Deniz Bayramoğlu

Vorkink’in TÜSİAD konuşmasına ilişkin notlar

30 Mart 2005
(Açılın, günün piyasa kehanetini yapıyorum. Hazır mısınız!) <br>Bu hafta yeni bir şey olmayacak. O yüzden bugün sizlere dünya ekonomisinin üst düzey bürokratlarından Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink’i sunuyoruz.

İşin kolayına kaçıp “kısa vadede herkes bu hafta ABD’den gelecek makro ekonomik verileri bekleyecek. Bu nedenle de tüm piyasalarda oynak bir hafta geçireceğiz. En önemli veri de Cuma günü açıklanacak olan tarım dışı istihdam verileri olacak. İstihdam beklenenden çok artmışsa, ABD ekonomisinin ısınmaya devam ettiği, böylelikle de enflasyon tehlikesinin sürdüğünü söyleyip, ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına devam edeceği sonucunu çıkaracağız” diyebilirim.

Ama demeyeceğim.

Artık yeter. Geçen haftadan bu yana, hatta geçen yılın başından bu yana o kadar çok ABD ekonomisinden bahsedildi ki! Tüm finans gazetecileri, özellikle de bu işi TV’lerde yapanlar, aynı hikayeyi evirip çevirerek, yeni ve daha ilginç cümlelerle tanımlamaya çalışarak geçirdiler günlerini. Türkiye’de ve Türk basınında ABD karşıtlığının arttığını söyleyen Amerikalılar, son bir-iki hafta içinde gazetelerimizin ekonomi sayfalarını ve TV’lerdeki finans bültenlerini izleselerdi, ABD ekonomisinin gördüğü bu ilgiden dolayı eminim hepsinin gözleri yaşarırdı.

Kendimize haksızlık etmeyelim. Tabi ki sadece ABD ile ilgilenmedik.

Arada sırada tüm finans gazetecileri hep bir ağızdan “IMF ile yeni stand-by’ın imzalanması için gereken kanunlar, Başta Bankacılık Yasası olmak üzere, Meclis’e gelir ve hükümet de 3 Ekim’de AB ile müzakerelere başlayabilmek için şart koşulan (Gümrük Birliği’ni Güney Kıbrıs da dahil olmak üzere yeni üyeleri de kapsayacak şekilde 25 üyeye genişletecek olan) Ankara Anlaşması’nı, Güney Kıbrıs’ı bir devlet olarak tanımadan parafe etmenin yolunu bulursa piyasa rahatlar” türü cümleler kurduk. Bu arada Türkiye’de neler olup bitiyor; bakmayı biraz unutuverdik.

Açıkçası bu kadar ABD ekonomisi ilgisi beni bunalttı. O yüzden bu hafta bir daha ABD’deki faiz artırımından bahsetmeyeceğim.

Bu kararı almak kolay. Ama yazacak bir şeyler bulmak zor. Tam “Artık konuşacak/yazacak yeni bir şey kalmadı. Yazıyı gönderme saati de yaklaşıyor ne yapsam, ne etsem” diye bir o yana bir bu yana koşturuyordum ki Dünya Bankası imdadıma yetişti.

Dün Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink konuştu ve bizim unuttuğumuz ya da hakkında konuşmaktan yorulduğumuz için bir kenara bıraktığımız bazı noktaları hatırlattı. Vorkink, TÜSİAD’ın düzenlediği “Türkiye’de Dünya Bankası ve Türk Şirketleri İş İmkanları” konulu seminerde yaptığı konuşmada şu noktaları vurguladı:

Yazının Devamını Oku

Piyasada yabancı satışı

29 Mart 2005
Bankalar Kanunu imzaya açıldı. Ankara Anlaşması’nın genişletilmesi için formül bulundu. Böylece yatırımcı güvenin tesisi için gerekli ilk adımları görmüş oldu. Ama dahası lazım… Çünkü ABD etkisi yabancı yatırımcıyı satışa yöneltiyor.

Yüzde 2,6... Bu rakam İMKB 100 Endeksi’nin dünkü değer kaybını gösteriyor. Bu düşüşle birlikte endeks rakamı da 24 bin 842 puana, yani yeniden 25 bin puanın altına gerilemiş oldu. Cuma günü ise 1 milyar YTL’nin üzerinde olan işlem hacmi ise 700 milyon YTL’ye geriledi.

27 Eylül 2006 vadeli gösterge tahvilin ortalama bileşik faizi ise Cuma günü yüzde 17,27 seviyesinden kapanmışken dün günü hafif de olsa yükselişle yüzde 17,33 seviyesinden tamamladı. Ayrıca dün Avrupa piyasalarının tatil olması daha keskin bir yükselişi engelledi ama bugün bono faizinin biraz daha yükseldiğini görebiliriz.

Dolar kuru ise dün YTL karşısında değer kazanarak 1,34 seviyesinden 1,35 seviyesine yükseldi. Genelde sakin görünen döviz piyasasında Perşembe günü açıklanacak olan ABD istihdam rakamlarının seyrine göre değişim izlenebilir.

Dün piyasalarda yabancıların etkili olduğu bir gün izledik. Yabancı yatırımcılar iç piyasada bono satışına ve bunun karşılığında da dolar alımına devam etti. Bu arada Türkiye bono piyasasının en aktif ve büyük oyuncularından biri olan Deutsche Bank’ın Cuma günü yayımladığı raporunda gelişmekte olan piyasalardaki varlığını azaltacağını açıklaması da piyasada etkili oldu. Bu açıklama önce eurobondlara ardından da bonolara satış gelmesinin en önemli nedenleri arasında sayıldı.

Bundan sonra kaçınılmaz biçimde ABD faiz artırımlarının ve petrol fiyatlarındaki yükselişin gelişmekte olan piyasalarda etkili olacağını bir kere daha hatırlatalım.

Bugün ise piyasaya baktığımızda dünkü yükselişin ardından hafif bir tepki yükselişinin gelmesini bekliyoruz. Ama piyasaya yeni para girişi olmadığı için bu yükseliş ne genel trendi değiştirecek güçte olacak ne de endeksin 25 bin 250 puan seviyesindeki direncini kırmasını sağlayacak. Buna karşın kısa vadede de 24 bin 500’ün altı beklenmiyor. Yani bugün aslında yatay bir seyir izleyeceğiz endekste…

Bu arada; Bankacılık Kanunu Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldı. IMF ile yeni stand-by’ın imzalanması konusunda en önemli adımlardan biriydi bu. Kaldı Gelir İdaresi ve Sosyal Güvenlik yasaları…

Ayrıca Gümrük Birliği Anlaşması’nın Güney Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde genişletmenin yolu açıldı. Yani geçen hafta risk olarak algıladığımız bir çok gelişme bu hafta fırsata dönüştü. 

Yazının Devamını Oku

Bankacılık Yasası sınavı

28 Mart 2005
Bu hafta hem içerde hem de dışarda makro ekonomik verilerin açıklanma haftası olacak. Ama bu hafta asıl olarak IMF ile Anlaşmanın imzalanması için gereken yasaların Meclis serüveninin başlaması gereken hafta olarak karşımıza çıkıyor. İlk adımda ise Bankacılık Yasası var...

Bugün piyasalarda neler olacak meselesini konuşmaya başlamadan önce hem Türk ekonomisi hem de bilişim sektörü açısından çok önemli bir gelişmeyi duyurarak başlayalım. Türkiye’nin artık kendine ait bir ulusal işletim sitemi var. Adını Anadolu leoparından alan Pardus, Türk mühendis ve yazılımcılarının çalışması ve TÜBİTAK’ın girişimiyle ortaya çıktı. Proje ile ilgili ayrıntıları uludag.org.tr adresinden öğrenebilirsiniz... 

Piyasalara bu hafta baktımızda temelde geçen haftadan daha farklı bir seyir yaşanmasını beklemiyoruz. Ama yine de bu durum yeni başladığımız haftanın önemini azaltmıyor...

Bu hafta Bankacılık Yasası’nın Meclis’e gelmesi gerek. En azından Bakan Abdullatif Şener geçen hafta CNN Türk’e yaptığı açıklamada geleceğini söyledi.

Bakan şöyle konuştu: “Üç yasa ile ilgili belli bir mesafe alınması gerekli. Birincisi gelir idaresi yasasıdır. Yasa şu an alt komisyonda, bu hafta (geçen hafta) içinde tamamlanacağını ve hızla yasalaşacağını düşünüyorum. Bankalar Kanunu ve Sosyal Güvenlik tasarılarının da Meclis'e gönderilmesi yeterli. Bankalar Kanunu önümüzdeki hafta (bu hafta) gönderilecek, diğeri için de Başbakanlık'ta redaksiyonlar yapılıyor, son şeklini alabilir önümüzdeki hafta (bu hafta).”

Devlet Bakanı Ali Babacan Nisan’ın ilk yarısında IMF heyetinin Türkiye’ye geleceğini açıklamıştı. Bu iki takvimi birleştirirsek Yasaların gelecek üç hafta içinde tamamlanacağını düşünebiliriz. Ama tabii ki şu aşamada bunların kesin bilgiler olduğunu söylemek mümkün değil. Hükümet daha önce de yasaların Meclis’e geliş tarihleri konusunda taahhütlerde bulundu. Ama bu sözünü her zaman tutamadığını gördük. Bu kez de benzer bir sıkıntı yaşanması olasılığını göz ardı etmemek gerek. Ama yine de hatırlatalım, piyasa bakan Şener’in sözlerini bir sınav olarak görüyor. Eğer Bankacılık Yasası bu hafta Meclis’e gelirse ve hele de kabul edilirse o zaman piyasalar çok büyük bir rahatlama yaşayacak. Ama bu alanda bir sıkıntı yaşanırsa zaten kırılgan olan piyasa güveni iyice dibe vurabilir.

Bu hafta Perşembe günü DİE yılın son çeyreğindeki GSMH büyümesini açıklayacak. Büyüme rakamları Türk ekonomisinin durumunu göstermesi açısından her zaman çok önemli...

Avrupa Birliği, gümrük birliğini, Güney Kıbrıs'ı da kapsayacak şekilde genişleten ek protokolün imza sürecini başlatacak mektubu, Ankara'ya iletti. Mektupta, "metin üzerinde mutabıkız" ifadesine yer verildi. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgilere göre Ankara, mektubu, mutabakat sağlanmış haliyle önümüzdeki hafta içinde Brüksel’e göndermeyi planlıyor. Böylece Güney Kıbrıs’ı da gümrük birliğine katan ek protokolün imza süreci başlayacak. Mektubun gönderilmesiyle Ankara, protokolle ilgili sorumluluğunu kendi açısından tamamlamış olacak.

Cuma günü ABD’de mart ayı tarım dışı istihdam artışı rakamları açıklanacak. Reuters anketine göre mart ayında istihdamda 220 bin civarında bir artış bekleniyor. Eğer istihdam artışı bu beklentiden az gelirse ekonominin tahmin edilenden yavaş büyüdüğü bunun da enflasyon baskısını azalttığı sonucuna varılacak. Böyle olunca da FED’in gelecek faiz artırımlarının yine küçük kalacağı sonucuna varılacak. Bu durum da sıcak paranın gelişmekte olan ülkelerden çıkışını yavaşlatacak.

Yazının Devamını Oku

Fırsat nerede, risk nerede?

24 Mart 2005
ABD ekonomisinin piyasalar üzerindeki yıkıcı etkisi devam edecek. Ama bu hafta ilke kez Türkiye Gelişmekte olan piyasalar arasından sıyrılma şansını yakaladı. Şimdi soru şu; hükümet bu şansını kullanabilecek mi?

Bugün bir çok gazetenin ekonomi sayfasında Amerika’da dün açıklanan enflasyon rakamları ile ilgili haberlere rastladınız. Haberlerde genel olarak enflasyonunu aylık yüzde 0,3 çıkması beklenirken yüzde 0,4 çıktığı bunun da ABD ekonomisinde yeniden enflasyon baskısı korkusunu körüklediğini okudunuz.

Bugünkü yazımıza bu haberle başlamamızın özel bir nedeni var elbette. Dünkü yazımda ABD ekonomisinde yüzde 3 seviyesine kadar faiz artırımının “normalleşme” anlamına geleceğini ama Amerikan Merkez Bankası FED’in makro ekonomik verilere göre gelecek aylarda da faiz artırımlarına devam edebileceğini söylemiştik.. İşte bu veri bahsettiğimiz makro ekonomik verilerden biri ve pek de FED Başkanı alan Greenspan’i rahatlatacak bir rakam değil maalesef. Yani; tüm dünya piyasaları artık hem ABD’deki faiz artırımlarının süreceğini hem de bu artırımların bugüne kadar olanlardan daha agresif olacağını düşünüyor. Bu da dünya piyasalarında tedirginliğin artmasına neden oluyor,

Mesela; bu rakamların açıklanmasının ardından ABD’deki gösterge bono faizleri son üç yılın en yüksek seviyesine çıktı.

Ama asıl darbeyi gelişmekte olan ülke piyasaları yedi, en başta da bu ülkelerin eurobondları... Mesela Morgan Stanley’nin Brezilya, Türkiye ve Arjantin gibi ülkelerin eurobondlarının performansını izlediği EMBI endeksinin spreadi (yani bir nevi bu ülkelerin ortak eurobond faiz oranı) bu yılın en yüksek seviyesi olan 382 seviyesine çıktı. Bu sıkıntı verici bir durum. Ama Türkiye’nin elinin bu yıl biraz daha rahat olduğunu, çünkü dış borçlanma ihtiyacının geçen yıla kıyasla daha düşük olduğunu hnatırlatalım. Fakat yine de herşey bugün olduğu gibi giderse önümüzdeki dönemin bizi bir hayli zorlayacağı da bir gerçek.

Piyasaya baktığımızda endeksin 25 bin puan seviyesindeki direncine yaklaştığını ama bu seviyeyi aşamadan satışların geldiğini izledik. Ama bu yükselişin dünkü 800 puan civarındaki düşüşe karşı bir tepki olduğunu ve işlem hacminin düşük kaldığını, yani yeni para girişi olmadığını hatırlamamız lazım. Yani endekste sıkışma sürüyor. İki haftalık değer kaybı 4 bin puanı aştı.

Bu piyasada, böyle bir ortamda elbette piyasaya güvenmek kolay değil. Ama hükümetin  iki temel eksendeki, AB yolculuğu ve yeni stand-by konularındaki sorunları çözeceği yönündeki açıklamasını gözden kaçırmamak gerek. Dün Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan yeni ekonomik programın Nisan sonundaki IMF İcra Kurulu toplantısına yeteştirileceğini söyledi ve ayrıntıları size aktardık. AB konusuna gelirsek; Başbakan Erdoğan Karamanlis ile görüşmesinde Ankara Anlaşmasının Güney Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde genişleteceğini ifade etti, Eğer bu konu da çözülürse bugün sorun olarak gördüğümüz herşey fırsata dönüşecek. ABD faiz artırsın ya da artırmasın...

Yazının Devamını Oku

Yeni stand-by Nisan sonu (mu?)

23 Mart 2005
Bugün piyasalar açısından çok önemli bir gün. CNN Türk’te sabah Ankara Haber Müdürü Yavuz Oğhan’ın konuğu Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’dı. Babacan, Nisan ayı ortasına kadar IMF’nin istediği düzenlemelerin tamamlanacağını ve anlaşmanın Nisan ayı sonundaki IMF İcra Kurulu toplantısına yetişebileceğini söyledi.

Devlet Bakanı Ali Babacan nihayet ortaya çıktı ve piyasaların kafasındaki sorulara yanıt verdi. Bu yanıtın geldiği gün de anlamlı. Çünkü bugün Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti dünyanın en prestijli ekonomi gazetesi olan Financial Times gazetesine bir mülakat vererek IMF ile yeni stand-by’ın hala imzalanamamış olmasını gerekli yasaların çıkartılmamasına yani bir nevi hükümetin elini ağırdan almasına bağlayarak “bu durum ekonomik reform sürecinin önünü kapatıyor” dedi.

Merkez Bankası Başkanı’ndan gelen bu açıklamanın bir hayli önemli olduğunu söylemek gereksiz sanırım. Çünkü tüm dünya yatırımcılarının yakından takip ettikleri bir gazetede, Türkiye’nin para otoritesinin bu yöndeki açıklamalarının ne kadar ciddi sonuçları olacağını tahmin edersiniz.

Neyse ki Bakan Babacan bu haberin fon yöneticilerinin masasına ulaşmasından çok kısa bir süre sonra canlı yayına çıkarak kafalardaki soruları yanıtladı.

Öncelikle Bakan Babacan’ın dolar kurunun hareketi ile ilgili açıklamasına değinmek gerekiyor. Bakan ülkedeki sıcak paranın çıkış hareketini değerlendirirken bunu önceki yıllarla karıştırmamamız gerektiğini ve bu sefer ülke piyasalarındaki sıcak paranın “kaliteli” bir sıcak para olduğunu söyledi. Yani bu para, öyle hemen ilk krizde ülkeden kaçacak bir para değil bakana göre. Bu tespitin ne kadar sağlıklı olduğu bizce tartışmalı. Çünkü hiçbir sermaye sahibi güvenmediği bir ülkede, güvenmediği bir piyasada uzun süre kalmaz. Ama bizce asıl önemli açıklama sıcak para ülkeden çıkmaya kalkarsa Merkez Bankası’nın tutumunun ne olacağına ilişkin açıklamaydı. Bakan Babacan, Merkez Bankası’nın bu çıkış sırasında piyasaya müdahale etmeyeceğini söyledi. Eğer bu tespit bir politika değişikliğine işaret ediyorsa iki sonucu olacağını unutmamak lazım. Birincisi, bu durumda kurda yukarı yönde bir hareket kaçınılmaz olacak; ki bakanın açıklamasının hemen ardından dolar YTL kuru 1,36 seviyesine çıktı. İkincisi, demek ki Merkez Bankası bu paranın çıkmasına kolay kolay müsaade etmeyecek.

Bakan ayrıca 2005 yılı faiz dışı fazla hedefinin ise daha önceden söylendiği gibi yüzde 6,7 değil 6,9 olacağını söyledi ki bu da sıkı para politikasının 2005 yılında da devam edeceğini ortaya koyuyor.

Bakan IMF ile anlaşmanın henüz imzalanmamış olmasının Türkiye’nin ekonomik reform sürecini etkilemeyeceğini çünkü halihazırda Türkiye’nin ekonomik disiplininin, IMF’nin de onayladığı hatta eğer gerçekleşmiş olsaydı anlaşmada yer alacak biçimiyle sürdüğünü söyledi.

Peki ya anlaşma ne zaman imzalanacak?

Babacan, IMF ile yeni anlaşmanın parafe edildiği 2004 yılı aralık ayından bu yana ekonomik parametrelerde değişiklikler olduğunu bunun da yeni bir değerlendirmeyi zorunlu kıldığını belirtti. Bakan Türkiye’nin anlaşmanın imzalanması için gereken sorumluluklarını nisan ayının ortasına kadar sonuçlandıracağını söyledi ve “Nisan ortasında Türkiye kendi üzerine düşenleri tamamlamış olacaktır” diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Pabucun pahalı olduğu anlaşıldı

22 Mart 2005
Piyasalarda durum nahoş. Hükümet nihayet harekete geçmeye karar vermiş gibi görünüyor. IMF ile yeni stand-by’ın imzalanması için gereken yasalarda takvim az çok belli oldu. Şimdi soru şu: Bu yasalar iki hafta içinde çıkar mı? Eğer iki haftada tüm sorunlar halledilirse piyasalar alım için iyi bir fırsat sunuyor demektir.

Dünkü yazımızda IMF ile anlaşma olmadan ne piyasalardaki seyrin ne de piyasa algılamasının düzelmeyeceğinden bahsetmiştik. Günün kapanışı bu sözlerimizi doğrular nitelikteydi. Dolar dünkü kapanış itibariyle 1,34 seviyesine çıktı. Dolar YTL kuru bugün de hafif bir gerileme ile 1,33 seviyesinde... Ve bu düşüş de sadece dünkü hızlı yükselişin hafif bir düzeltmesi anlamına geliyor. Yani hala hızlı yükseliş sona ermiş değil. Tamam, kurun yükselmesi Türkiye’nin işine geliyor ama geçen hafta 1,25 seviyesinde olan kurun bir hafta içinde, hızla 1,34’e çıkması dengelerin bozulduğunu gösteriyor.

Borsada dün 711 puanlık bir değer kaybı yaşandı ki bu değer kaybının da pek hayra alamet olmadığını söylemek gerek üstelik bugün de endeksin seyri pek bir iç açıcı değil. Bugün bir miktar yükseliş var ama tıpkı dolarda olduğu gibi borsadaki yükseliş de dünkü düşüşün düzeltmesi anlamına geliyor. Yani borsada da trend değişmedi. Hem borsanın sadece geçen hafta yüzde 8 değer yitirdiğini de göz ardı etmemek gerek.

Peki ya faiz. 27 Eylül 2006 vadeli gösterge kağıdın ortalama bileşik faizi dün yüzde 17 seviyesini aşarak yüzde 17.5 bileşik seviyeleri gördü. Oysa daha iki hafta önce yüzde 16,8’e yani tarihinin en düşük seviyesine indiğini söyleyerek bayram ediyorduk. Bugün diğer iki piyasada olduğu gibi bono piyasasında da faiz teknik bir düzeltme ile karşılaştı ve 17,3 seviyesine geriledi ama orada da trend yukarıyı gösteriyor.

Bugün Sabah Gazetesi’nde Merkez Bankası’nın eski başkanlarından Gazi Erçel’in kur rejimi ile ilgili yazısı da dikkati çeker nitelikte. Erçel uzun süredir Merkez Bankası’nın piyasadaki denetimini yitirdiğini iddia ediyor.

Ya ülkedeki sıcak para tutarına ne demeli. Toplam 37 milyar dolar seviyesinde. Geçen hafta yaşadığımız 1 milyar dolarlık çıkış bile dengeleri alt-üst etmeye yetti. Ya 2001 krizinde olduğu gibi 6 milyar dolar gibi bir tutar ülkeden aniden çıkmaya karar verirse?

Bunun için gerekli ortam da yavaş yavaş oluşmaya başladı. Dün belirttik; bugün ABD merkez Bankası FED’in faiz toplantısı var ve büyük olasılıkla faiz çeyrek puan artırılarak yüzde 2,75 seviyesine çıkartılacak. ABD’deki faiz artırımlarının yüzde 3 seviyesine kadar normalleşme eğilimini temsil ettiğini belirtmiştik. Ama bu bile küresel bazda sıcak paranın yönünü kısmen ABD piyasalarına çevirmeye yetti. Ya ABD ekonomisi yüzde 3 seviyesindeki bir faiz oranı ile yetinmez ve FED faiz artırımlarına devam ederse?

Dünkü yazımızın başlığını hatırlayın. Anlaşma olmadan piyasa düzelmeyecek demiştik.

Ve nihayet hükümet bu konuda hızlanmaya başlamış gibi görünüyor. Ama dört koca ayı kaybettikten sonra. Bakan Babacan IMF ile anlaşmanın nisan başında imzalanacağını söyledi. Yani yasaların çıkması için sadece iki hafta kalmış durumda.

Yazının Devamını Oku

Anlaşma olmadan hava düzelmez

21 Mart 2005
Mart ayının son günlerine doğru yaklaşıyoruz ama piyasalardaki gerginlik bir türlü sona ermiyor. Bu tedirginliğin bir kaç sebebi var elbette. Geçen hafta bu sebeplere bakıyorken daha çok içerdeki gelişmelere ağırlık verdik. Bu hafta ise piyasalar daha çok dış gelişmelerin etkisinde olacak gibi görünüyor.

Daha önce de söyledik; hükümet IMF anlaşmasını şimdiye kadar imzalayabilmiş olsaydı küresel bazdaki çalkantıların ülke üzerindeki etkisi daha az olabilirdi. IMF anlaşmasını tek kurtuluş yolu olarak gördüğümüzden bunu söylemiyoruz. Aksine ülkenin IMF’den bir an önce kurtulması gerek. Ama hükümet “IMF ile muhakkak anlaşma yapacağız” diyerek kendi elini bağladı. Şimdi de bu anlaşmayı bir türlü hayata geçiremediği için piyasalarda hükümete karşı ciddi bir güven kaybı sözkonusu.

Borsada Cuma günü yukarı yönde bir hareket izledik ama yine de haftalık bazda yüzde 8’lik bir kayıp vardı. Bugünkü seyre baktığımızda da borsanın yine olduğu yerleri çok fazla terkedebilecek bir seyir ortaya koyamadığını görüyoruz.

Ama bu haftanın piyasalar açısından en önemli olayı Hazine’nin yapacağı üç ihale, daha doğrusu Çarşamba günü yapacağı 6.54 milyar YTL’lik itfa olacak. Bu ihalelerde çıkacak faizin de gösterge seviyelerden çok fazla uzak olmayacağını tahmin ediyoruz. Çünkü bugün itibariyle bono piyasasında hafif bir alım eğilimi görsek de bu alım faizin mevcut seviyelerini değiştirecek güçte değil. Üstüne üstlük yarın ABD Merkez Bankası FED’in toplantısı var ve bu toplantıdan da 0,25 ya da 0,5 puanlık bir faiz artırımı çıkması bekleniyor. Bu durum da hem bono piyasasını hem de eurobond’ları baskı altında tutuyor.

FED toplantısı dolar kurunun seviyesini de belirleyecek. Dolar YTL karşısında 1,31’li seviyelerde bulunuyor ve kısa vadede artık aşağı yönde hareket beklenmiyor. Ama 1,32 seviyesinin de güçlü bir direnç olduğunu ve bu seviyenin de yine kısa vadede aşılmasının beklenmediğini söyleyelim. Euro dolar paritesi ise 1,3250 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Eğer FED toplantısından faiz artırımı kararı çıkarsa o zaman doların euro karşısında hafif değer kazanması beklenebilir. Bu da iç piyasaya birebir etki yapacak bir gelişme...

Piyasalardaki durum böyle ama gelgelelim petrol fiyatları konusunda olumsuz haberler gelmeye devam ediyor. OPEC son toplantısında yarım milyon varillki bir günlük kota artışı yaptı. Bu artış aslında halihazırda gerçekleştirilen fazla üretimin resmileştirilmesi manasına geliyor. Bu nedenle de fiyatlar üzerinde hiç etkisi olmadı. Şimdi OPEC’in yeni bir kota artırımına giderek günlük üretimi bir yarın milyon varil daha artırması bekleniyor. Ama bu artırımın da piyasa üzerinde etkili olmasını beklemek doğru olmayacak.

Bu arada IMF başkanı Rodrigo Rato’dan çok ciddi bir uyarı geld. Rato en az iki yıl daha yüksek petrol fiyatlarına alışmamız gerektiğini söyledi. Bu açıklama ise daha önce duyurduğumuz bir iddiayı destekler nitelikte: petrol fiyatlarında kısa vadede 50 doların altı hayal.

Yazının Devamını Oku

İşler tersine mi döndü

18 Mart 2005
2004 yılının son haftasında 2005 yılına ilişkin beklentilerimi aktarırken, doların YTL karşısındaki değer kaybının 2005 yılı içinde de devam edeceğini belirtmiştik. Ama şu son günlerde yaşananlar biraz işleri karıştırmış gibi görünüyor. Hele de bir hafta içinde ülkeden çıkan para miktarının 1.5 milyar dolara yaklaşmış olması akıllara “acaba yanıldık mı” sorusunu getiriyor.

Türkiye’de 2001 yılından itibaren uygulanmaya başlanan ekonomik programın etkilerini en net gördüğümüz yerlerden biri doların Türk Lirası karşısındaki değer kaybıydı. Bir ülkedeki dolarizasyon oranı  o ülkedeki döviz hesaplarının geniş para arzına oranı ile ölçülüyor. Bu orana baktığımızda Türkiye’deki dolarizasyon da 2001’den  bu yana azalma eğilimindeydi. Bunun iki nedeni var elbette. Biri 2001 yılından bu yana başta bono olmak üzere TL cinsi yatırım araçlarının getirilerinin yüksek olması ve doların hem TL hem de Euro karşısında değer yitirmesiydi.

Döviz hesaplarından ilk çözülmelerin 2004 yılının ortalarında başladığını ama bunun çok büyük bir çözülme olmadığını hatırlatalım. Başlarda bu çözülme daha çok dolardan Euro’ya geçiş şeklinde yaşanmıştı. Ama 2004’ün son çeyreğinden itibaren Euro hesaplarda da çözülme izlemeye başladık. Rakamsal olarak baktığımızda 2003 sonu itibariyle 46 milyar dolar seviyesindeydi. Ama tabii ki 2004 yılı içinde de gerileme devam etti ve Mayıs ayı itibariyle DTH’lar 45 milyar dolara indi. Bu tarihten itibaren DTH’lar yeniden yükselmeye başladı ve 2004 sonunda 56.7 milyar dolar oldu.

2005’in ilk iki ayında da DTH’lar hafif bir gerileme ile 25 Şubat’ta 55 milyar dolara indi. Bu gerilemede 17 Aralık kararı etkili oldu. 

Mart ayında ise yurtdışı piyasalarda tedirginliğin artmasına paralel olarak sermaye çıkışı ve döviz kurlarında yükseliş yaşandı. 1.25 seviyelerine kadar gerileyen $/YTL yeniden 1.3 seviyesinin üzerine çıktı. Dolardaki bu yükseliş sonrası acaba DTH’lar 2004’ün ikinci yarısında olduğu gibi hızlı yükselir mi endişesi yaşanıyor.

Eğer hükümet IMF ile anlaşmayı şimdiye kadar imzalamış olsaydı böyle bir kaygı duymamız gerekmeyecekti. Ama anlaşmanın gerekli kanunlar bir türlü bıkmadığı için Nisan ortasına kalacağını Bakan Babacan’ın açıklamasından öğrendik. Ama devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle bu kez Mayıs ayı konuşulmaya başlandı. Hükümetin IMF anlaşmasını imzalamama konusunu değerlendirdiğini söyleyenler bile var.

Sonuç: Biz yanılmadık. Hükümet yanıltıyor.
 

Yazının Devamını Oku