşıyorsak bunu nasıl yorumlamalıyız. Gelecek beklentileri mi kötüleşti, bankalar artık faizin yükseleceğini mi düşünüyor?
Öyle olmadığını son ekonomik verilere bakarak rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Faiz dışı fazlada son iki aydır izlediğimiz performansa ek olarak kapasite kullanımı, sanayi üretimi, turizm gelirleri gibi bütçe performansı açısından hayati öneme sahip alanlarda Türkiye ekonomisi gayet iyi bir performans sergiliyor.
Bu arada cari açığın yarattığı endişe de hem kurdaki yükseliş hem de tüketimi kısmak için alınan bazı yarı-resmi önlemlerle piyasaların risk listesinden çıkmış durumda.
Yani piyasadaki genel duruma bakınca hem enflasyon hem de diğer makro ekonomik veriler Merkez Bankası’nın bir faiz indirimi yapmasını gerekli kılıyor. Bu maliyetlere daha fazla katlanmak gereksiz çünkü.
Şimdi Özelleştirme İdaresi’in Danıştay’da temyiz davası açması için 30 günlük bir süresi var. Büyük olasılıkla daha önce aynı mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına karşı yaptığı gibi yıldırım hızıyla temyiz davasını açacak. Ki bunu yapacağını da haberden bir kaç saat sonra kamuoyuna duyurdu.
Bundan sonraki süreçte Danıştay’ın da kararını hızla vereceğini tahmin ediyoruz. Çünkü Tüpraş meselesi hakikaten Türkiye açısından oldukça önemli. Hükümetin burada devreye gireceği ve Danıştay’ı kararını mümkün olan en kısa sürede vermesi için ikna edeceğini tahmin ediyoruz.
Burada Danıştay’ın kararının ne yönde olacağı çok önemli. Eğer İptal kararını geçersiz sayarsa süreç bir kaç aylık bir gecikme dışında bir sıkıntı olmadan tamamlanacak. Ama eğer red kararı çıkarsa işler biraz daha karışacak.
Biz bu aşamada hükümetin ikinci olasılığı dikkate alarak hareket edecğini tahmin ediyoruz. Yani bir yandan Danıştay’daki dava süreci devam ederken, bir yandan da özelleştirmenin önündeki asıl sorun olan “yasal altyapı”nın değiştirilmesi için harekete geçecektir.
Yasal altyapı tamamlanıp ikinci kez özelleştirme için yola çıkıldığında ise Tüpraş ve diğer özelleşirmelerin geride bıraktığımız döneme kıyasla daha başarılı olacağını tahmin etiğimizi de hatırlatalım.
Elbette ki yatırımcılar da bu sürecin nasıl olacağını ilgi ile takip ediyor. Tüpraş ile ilgili gelişmeler çok önceden fiyatlara yansımış olduğundan bugün piyasada ciddi bir dalgalanma görmedik. Kısa vadede de bu konudan kaynaklanan bir sıkıntı olacağını tahmin emiyoruz.
Ama eğer Danıştay kararını iptal yönünde verir ve bu arada da hükümet gerekli adımları atmazsa, o zaman yandı gülüm keten helva...
CEVAP: Bu sorunun yanıtını vermek için yüzümüzü bankalara çevirmemiz lazım. 2001 yılında bankaların açık döviz pozisyonlarını kapatmak için çıkartılan 16 Haziran 2004 vadeli tahvillerin itfası yaklaştı. Hazine bu yıl içinde yaptığı üç takas ihalesi ile bu kağıtların bir kısmının vadesini 1-2 yıllık vadelere dağıttı. Geriye bankaların elinde 1.8 katrilyon liralık 16 Haziran kağıdı kaldı. Hazine 16 Haziran haftası içinde piyasa yani bankalar isterse bir değişim ihalesi daha yapabileceğini açıkladı ama bankalardan henüz ses çıkmadığı için şimdilik bu tarihte 1.8 katrilyon liralık bir borç ödemesi olacağını düşünebiliriz.
Yani bankalar bilançolarında döviz varlığı olarak görünen 1.8 katrilyon liralık kağıdı verecek, bunun karşılığını ise TL olarak alacak. Tekrar açık pozisyonda kalmamak isteyen bankaların bir kısmı da bu para ile dolar alıp kasalarına koyacak. Bu beklenti yani, 16 Haziran’da dolara 1.8 katrilyon liralık bir alım gelebilir beklentisi, dolar kurunu yukarı çeken etkenlerden biri.
Bir başka etken ise ödeme tutarının nasıl belirleneceği. Bu kağıtlar 1 milyon 160 bin liralık kur seviyesinden ihraç edildi. Oysa ödemesinin yapılacağı dolar kuru 16 Haziran’dan önceki 10 günlük dolar kurunun ortalaması alınarak hesaplanacak. Yani kur ne kadar yüksek olursa bankaların eline de o kadar çok para geçecek. Bu nedenle de bankalar dolar kurunu yukarı çekecek bir hareket eğilimi içindeler. Sığ olan piyasada gerçekleşen küçük çaplı işlemlerle bile kur rahatlıkla 10-20 bin lira yükselebiliyor. Yani kurdaki hareket bir anlamda 16 Haziran tarihini bekleyenlerin spekülasyonu...
SORU: Petrol fiyatı neden yükseliyor?
CEVAP: Petrol fiyatlarının tarihi yüksek seviyelere doğru hareket etmesi piyasalara pahalıya mal oluyor. ABD’nin Irak’ı işgali ile Suudi Arabistan’dan sonra en büyük petrol üreticisi olan ülkenin petrollerinin pazara çıkamıyor olması ve yakın gelecekte de bunun olası görünmemesi perol fiyalarındaki artışın ana nedeni.
Bunun dışında ABD Petrol stoklarının azalması ya da Ortadoğu’da yabancı petrol şirketi çalışanlarıa yönelik gerçekleşen terör eylemleri ile petrolün pazarlara naklinin tehlikeye girmiş olması gibi etkenler ise üçüncü ve hatta belki de dördüncü planda kalıyor.
Bu sıkıntının tek çözümü ise petrol arzının artırılması. Bunu efektif biçimde yapabilecek tek ülke ise Suudi Arabistan. Ülke bu konudaki olumlu niyetini açıkladı ama bunu tek başına yapması imkansız. Çünkü bu kararı verebilecek tek kurum Suudi Arabistan’ın da bağlı olduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC). OPEC’in yarın başlayacak olan toplantısında bu konu ele alınacak ama bütçe gelirlerinin önemli bir kısımnı yüksek petrol fiyatlarından sağlayan İran ve Venezüela’nın artırıma karşı çıkacağı tahmin ediliyor.
Elinde acil durumlar için belirli bir rezerv bulunun Uluslararası Enerji Ajansı IEA’nın rezervleri de fiyatları soğutacak miktarda arz sağlayamayacağı için tek yol OPEC’in bu yönde bir karar alması. OPEC dışında yer alan en büyük üretici Rusya’nın tavrı da henüz net değil.
Tüpraş ihalesinin farklı olacağını kim söyledi ki!
Nitekim yukarda örneğini yazdığımız ve önceki özelleştirmelerde defalarca izlediğimiz senaryo yine hayata geçti ve bugün itibariyle süreç devam etmeye başladı. Eğer bir aksilik olmazsa sözleşme bu hafta imzalanacak; hem Zorlu Grubu hem de Tatneft’in Tatar temsilcisi Mavlutov paranın hazır olduğunu ve Cuma gününe kadar özelleştirmenin tamamlanacağını yani sözleşmenin imzalanacağını dünkü açıklamalarında dile getirdiler.
Piyasaların gözü ayrıca aydın, YÖK Yasa tasarısı’nın veto edilen bölümleri de seneye kaldı. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek konu ile ilgili kararın, yani yasanın veto edilen maddelerinin akibetinin ne olacağını ilişkin kararın, bugün açıklanacağını söyledi ama hemen hemen herkes AKP’nin “ortamı” germemek için yasayı yeniden Çankaya’ya göndermeyeceği konusunda hemfikir. İsteyen AKP hükümetinin tavrını “şeriata giden yolda ön yoklama yöntemi ile, iki adım ileri bir adım geri stratejisi” olarak tanımlasın, şu bir gerçek ki bu karar Nisan ayından bu yana Türkiye ekonomisindeki makro dengeleri bile etkiler, yılsonu hedeflerini tehlikeye sokar hale gelen gerilimin önemli unsurlarından biriydi ve şimdi gündemden kalkmış olması ekonomik ve parasal rahatlamanın da önünü açacak etkenlerden biri olacak.
Lakin, (osmanlıca vurgusu ile) bu durum herşeyin güllük gülistanlık olduğu manasına da gelmiyor. Bunun tek başına piyasalardaki rakamsal gelişmelerden yola çıkarak bile söyleyebiliriz. Çünkü belirli bir rahatlamaya rağmen hem döviz hem faiz hem de borsada öyle aman aman bir alım eğilimi yok. Her üç piyasada da rakamlar startejik seviyeleri aşmamaya gayret ediyor.
Bunun da tek bir nedeni var. 2005 yılından itibaren Türkiye’inn nasıl bir ekonomik yol izleyeceği.
Aslında bu da sorun olmazdı ama AKP hükümetinin bazı bakanları kalkıp da “2004’ten sonra IMF filan yok. Kendi başımızayız.” demeseydi bugün bu konu piyasaların ve uluslararası yatarımcıların gündemine bu kadar girmiş olmayacaktı.
Neyse gündeme girdi bir kere. Bundan sonraki gelişmeler önemli. Hükümet yetkilileri (Babacan) şimdiye kadar haziran ayı içinde 2005 yılına ilişkin yol haritasının netleşeceğini söylüyordu. Ki bu da aslında piyasalar için yeterliydi. Ama bugün gazetelerde yine bazı yetkililerin (Babacan) “karar temmuza sarkabilir” açıklaması biraz iç sıkıcı. Çünkü her ne kadar IMF Türkiye temsilcisi Odd Per Brekk “IMF İcra Kurulu Ağustosta tatile girmeden önce 8. gözden geçirme ve artikel 4 konsültasyonunu yapacak” dese de bakanın açıklamaları Türkiye hala ayak sürüyormuş gibi bir izlenmi yaratıyor. Bu da zaten ürkek olan yatırımcıları biraz daha sıkıntıya sokuyor.
Piyasalar bu yaz da tatil yapamayacak. Ama umutsuz olmak için çok da fazla sebep yok. Şimdilik.
Piyasayı bir kere yükselmeye başlayınca kesintisiz şekilde yükselecek hiç durmayacak, habire değer kazanacak paralar akacak, oradan taşıp bizim ceçimize dolacak diye bir kural yok. “Sınırımız gökyüzü” yatırımcı için geçerli değil. Her çıkışın bir düşüşü vardır. Çünkü herkesin getiri ve risk alması farklıdır. Aldığı pozisyona göre birim başına yüzde 1’lik bir getiri bir yatırımcı için yeterli olabilirken, kimileri için de yüzde 200’lük getiriler bile kâra doymalarını sağlayamaz. Bu durumda da daha çok getiri isteyen yatırımcı elindeki kıymeti tutup beklerken, yüzde 1 ya da herneyse bir kar rakamı ile tatmin olan yatırımcı elindeki kıymeti satıp parasını cebine koyar, neşeli bir ıslık çalarak evine, ya da akşam yemeği için Paper Moon’a doğru yollanır.
Biz işte bu parayı cebe koyup akşam yemeği için Paper moon’a ya da metresine pırlanta yüzük almak için Akmarkaz’e giden yatırımcının yaptığı işe “Vay beee helal olsan, götürdü parayı” demiyoruz. Bu işin adı kar satışı. Yani elde ettiği karı yeterli bulup satma ve parayı da cebe, cüzdana, kasaya, banka hesabına koyma işi...
Bugün yaşadığımız da budur.
Dünkü argümanlarda temel bir değişiklik var mı peki. Olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki benim düşünüp düşünmemem durumu değiştirmez. Ama elde ettiğimiz veriler de farklı bir şey söylemiyor. Petrol fiyatları daha önce söylediğim gibi varil başına 35-40 dolar aralığında kalmaya devam ediyor.
Yabancı yatırımcı ABD Merkez Bankası FED’in faiz artırımı ile ilgili beklentiyi fiyatlara dahil etikten sonra şimdi yeniden gelişmekte olan piyasalara yönelmeye başladı. Bu aşamadan sonra bir faiz artırımı gelse bile, çoktan bu beklentiyi fiyatlara dahil etmiş olan yatırımcılar daha rahat davranacak. Tabii ki fırsattan istifade ortalığı velveleye verip piyasayı düşürmeye çalışanlar, daha düşük seviyeden almak için tabii ki, olacak ama bunların da genel trendi en fazla bir iki günlüğüne bozacağını hatırlatmak isterim.
Ama genelde böyle durumlarda bu tür açıkgözlerin kendi kazdıkları kuyuya düşmeleri daha olası bir senaryodur.
Tabii ki yılın ikinci yarısından itibaren Türkiye’nin AB üyeliği ile beklentilerin tartışılmaya başlanacağını da unutmamamız gerek. Bu tartışma iyi sonuçlara mı varır, kötü sonuçlara mı bilemem. Zamanı gelince göreceğiz.
Tüpraş’ın özelleştirmesinde yürütmeyi durdurma kararı alınınca piyasalar şöyle bir teori ile sarsılmıştı:
“Tüpraş’taki durum sıkıntı verici belki de bu özelleştirmenin iptal olduğunu göreceğiz. Buradan 1.3 milyar dolarlık bir kayıpla karşılaşacağız. Ayrıca motorlu taşıtlar vergisi iptal edilirse de 1.2 milyar dolarlık bir vergi kaybı ortaya çıkacak. Bu durumda da ek tedbirler anılması gerekecek. Böylece de belki uygulanan ekonomik programın en önemli unsuru olan yılsonu enflasyon hedefi şaşacak. Tabi bunun dışında da doğrudan ya da dolaylı bir sürü olumsuz etki ile karşılaşacağız.”
Ama bugün piyasalarda yaşanan yabancı yatırımcı girişi ile bu teoriler biraz geri plana atıldı. Ayrıca Maliye yetkililerinin açıklamaları da rahatlamanın önünü açan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Maliye yetkilileri şunu söylüyor:
“Özelleştirme hedefi 3 katrilyon olarak açıklandı ama bunun ardından bir gerçekleşme hedefi konulmadı. Yani bu gelir bütçe kalemleri arasında yer almıyor. Eğer Tüpraş özelleştirmesi bu yıl gerçekleşmezse bile bunun büçe parformansına etkisi olmaz. Ama tabii ki Türkiye’nin görünümü konusunda aynı şeyi söyleyemeyiz.
Motorlu taşıtlar vergisi ise ne yazık ki ek motorlu taşıtlar vergisi ile karıştırıldığından iptal edilebileceği düşünülüyor. Oysa bu yasa AB standartlarında ve biz iptalini beklemiyoruz”
Bu arada petrol fiyatı daha önce söylediğimiz gibi 35-40 dolar aralığına indi. Bunda ABD’deki stokların arttığı beklentisi etkili oldu. Bununla ilgili rakamlar da bugün açıklanacak.
Ayrıca gelişmekte olan piyasalara para akışı yeniden başladı ve Türkiye de bundan payını almaya başladı. Bugün hem borsa hem bono hem de döviz piyasalarında TL enstrümanlara bir yönelim var.
Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin kararına göre Tüpraş’ta açık artırma yapılmayarak kamu zarara uğratıldı. Ayrıca Teklif verenlerin şart koşma gibi bir hakkı olmamasına rağmen Tatneft-Zorlu konsorsiyumu patrol piyasası kanununun çıkması gibi şartlar öne sürdü. Bu nedenle de mahkeme yürütmeyi durdurma kararı aldı.
İkinci gerekçe ile ilgili söylenecek çok bir şey yok çünkü varsayımlara dayanan bir gerekçe. Ama açık artırma yapılmaması konusunda ÖİB’e haksızlık etmemek gerek. Çünkü ÖİB, istediği yöntemi seçmekte özgür. Bunun için de yasal dayanağı mevcut.
Tatneft yetkilileri daha önce 28-29 Mayıs’ta imzalayabileceklerini açıkladıkları sözleşme ile ilgili olarak heran imza atmaya hazır olduklarını ama yine de Bölge Mahkemesi’nin ÖİB’in yürütmeyi durdurma kararına yaptığı itiraz ile ilgili vereceği kararı bekleyeceklerini ifade ediyor. Bu karar da en geç 15 gün içinde verilecek.
Piyasaların bu karara tepkisi ise sınırlı kaldı. Aşırı karamsar “Bu iş artık olmaz” diyen bir grup yatırımcının bono, borsa ve dövizde satışa geçtiğini gördük. Ama asıl büyük yatırımcı kitlesi imza için mahkeme kararını bekleyeceğini söyleyen Tatneft gibi beklemeyi tercih etti.
Peki ekonomistler bu konuda neler söylüyor:
Garanti Yatırım Ekonomisti Ceyda Pekel Tümen’e göre piyasalarda belirsizlik oluştu ve şimdi yatırımcılar tedirgin bir bekleyiş içine girdi. Eğer ihale iptal edilirse cari açığın finansmanında sorun yaşanabilir diyen Tümen’e göre bunun yanısıra gelir hedefi ve Hazine’nin borçlanma kabiliyeti de sorgulanmaya başlanacak. Ve tabii ki IMF'ye verilen 3 katrilyon liralık özelleştirme hedefi tutturulamayacak. Ayrıca iptal ile AB’ye uyumun ekonomik ayağı, verimlilik gibi kriterlerde de soru işaretleri uyanacak. Petkim ve Tekel’den sonra şimdi de Tüpraş’ta başarısız olunması hükümetin özelleştirme konusunda kararlı olmasının yetmediğini ve altyapı değişikliğinin artık acil hale geldiğini ortaya koydu. Ceyda Pekel Tümen, yine de yıl sonu makro ekonomik büyüklüklerle ilgili hedeflerini değiştirmeyeceğini belirtiyor.
HC İstanbul Ekonomisti Baturalp Candemir ise öncelikle doğrudan yabancı sermaye yatırımında bu yıl 650 milyon dolarlık bir azalma olacağını, bütçenin finansmanında 1.3 milyar dolarlık bir boşluk oluşacağını, bunun da iç borçlanmada faizi yukarı çekeceğini belirtiyor. Candemir yılsonu hedefinin de değişeceğini ama bunun için kurdaki hareketi takip ettiklerini vurguluyor.
Dışbank Ekonomisti Erkin Işık ise, yürütmeyi durdurma kararının satışın iptaline dönüşmesi durumunda bunun Türkiye’ye yönelik sermaye hareketleri üzerinde etkisi olacağını belirtiyor. Piyasaların şimdilik süreci izlediğini ama bunun hem içerde hem de dışarda yatırım ve özelleştirmeler için çok kötü bir sinyal olduğunu belirten Işık, “Zaten özelleştirme ile ilgili beklentilerimiz güçlü değildi. O yüzden yılsonu hedeflerinde de bir değişiklik olmaz. Biz de hedeflerimiz değiştirmedik” diyor.