ABN AMRO:
Uluslararası yatırım bankası ABN Amro, gelişmekte olan ülke tahvillerine yatırım yapanlara, Türkiye, Brezilya ve Ekvador eurobondlarından uzak durmalarını, bunların yerine Meksika ve Güney Afrika tahvillerine yönelmelerini önerdi. ABN, Türkiye tahvillerinin ağırlığını nötr'den underweight'e düşürdü.
ABN AMRO ekonomisti Arturo Porzeçanski “genel olarak bir düşüş eğilimi olduğunda bundan en çok zayıf kredi bağlantısı olan ülkeler etki görüyor” dedi. Porzeçanski gelişmekte olan ülke tahvillerine gelen satışın ise bu ülkelerle ilgili olumsuz haberlerden değil, ABD'nin faiz artırımı beklentisi ile ilgili olduğunu söyledi.
DEUTSCHE BANK
Yatırım bankası Deutsche Bank yayınladıgı Türkiye raporunda, cari işlemler açığının yetkililer tarafından ciddiye alınması gereken bir seviyede olduğunu ancak dalgalı kur sistemi nedeniyle “alarm” vermediğini savundu. Yıl sonu cari işlemler açığını, gayri safi yurtiçi hasılanın % 3.4’üne denk gelecek şekilde 10.3 milyar dolar olarak tahmin eden kuruluş, bu rakamın finansman sorunu yaratmasını beklemediğini vurguladı. Büyüyen bir ekonomide, cari açığın bir önceki yıla göre artış göstermesinin normal olduğunu savunan Deutsche Bank, her şeye rağmen, gelişen ülkeler için dengelerin değişebileceği bir dönemde, IMF ile 2004 sonrası ilişkilerin nasıl olacağının önem kazandığını vurguladı.
LEHMAN BROTHERS
Kuruluş yatırımcılarına 1 milyon 425-1 milyon 450 liradan dolar satıp, 5 Ekim 2005 vadeli tahvili almayı öneriyor. LB’nin önerdiği stop-loss seviyesi, dolar için 1 milyon 500 bin lira. LB, 5 Ekim 2005 kağıdının bileşik faizinin 1 ay içinde 23,80 den 22,75’e gerileyeceğini öngörüyor.
Öncelikle piyasaların önünde artık Kıbrıs ile ilgili hiç bir beklentinin kalmadığını söylemek gerek. AB ve ABD KKTC’yi tanımadığı sürece oradaki ambargoların kaldırılması, AB’nin Kuzey’de ofis açması, ABD’nin üs kurması, Tayvan modeli falan piyasaların önünü açabilecek gelişmeler değil. Kıbrıs referandumu sürecinde Türkiye’nin gösterdiği çabanın Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi alınmasını olumlu yönde etkileyip etkilemeyeceği ise şu aşamada belirsiz. Bir de ABD’nin faiz artırımı yapıp yapmayacağı tedirginliği var ki “şuyuu vukuundan” beter bir hale gelmiş durumda.
Geçen hafta, Kıbırs ile ilgili beklentilerin sona ermesi ile birlikte artık piyasaların makroekonomik rakamlara odaklanacağını ve gelecek günlerde cari işlemler dengesi rakamı gibi verilerin dikkatle izleneceğini söylemiştik. Dün bu rakamlar açıklandı. Önce ayrıntılara bakalım:
Merkez Bankası açıklamasına göre, geçen yılın ocak ayında 139 milyon dolar olan cari işlemler açığı bu yıl ocak ayında 738 milyon dolara yükseldi. Ocak ayında mal ticareti dengesi 906 milyon dolar ve yatırım geliri dengesi 451 milyon dolar açık verirken, hizmetler dengesi 395 milyon dolar fazla verdi. Turizm gelirlerinde ise olumlu seyir devam ediyor, ocak ayında 602 milyon dolar turizm geliri elde edildi.
738 milyon dolarlık cari işlemler açığı, 1 milyar 988 milyon dolar net sermaye girişiyle finanse edildi. Bu net girişin 1,5 milyar dolarını ocak ayında Hazine’nin uluslarası piyasalarda ihraç ettiği 30 yıllık ABD doları cinsi tahvil oluşturuyor.
Bu açık rakamı piyasaların dudağını uçuklattı. Çünkü geçen yılın neredeyse 5 katı bir açık rakamı ile karşılaştık. Üstelik durum bu kadarla da kalmıyor. Devam edelim:
Ocak ayında resmi rezervler 192 milyon dolar artarken, kayıt dışı giriş-çıkışları gösteren net hata noksan kalemi eksi 1 milyar 205 milyon dolar olarak gerçekleşti. Türkiye’ye 2003 yılının tamamında kayıt altına alınamayan 5.1 milyar dolar tutarında fon girişi olmuş ve bu giriş 6.6 milyar dolara ulaşan 2003 yılı cari işlemler açığının finanse edilmesinde önemli rol oynamıştı. Geçen yılın ağustos ayından beri ilk kez net hata noksan kaleminde eksi bir rakam görülüyor. Ayrıca ocak ayındaki çıkış, Irak savaşı belirsizliğinin yaşandığı geçen yılın ocak ayında görülen 944 milyon dolarlık çıkışın bile üstünde gerçekleşti.
Dış ticaret verileri, cari işlemler açığının önümüzdeki aylarda da devam edeceğinin sinyallerini veriyor. Ancak henüz bunun tehlikeli boyutlarda olacağını söylemek için erken. Hükümet yıl sonunda 7.6 milyar dolar cari işlemler açığı verileceğini öngörüyor, bu da milli gelirin %2,9 una denk geliyor.
Ayrıca, Merkez Bankası aynı zamanda, ödemeler dengesi rakamlarının hesaplanmasında yeni bir metodoloji kullanmaya başladı. Buna göre turizm gelirleri, işçi gelirleri, navlun ve sigorata gelirleri, ve inşaat gelirleri gibi kalemler 2003 ve 2004 yılı verileri revize edildi. Eskiden sadece yabancı ziyaretçileri kapsayan turizm gelirleri, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye’de yaptıkları harcamaları da kapsayacak şekilde geliştirildi. Böylece 2003 yılında turizm gelirleri 9 milyar 676 milyon dolardan 13 milyar 203 milyon dolara yükseldi. İşçi gelirleri 2 milyar 321 milyon dolardan 729 milyon dolara, taşımacılık gelirleri 784 milyon dolardan, eski 515 milyon dolara geriledi.
Greenspan konuşmasında fiyat enflasyonundaki baskının zamanla ortaya çıkmasını engellemek için bir aşamada faiz oranlarının artırılması gerekeceğini de sözlerine ekledi. Ama arkasından bir önceki konuşmasında faiz artırımının çok yakın bir vakitte olabileceği sinyalleri vermişken bu kez, “Ancak bunun için fazla acele etmeyeceğiz” diyerek uluslararası piyasalarda her sözünü büyük bir ilgi ve bu aralar endişe ile izleyen yatırımcıların yüreklerine az da olsa su serpti.
Önümüzdeki dönemde artık üzerinde durmamız gereken en önemli noktalardan birinin ABD ekonomisindeki gelişmeler ve faiz oranlarının seyri olduğunu bir kere daha hatırlatalım. Çünkü bunu sadece biz değil, örneğin Uluslararası Para Fonu da dile getirmeye başladı. IMF, haftasonu yapılacak bahar toplantıları öncesinde "Dünyanın ekonomik görünümü" raporunu yayınladı. Raporda, Amerika’da 500 milyar dolara ulaşan dev cari işlemler açığının dünya ekonomisini risk altına soktuğu belirtildi. Raporda ayrıca ABD faiz oranlarındaki artış olasılığının da dünyanın geri kalanını sıkıntıya sokabilecek bir gelişme olduğu vurgulanarak, bu riskten kaçınabilmek için sıkı para politikası uygulamalarına dönülmesi tavsiyesi yapıldı.
Dün ABD faizleri yükseltirse ne olur sorusunu sormuşuk. Türkiye açısından bakılınca bunun bir kaç alanda birden etkisini görebiliriz. ABD faizleri yükseltmeye başlayınca küresel bazda sıcak para ister istemez bulunduğu yerden ayrılıp dolara ve ABD tahvillerine yönelecek . Bu durumda da:
1- Borsada yüzde 50’nin üzerine çıkan yabancı yatırımcı payı azalmaya başlayacak. Yani borsadan para çıkışı olacak. Endeks düşecek.
2- 2003 yılı ve 2004’ün şimdiye kadar olan dönemi boyunca devlet iç borçlanma senetlerine yatırım yapan yabancıların da yine bir kısmı yüksek getiri yerine güveni tercih edip Türkiye tahvillerini satacak.
3- Bu satışlar sonucu ellerideki TL’yi yabancı para birimine çevirince kurda beklenenden hızlı bir yükseliş yaşanacak
4- Benzer bir satış da Türkiye eurobondlarında yaşanacak.
5- Bu satışlar sonucu Türkiye’nin hem iç hem de borçlanma maliyeti yükselecek.
Clinton görev süresini uzattı ve görünüşe göre Bush da onunla çalışmaktan bir hayli memnun. 70’in üzerindeki yaşına rağmen günlük sporunu ihmal etmemesi, çok iyi bir tenis oyuncusu olması, kendinde bir hayli genç (kaçıncı olduğunu hatırlayamadığım) eşi, Blues tutkusu ile tam bir fenomen.
Özellikle son 4 yıldır ABD’nin faiz politikası tüm dünyanını gündeminde. Bu nedenle ABD’nin faiz politikasının ele alındığı Federal Açık Pazar Komitesi (FOMC) toplantıları büyük bir ilgi ile izleniyor. Greenspan’in daha önceki konuşmaları, yaptığı açıklamalar, hatta o gün ne kıyafet giydiği ve ne büyüklükte bir çanta taşıdığı bile dikkatle takip ediliyor. Uzmanlar ve gazeteciler bunlardan yola çıkarak Greenspan’in nasıl bir karar vereceğini tahmin etmeye çalışıyorlar.
Çanta teorisi bunlardan en bilineni: Eğer Greenspan FOMC toplantısına girerken küçük bir çanta taşıyorsa faizde indirim yapmayacak deniliyor. Ama eğer büyük bir çanta taşıyorsa o zaman faiz kararında değişiklik olacak. Çünkü Greenspan bu çantadaki belgeleri kullanarak komiteyi faiz kararına ikna etmeye çalışacak, deniliyor.
Dün akşam da Greenspan bir konuşma yaptı. Bu konuşma Senato Bankacılık Komitesi önünde gerçekleşti. Greenspan, ABD bankacılık sisteminin güçlü olduğunu ve daha yüksek faiz oranlarını kaldırabilecek düzeyde bulunduğunu, FED'in düşük faiz ortamında bankaların tüketicileri kredi olanaklarından faydalandırdıklarını, faiz oranları artmaya başladığı zaman da bankacılık sisteminin bu duruma hazırlıklı olduğunu ifade etti. Greenspan bugün ABD Kongresi Ortak Ekonomi Komitesi'nde genel ekonomik görünüm ile ilgili bir konuşma yapacak. FED'in faiz toplantısı ise 4 Mayıs’ta Washington’da gerçekleşecek.
ABD’nin bu yıl içinde bir faiz artırımına gideceğine artık kesin gözüyle bakılıyor. Sorun bunun zamanlaması. Greenspan’in konuşması bu kararın tahmin edildiği gibi yılın ikinci yarısında değil, daha erken olacağı tahminlerini güçlendirdi. Böyle olunca da dolar euro karşısında hızla değer kazandı ve gelişmekte olan ülkelerin tahvilleri de değer yitirdi.
Soru şu: Faiz artırımının kokusu bile dünya piyasalarını bu kadar çok etkiliyorsa, gerçekten faiz artırımı piyasaları nasıl etkiler? Hele bir de indirim sürecinde olduğu gibi bir zincirleme faiz artırımı dünya piyasalarında nasıl bir etkiye yol açar?
Yarın bu sorunun yanıtlarını arayacağız.
Son anketi ise Türkiye’nin en tanınmış aracı kurumlarından biri olan Global Menkul Değerler yayımladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen bu ankete bin 46 kişi katılmış. Ankete katılanlardan yüzde 69,9’u referandumda Annan Planı’na “evet” diyeceğini söylerken, plana “hayır” diyeceğini belirtenlerin oranı ise yüzde 26,9 olarak görülüyor. Global Menkul Kıymetler’in yaptırdığı ankette kararsız ya da fikrini belirtmek istemeyenlerin oranı ise sadece yüzde 3,2 seviyesinde.
Bu anketi diğerlerinden ayıran en önemli nokta referandumdan sadece bir kaç gün önce yapılmış olması değil. Ya da Türk tarafının genel eğiliminin plana “evet” demek olduğunu ortaya koyması da değil. Asıl önemli olan Türk tarafının referandum konusunda kararını kesin olarak verdiğini göstermesi. Çünkü bu ankette şimdiye kadar gördüğümüz en düşük “kararsız” oranını görüyoruz. Yani Türkler plana evet diyecek.
Rum tarafı ise ne koparabilirsek kardır mantığı ile hareket ediyor. Komünist AKEL partisi plandaki unsurların AB ve BM tarafından güvence altına alınmasını istedi ve bu gerçekleşti. Rumların referandumda “hayır” demeleri için öne sürdükleri gerekçeler birer birer ortadan kalkıyor ve anketler “hayır”cıların oranını azaldığını gösteriyor ama Rum tarafında durum hala belirsiz.
Gördüğünüz gibi piyasalarda başka konu konuşulmuyor. Oysa konuşulması gereken sorunlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Mesela dış ticaret açığı rakamlarının verdiği alarm sinyali ve doların değer artışının nereye kadar süreceği.
Kıbrıs’ta herşey piyasaların istediği, umduğu gibi gitse bile bunlar cari açığı kapatmaya yetmeyecek.
Meselenin asıl eksenine kimse bir türlü bakmak istemiyor. Geçen hafta referandumun bir seçim olduğunu ve her seçimin bir risk unsuru en nihayet anlayan piyasa profesyonelleri şimdi de referandum toto oynamaya başlamış durumda. Oysa bu referandumda “Her iki taraftan da evet” yanıtının çıkması meselenin çözüldüğü anlamına gelmiyor. Daha bu planın TBMM’de onaylanması var. Ve tartışmalara bakılırsa ikinci bir “tezkere” krizi ile karşılaşmamız da pek uzak bir ihtimal değil.
Ayrıca diyelim ki yasa TBMM’de de kabul edildi ve 1 Mayıs’ta birleşik Kıbrıs Avrupa Birliği üyesi oldu. Ya sayın Denktaş’ın altını çizdiği plana ilişkin olumsuzluklar. Ya işin uygulama sürecinde çıkacak sıkıntılar. Unutmayın Kıbrıs meselesini en iyi bilen isimlerden biri olan Sayın Denktaş “Bu plan ile Rum tarafının (70’lerde olduğu gibi) yeni bir darbe yapmasının önü açılıyor” yorumunu yapıyor.
Sonra diyelim ki mesele çözüldü, 2004 sonunda AB Türkiye’ye müzakere takvimi verecek mi dersiniz. Tamam bu mesele bir kaç yıl öncesine kıyasla AB içinde de daha büyük bir platformda daha ciddi tartışılıyor ama bu ciddiyet AB içinde de Türkiye karşıtlarının saflarının güçlenerek netleşmesi sonucunu doğuruyor.
Piyasalarda geçen hafta yaşanılan sıkıntı sona ermeye başladı. Borsa yeniden 19 bin 500’ün üzerine çıkmaya hazırlanıyor. Faizler yüzde 22.5’in altına geriledi ve dolar da 1 milyon 350 bin lira seviyelerinde istikrar bulmaya çalışıyor.
Ama bu veriler Kıbrıs’ta en iyi senaryo çıksa bile çok fazla değişmeyecek, bunu unutmayın. Çünkü bahsettiğimiz gibi asıl beklenti Müzakere takvimi alınıp alınmayacağı. Bu konudaki sisler de bir türlü dağılacak gibi görünmüyor.
Dün ABD’de iki temel ekonomik veri açıklandı. Birincisi enflasyon rakamlarıydı ki beklenenden yüksek çıktı. Dış ticaret verileri de bir başka önemli gelişmeydi; bu veri de beklenenden düşük çıktı. Böyle olunca da ABD ekonomisinin geride bıraktığımız dönem içinde tahmin edilenden ve beklenenden daha hızlı bir büyüme süreci içine girmiş olduğu anlaşıldı. Böyle olunca da ekonomide durgunluk endişeleri ile geçen iki yıl boyunca sürekli faiz indirimine giden ABD Merkez Bankası Federal Reserve’in 2004 yılının ikinci yarısı içinde yapacağı tahmin edilen faiz artırımını daha erken bir vakitte yapabileceği düşünülmeye başlandı.
ABD’nin faiz artırımına gitmesini neden bu kadar ciddi bir mesele olarak algılıyoruz? Çünkü ABD Doları’nın özellikle 80’li yıllardan bu yana tüm kriz dönemlerinde uluslararası sıcak para için güvenilir liman olduğunu gördük. Dünyanın herhangi bir yerinde çıkan krizlerde sıcak para hemen kriz olan ülkeyi terk edip ya ABD Doları’na ya da ABD tahvillerine sığındı. Ama ABD’nin ekonomisinde enflasyonist baskı hissetmesi ile başlayıp ardından durgunluk ile devam eden sıkıntı döneminde Fed, ekonomiyi yeniden rayına oturtabilmek için faizleri sürekli olarak düşürdü.
Şimdi eğer faiz yeniden artırılmaya başlanırsa bu durum doları ve ABD tahvillerini yeniden cazip hale getirecek. Böyle olunca da geride bıraktığımız iki yıl içinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu dünyanın çeşitli bölgelerine, gelişmekte olan piyasalarına dağılmış olan sıcak paranın önemli bir kısmı, yani risk sevmeyeni, az olsun öz olsun diyeni, ABD kıymetlerine dönüş yapacak.
Zaten düne bakarsak borsada yaşadığımız düşüşün en önemli nedeninin tam bu kaygı ile oluştuğunu gördük. Dünya ile aynı anda yabancı yatırımcılar gelişmekte olan piyasalarda satışa geçti. Sıcak para böyledir işte; gelişi ile yaratığı sahte refah, çıkışı ile ciddi bir sıkıntıya dönüşebilir.
Endekste eğer mevcut trend devam ederse 18 bin 500’ler seviyesi ardından da 18 bin 300’ler seviyesi hedef olarak görülüyor. Endeksin ulaştığı en yüksek seviye dikkat alındığında yüzde 10’luk, hatta bunun da üzerinde bir düzeltmenin gelmiş olması da pek içimizi rahatlatmıyor çünkü tüm piyasaları etkisi altına alan sıkıntı devam ediyor.
Dün piyasalardaki hareketi yorumlarken varolan sıkıntının devam etme eğiliminde olduğunu ve bu sıkıntının kayanağı ile ilgili olarak ileri sürülen tezlerin önemli bir kısımının bizi tatmin edemediğini belirtmiştik. Bunun yanısıra Kıbrıs’ta referandum sonucuna ilişkin edirginliği de pek fazla ciddiye almadığımızı belirtmiştik.
Bunun bir kaç nedeni var. Aslında bugünün geleceğini daha önceden yazmış ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin istediği bir çözüme ulaşılsa dahi bunun yıl sonunda müzakere takvimi almamızı garantilemeyeceğini daha önce yazmıştık. İşin içinde başka bir iş var derken piyasalarda da bu durumun önceden tahmin edilmiş olacağı varsayımı ile hareket etmiştik. Öyle ya herkes “Kıbrıs müzakere takvimi için yeterli olamaz” diye bar bar bağırırken piyasanın bunu daha bir kaç gün önce keşfetmesi kadar akıl ve mantık dışı bir şey olamazdı. Trilyonlarca lira büyüklüğündeki fonları yöneten insanların siyasi olarak bu kadar kör olmasına olanak olamazdı bize göre.
Görünen o ki olabiliyormuş.
Ya da hala işin içinde başka bir iş var.