Paylaş
Greenspan konuşmasında fiyat enflasyonundaki baskının zamanla ortaya çıkmasını engellemek için bir aşamada faiz oranlarının artırılması gerekeceğini de sözlerine ekledi. Ama arkasından bir önceki konuşmasında faiz artırımının çok yakın bir vakitte olabileceği sinyalleri vermişken bu kez, “Ancak bunun için fazla acele etmeyeceğiz” diyerek uluslararası piyasalarda her sözünü büyük bir ilgi ve bu aralar endişe ile izleyen yatırımcıların yüreklerine az da olsa su serpti.
Önümüzdeki dönemde artık üzerinde durmamız gereken en önemli noktalardan birinin ABD ekonomisindeki gelişmeler ve faiz oranlarının seyri olduğunu bir kere daha hatırlatalım. Çünkü bunu sadece biz değil, örneğin Uluslararası Para Fonu da dile getirmeye başladı. IMF, haftasonu yapılacak bahar toplantıları öncesinde "Dünyanın ekonomik görünümü" raporunu yayınladı. Raporda, Amerika’da 500 milyar dolara ulaşan dev cari işlemler açığının dünya ekonomisini risk altına soktuğu belirtildi. Raporda ayrıca ABD faiz oranlarındaki artış olasılığının da dünyanın geri kalanını sıkıntıya sokabilecek bir gelişme olduğu vurgulanarak, bu riskten kaçınabilmek için sıkı para politikası uygulamalarına dönülmesi tavsiyesi yapıldı.
Dün ABD faizleri yükseltirse ne olur sorusunu sormuşuk. Türkiye açısından bakılınca bunun bir kaç alanda birden etkisini görebiliriz. ABD faizleri yükseltmeye başlayınca küresel bazda sıcak para ister istemez bulunduğu yerden ayrılıp dolara ve ABD tahvillerine yönelecek . Bu durumda da:
1- Borsada yüzde 50’nin üzerine çıkan yabancı yatırımcı payı azalmaya başlayacak. Yani borsadan para çıkışı olacak. Endeks düşecek.
2- 2003 yılı ve 2004’ün şimdiye kadar olan dönemi boyunca devlet iç borçlanma senetlerine yatırım yapan yabancıların da yine bir kısmı yüksek getiri yerine güveni tercih edip Türkiye tahvillerini satacak.
3- Bu satışlar sonucu ellerideki TL’yi yabancı para birimine çevirince kurda beklenenden hızlı bir yükseliş yaşanacak
4- Benzer bir satış da Türkiye eurobondlarında yaşanacak.
5- Bu satışlar sonucu Türkiye’nin hem iç hem de borçlanma maliyeti yükselecek.
Fakat bunlar bir felaket senaryosu anlamına gelmiyor. Çünkü Türkiye menkul kıymetlerinde 1999 döneminde olduğu gibi çok fazla yabancı yatırımcı yok. Bu da olası çıkışların etkisinin tahmin edilenden az olduğu sonucunu ortaya çıkarıyor. Hatta belki kurdaki yükseliş cari işlemler açığı ile başetmemizi biraz daha kolaylaşırıcı bir etken oluşturabilir. Ama 2003 yılı başından bu yana Türkiye’ye kaynağını açıklayamadığımız 15 milyar dolarlık bir dolar girişi oldu. Eğer bu para aniden çıkmaya karar verirse o zaman ciddi bir mali kriz ile karşılaşabiliriz. Fakat görünen o ki bu paranın girişini ya da çıkışını ABD faiz oranları değil Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkisi, siyasi ilişkisi belirleyecek.
Paylaş