Çiğdem Toker

Bir ödül ve gelir dağılımı-suç ilişkisi

27 Şubat 2007
GEÇTİĞİMİZ hafta, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan Hesap Uzmanları Vakfı’nca düzenlenen geleneksel araştırma yarışmasının ödül törenine katıldı. "Ekonomik ve Mali Politikaların Gelir Dağılımına Etkisi" konulu yarışmada dereceye giren araştırmacılara plaketlerini verdi.

Bu toplantı Unakıtan’ın daha çok Kanaltürk’e yönelik vergi incelemesine dair açıklamasıyla basında yer buldu.

Ancak birinciliğe değer araştırma bulunamayan yarışmada ikinci olan Can Doğan’ın araştırması, gelir dağılımı açısından çarpıcı ve zihin açıcı veriler ve değerlendirmeler içeriyordu.

Yrd. Doç. Dr. Doğan, 100 sayfalık araştırmasında, son 25 yıldır uygulanan ekonomik ve mali politikaların Türk insanının gelir dağılımını nasıl bozduğunu, ayrıntılı örneklerle açıklıyor.

Çarpıcı bazı bölümleri paylaşalım:

"Ekonominin liberelize edildiği son 25 yılda, ne gelir dağılımındaki eşitsizlik ne de işsizlik sorunları, yapısal olarak çözülmek bir yana konjonktürel olarak dahi, tamin edici düzeylere indirilememiştir.

İşsizliğin süreklilik arz ettiği gelir dağlımının adilane olmadığı dönemlerde geniş yığınlar, karşı karşıya kaldıkları mağduriyetleri giderebilmek için umutlarını tükettikleri andan itibaren işlerini ve gelirlerini kendi başlarına yaratma ve "dağıtma" eğilimi içine girmekte, bu da toplumun bütünnü huzursuz eden güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Sözkonusu sorunlar dinsel, mezhepsel, etnik ya da adi suçlar görünümüne bürünmekte, bu kez de zaten kısıtlı bütçeyle varlığını sürdüren kamunun güvenlik harcamalarınn arttığı bir tablo ile karşılaşılmaktadır..

Güvenlik harcamalarındaki artış bereşi sermayeye yapılan harcamalardaki kısıntılarla finanse edilmekte, böylelikle sosya ekonomik kriz daha fazla derinleşmektedir."

Araştırmanın tamamını merak edenler, bastırılmış biçimde Hesap Uzmanları Vakfı’ndan edinebilir. (Tel: 435 95 48)

Biz ise uyguladıkları politikaların doğruluğunu sıkça dile getiren Sayın Unakıtan’ın, ödülü verdiği araştırmayı okuyup okumadığını merak ettik naçizane...

TOKİ’den Çinici’ye: Villalar kullanım amaç ve işlevini kaybetti

Sözkonusu olan, Başkent’te 500 milyon YTL’lik bir "akıllı kent" inşası olunca, başlanılan bir işin fikri takipçisi olmak kaçınılmaz: Yıkılmakta olan Meclis lojmanlarının mimarı Behruz Çinici’nin TOKİ’ye çektiği "kültür varlığı" ihtarnamesine yanıt geldi.

TOKİ Başkan Yardımcısı Ercan Tıraş imzasıyla gönderilen cevapta, TOKİ’nin lojmanların bulunduğu arazi üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğu hatırlatılarak, konuyla ilgili hukukçuların görüşlerine yer veriliyor.

TOKİ, lojmanları yıkmak konusundaki "haklılığını" Prof. Şafak Erel’in görüşüne atfen şöyle anlatıyor: "Hiç bir hukuk düzeni, mimarın subjektif estetik değerlerinin korunması uğruna, kullanım amacından uzaklaşmış, yahut yetersiz kalmış bir yapının orijinal haliyle muhafaza edilmesine veya malikin yine bu estetik değerleri korumak uğruna ağır mali külfetler altına sokulmasına cevaz vermez."

Meclis Lojmanları’nın imar planı varmış

"MECLİS lojmanları kaçak mıydı?" başlıklı yazımız üzerine ODTÜ Şehir Planlama Bölümü Öğretim üyesi Doç Dr. Baykan Günay’dan mail aldık. .

Günay, TOKİ Başkanvekili Erdoğan Bayraktar’ın, Meclis lojmanları için "İmar planı yokmuş" sözlerini hatırlatıyor ve "İmar planı tarafımca hazırlanmıştır" diyor.

Bu durumda hem TOKİ Başkanvekili Bayraktar’a hem de belediyelere, imar planının nasıl bulunamadığı, akibetinin ne olduğu sorusunun yöneltilmesi gerekiyor.

Ancak Baykan Günay hocanın maili, sadece bu önemli açıklamayla sınırlı değil. Günay, Ankaralılar’ı yakından ilgilendiren şu tesbitte bulunuyor:

ORAN-ATAKULE TRAFİĞİ OLUMSUZ ETKİLENECEK: Burada inşa edilecek olan 18 adet 35 katlı bina, salt bir değeri yok etmeyecek, paradan başka bir değer yaratmayacağı gibi, zaten sıkışık olan ORAN Atakule trafiğini çok olumsuz olarak da etkileyecektir. Kamuya ait bir arazinin, parasal değere dönüştürülerek, kamu yararını da hiçe sayacak şekilde özel kesime para aktarımı için kullanılması gelişkin kapitalist dünyada bile ciddi olarak sorgulanır. Dolayısıyla milletvekili evleri için konu ruhsat değil, bir değerin yok edilmesidir."
Yazının Devamını Oku

Soru işaretleri yaratan bir kongre

20 Şubat 2007
Pazar günü ATO salonunda bir kongre vardı. Kısa adı MÜSİAD olan, Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği İşadamları Derneği Ankara Şubesi’nin kongresine, hükümetten dört bakan katıldı:

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen.

Kongre açılışında önce İstiklal Marşı, sonra Fatiha Suresi, ardından da Kuran’ı Kerim’in "Asr Suresi" okundu.

Kuran’ı Kerim’den sonra, bu cesametteki meslek kuruluşlarının kongre ve önemli toplantılarında görmeye alıştığımız üzere, bir tanıtım filmi gösterildi.

ULUS, KURGULANMIŞ VE SANAL BİR TOPLULUKTUR

MÜSİAD’ın tanıtım filminde, "ulus" kelimesi "Zihni işgal eden yararsız bir sözcüklerden biri" olarak anıldı ve şöyle denildi:

"Uluslar varlıklarını büyük devletlerin konjonktürel çıkarlarına borçludur. Ulus kurgulanmış, belirsiz, tarihsiz ve sanal bir topluluktur. Milletten ulusa gerilemiş olmak modern Türk tarihinin en büyük paradoksudur."

HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE SADECE 138 ŞEHİT VERİLDİ

MÜSİAD’ın tanıtım filmindeki "ulus" eleştirisinin ardından,, Hz. Muhammed’in kişiliğinde, devlet başkanlığı ve başkomutanlık analizi yapılıyor.

Filmde, Hz. Muhammet’in stratejik bir komutan olduğu vurgulandıktan sonra şöyle deniliyor:

"Kurduğu devlet 10 yılda, 2 milyon kilometrekarelik alana yayıldı. Bu süreçte yapılan dokuz büyük savaşta sadece 138 şehit verildi. 216 düşman öldürüldü. Çünkü merhameti öfkesine galip gelen bir komutan ve devlet adamıydı. Hükümdar peygamber değil kul peygamber olmayı seçmiş bir devlet başkanıydı."

Özetle: MÜSİAD’ın 12 dakikalık filmi, meslek yaşamımız boyunca izlediğimiz sayısız kongredeki tanıtım filmlerinden enikonu farklıydı.

Not düşmekte yarar var: "Dernek genel kurullarının tanıtım filmlerinde Atatürk’ten, Kurtuluş Savaşı’ndan, Cumhuriyet’ten, devrimlerden, hangi güç koşullarda sanayileşmenin başarıldığından sözetmek zorunludur" diye bir yasa hükmü yok.

Ama biliyoruz ki, bazı filmler söyledikleriyle birlikte, söylemedikleriyle de mesaj verir...

Ankara’da sayısız kongre izlemiş bir gazeteci olarak söylemeli ki: MÜSİAD’ın bu kongresi bize, bu meslek kuruluşu için Atatürk’ten söz etmeyi, deyim yerindeyse bir "zul" saydığı mesajını verdi.

Meclis lojmanları kaçak mıydı

Or-an semtinde iş makinaları 10 gündür işbaşında: "Meclis lojmanları" gürültüyle tarihe karışıyor.

Türk siyasi hayatının önemli "dekorlarından" biri olan ve yüzlerce milletvekiline 15 yıl ev sahipliği yapmış olan 400 tripleks villa, greyderlerin önünde yıkılıp parçalanıyor.

Ne var ki, dörtbuçuk yıldır bitmeyen tartışma, bu yıkımla da biteceğe benzemiyor.

Çünkü bu kez Meclis lojmanlarının, başından bu yana "kaçak" olduğu iddiası var önümüzde.

İddianın sahibi de herhangi birisi değil. Lojmanların yerine inşa edilecek "akıllı kent" ihalesini açan kurumun en üst düzeydeki yöneticisi.

TOKİ Başkanvekili Erdoğan Bayraktar Meclis lojmanlarının yapı izni ve ruhsatının bulunmadığını söylüyor...

Türkiye’nin kronik bir sorununa, bu ülkeyi yönetenlerinin de ortak olması ne kadar çarpıcı değil mi?

Bayraktar, bu durumu kendilerinin de yeni öğrendiğini belirterek, şunları söylüyor:

"Lojmanları yıkabilmek için yasal olarak yıkım ruhsatı almamız gerekiyordu.Çankaya Belediyesi’ne başvurduk, yapı izni ve ruhsat olmadığını öğrendik. Sonra Büyükşehir Belediyesi’ne gittik. Orada da yapı izni yokmuş. Lojmanlar kaçak yapılmış. Biz de yıkım ruhsatını Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan aldık."

Bayraktar’
ın bu açıklaması üzerine villaların mimarı Behruz Çinici’yi arıyoruz.

Meslek yaşamı boyunca ruhsat konularının altına hiç imza atmadığını, sadece işin tasarım boyutuyla ilgilendiğini ancak buna rağmen Meclis lojmanlarının ruhsatının olmamasına ihtimal vermediğini söylüyor.

Verdiğimiz bu haber üzerine, dönemin yetkilileriyle temasa geçeceğini söylüyor.

Yapı izin ve ruhsat konularının, yüzlerce imza gerektiren ve içinde "rüşvet dönen" yıkıcı bir süreç olduğunun altını çizen Çinici, "Allah Mimar Sinan’ı yapı ruhsat işlerinden korumuş da bu güzel eserler yaratılabilmiş" diye ekliyor.

Behruz Bey biraz sonra tekrar arayıp, nazik bir biçimde "Bilgi yanlış, Lojmanların ruhsatı varmış" diyor.

Meclis lojman inşaatı döneminde TBMM’de görev yapan üst düzey bir yetkilinin adını veriyor.

Yetkiliyi arıyoruz, Bayraktar’ın açıklamasının doğru olmadığını söylüyor ama ne yazık ki adının kullanılmasını istemiyor. "Biz ruhsatı almıştık. Çok iyi hatırlıyorum. Çankaya Belediyesi’nin kayıtlarında olması gerekir" diyor.

Bu açıklama ve görüşmelerden, Meclis lojmanlarının kaçak olup olmadığı konusunda net bir yargıya varmak kolay değil.

Şu aşamada semt sakinlerini ilgilediren bir not ile bitirelim: Meclis lojmanlarının yıkım işlemi bir ay daha sürecek.

Başbakan Yardımcısı kirada oturuyor

MECLİS
lojmanlarının kaçak olduğunu tartışmaya açarken, "konut" sorununu çözmeyi hedefleyen Mortgage yasasının da bu hafta TBMM Genel Kurulu’ndan geçmesini bekliyoruz.

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, son bir haftadır bu tasarı üzerine basına sık sık açıklamalarda bulunuyor.

Geçtiğimiz hafta Şener ile Mortgage üzerine görüşürken, kendisinin "ev" durumunu soruyoruz.

Şener, kendisinin bir evi olduğunu, onu da 90’lı yıllarda döviz kredisiyle satın aldığını anlatıyor. "O zamanlar Türk parası geçmiyordu" diyen Şener, beş yıl taksit ödeyerek sahip olduğu bu evden, daha sonra çocuklarının okuluna uzak olduğu gerekçesiyle çıkmak zorunda kalmış.

"Kiraya mı verdiniz evinizi?" dediğimde, "Hayır. Ben kiraya geçtim. O evi de şimdi kütüphane olarak kullanıyorum" yanıtını veriyor.

Yazının Devamını Oku

TESKOMB, Halkbank’ın yüzde 10’una talip

14 Şubat 2007
Halkbank’ı başından bu yana blok satış yöntemiyle özelleştirmeyi planlayan hükümet, ani bir karar değişikliğiyle halka arz yöntemine döndü. Bu karara en çok sevinen kurumların başında TESKOMB (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği) geliyor.

TESKOMB Genel Başkanı Kadir Akgül, karar açıklandıktan sonra, yöntem değişikliğinin doğru, ancak eksik olduğunu söylemişti.

Akgül’ün isteyip de söyleyemediği bir başka şey ise Hükümetin bu rota değişikliğinde, TESKOMB’un blok satışa muhalefetinin de etkili olduğu gerçeğiydi.

Kadir Akgül’e "Halkbank sürecinde şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sorduk.

"Bütün kooperatif üyelerimiz Halkbank hisse senetlerinden satın almak istiyor. O nedenle süreç başladığında bizden büyük bir bireysel başvuru olacağını tahmin ediyorum. Ama bu yeterli değil elbette. Onun için, eğer yüzed 25 halka arz edilecekse, yüzde 75’in ne olacağıyla daha çok ilgileniyoruz."

Akgül
, Halkbank’ın müşteri portföyünün yüzde 85’ini TESKOMB üyelerinin oluşturduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Halkbank’ı satın alacak kişi ya da gruplar aslında bizim üyelerimizden oluşan portföyü satın alacak. Açıkçası biz de ucuza gitmek istemiyoruz. Bu nedenle kim alıcı olacaksa, bize yüzde 10 hisse vermesi gerekir. Biz buna talibiz. Halkbank’ı alacak kişinin 1.5 milyon müşteriyi bankaya çekmesi için para harcaması gerekiyor. Biz, alıcıya bu teminatı vereceğiz. (Sizinle çalışmaya devam edeceğiz) diyeceğiz."

Özeti şu: TESKOMB Başkanı Akgül, etkin bir Sivil Toplum Kuruluşu, meslek örgütü olmanın keyfini sonuna kadar çıkarıyor.

Ancak, TESKOMB’u asıl ilgilendiren yüzde 75’in akibeti için, 2008 yılını, yani genel seçimler sonrasını beklemek gerekiyor.

Maliye, TOKİ’ye arsa şerhinden vazgeçiyor

Maliye Bakanlığı ile TOKİ arasında bir süredir soğuk rüzgarlar esiyordu.

Maliye Bakanlığı, iki ay önce TOKİ’ye bir yazı göndermiş ve toplu konut yapımı amacıyla devrettiği Hazine arazilerinin üçüncü kişilere satılmamasını istemişti.

Aslında Maliye’nin bu girişiminin odağında, TOKİ’nin "gelir paylaşımı" modeliyle ihale ettiği. Meclis lojmanları gibi değerli araziler yer alıyordu.

Yazıdan sonra, "TOKİ bu ihaleleri iptal edecek mi?" tartışması başladı.

TOKİ cevabi yazısında, kaynak yaratabilmek, sosyal konutlara finansman sağlayabilmek için Hazine arazilerini bu biçimde değerlendirebileceğini, yöntemin kanuna uygun olduğu bildirdi.

Bu yazışmanın ardından Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın kısa bir süre önce biraraya geldiğini öğrendik.

Unakıtan’ın makamında gerçekleşen görüşmede Hazine arazileri konusunun enine boyuna konuşulduğu, Unakıtan’ın Bayraktar’a "Arkadaşlar hata yapmış" diyerek, yaptırım hatırlatan resmi yazıdan geri adım atar tarzda bir yaklaşım sergilediğini öğrendik.

Hemen sonra da Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün ilk yazıyı düzeltir nitelikte bir ikinci yazı gönderdiğini.

Sonuç: Hazine arazilerinin değerlendirilme yönteminin iki kurum arasında yol açtığı buzlar, gözden kaçan bu buluşmayla erimiş durumda.

Bir not: Bu sonuçta anlaşmazlığa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın müdahalesinin rolü olduğu da kulislerde konuşuluyor.
Esnaf, kredi ipoteğinde harçtan kurtuluyor

Geçen hafta TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen ve yüzbinlerce esnafı yakından ilgilendiren bir düzenleme gözden kaçtı.

Tasarı bu ay içinde TBMM Genel Kurulu’nda yasalaşacak. Yasa yürürlüğe girince, esnafın bankalardan kullandığı kredilerin kefalet işlemleri harçtan muaf tutulacak. Bu sadece esnafın bir bankaya direkt başvurusunda değil, Esnaf ve Sanatkár Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinin kendi kaynaklarından kullandırdıkları kefalet işlemleri için de geçerli olacak.

TESKOMB Başkanı Akgül, bu düzenlemenin kendilerini çok rahatlacacağını söyleyerek, "Esnaf kredi almak için genellikle evini dükkanını ipotek ediyor. Üyelerimiz bu işlemi tapuda yaparken 300 ile 500 YTL arasında harç alınıyor. Şimdi bu yükten kurtulacağız" dedi.

Evde mantı yapıp kermeste satana vergi yok

Evde dikiş-nakış yaparak aile bütçesine katkıda bulunan kadınların bu ürünleri satması vergiden muaftır.

TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Gelir Vergisi Kanunu görüşülürken bu maddeye, evde işyeri açmadan, yanında ücretli kimse çalıştırmadan üretim yapan kadınlara "iyi haber" sayılacak iki önemli değişiklik yapıldı.

Bir: Vergi alınmayacak ürünlere, kırpıntı deri ürünleri (ki daha çok takı üretiminde kullanılıyor) ile tarhana, erişte ve mantı eklendi.

Yanısıra, kadınlara bu ürünlerini kermes ve festivallerde "vergisiz" satabilme hakı tanındı.

Binlerce aile bütçesini yakından ilgilendiren bu değişikliğin, bu ay içinde yasalaşması bekleniyor. Duyurulur.
Yazının Devamını Oku

Merkez İnşaat: Lojmanları ucuza almadık

6 Şubat 2007
Merkez İnşaat’ın Meclis lojmanları alanında, Maliye’den satın aldığı bir arazi üzerindeki iş merkezi inşaatı sürüyor. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, daha önce bu sütunda gündeme getirdiğimiz bir fiyat karşılaştırması üzerine, TBMM’de bir soru önergesi verdi.

TOKİ’nin gelir paylaşımı modeliyle Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama’ya ihale ettiği arazi ile Merkez İnşaat’a satılan arazinin satış rakamlarını değerlendirerek, "Meclis lojmanlarının Oferleri kimler?" diye sorusunu yöneltti.

Sorunun resmi yanıtı henüz gelmedi. Ancak Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün aradı ve 3/15922 sicil numarasıyla üyesi olan Merkez İnşaat ortaklarının Ateş’in sorusuna çok üzüldüğünü söyledi.

Ardından, Merkez İnşaat’ın yönetim kurulu üyesi Sacit Güran ile birlikte ziyaretimize geldiler.

Sacit Bey, 38 ortağından birisi olduğu Merkez İnşaat’ın, bu araziyi "ucuza aldığı" iddiasının doğru olmadığını söyledi ve "Her satış, kendi koşullarıyla değerlendirilmeli" dedi.

Sacit Güran, "TOKİ’nin 305 milyon YTL’ye ihale ettiği 288 bin metrekarelik arazi ile Maliye’nin 2.8 milyon dolara Merkez İnşaat’a sattığı 96 bin 500 metrekarelik arazi arasında kamu aleyhine neden bir zarar oluşmamıştır?" sorumuza şu yanıtı verdi:

"Bu arazi 96 bin 500 metrekare değil, 30 bin 202 metrekaredir. Bu ihale için pek çok gazetede toplam 52 adet ilan yapılmıştır. İhaleye Merkez İnşaat dışında katılan olmamıştır. Merkez A.Ş ayrıca 54 bin metrekare kapalı otopark yaparak TOKİ’ye verecektir. Otopark’ın toplam maliyeti 20 milyon 190 bin dolardır. Buna ödenen nakit bedel eklendiğinde Merkez İnşaat’ın toplam satın alma maliyeti 2.8 milyon dolar değil 23 milyon dolardır."


Biz de alım-satıma konu olan bir arsa ile bu arsanın "inşaat alanı" arasındaki farkı dile getirmek istediğimizi, iş merkezinin yapıldığı arsa 30 bin 303 metrekare olsa bile TOKİ kayıtlarına göre inşaat alanının, "3 emsal" hesabıyla 96 bin 500 metrekare olduğunu belirttik.

Sacit Bey ise emsal rakamının 3 değil 2 civarında bir rakam olduğunu söyledi.

Öte yandan buraya düşülmesi gereken bir not da, TOKİ’nin "gelir paylaşımı"yla ihale ettiği 288 bin metrekareye dev proje yapacak olan Mesa-Aktürk de TOKİ’ye 14 bin metrekarelik bir iş merkezi yapıp teslim etmeyi aahhüt etti.

Sacit Güran, "İş Merkezi inşaatları konut gibi çabuk nakde dönmez. Niteliği gereği önce parayı yatırır sonra beklersiniz. Biz 4 yıldır buraya para ödüyoruz. İş merkezinin kendisini 10 yılda amorti ederse sevineceğiz. Ayrıca, daha o bölgede alt yapı yok. Hepsini biz kendimiz getirmek durumundayız" diyor.

Ay-yıldızlı rozet kuyumcuda bozdurulur mu?

ATO Başkanı Sinan Aygün’ün ziyaretimize gelişi, Hrant Dink’in cenaze töreninde açılan "Hepimiz Ermeniyiz" pankartının keskin bir siyasi tartışmaya dönüştüğü güne rastladı.

Aygün’ün ceket yakasında, ilk bakışta elması hatırlatan iri taşlı bir Türk bayrağı rozeti dikkatimizi çekti. Konuşurken de gömlek manşetlerinde bir çifti Türk bayrağı rozetinin parladığını gördük. Yaka rozetindeki taşların elmas olup olmadığını sorduğumuzda, "Cam bunlar cam" dedi.

Ardından, yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için rozetin, gümüş işlemeciliğiyle öne çıkan Beypazarı işi olduğunu söyledi.

Destek amacıyla çok sayıda aldığı bu rozetleri, beğenen herkese yakasından çıkarıp armağan ediyormuş.

Kısa bir süre önce, böyle "Cam mıdır elmas mıdır" diyalogu geçmeksizin, rozet armağan ettiği birisi aramış Aygün’ü. "Abi bu elmas değilmiş, sen bana sahte rozet vermişsin" demiş. "Kulaklarıma inanamadım" diyor Aygün: "Bayrağımıza sahip çıkalım diye rozet hediye ettiğim adam koşa koşa kuyumcuya gitmiş bozdurmak için. Ölür müsün öldürür müsün?"

EGO’yu özelleştirecek yasa taslağı Bakanlık’ta

BİRER Büyükşehir Belediyesi şirketi olan EGO, İGDAŞ ve İZGAŞ’ın özelleştirmelerinin önü açılıyor.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) bu konuda hazırladığı yasa taslağını Hürriyet’in ekonomi sayfalarında duyurmuştuk. Taslağa göre, her üç kurumun önce ayrı birer şirket haline getirilmesi, ardından da hisseleri yüzde 20 veya daha altına düşecek biçimde satılması öngörülüyor.

Belediyelerin doğalgaz satış ve dağıtımlarını üstlenen bu kuruluşların "borçlarıyla" birlikte satılması planlanıyor.

Plan, hükümetin onay verdiği bir plan. EPDK’dan edindiğimiz bilgiye göre satışları belediyelerin yapması planlanıyor.

Yeni bir gelişme olarak da sürecin hızlandığını, taslağın "ilgili bakanlık" olması sebebiyle, kısa bir süre önce EPDK’dan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na gönderildiğini duyuralım.

Bu, önemli bir engel çıkmazsa, taslağın tasarıya dönüşüp yakın bir gelecekte Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılması anlamına geliyor.

İlk Atatürk’ü "mor binlik"te ben yaptım

HATIRLAYACAKSINIZ, Hürriyet yazarı Şükrü Kızılot kısa bir süre önce köşesinde, banknot üzerindeki Atatürk portresinin dudağında "Sertürk" adıyla gizli imza yer aldığını gündeme getirdi.

Bunun üzerine, "Sertürk" imzasının, Merkez Bankası’nda yıllarca görev yaptıktan sonra emekli olan ressam Şükrü Ertürk’e ait olduğu bilgisine ulaşmış ve kendisiyle görüşerek açıklamalarını haber yapmıştık.

Ankara Exlibris Derneği Başkan Yardımcısı Şükrü Ertürk, icrası hayli meşakkatli bir sanat dalı olan gravür ile "Atatürk’e benzeyen bir Atatürk portresi" yapabilmenin güçlüğünden sözetmiş ve bunu başardığına inandığı için o imzayı attığını söylemişti. Ertürk ayrıca banknotlardaki Atatürk portrelerinin 1990 yılına kadar yabancı sanatçılara yaptırıldığını da eklemişti.

Ertürk’ün açıklaması yankı buldu ve tartışıldı.

Ancak Şükrü Ertürk ile hiçbir biçimde aynı fikirde olmayan, sözlerini incitici bulan, dahası Atatürk’ün dudağına imza atmanın "çok yakışıksız" olduğunu söyleyen bir okurumuz aradı bizi.

Bu okur, Şükrü Ertürk’ün "ustası" olduğunu açıklayan Selahattin Tuğa’ydı.

Tuğa, İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi’ndan mezun. Merkez Bankası’nda "banknot tasarımcısı ve engrawing" sanatçısı olarak 32 yıl çalıştıktan sonra 1998 yılında emekli olmuş. Önemli eserlere imza atan Tuğa, halen kullandığımız pasaportların da tasarımını yapan sanatçı.

Tuğa aradığında kendisini, -yaşı tutanların ortak hafızasında "mor binlik" diye yer eden- ilk 1000 Türk Lirası’ndaki Atatürk portresini yapan, dahası imzasını da atan sanatçı olarak tanıttı. Banknot Matbaası’ndaki atölyede öğrencisi olduğunu ifade ettiği Ertürk’ün "1990’dan önce Atatürk portrelerini yabancı sanatçılar yapıyordu" sözünü, doğru olmadığı için çok kırıcı bulduğunu söyleyen Tuğa, "Anlaşılan yetişmesine katkıda bulunduğumuz Ertürk, 1978’deki ilk mor binlik’i kimin yaptığını unutmuş" diyor.

İMZA DUDAĞA ATILMAZ: Selahattin Tuğa’nın açıklamaları "banknotta imza nereye atılır" tartışmasına yeni boyutlar katacak nitelikte. Ertürk’ün imzasını Atatürk’ün dudağına atmaması gerektiğini kesin bir dille ifade eden Tuğa, "Bu çok yakışıksız, dünyada örneği olmayan bir şeydir.İmza atılacaksa, yakaya, olabilecek en köşede dipte bir yere atılır. Mesela yabancı banknot tasarımcılarının bazıları kravat iğnesini tercihi ederler" diyor.

Kendisinin ise imzasını, banknotun sağ alt köşesinde motiflerin bulunduğu yere gizlediğini aktarıyor.
Yazının Devamını Oku

Meclis lojmanlarının Oferleri kimler?

23 Ocak 2007
Soru, CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’e ait. <br><br>Sorunun muhatabı, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan. Soruluş nedeni ise geçen hafta, 06 EKO’da "Devlet bu kadar zengin mi?" başlığıyla gündeme getirdiğimiz haber.

Ankara’nın en değerli arazileri arasında yer alan Meclis lojmanları alanının 288 bin metrekaresi için, TOKİ’nin "gelir paylaşımı modeli"yle yaptığı ihale sonuçlarını, iki yıl önce Maliye’nin yaptığı yine Meclis lojmanlarındaki 96 bin 500 metrekarelik ihale sonuçlarıyla karşılaştırmıştık.

TOKİ’nin 288 bin metrekare için açtığı ihaleyi Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama’nın, TOKİ’ye dolar bazında 203 milyon dolar karşılığında kazandığını (305 milyon YTL) bunun 30 milyon YTL kısmının peşin ödendiğini, her altı aylık taksitte TEFE-ÜFE farkının da yansıtılacağını aktardık.

Meclis Lojmanları’ndaki 96 bin 500 metrekarelik bir arazinin Maliye tarafından 37 ortaklı Merkez İnşaat’a, İş Merkezi yapılmak üzere 2.8 milyon dolara satıldığını anımsattık.

İki yıl önce, 2.8 milyon dolara satılan bu değerli arazinin, bugünkü satışla kıyaslandığında "ucuza" gidip gitmediğini, yakında biteceği söylenen altı katlı iş merkezinin bulunduğu arazinin gerçek değerinin 70 milyon dolar olup olmadığını ve devletin zarara uğratılıp uğratılmadığını sormuştuk.

Bu sorulara yanıt gelmedi.

Ancak Ateş, haberimizi bir soru önergesine dönüştürdü.

Ateş, TBMM Başkanlığı’na verdiği 19 Ocak 2007 tarihli önergesinde; Maliye’nin 96 bin 500 metrekareyi hangi değer tesbitiyle sattığını, bakan olarak bu "ucuz bedelli ihaleyi" nasıl onayladığını, Hazine’nin zararrının kimin karşılayacağını soruyor ve ekliyor:

"TBMM Lojmanlarının Ofer’leri kimlerdir? Açıklar mısınız?"

Yanıt gelince duyuracağız.

Villaların mimarı hukuk yolunda

Meclis Lojmanları, sadece ekonomik parametrelerle anılıp tartışılacak bir ihale sürecinden ibaret değil.

Konunun, ıskalanmaması gereken hassas bir boyutu var.

288 bin metrekarelik alanın satışı, oradaki 400 tripleks villanın, buldozerlerle yıkılacağı anlamına geliyor.

Biz ihale sonuçlarını ve devletin zarara uğratılıp uğratılmadığını tartışırken, ülkemizin uluslararası üne sahip "yüzakı" bir mimarı olup bitenleri gözleri yaşararak izliyor.

Bu projenin "dümdüz" edilmesiyle, hakiki bir üzüntüyü yüreğinin tam ortasında hissedecek belki de tek kişi.

Çünkü o, 23 yıl önce tamamlanan ve bugünlerde yıkılmayı bekleyen arazideki 400 tripleks villanın mimarı: Behruz Çinici

Çinici
, Meclis Lojmanları’nın bir "kültür varlığı" olduğunu söylüyor. Böyle olduğu için de TOKİ’nin böyle bir ihale süreciyle, "telif hakları"nı ihlal ettiğini savunuyor.

Kentlerin günümüzde sadece ekonomik gerekçelerle yeniden ele alındığını vurguluyor ve zihnimizde başka bir pencere açan şu görüşleri paylaşıyor:

"Bugün artık (mimarsız yapılar), alışveriş merkezleri, iş kuleleri, kentin baskın yüzünü, giderek kendisini oluşturuyor ve tartışmaya değer diğer yapılardan daha kolay vazgeçiyoruz. TBMM lojmanlarının yerine gelmesi muhtemel bir shopping mall, Ankara ile nasıl bir aidiyet ilişkisi içine girecek? Daha önemlisi, giderek hızlanan kendi değiştirme, kimliğinin içini boşaltma yaklaşımının bir durma noktası var mı?"

Şu günlerde telif hakları konusunda uzman hukukçularla görüşen Çinici, TOKİ aleyhine dava açmayı planlıyor.

İthal ağacın tanesi 287 lira, ya ’anıt ağaçlar’ınki?

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Atatürk Bulvarı ve Cinnah Caddesi’ndeki alt geçit çalışmaları başlarken, bulvara bu inşaattan kısa bir süre dikilen ithal ağaçlar ortadan kalkmıştı.

CHP Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay, Cinnah’taki köprülü kavşak inşaatıyla ilgili olarak İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi vermişti.

Soruların yanıtları geldi. Altında Bakan Aksu’nun imzası olan yanıtlarda, 113 ithal ağaç "geçici olarak Göksu Parkı"na nakledildiği, toplam bedelinin de 32 bin 450 YTL olduğu belirtiliyor.

Yani basit bir hesapla, ithal ağacın tanesine 287 YTL ödenmiş.

Aksu, kavşak inşaatı nedeniyle Cinnah caddesindeki çınar ağaçlarının sökülüp sökülmediği sorusuna, "Çınarların koruma altında olduğunu" ve hiçbirinin sökülmediğini bildirmiş.

Doğrudur. İnşaat boyunca, gövdeleri iş makinaları çalışırken derin bir biçimde yüzülüp ağır yaralar alsa, kalın dalları "budansa" da şu ana kadar kesilen bir çınar ağacı olmadı.

Ama çınarların komşusu ve onlarla yaşıt başka "anıt ağaçlar"ın bir sabah yerlerinde olmadığını gördük.

Kuğulupark Kavşağı’nda, yolun tam ortasında, gölgesinde bir trafik polis aracının denetim yaptığı söğüt ve kavak ağaçları artık yok.

Muhtemelen, onlar da kesilmemiş, bir yerlere geçici olarak tayin edilmiştir...

bazı Ankaralılar da bu bir semtin siluetini bir daha geri gelmeyecek biçimde eksilten anıt ağaçların fiyatını merak ediyor.
Yazının Devamını Oku

Devlet bu kadar zengin mi?

16 Ocak 2007
BUGÜN, "Meclis Lojmanları" olarak bilinen Ankara’nın en değerli arsaları arasında yer alan araziyle ilgili, iki yıl arayla yapılan iki satışın sonuçlarını karşılaştırmalı olarak paylaşacağız. Bunu da "Devletin her kuruşunun" ne kadar kıymetli olduğu çok sık hatırlatılan ve "tüyü bitmemiş yetim hakkı" edebiyatını sular seller gibi ezberleyen vatandaşlardan biri olarak yapacağız.

Önce birkaç temel bilgi:

Toplam inşaat alanı 301 bin 977 metrekare olan bu arazinin 288 bin 91 metrekaresi, geçtiğimiz ay TOKİ tarafından "gelir paylaşımı" modeliyle ihale edildi.

Aynı arazinin 96 bin 500 metrekaresi ise iki yıl önce Maliye Bakanlığı tarafından satıldı.

SATIŞ 1 : Halen tripleks villaların bulunduğu 288 bin 91 metrekarelik arazinin ihalesini Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama Ortak Girişim Grubu kazandı.

TOKİ ile konsorsiyumun anlaşma koşulları şöyle:

Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama, 620 milyon YTL gelir hedeflediği bu proje için TOKİ’ye toplam 305 milyon YTL ödemeyi taahhüt etti.

Bu paranın 30 milyon YTL’si peşin olarak ödendi. Kalanı da altışar ay taksitlerle üç yılda ödenecek.

Konsorsiyum, hedeflediği gelirden daha fazlasını kazanırsa, aradaki farkın yarısını da TOKİ’ye ödeyecek.

Her altı aylık taksitte, konsorsiyum TEFE ve ÜFE artışlarını ödeyecek.

Bitmedi: Mesa-Aktürk, projenin Maliye Bakanlığı’nda olduğu dönemde satışı yapılan, TOKİ’ye geçtikten sonra ikna çabalarıyla muvafakatı alınan 38 dükkan sahibi için de 14 bin metrekarelik bir İş Merkezi yapıp sahiplerine devredilmek üzere TOKİ’ye verilecek.

SATIŞ 2 : Şu anda Armada benzeri bir iş merkezinin yükseldiği 96 bin 500 metrekarelik inşaat alanına sahip arazi 2004’te Merkez İnşaat’a satıldı.

Bu araziyi satın almak amacıyla kurulan Merkez İnşaat şirketi, 96 bin 500 metrekare için devlete 2.8 milyon dolar ödedi.

SONUÇ VE SORULAR: TOKİ’nin yaptığı ihalede koşullarını yukarda açıkladığımız 288 bin 91 metrekarelik arazi ile 96 bin 500 metrekarelik arazinin satışı arasında -yöntemleri farklı bile olsa- en az 25 kat fark var.

Merkez İnşaat’ın satın aldığı arazi, Mesa-Aktürk’ün satın aldığı arazinin üçte bir büyüklüğünde.

GERÇEK DEĞERİ 70 MİLYON DOLAR MIYDI: Merkez İnşaat’ın yine devletten aldığı aynı alandaki arazi, bugünün kuruyla 4 milyon YTL’ye karşılık geliyor. Mesa-Aktürk ise bunun üç katı büyüklüğündeki arazi için TOKİ’ye 305 milyon YTL yani 203 milyon dolar ödeyecek.

Bu rakamlardan yola çıkıldığında, şu soru kaçınılmaz hale geliyor: 96 bin metrekarelik arsanın değeri, 2.8 milyon dolar mıydı, yoksa 70 milyon dolar mı?

TOKİ HESABI DOĞRULADI

TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, Hürriyet’in sorusu üzerine, "Siz hesabı yapmışsınız zaten" diyor.

"96 bin 500 metrekarelik arsanın satışı ucuza gitti mi? Devlet zararda mı değil mi?" dediğimizde ise "Bunları Maliye Bakanı’na sormalısınız" diyor ve ekliyor:

"Eğer orayı da ta başında bize verselerdi, en az 35 milyon YTL’ye satardık."


Son günlerde Maliye Bakanlığı ile arasında soğuk rüzgarlar esen TOKİ Başkanı, ayrıntıya girmiyor. Girmesi de gerekmiyor, çünkü tablo çok açık.

Soru şu:

"Devletin aynı alandaki, hem de kentin en değerli yerleri arasında gösterilen iki arsayı, arada 25 kat fiyat farkı oluşacak şekilde satma lüksü var mı? Her kuruşun hesabını yapıldığı söylenirken, bu hesap yapılmadı mı?"


TKB Ankara

Menkul Kıymetler şubesini kapattı

Ankara
, menkul kıymetler alım-satımı hacmi açısından bakıldığında, İstanbul’dan sonra ikinci sırada gelir.

Hal böyleyken, bir bankamızın menkul değerler hizmeti veren Ankara şubesini kapatması şaşırtıcı bulundu. Türkiye Kalkınma Bankası’nın (TKB) yüzde 99 iştiraki olan Kalkınma Yatırım Menkul Değerler’in Ankara şubesi kapatıldı.

Şube Müdürü Süleyman Gökdemir ile sekiz çalışanın sözleşmeleri, tazminatları karşılığında feshedildi. Kalkınma Yatırım Menkul Değerler’in Ankara Şubesi’nin kapatılmasına gerekçe olarak, şubenin zarar etmesi gösterildi. Ancak asıl gerekçenin, yönetimin "kadrolaşma" girişiminden sonuç alamaması olduğu iddia ediliyor.

Şubenin kapatılma gerekçesinin gerçekten "zarar" olup olmadığını ise zaman gösterecek. Çünkü "zarar" açısından bakıldığında merkezi İstanbul’da bulunan şirketin kendisinin de ciddi sayılabilecek boyutlarda zararda olduğu belirtiliyor.

Anadolu Kulübü kapanmıyor

Okuyan bilir: "İntihar etmeyeceksek içelim bari" cümlesinin ilk çağrışımı Adalet Ağaoğlu’nun "Bir Düğün Gecesi" romanıysa, ikinci çağrışımı da "o düğün"ün geçtiği mekan olan Anadolu Kulubü olsa gerektir.

81 yıl önce Atatürk’ün "emir ve direktifleriyle" kuralan Anadolu Kulübü, kurucuları bakanlardan oluşan belki de ilk dernek olma özelliğini taşıyor.

Geçen onca zamanla Anadolü Kulübü, kendisine ilk yüklenen anlamları eskisi gibi taşımasa da Ankara açısından tarihi ve nostaljik değereni hala koruyan ender mekanlardan biri.

EKONOMİK SIKINTI

Birkaç gün önce çalan telefondaki ses, Anadolu Kulübü’nün kapatıldığını söylüyordu. Kendisi de kulüp üyesi olan kaynağımız, ekonomik sıkıntılar nedeniyle faaliyetin durduğunu aktardı.

Başkan Metin Cizrelioğlu’nu aradık. "Hayır efendim, yok öyle birşey" dedi. "Neden böyle ihbarlar gelsin bize peki?" dedik. "Efendim, restoranımızı sadece pazar günlerine mahsus olmak üzere kapattık. O da belediyenin otopark izni vermemesinden doğan sıkıntı nedeniyle."

"Bütün sorun bu mu, işletmecilikten kaynaklanan sıkıntılar, borç yok mu?"
dediğimde "Hayır, hadise bundan ibarettir" diye yanıtladı Metin Bey.
Yazının Devamını Oku

ASO’nun "kelepir kirası" Merkez Bankası’nı sevindirecek

26 Aralık 2006
Ankara Sanayi Odası (ASO) 40 yıldır faaliyet gösterdiği, Atatürk Bulvarı’ndaki binasından taşınma işini bitirmek üzere. Mevcut bina yılbaşından sonra yıkılıp yerine daha çağdaş bir bina yaptırılacak. Proje henüz ortaya çıkmadı. Ancak önemli bir yenilik, fikir olarak hazır: ASO’nun yeni binası, şimdi olduğu gibi, sadece üyelerine ve konuklarına değil, kamuya açık bir bina olacak. Giriş katında, resim galerisi, kafenin yer aldığı geniş ve çağdaş bir fuaye yer alacak.

ASO, halen yapımı devam eden yol inşaatını, yeni binanın yapımı için bir avantaj olarak görüyor. Halihazırda inşaat çalışmasının olması, hem yeni binanın yapımını kolaylaştıracak, hem de çevreye ve yayalara olumsuz etkisi daha az olacak.

KİRA BEDELİ SIR GİBİ SAKLANIYOR:

Bu süre zarfında Çetin Emeç’te kiraladığı bir binaya geçici olarak taşınan ASO, binayı kaç liraya kiraladığını bir sır gibi saklıyor. Başkan Zafer Çağlayan, "Uygun bir fiyata kiraladık" demekle yetiniyor

MERKEZ BANKASI SEVİNEBİLİR:

Çağlayan, "Daha iyi değil mi? Kira hizmetleri, enflasyona en çok direnen kalemlerden biri. Kiranızın (uygun) olması bu ortamda olumlu sayılması gerekirken neden saklıyorsunuz?" diye ısrar ettiğimde gülerek, "Evet Merkez Bankası sevinebilir ama söylersek belki evsahibimiz, (Çok düşük kiralamışız) deyip arttırabilir" esprisini yapıyor.

Çağlayan, yeni binanın kaç liraya malolacağını sorduğumda yanıt vermiyor. Aynı şekilde yarın yapacağı Meclis toplantısında görüşülecek 2007 bütçe rakamını da vermekten kaçınıyor.

"Ama şunu söyleyebilirim" diye ilginç bir bilgi veriyor ASO Başkanı:

"Büyüklerimiz bundan 40 yıl önce bu binayı, çok zor şartlarda, şahsi kefalet vererek yaptırabilmişler. Onlara müteşekkiriz. Ama bugün biz de yeni binamızı zor koşullarda yaptıracağız. Çünkü imkanlarımız kısıtlı."

"ASO Türkiye’nin üçüncü büyük odası değil mi?" diye sorduğumda ise "Öyle ama nitelik nicelik meselesi var. 3 bin 500 üyemiz bulunmasına karşın, kanunumuz gereği aldığımız aidatlar çok düşük. Asgari ücrete göre kurulmuş bir hesaba göre, bir üyeden aldığımız aidat 20-25 YTL’yi geçmiyor" yanıtın veriyor.

ASO ATO’DAN ÜYE ALACAK:

Bu arada ASO, üye sayısını seneye bin kişi birden arttırarak 4 bin 500’e çıkarmayı hedefliyor. Yakın zamana dek katı olan üye kriterlerini yumuşatan ASO, ATO’yla da anlaşarak, aslında sanayici olmasına karşın ATO’ya üye olmuş kişileri de ASO’ya davet edecek.

Halı yıkamayalım ama sorunları da halı altına süpürmeyelim

YAĞIŞ olmazsa, Ankara’nın suyunun ancak Mart ayına kadar yeteceği ilan edildi.

Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, yaklaşan su sıkıntısı nedeniyle, kadınların bayram temizliği yaparken halı yıkamamasını istedi.

Ankaralı bütün kadınların (ya da halı yıkamak konumunda olan insanların) bu ricayı dikkate almaları halinde, Mart ayına kadar yeteceği duyurulan su miktarı, bizi Nisan’a mı yoksa Mayıs’a kadar mı idare edecek, henüz bunu bilmiyoruz.

Ama Ankara’nın su sorunu için geliştirilen ancak henüz devreye sokulamayan Gerede Sistemi hakkında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nden (DSİ) edindiğimiz bazı bilgiler, halı yıkasak da yıkamasak da bilmemizin iyi olacağı türden:

Ankara’nın su master planının bir parçası olan Ankara İçmesuyu Gerede Sistemi için 1993 yılında karar veriliyor. (Yani 13 yıl önce)

Projenin fizibilite raporu, DSİ işbirliğiyle 1996 yılına kadar tamamlanıyor. (Yani 10 yıl önce)

Bu rapora göre Gerede Sistemi ile Ankara’nın 2027 yılına kadar olan su ihtiyacının karşılanması hedefleniyor.

Ankara’nın 2010-2027 yılları arasındaki ihtiyacını karşılayacak Gerede Sistemi’ndeki Işıklı Regülatörü ile 2010 yılında yıllık 173 milyon metreküp olmlak üzere toplam 230 milyon metreküp suyu Çamlıdere Barajı’na iletilmesi planlanıyor.

DSİ kaynaklarına göre, Gerede Sistemi, Japon kredisi ile finanse edilecek. DSİ’ni bu projeyle ilgili hazırladığı metindeki kritik bir cümleyi yorumsuz olarak sunuyorum:

"Ankara İçmesuyu Gerede Sistemi için Japon EPDC ile 1993 yılından bu yana çalışmalar devam etmektedir."

Bu bayram evdeki halıları süpürürken, su sorunumuzun da yıllardır "halı" altına süpürüldüğünü düşünerek şu soruya yanıt arayacağım:

Fizibilitesi 10 yıl önce tamamlanan Gerede Sistemi devrede olsaydı, Ankara’nın su sorunu sadece yağış ya da halı değişkenine bağlanabilir miydi?

YANIT BEKLEYEN SORULAR?

DSİ verilerine göre 1. kademesi için 238, ikinci kademesi için 228 milyon dolar olmak üzere Gerede Sistemi için 466 milyon dolar yatırıma ihtiyaç var.

Japon EPDC ile 1993’den beri sürdüğü belirtilen kredi, finansman çalışmaları hangi aşamada?

Bu finansmanın sağlanması hangi nedenlerle gecikti?

Bugün itibariyle 1. kademenin finansmanının nasıl sağlanacağı belli mi? Yatırım tutarı ASKİ kaynakları ile mi karşılanacak?
Yazının Devamını Oku

Ayakkabı Dünyası patronunun pazarlığı

19 Aralık 2006
Geçen hafta Ankara Ticaret Odası’nın ilginç bir konuğu vardı. <br><br>Ankara-Bala’nın Büyükcamili köyünden Hollanda’ya bulaşıkçı olarak gidip, bisikletçiliğe rota kıran ve bugün Avrupa’ya özel tasarımı 3 bin bisikleti satıp 3 milyon euro ciro sağlayan Yalçın Cihangir’di bu ilginç konuk. 38 yaşındaki Yalçın Cihangir, Hollanda’da gördüğü büyük desteğe karşın, işini büyütmek için Türk bankalarından kredi bulamadığından yakınıyordu. Şansını bir de ATO Başkanı Sinan Aygün’e mektup yazarak denedi.

ATO, Yalçın ve bisikletleriyle yakından ilgilendi. Yalçın’ın kendi tasarımı olan özgün bisikletlerin birer örneği ATO’nun lobisinde sergilendi. İşte bu sergi sırasında, ATO Başkanı Sinan Aygün, konuğu olan ve Ayakkabı Dünyası mağazalarının sahibi Mehmet Akbacakoğlu’na da bisikletleri gösterdi.

Yalçın, genişliği ve konforu nedeniyle "Rolls Royce" adını verdiği bisikleti Avrupa’da kaça sattığı sorulunca "5 bin euro" dedi.

Az sonra da Mehmet Akbacakoğlu’nu cüzdanını açmış Yalçın’a para verirken gördük. Mehmet Bey, üç-dört çocuğun sığabileceği genişlikteki bisikleti satın almıştı. Hangi amaçla kullanacağını sorduğumuzda da "Vitrine teşhir için de koyabilirim, torunlarımı da gezdirebilirim" yanıtını verdi.

"Gerçekten 5 bin euro mu verdiniz?" sorumuza ise gülümsedi. ATO Başkanı Aygün kulağımıza eğilerek "1000 euro’ya aldı" dedi.

Ayakkabı üstadı Akbacakoğlu, bu alışverişle ayaküstü pazarlıktaki hünerini kanıtlamış oldu.

Yerel yönetimlerin bütçelerinde devrim

IMF’ye verilen son Niyet Mektubu’nda, yerel yönetimlerin şeffaflığı adına çok önemli bir bilgi yer aldı.

Sözünü edeceğimiz bilgiyi, Washington’daki IMF yönetimi, Türk kamuoyundan önce öğrendi. Ama bu, Cumhuriyet tarihinde bir "ilk" olarak nitelenebilecek uygulamanın önemini hiç azaltmıyor:

Türkiye’deki bütün belediyelerin bütçe rakamları 2007’den itibaren yayımlanacak.

Gelecek yıl Mart ayından itibaren, belediyelerin harcamalarını, gelirlerini, borçlarını, hangi kalem için ne ödediklerini görebileceğiz.

2004’teki son yerel seçimlere 3 bin 225 belediye katılmıştı.

İki yılda kurulan yeni belediyelerle bu sayının arttığı dikkate alınırsa, zorlu bir işe kalkışmış olsa da Hükümetin, şeffaflık adına önemli bir adım attığını kabul etmek gerekiyor.

Maliye Bakanlığı’na bağlı Muhasebat Genel Müdürlüğü, bu önemli çalışma için hazırlıklara başladı. Ülke genelindeki defterdarlıklarda görev yapan denetmenlere eğitim verileceğini öğrendik.

Denetmenler, yaşadıkları yerdeki yerel yönetimlerinin 2006 yılına ilişkin bütçe verilerini derleyerek Ankara’ya ulaştıracak. Şubat sonuna kadar toplanacak bu veriler Mart sonunda da yayımlanacak.

Hep birlikte göreceğiz: Bu çalışma, sadece kamu maliyesinde şeffaflığı arttırmaya kalmayacak, kentli olma bilincini de yukarıya taşıyacak.
Yazının Devamını Oku