Çiğdem Toker

Ankara-Washington-Kongo hattında bir kadın öyküsü

15 Mayıs 2007
DÜNYA Bankası’nın Washington’daki merkezinde Ankaralı bir sosyal bilimci görev yapıyor: Adı Deniz Baharoğlu. Geçtiğimiz günlerde, Bankanın, sadece çalışanlarının görebildiği İntranet sitesinde Baharoğlu hakkında övgü dolu bir yazı yayımlandı.

"Yiğit Bir Yönetici" başlığını taşıyan yazının anlattıkları, sınırlı bir alanda kalmayı değil, insan olmayı önemseyen herkesle paylaşılmayı hakediyor.

Dünya Bankası’nda Kıdemli Sosyal Sektör Uzmanı olarak görev yapan Baharoğlu’nun; ölüm, saldırı ve hastalık risklerini göze alarak Kongo’ya yaptığı seyahat ile izlenimleri konu alan bu yazı, "işe yarama duygusunun", nasıl da cinsiyet, ülke, sınır tanımayan bir evrensel insanlık hali olduğunun etkileyici bir kanıtı.

ODTU Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden mezun olup master yaptıktan sonra dört yıl DPT’de görev yapan Baharoğlu, altı yıldır da Dünya Bankası’nın doğrudan yatırımları sigorta eden MIGA Ajansı’nda çalışıyor.

Dünyanın en yoksul ve sıcak çatışmalar açısından riskli ülkelerine gitmek, Baharoğlu’nun görevi olmuş. Çünkü Banka projelerinin bölgede yaşayanlara dönük olası olumsuz etkilerinin önlenmesi gerekiyor.

Baharoğlu, son Kongo gezisinden şu izlenimi aktarıyor:

"Dünya Bankası’nda ne yaptığımızı bilmeyenler, beş yıldızlı otellerden söz ediyorlar. Fakat her yanda sıtmalı sivrisineklerin uçuştuğu, akarsuyun olmadığı, elektriksiz çadırlarda kalmak burada çok olağan. Son gezide, işçilerin çamaşır yıkadığı yerde kovayla duş almıştım"

Dört yaşında bir çocuk annesi olan Baharoğlu, aklındaki ve kalbindeki suçluluk duygusunu, kıtalararası yolculuklara da sürüklüyor.

Gelgelelim, Baharoğlu’nun "Oradaki bir kadının ikinci gidişimde (Geleceğinizi biliyordum) demesi benim için en büyük ödül oldu" sözleri, elektriği, suyu olmayan Afrika köylerinde "işe yarama duygusu"nun, bu suçluluk duygusunun bir adım önüne geçtiğini hissettiriyor bize.

Hasılı; Ankara-Washington-Afrika hattındaki insan öyküleri, daha devam edeceğe benziyor.

Koç kardeşler "Konu dışı konuşmayız" derse

KOÇ Holding’in "şehir otelciliği" kavramıyla kurduğu "Divan Moment Ankara", geçen çarşamba açıldı.

Güniz sokaktaki otelin fuayesi, aralarında eski siyasetçi, yüksek hakim ve bürokratların yer aldığı çok sayıdaki davetliyi ağırlamakta zorlandı

Açılışa, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in de katılması bekleniyordu. Bu nedenle, otelin girişinde, kalabalık bir haberci ordusu teyakkuzda bekledi.

Çiçek’in gelemeyeceği kesinleşince Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ile Kurumsal İletişim ve Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç, holdingin diğer üyeleriyle açılış kurdelesini kesti.

Gazeteciler, kamuoyunun önüne sık çıkmayan Mustafa Koç ve Ali Koç’un, yoğun siyasi gündem ve ekonomiyle ilgili sorulara yanıt verebileceğini düşünüyordu.

Ancak açılış anına kadar üst katta bir konuğuyla ilgilenen Mustafa Koç, kurdeleden sonra fuayede kalmadı. Soru taleplerini alan bir yetkili hanım, "Sorularınız Divan Oteli’yle mi ilgili, başka konularda mı?" dedi. Gazeteciler her konuda olabileceğini söyleyince, az sonra "Mustafa Bey konuşmak istemiyor" mesajı geldi.

Mikrofon ve teyplerin yöneldiği Ali Koç da sadece Divan Oteli’yle ilgili sorulara yanıt verebileceğini, "konu dışı" konuşmak istemediğini söyledi. Nedeni sorulunca da "Başka konular olunca, burada bulunma sebebimizin anlamı kalmıyor. Mesela şimdi biz konuşsak, o konular ön plana geçecek, Divan Oteli’nin açılışı içerde küçücük tek satır olarak geçecek" yanıtını verdi.

Bu yanıtlar üzerine, Ankaralı gazetecilerden de "konu içi" yani Divan Oteli’yle ilgili soru soran kimse çıkmadı...

Dünya Bankası’nın desteği sürecek

DÜNYA Bankası’nın yeni Türkiye Temsilcisi Ulrich Zachau, Ankara’ya alışmaya çalışıyor. Atandıktan sonra Türkiye’ye tam olarak yerleşmesi biraz zaman alan Zachau’nun önceliklerinden birisi de çocuklarının eğitim konusu oldu.

Zachau sohbetimizde, çocuklarının kaydını, kısaca BUPS olarak bilinen Bilkent Üniversitesi Hazırlık Okulu’na yaptırdığını, içinin rahat olduğunu ifade etti.Dünya Bankası’nın Türkiye’ye desteğini süreceğini vurgulayan Zachau, görevi süresince, sadece Ankara’da kalmayacağını Türkiye’nin farklı yerlerini görmek istediğini söylüyor.
Yazının Devamını Oku

Halk, yarın akın akın Söğütözü’ne koşacak mı?

1 Mayıs 2007
HÜKÜMET Halkbank’ı önce blok satış yöntemiyle özelleştirmeye karar vermişti. Birkaç ay önce ani bir karar değişikliyle halka arza dönüldü.

Bu karardan sonra aylardır halka arz için yoğun çalışmalar yürütülüyordu.

Sona gelinmişti.

Yarın Halkbank’ın halka arzı için talep toplama başlıyor.

"e-bildiri"nin yol açtığı belirsizlik ortamının, ekonomideki pek çok dinamik gibi özelleştirmeleri de doğrudan etkilemesi bekleniyor.

İMKB’de, yani Halkbank hisselerinin satılacağı zeminde dün sert düşüşler yaşandı.

"e-bildiri", halka arz için, çok ideal olduğu düşünülen zamanlamayı dezavantaja dönüştürdü.

Böyle durumlarda, yani beklenmedik gelişmeler ortaya çıktığında, halka arz planları ertelenir.

Oysa dün ÖİB’de yapılan basın toplantısıyla "yola devam" denildi. Gerginliğin, bu operasyonu olumsuz etkileyip etkilemeyeceğini soran gazetecilere "Olumsuz etkileme beklemiyoruz" yanıtı verildi.

Halkbank’ın özelleştirilmesine başından beri karşı çıkanlardan biri olan ATO Başkanı Sinan Aygün’ün bir iddiası var:

"Ortalık belli. Borsa düşüşte. Halkbank için yeterli talep gelmeyecek. O zaman da görün bakın (Halka arz edemedik) deyip tekrar blok satışa dönecekler. Buna da üzüleceklerini hiç sanmıyorum. Başta istedikleri olacak."

Önümüzdeki üç gün, bu iddiayı ya tekzip edecek ya da teyit.

Bakalım, son günlerde tv’lerde yoğun biçimde dönen reklamında olduğu gibi, halk, işi gücü bırakıp akıp akın Söğütözü’ndeki Halkbank binasına koşturacak mı?

Emlak piyasasında "e-bildiri" rüzgarı

GENELKURMAY Başkanlığı’nın 27 Nisan cuma gecesi duyurduğu "e-bildiri",yle çalkalanan siyasi atmosferin, parası olanların tutum ve tercihlerinde de değişikliklere yol açacağı aşikardı.

Nitekim, dün sabah kur ve faizler yükseldi, borsada sert düşüşler yaşandı.

Bu gelişmeler ilgisi olan herkesçe dakikası dakisanıa zaten izleniyor.

Biz de dün sabah, Ankara’nın önde gelen emlakçılarından Salim Taşçı’ya dün gayrımenkul alım satımlarında neler olduğunu sorduk.

"Emlak işi olanların gözü bir dakika olsun televizyondan ayrılmıyor" dedi. "Dövize dönüş mü var?" diye sorduğumuzda da şu karşılığı aldık:

"Büyük satışlarda, satış tutarının yüzde 75’i zaten dövizli olur. Şimdi ise Türk parasıyla gayrımenkul satanlar bocalıyor. (Şimdi ne olacak, acaba doğru mu yaptık) demeye başladılar.(Zararımız mı oldu) diye soranlar var."

Taşçı,
bu emlak piyasasındaki bu endişenin birkaç günü geçmeyeceği kanısında. "En fazla 2-3 sürer. Tsunamiye dönüşmez" diyor.

ASO’nun yeni binası 300 günde bitecek

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Atatürk Bulvarı’ndaki genel merkezi, şu anda kendisini bir "boşluk"la tamamlıyor...

Binanın yıkımı dolayısıyla geçici olarak bir yer kiralayan ASO, yeni genel merkez için ihale açtı.

İhalede son teklif verme tarihi 11 Mayıs. İhale şartnamesi hazırlık sürecinin -kamu kurumlarına nazire yaparcasına- iki ayı bulması, yeni genel merkezin nasıl olacağı konusunda biraz fikir veriyor.

11 Mayıs’ta sonuçlanacak ihalenin ardından, yapımcı firmaya inşaatı tamamlaması için 300 gün süre verilecek.

Hesap tutarsa, Atatürk Bulvarı’ndaki siluet Şubat 2008’de yenilenecek
Yazının Devamını Oku

Bürokrata küsüratlı dolandırıcılık girişimi

24 Nisan 2007
Anlatacağımız hikaye gerçek. Ama kahramanımızın adını veremiyor, sadece geçtiği yerin Ankara olduğunu belirtmekle yetiniyorum. Bankacılık ve finans alanında faaliyet gösteren büyük bir kuruluşumuzun en üst düzey yöneticisi, Selim Sırrı Tarcan’da bir voleybol maçını izler.

Maç bitiminde otomobilini park ettiği yerden çıkarır. Makul bir hızla ilerlemeye henüz başlamışken, önce aynadan bir çarpma, ardından yere düşen bir insan sesini duyar.

Hemen arabasından iner. Aynanın çarptığı bir adam yerde kıvranmaktadır.

Yönetici, genel durumu iyi görünen adama, "Durumun nasıl, birşeye ihtiyacın var mı?" diye sorar.

Adam ağlamaklı bir yüz ifadesiyle, arabanın çarptığı sırada hasta olan bir yakınına ilaç almaya gittiğini söyler.

Yönetici "Hemen gidip alalım, ne kadar tutuyor?" diye sorar. Adam, gelmesine gerek olmadığını, ilaçların 48 YTL tuttuğunu söyler.

Yönetici tam adamı yerden kaldırıp parayı vermek üzereyken, havada tiz bir düdük sesi yankılanır.

Olup biteni biraz uzaktan izleyen bekçi "Gene mi sen, milleti dolandırmaktan bıkmadın mı?" diye bağırmaktadır.

Tahmin edileceği üzere adam, bulunduğu noktada, hızı düşük araçları gözüne kestirip, profesyonelce "çarpılmakta" ve hemen sonrasında da kurbanıyla "ilaç parası" pazarlığına girmektedir.

Aslında adamın, yuvarlak bir rakam yerine 48 YTL gibi küsuratlı bir parayı talep etmesi, senaryonun inandırıcılığı açısından takdire şayandır.

Bu tür durumlarla hiç karşılaşmamış yufka yürekli yönetici ise olayı yakınlarına, "Allahtan bekçi vardı da kurtardık parayı" diye gülerek anlatır.

Sezer KİK üyelerini veto etseydi ne olacaktı

Devletin trilyonluk ihalelerinin düzenleyici ve denetleyici kurumu olan Kamu İhale Kurumu (KİK), hafta sonu yayımlanan atama kararnamesiyle ciddi bir sıkıntının eşiğinden döndü.

Sekiz üyesinin görev süresi aynı anda dolan KİK, geçen hafta fiilen çalışamaz duruma gelmişti.

Hükümet, sekiz yeni üyenin kararnamesini hazırlamıştı.

Ancak bugüne kadar kendisine gelen 6219 atama kararnamesinin, 729’unu uygun bulmayarak geri gönderen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in tutumunun ne olacağı konusunda, kaygılı bir bekleyiş vardı.

Zira, önüne gelen bir şikayet dosyasını 45 günde sonuçlandırmak zorunda olan KİK, Sezer’in vetosu halinde "kilitlenme" tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

Korkulan olmadı ve Cumhurbaşkanı; Ali Kaya, Hakan Günal, Kazım Özkan, Çağatay Özcan, Adem Kamalı, Sanattin Işık ve Abdullah Dündar’ın atamalarını onayladı.

Atama kararları da 21 Nisan 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.

ANCAK...

Eğer Cumhurbaşkanı Sezer bu atamaları veto etseydi, ne olacaktı biliyor musunuz?

Kamu kurumları, KİK’e göndermeleri gereken şikayet dosyalarını bekletecekti...

Çünkü, KİK’ten Başbakanlığa bu doğrultuda bir rica mesajı gitmişti.

KİK’in bir yetkilisi sorumuz üzerine geçen hafta bu "çarpıcı ricayı" şöyle aktarmıştı:

"Eğer Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olursa, yeni hükümet kurulması gerekiyor. Yeni hükümet kurulursa, sekiz üye için hazırlanan kararname de yenilenmek zorunda. Bu durumda gelecek bir dosyayı sonuçlandırmak için gerekli 45 günlük yasal süre aşılacak. Onun için KİK’ten Başbakanlığa böyle bir mesaj gitti. Çünkü kamu kurumlarının bir ihaleyle ilgili şikayeti KİK’e bildirmesi için 30 günlük süreleri var."

Sezer’in onayı, hukuk sınırlarının yapay olarak zorlanmasını ve mağduriyet yaratılmasının da önüne geçmiş oldu.

Halkbank’ın taşınması 2008’e kaldı

Halkbank’ın yüzde 24.98 oranındaki hissesi, önümüzdeki ay halka arz ediliyor.

Bilenlerin malumudur: Ankara’da kamu binalarının, deyim yerindeyse kendine has bir borsası vardır.

Binasından, şu ya da bu nedenle memnun olmayan kurumların çoğu, sürekli bir bina arayışı içindedir.

Herhangi bir nedenle faaliyet göstereceği binadan çıkma ihtimali gündeme gelen kurumlar hemen ilgi odağı olur, üst düzey görüşmelerle "rezervasyon yaptırılır...

Halkbank’ın Söğütözü’ndeki büyük genel müdürlük binası da işte bu nitelikte bir bina.

Çünkü, özelleştirme operasyonuna paralel olarak, genel müdürlügün İstanbul’a taşınması sözkonusu.

Çok sayıdaki istekli arasında, Halkbank Genel Müdürlüğü’ne, fiziki kapasitesi artık yetersiz hale gelen Danıştay’ın geçeceği konuşuluyordu.

Ancak öğrendiğimiz kadarıyla genel müdürlüğün bu yıl içinde İstanbul’a taşınma ihtimali çok zayıflamış.

Çünkü Halkbank, İstanbul’da kendisine uygun bir bina bulamıyormuş.

Yetkililer, "Taşınma işinin, 2008’den önce gerçekleşmesi zor" diyor.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon hesabındaki kritik soru: Türk Telekom ile TÜİK görüştü mü?

17 Nisan 2007
BUGÜN, ekonomiyle biraz ilgilenen herkesin zihninde kuşku bulutları yaratan bir soruya yanıt arayacağız.

Telefon fiyatlarının, enflasyona etkisi tartışması geçen haftanın önemli gündem maddelerinden biriydi:

Çünkü TÜİK (Türkiye İstatistik Enstitüsü) enflasyon hesabında kullanılan haberleşme fiyat ağırlıklarını sessiz sedasız değiştirmişti.

Bu kadar kritik bir değişikliğin, duyurulmadan yapılması TÜİK’i ağır eleştirilerin hedefi haline getirdi.

TÜİK Başkanı Ömer Demir, güncel verileri dikkate almanın doğru olduğunu söyleyerek, yaptıklarını savundu.

Yazının Devamını Oku

Üzülmez, Yılmaz’ı üzdü

10 Nisan 2007
Cuma günü Merkez Bankası’nın 75. Genel Kurul’u yapıldı. <br><br>Bizzat Başkan Durmuş Yılmaz’ın benzetmesiyle "kooperatif genel kurulu" gibi geçti. Çünkü ilk ve en önemli amacı enflasyonla mücadele (resmi söylemdeki karşılığı "fiyat istikrarı") olan Merkez Bankası, bu genel kurulda mücadele cephesini genişletmek zorunda kaldı.

Bankanın Ulus’taki İdare Merkezi Konferans Salonu’nda bugüne dek görmeye alışık olmadığımız sahneler yaşandı.

Peki alışık olduğumuz neydi?

Başkan’ın özenle hazırlanmış ve bir yılın hesabını veren uzun metni okumasıyla başlayan ve boşalan üyelikler için yapılan oylamalarla sona eren genel kurulların tek renkli kesiti, "kıdemli muhalif" Selahattin Bey’in konuşması olurdu.

Banka’nın D Grubu hissedarlarından Selahattin Ergüden, her genel kurulda kürsüye çıkarak Merkez Bankası politikalarını, kimi zaman tebessüm ettiren sert cümlelerle eleştirir ve tahammül eşiğinin -Başkan nezdinde-dibe vurduğu saniyelerde konuşmasını tamamlayarak kürsüden inerdi.

Bu, yine oldu.

Ama bu kez "veryansınlar" Selahattin Bey ile sınırlı kalmadı.

TOBB Başkanvekili Hüseyin Üzülmez, Konya Ticaret Odası Başkanı sıfatıyla katıldığı genel kurulda, TOBB camiasında ondan da görmeye alışık olmadığımız çıkışlar yaptı.

Üzülmez, toplantı öncesinde görevlilerden D grubu listesini istedi. Bu istek, listenin "gizli ve sır olduğu" gerekçesiyle önce reddedildi.

Üzülmez, ticaret sicilinde yer alan verilerin devlet sırrı olamayacağını, eğer liste kendisine verilmezse, Genel Kurul’u erteletebileceğini söyleyince, devreye kurumun hukukçuları girdi, liste geldi.

MERKEZ BANKASI BAŞARISIZ

Üzülmez
sinirlenmişti. Kürsüye çıktığında önce "Merkez Bankası’nın başarılı olmadığı iki konu vardır: Biri enflasyonla mücadele, öbürü de döviz politikası" diyerek, şunları söyledi:

"90 milyar dolara yakın ihracat sıfır karla yapılıyor. Ciddi sıkıntılar var. Merkez Bankası’nın piyasayı dolaşıp sanayiciyi dinlemesi gerekiyor. Burada herşey açıklanıyor ama protestolu senet rakamları açıklanmıyor."

Ardından liste konusunu aktararak tepki gösterdi. "Saygı istiyoruz. Memurlar bize böyle davranamaz. Böyle yapacaksanız o zaman davet etmeyin" dedi.

Salondan birkaç kişi alkışlayınca Üzülmez, "Liste gelmeseydi bilançodan genel kurulu erteletecektim. Hissedarlara saygı gösterilmesini istiyoruz. Bizim odalar iktisadi politikalara çok duyarlıdır. Ama buraya gelmiyorlar. Bunun sebebi de bu davranışlardır" diye sözlerini sürdürdü.

ÖZÜR GELDİ AMA SİNİR GEÇMEDİ

Başkan Durmuş Yılmaz, Üzülmez’den, kısa arayla iki kez özür diledi, "Arkadaşlarımız hata yapabilir ama bu hata düzeltilmiş" dedi.

Oylamaya geçildiğinde Üzülmez’in adı bir denetim kurulu üyeliğine adaylık için geçti.

Ancak Üzülmez, "Burası antidemokratik bir genel kurul. Adaylıktan çekiliyorum" diyerek protestosunu sürdürdü.

BU SERMAYEYLE HAKKARİ’DE EV ALINMAZ

Daha sonar kürsüye D Grubu Hissedarlarından Adnan Bahar çıktı. Merkez Bankası’nın 25 bin YTL olan sermayesiyle Hakkari’den bir ev alınamayacağını söyledi ve ekledi:

"Bize temettü dağıtmamak için bu sermayeyi arttırmıyorsunuz. O zaman bankalarımız Yunan’a gidiyor, biz de hisselerimizi satalım. Ya da alın bizden bu hisseleri."

Yılmaz,
genel kurulu kapatırken herkesi Merkez Bankası’na saygılı olmaya davet ederek şu konuşmayı yaptı:

ÖZÜRLE DİLİM AŞINMAZ

Burası bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız Merkez Bankası’dır.Bizi eleştirebilirsiniz.
Arkadaşlarımız da yanlış yapabilir. Yanlış düzeltilir. Özür dileyerek de benim dilim aşınmaz. Ama bu kurumun kimliğine saygınlığına güvenilirliğine kimsenin leke sürmemesi lazım.

"Andemokratik genel kurul", "Hisseleri Yunan’a satmak", "Enflasyonla mücadelede başarısız olmak"
gibi sert çıkışları sükunetle göğüsleyen Yılmaz, toplantı bitip fuayeye çıktığında üzgündü.

Yılmaz, yorgunluk çayını içerken, Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürü Rıfat Günay ile sohbet ederken şöyle diyordu:

"Raporları 15 gün önceden gönderiyoruz. İsteyen listeleri alabiliyor. Hazırlıkların önceden yapılması lazım. Ödevlerini yapmadan geliyorlar. Şov yapıyorlar. Kooperatif genel kurulu gibi oldu."


HÜKÜMETTEN DOLAYLI MARKAJ MI

KTO Başkanı Üzülmez’in hata düzeltilip kendisinden özür dilenmesine rağmen, Merkez Bankası politikalarına dönük ağır eleştirileri genel kurul kulislerinde farklı değerlendirmelere de yol açtı. Üzülmez’in aynı zamanda TOBB Başkanvekili ve hükümete de yakın olduğu anımsatılarak, bu eleştirilerin aslında Hükümet ile aralarında soğuk rüzgarlar esen Yılmaz’a dönük "dolaylı bir markaj olduğu" yorumları yapıldı.

Üzerinde düşünmeye değer.

Rapordaki resimler

Merkez Bankası’nın genel kurulu kadar, 2006 Yılı Faaliyet Raporu da alışılmışın dışındaydı.

Hem biçimi hem de içeriği yenilenen Yıllık Rapor’da, -aylardır eksik de olsa- banka yönetimini tanıtan altı fotoğrafın yanısıra, Banka’nın sahip olduğu çok değerli resim koleksiyonundan sekiz adet de tablo yer aldı.

122 sayfalık rapora, tabloların yerleştiriliş sırası şöyle: İbrahim Çallı’nın Atatürk Portresi, Abidin Dino’nun Çiçekleme’si, Nejat Melih Dervim’in Stravinsky’ye Saygı, Şefik Bursalı’dan Bursa’da Peyzaj, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan Kırkayak ve Hayat Ağacı, İbrahim Çallı’dan Çınaraltı, Erol Akyavaş’tan "Son Seslere Ağıt"

Toprağa, ağaçlara hakiki bir bağlılığı olan Başkan Durmuş Yılmaz’ın sunuşunu içeren rapordaki tabloların dördünün, doğa temalı olduğunu buraya not düşelim.
Yazının Devamını Oku

Dünya ligine girsek de açız

20 Mart 2007
Dün manşetimizdeydi: Ankara, kent olarak dünya ekonomi liginde ilk 100'e girmiş. Uluslararası danışmanlık şirketi Price Waterhouse Coopers'ın (PWC)raporuna göre Ankara, en büyük ekonomiye sahip yüz şehir içinde, 42 milyar dolarla 94. sırada yer aldı.

PWC'nin raporu kayıtlara giredursun, bugün de biz "öteki" Ankara'dan sözedelim size.
Hep konuşulup tartışılan, bir o kadar da yakıcı olan, gelgelelim derli toplu olarak hiç ele alınmayan bir Ankara sorununa dair resmi verileri, önce alt alta yorumsuz aktaralım. İşte Büyükşehir Belediyesi'nin rakamları:
* Ankara'daki yoksul ailelere, belediyece yapılan karşılıksız  yardımların yıllık tutarı, 60 milyon dolara, yani yaklaşık 85 milyon YTL'ye ulaştı.
* Yardımlar gıda, temizlik ve yakacak olmak üzere üç temel kalemden oluşuyor. Yoksul öğrencilere de ayrıca kırtasiye ve nakit para veriliyor. Yaklaşık beş milyon nüfuslu Ankara'da kişi sayısı 600 bini aştı.
* Yoksulluğunu, muhtarlıklardan alınan "fakirlik ilmühaberi" belgesiyle kanıtlayan ailelere yapılan doğrudan yardım uygulaması, 1997'de başladı. 10 yıl önce her aileye bir koli olmak üzere, yılda 15 bin aileyle başlayan yardım uygulaması, 2006'da 122 bin aileye ulaştı. 
* 1997-2004 döneminde sırasıyla; 15 bin, 17 bin 500, 10 bin 500, 10 bin 500, 37 bin 250, 180 bin, 240 bin, 300 bin koli olan yardım uygulamasında, 2005'de "aile" bazına geçildi. Buna göre 2005'de 130 bin, geçen yıl da 122 bin aileye gıda ve temizlik malzemesi yardım yapıldı.
* YILDA ÜÇ KEZ 60 KİLO Yardımlar her aileye, yılda üç kez 60'ar kilogramlık beş koli olarak dağıtılıyor. Bir yardım paketinde, bakliyat, zeytin, peynir, sıvı yağ, bal ile temizlik malzemeleri yer alıyor. 

Yazının Devamını Oku

Dünyanın en pahalı otoparkı Ankara’da mı yapılacak?

13 Mart 2007
23 Ocak 2007 tarihli 06 EKO’da "Yanıtları gelince duyuracağız" diye bitirdiğimiz yazıda, CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in "Meclis lojmanlarının Oferleri kimler?" diye bir soru önergesi verdiğini duyurmuştuk. Ateş, bu önergede, lojman arazisinin iki parçasının, iki ayrı tarihte, birbirinden çok uzak rakamlara satışını soruyordu. Lojmanların, inşaat alanı 96 bin 500 metrekare, (arsa payı 37 bin 712) olan kısmı, Emek İnşaat’ın açtığı ihalede 2.8 milyon dolara Merkez İnşaat’a satılmıştı.

Buna karşılık, 288 bin metrekarelik inşaat alanı için açılan ihaleyi, devlete 203 milyon doları taahhüt eden Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama kazanmıştı.

Ateş, "TOKİ’nin ihalesi ışığında 70 milyon dolar etmesi gereken araziyi, bakanlığınız hangi değer tesbiti ile 2.8 milyon dolar gibi çok ucuz bir meblağa satmıştır, açıklar mısınız?" diye sormuştu.

YENİ SORU İŞARETLERİ: Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’dan gelen yanıt, ikna edici olmak şöyle dursun, yeni soru işaretleri doğuracak nitelikte.

Unakıtan, 2.8 milyon dolarlık ihale bedelinin,, Türkiye Ticaret Merkezi’nin ihtiyacı olan 54 bin metrekarelik otopark projesinin yapılına ek olarak teklif edildiğini belirtiyor. Ve şu açıklamayı yapıyor:

"54 bin metrekarelik otopark projesinin getireceği maliyetin, satışın yapıldığı tüzel kişilik tarafından üstlenilmesi ve işlevin satışa konu alanda yapılması ve kompleksin tamamının kullanımına sunulmasının ilgili tüzel kişilik tarafından kabul edilmesi karşısında, otopark maliyetinin taşınmaz satış bedeline olan etkisi dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

TOKİ tarafından geriye kalan 288 bin metrekarelik alanın ihalesi sonucu elde edeceği 203 milyon dolarlık gelir beklentisi ile mukayese edildiğinde, satışa konu alana tekabül eden tutar ile eşdeğer bir satış bedeli olduğu anlaşılmaktadır"

Yukardaki bölümü, doğru anlayabilmek için defalarca okudum.

Arazinin satış fiyatı olan 2.8 milyon dolar ile henüz ortada olmayan 54 bin metrekarelik otoparkın toplam bedelinin, 203 milyon dolara "eşdeğer bir satış bedeli" olduğundan başka bir anlam çıkaramadım.

Bu hesaba göre, Merkez İnşaat’ın yapacağı 54 bin metrekarelik otopark 200 milyon dolara mı malolacak?

Dünyanın en astronomik otoparkı Türkiye’ye, Ankara’ya, Meclis Lojmanları’na mı yapılacak?

Anlayan var mı?

TOKİ, Çinici’nin "Vandal" sözüne dava açıyor

Meclİs lojmanları" olayının geldiği noktayı, Pandora’nın kutusuna da benzetmek mümkün, Rusların Matruşka bebeklerine de.

Ankara’nın duayen emlakçısı Salim Taşçı’nın hesabıyla, "Bugün satılsa 270 milyon dolardan aşağı etmeyecek" bu alan, şimdi de "Vandalizm" davasına sahne olacak.

Bu sütunu izleyenler hatırlayacaktır: Yıkımı tamamlanan 400 tripleks villanın mimarı Behruz Çinici, açtığı davayı kazanarak "ihtiyati tedbir" kararı almıştı. Bu karar üzerine geçen hafta yapılan bilirkişi tesbiti sırasında Çinici’nin kullandığı "Rant peşindeki vandallar" ifadesi, TOKİ yönetimini kızdırdı.

TOKİ yetkilileri, "kültür ve sanat varlıklarını yok eden" kişiler için kullanılan bu sözcük için Çinici’ye hakaret davası açmaya hazırlanıyor.

Davayı tetikleyen iki temel unsur var: Birinci, Vandalizm’in bir tür kişilik bozukluğu olması. Bu tanımı nedeniyle de hakaret unsuru içerdiğinin düşünülmesi.

TOKİ’nin davadaki ikinci argümanı ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 2 Mart 2007 tarihli kararı olacak.

Çünkü bu karara göre, Çinici’nin savunduğunun aksine, yıkılan Meclis lojmanları, "kültür varlığı" özelliği taşımıyor.
Anlaşılan o ki, Ankara’nın "akıllı kenti" Meclis’e verilen soru önergeleri, mahkeme kararları, ihtiyati tedbir, vandalizm tartışması temelinde yükselecek.

Babacan’ın geç kalmış nezaketi

HÜKÜMETİN, siyaset etkiden uzak tutmakla övündüğü iki kamu bankasının performans rakamlarını, bir süredir siyasi konumu olan Devlet Bakanı Ali Babacan açıklıyor.

Babacan, iki hafta önce Ziraat Bankası’nın kar rakamlarını bir basın toplantısıyla açıklarken, Banka Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İlhan Uludağ’ın açıklama yapmasına izin vermemiş, söz verdiği Genel Müdür Can Akın Çağlar’a ise saatini göstererek, "30 saniyen var" demiş, bu sözü, lafın gelişi söylemediğini de "30 saniyen bitti" diyerek kanıtlamıştı.

Babacan, geçen hafta da Halkbank’ın Söğütözü’ndeki genel müdürlük binasında basın toplantısı düzenledi.

Bir önceki toplantıyı izleyen gazetecilerin hepsi, Babacan’ın ikinci kamu bankası Halkbank yöneticilerine nasıl davranacağını merak ediyordu.

Babacan, Halkbank’ın batık kredileri nasıl tahsil ettiğini anlatırken, hayli nazik ve övücü ifadeler kullandı.

Dahası, borcunu ödememekte direnen işadamları için, sağını ve solunu işaret ederek, "Gelecekler Hasan Bey’in, Hüseyin Bey’in kapısını çalacaklar" dedi.

Bakan Bey’in dikkat çeken nezaketi, bizlere "Peki İlhan Hanım ile Can Bey’in kusuru neydi?" sorusunu sordurdu.

ATO Başkanı Aygün neden şaşkın

Geçen hafta Hürriyet’in manşetten duyurduğu "sahte vize şebekesi" haberine göre, gözaltına alınan kişiler arasında Ankara Ticaret Odası’ndan (ATO) iki, TOBB’dan da bir memur da yer alıyordu.

İddiaya göre, memurlar yurtdışına çıkmak isteyen "genç" şirketlere, sahte evrak kullanarak, Oda ve borsanın yıllardır üyesi olan, bilinen ve saygın işadamlarıymış "süsü" veriyordu.

Aygün’ü aradığımızda, bu durumdan kendisinin iki yıl önce haberdar olduğunu, suç duyurusunda bulunduğunu, ancak beraat kararı çıktığını söyledi.

"Ben üzerime düşeni yaptım" diyen Aygün, "İki yıl sonra, aynı suçlamayla gözaltına alındılarsa, o zaman nasıl beraat etmişlerdi peki?" sorusuna yanıt bulamıyor.
Yazının Devamını Oku

Lojmanlarda toz duman bitmiyor

6 Mart 2007
TOKİ’nin Meclis Lojmanları’ndaki yıkımı bitmek üzere. Ama bu konudaki tartışmanın toz dumanı sürüyor. Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi, lojmanların mimarı Behruz Çinici’nin açtığı davada ihtiyati tedbir kararı verdi. Bu, yıkım işlemlerinin durdurulması gereği anlamına geliyordu. Ancak karar 2 Mart cuma günü çıkmasına karşın, yıkım haftasonu itibariyle sürüyordu.

Bu konuda görüştüğümüz TOKİ yetkilileri, "İçimiz üç nedenle rahat" dedi ve şu açıklamayı yaptı:

"Yıkım bir ay önce başladı ve bitmek üzere. İkincisi mahkeme kararını basından öğrendik, henüz bize tebliğ edilmedi. Gazete haberi üzerine işlem yapmayız. Üçüncüsü ve en önemlisi, Kültür Bakanlığı buranın Kültür varlığı olmadığı kararını zaten almıştı. Dolayısıyla bizim bir kaygımız yok."

İzleyenler hatırlayacaktır, Kültür Bakanlığı’nın, Çinici’ye Meclis lojmanlarının bir kültür varlığı olmadığına ilişkin, Kültür ve Taşınmaz Varlıkların Korunması Kurulu kararını bildirdiğini bu sütunda paylaşmıştık.

TOKİ Başkanvekili Erdoğan Bayraktar haftasonu ATV’de, Çinici’nin talebini "Kuzguna yavrusu şahin görünür" diye değerlendirmişti.

Bayraktar konuya ilişkin yaklaşımını, atasözleriyle değerlendirmeyi dün de A.A’ya yaptığı açıklamada sürdürdü. Bayraktar, ihtiyati tedbir kararının henüz kendilerine ulaşmadığını "Yokuş dibinde arpa kar etmez" sözüyle açıkladı.

BİLİRKİŞİ İNCELEYECEK AMA NEYİ:

Gelinen aşamada, mahkeme kararının ardından, Meclis lojmanları alanının, Çinici’nin belirttiği gibi bir kültür varlığı olup olmadığının belirlenmesi gerekiyor.

Bunun için de bilirkişi heyetinin tespit yapması. TOKİ’den aldığımız bilgiye göre bugün bilirkişi heyeti gelip inceleme yapacakmış.

Ancak bitmek üzere olan bir yıkım işlemi sözkonusuyken, bilirkişilerin neyi inceleyeceği de bir soru işareti olarak havada asılı duruyor..

"Rifat’a teşekkür"

GEÇEN hafta Türkiye’yi ziyaret eden Hollanda Kraliçesi Beatrix’e, kalabalık bir işadamı grubu eşlik etti. Aralarında Shell, TNT, ABN Ambro gibi uluslararası ölçekteki şirket başkanlarının yer aldığı heyete, Hollanda Sanayicileri ve İşverenleri Konfederasyonu Başkanı Bernard Wientjes başkanlık yaptı.

Wientjes, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ Doğan ile Hilton’da yuvarlak masa toplantısında biraraya geldi. Ardından basın toplantısı düzenlendi. Wientjes, söz sırası kendisine geldiğinde, "My Dear Friend Rifat" diye hitap ettiği Hisarcıklıoğlu için, şu anekdotu aktardı:

"Adınızı ilk gördüğümde, size soyadınızla nasıl hitap edeceğim, nasıl telaffuz edeceğim diye tereddüt etmiştim. Fakat siz bu düşüncemi okumuş gibi, (Bana küçük adımla hitap edebilirsiniz) dediniz. Bu beni çok rahatlattı."


Altı heceli bir soyadının, bir Türk için telaffuzunun zor değilse bile uzun olduğu aşikardır. Ama Hisarcıklıoğlu gibi bir soyadının, hiç Türkçe bilmediği halde kısa bir zaman diliminde, sık kullanmak zorunda olan bir yabancı açısından zorlu bir sınav olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Bu nedenle olsa gerek Wientjes’in anekdotu, salondaki herkese tebessüm ettirdi.

Masal kahramanı hastalanırsa

En sonunda bu da oldu ve biz fani büyükler bir masal kahramanını bile hasta etmeyi başardık.

Hiç büyümek istemeyen, altı günlük bir bebekken, pencereden dışarıya uçan çocukların sevgilisi Peter Pan, küresel ticaretin hışmına uğradı.

ABD’nin gıda devlerinden ConAgra’nın Peter Pan markasıyla ürettiği fıstık ezmesinde, Salmonella bakterisi saptandı.

Geçen Şubat ayında hem şirket hem de Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi alarma geçti. Web sitelerinde çarşaf çarşaf duyurular yayımladılar. Amerika’nın ve dahi dünyanın dört bir yanına ihraca yoluyla dağılmış Peter Pan Pan fıstık ezmelerinin "geri çağrıldığını" duyurdular.

Peter Pan fıstık ezmelerinden Türkiye’ye de gelmişti. Fıstık ezmesini ithal eden Gizatek şirketinin ortaklarından Oktay Güneç, Şubat ayında 5736 adet ürün ithal ettiklerini, şirketin uyarısı üzerine hemen harekete geçerek, 4603’ünü geri topladıklarını açıkladı.

Fıstık ezmelerinin çok büyük bir bölümünün İstanbul’a dağıtıldığını söyleyen Güneç, herbirinde 48 adet fıstık ezmesi bulunan kolilerden beşinin de Ankara’ya dağıldığını aktardı. Geri toplanan fıstık ezmeleri arasında Ankara’da dağıtılan 240 ezmenin bir bölümü de bulunuyor.

Ankara’da raftan inip evlere giden fıstık ezmeleri için, firmanın telefonunu (216-489 49 99)verelim ve ekleyelim:

Peter Pan, büyümek istememekte ne kadar haklıymış...
Yazının Devamını Oku